30. Aşk Bozuk Bir Pusuladır

374 43 83
                                    

David Arthur Brown- Teenage Summer Days

"Haset, kıskançlık, hırs, her çeşit açlık, bunların tümü tutkudur. Sevme ise zorlama olmadan sadece özgür olunduğunda yaşanabilen, insan gücünü somutlayan bir eylemdir."

Çocuk sessizce yatakhaneden içeri girdiğinde, kısık sesli horultular bir koro oluşturmuş haldeydi. Yağmur yağacağı için bungun bir hava hakimdi geceye. Bulutlar ara sıra ayın önünden çekiliyor, geceyi aydınlatmasına izin verse de bu izin çok uzun sürmeden, tekrar karanlığa bırakıyordu kendini.

Menaf'ın kapıya yakın yatakta yattığını bile çocuk, kendinden emin hareketlerle o tarafa ilerledi. Sessiz olmak için özen gösteriyordu. Kimseyi uyandırmak gibi bir niyeti yoktu, uyandırmak istediği asıl kişi hariç.

Aradığı kişiyi bulduğunda, pikesinin üstünde, yüzüstü yatmıştı, yastığa da sarılmış haldeydi. İlk başta bu kadar derin uyuyabildiği için kıskançlık hissetse de, kısa sürdü. Her canlı uyurken savunmasız oluyordu işte. Dışarıdan gelen ışıklar yüzünü hafifçe aydınlatıyordu.

"Pişt." Eliyle uyuyan çocuğu dürttü. Menaf kedi gibi bir iki mırıltı çıkarsa da uyanmadı.

Tibet burnundan nefes vererek gülerken, üstüne doğru eğilip, bir yanağı yastığa gömülü olan çocuğun öbür yanağını öptü. Dudağına epey yakındı. "Menaf." Fısıltısı, sonunda çocuğu uyandırmıştı.

Gözlerini kırpan Menaf, gördüğü şeyin gerçekliğine inanmak için birkaç kere daha kırptı gözlerini.

"Sonunda."

"Ne işin var senin burada?" Yakalanma korkusuyla etrafına bakındı anlık.

"Kalk hadi."

"Nereye kalk?" Anlam veremeyen yüz ifadesi her şeyi anlatsa da, Tibet gözlerini devirip, geldiği gibi sessiz adımlarla dışarı çıkmıştı.

Menaf da ne olduğunu anlamasa da, çocuğa bir şey olduğunu düşündüğü için hemen kalkıp, çıplak üstüne bir tişört geçirdi.

Tekrar etrafına baka baka dışarı çıktı o da. Yağmur hafiften atıştırmaya başlamıştı. Nemli hava insanın üstüne çöküyordu.

"Ne oldu?" diye sordu tekrar dışarı çıkıp, duvarın dibinde çocuğu görünce.

"Gece atıştırması için." Omuzlarını silkti Tibet. Kendini açıklamak zorunda değildi. Çocuğun yorgun olduğu belliydi aslında fakat hep birlikte oturduktan sonra doğru düzgün görüşememişlerdi.

"Ne atıştırması, ne oluyor hiç anlamadım ki?" Çocuğun saf saf bakışları hala ayılmaya çalıştığını gösteriyordu.

"Of Menaf! Ne çok sorguladın, yürü hadi." Diyerek bileğinden tutarak çekti hafifçe.

Menaf şaşırıp, güldü. "Özledin mi iki günde?"

Önden onu çekiştire çekiştire yürüyen Tibet, kafasını çevirip gözlerini devirdi. "Abart biraz daha. Seni pohpohlamadan iş yapmıyorsun resmen."

Bileğine tutunmuş eli, avucunun içine çekip, parmaklarını içe içe geçirdi Menaf. "Sana özel bu."

Tibet kısa bir süre duraklasa da, çok takılmadı. Onun için bu temaslar normal sayılırdı aslında ama Menaf yaptığında, onun için normal olmadığını tahmin ettiği için daha farklı geliyordu.

"Öyle mi?" Ayakları çimlerin üstünde hafif sesler çıkıyor, yağmur ise artacakmış gibi yavaştan hızlanıyordu.

"Öyle öyle. Sen bizi ağıla mı götürüyorsun?" Menaf susmadan duramamıştı, nereye gittiklerini fark ettiğinde.

İflah Olmaz TutkularWhere stories live. Discover now