38. Yıldızlar Sakladım Ben İçine

359 43 51
                                    

Brek- Gece Beni Almadan

"Ama artık istediğim o değil. Şimdi başka bir şey istiyorum; sıcak, korunaklı bir şey, sığınabileceğim bir şey, her ne yapmış, kime dönüşmüş olursam olayım geri dönebileceğim bir şey. Hep orada olduğunu bileceğim bir şey, anlıyor musun? Sabah gökyüzü gibi..."

Menaf önündeki tahtayı zımparalarken, aklı tamamen yaptığı işteydi. Sanki hayatta yapması gereken tek şey buymuş gibi, yeşil bir tepede oturmuş, yaptığı kuş evini zımparalıyordu.

Üç gündür uğraştığı tek şeyin bu olduğu düşünülürse, dikkatini tamamen buna vermiş olması çok da garip görünmüyordu. Zaten Menaf tamamen aklını dağıtmak için yapıyordu bunu. Erkenden işlerini halledip, bununla ilgilenmek için dakikaları sayıyordu.

Düşünceleri ne zaman Tibet'e kaysa, hem onun yerine kötü hissediyordu hem kendi yerine. Hayatta birçok şeyi yeni öğrendiği bir dönemden geçiyordu aslında. Bunun farkındaydı. Vazgeçmenin de hayatın bir parçası olduğunu anlamıştı artık.

Her ne kadar dünyaya gelen her çocuğa, üstün çabayla her şeyi elde edebileceği öğretilse de, bu onları oyalamak için ellerine verilmiş bir yalandan başka bir şey değildi. Çok okursan, çok çalışırsan, her düştüğünde kalkarsan, çok çabalarsan, sonsuza kadar çabalarsan...

Bir şeyi elde etmenin tek koşulu buymuş gibi eline verilen yalanın farkına çabuk varmıştı Menaf. Hayatta çabalayarak kazanılmayacak şeyler de vardı. Kendimizi ne kadar kabuğumuzdan sıyırmaya çalışsak da, içinde dünyaya geldiğimiz o kabuk bizi hayatımız boyunca takip ediyordu. Sonradan saygı kazanılmıyordu, kimse zenginliğin içine doğmuş bir çocuk kadar zengin olamazdı. Olmak istemediğimiz her şeyi, çabayla yok edemezdik. Oysa bunun böyle olmadığını herkes söylerdi.

Menaf artık gerçeğin acı tadını almıştı. Yalanların güzel yanları da vardı. Farkındalığı azaltıp, vicdanen rahat bir hayat sürmemizi sağlarlardı. Mesela insanların kendilerine en sık söylediği yalanlardan birisi olan, 'ben elimden geleni yaptım.' yalanını Menaf birkaç gündür kendine söylüyordu.

Oysa o tren çoktan kaçmıştı. Menaf tatlı yalanların değil, damağını yakan gerçeğin içine düşmüştü. Her farkındalık gibi, bu da kollarında uyutmak yerine, küçük küçük ısırıklar bırakarak rahatsız ediyordu Menaf'ı.

Eline batan kıymıkla irkildi çocuk. Küçük kıymığı çektiğinde, parmağından damla damla kan akmıştı. Menaf sanki ilk kez kanını görüyor gibi bakakalmıştı parmağına. Bazen insan olduğunu unutuyor, kırılabileceğini, üzülebileceğini atlıyordu. Fiziksel olarak incinmekse bunun en büyük hatırlatıcısı oluyordu.

Sen de insansın ve sen de kanıyorsun.

"Yanımda olsa bir dert, olmasa bir dert görüyorsun değil mi?" diyerek birkaç gündür ne zaman bu tepeye gelse peşine takılan köpeğe konuştu.

Köpek büyük gözlerini ona dikmiş, anlamazca suratını izliyordu.

Menaf güldü. Köpeğin siyah beyaz benekli tüylerini sertçe okşadığında çoktan kendini yere atıp, göbeğini açmıştı.

"Herkes senin gibi kolay sevilmiyor, Benekli." Diye dert yanmaya devam etti. Adını kendince, yaratıcı bir şekilde Benekli koymuştu.

Her insan gibi, insanlardan uzaklaştığında, hayvanlarda buluyordu teselliyi. Hepimiz zor gibi görünen basit canlılardık aslında.

Hareketlerimizin çoğu tahmin edilebilir ve birbirine benzerdi. İşleri zorlaştıran kişiler de bizdik elbette.

Derin bir nefes alıp, batan güneşin bıraktığı kızıl izlere baktı çocuk. Duyduğu şeyleri bir gün duyacağını biliyordu, sadece o gün duymayı beklememişti. Zaten en başından beri, kendisi de Tibet'in kulvarında olmadığını düşünüyordu.

İflah Olmaz TutkularTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon