Bölüm 2

5K 379 14
                                    

Markus'un ağzından
Yine saçma bir gün yine saçma kişiler. Ayların bu kadar yavaş geçtiğini bilmiyordum. Bir yere gidemeyip birisinin canını yakmamak çok sıkıcı. Buradaki mahkumların da benimle uğraşacak rütbesi yok. Ne kadar onlara dalaşsam da karşılık alamayınca tadı kalmıyor. Buradan çok rahat kaçabilirim ama bu boyutta çok fazla kural var. Ve cezalar da iki katı ağır. Eğer dışarı çıkarsam başka bir boyuta gitmeliyim. Ama hangi boyut? Gittiğim boyutta benden güçlü bir varlık var ise oraya yabancı birinin geldiğini anlayacak ve beni yok etmeye çalışacak. Boyutta benden güçlü birinin olup olmadığını da ancak gidince anlıyorum. Şuan tek güvenli bölge olan Dünya kalıyor. Mary benimle eş değer güçteydi. Şimdi o da olmadığına göre oranın en güçlüsü ben olabilirim. Ve bu sefer yakalanmamak için daha dikkatli davranırdım. Ama oranın da tadı kalmadı. Tanıdığım kişiler hala yastadır. O hüzünlü ve boğucu havayı solumaktansa burada dediklerimi yaptıracak hizmetçilerimle durmayı tercih ederim. Kapı açıldı. Bu saatte kapılar ancak bir nedenle açılırdı; yeni bir mahkum. Yatakta keyfime devam ettim. Beni tanıyor olmalıydı bu yüzden kendimi tanıtmayacaktım. Belki hizmetçilikteki görevleri için sonradan ona açıklama yapabilirdim. Gardiyan kadının sesini duydum
"Yeni arkadaşınıza merhaba deyin. Uzun süre burada kalacak. Onunla anlaşsanız iyi olur. Özellikle de sen Markus. Ha bu arada sana yaptığım teklif hala geçerli."dedi. Bu kadın kadar gurursuz ve yüzsüz birini görmedim. Eğer onunla yatarsam kaçmama yardım edermiş. Yaptığı teklif bu kadar basit. Ben zaten buradan istediğim zaman kaçarım. Onunla kaybedeceğim zamana değmez bu kadın. Onu duymamış gibi yatmaya devam ettim. Kapı sertçe kapandı. Sanırım gıcık birisi olmak doğamda var. İnsanların sinir olması bana zevk veriyor. Her sabah bu kadının sayesinde mutlu olabiliyorum. Yeni amele bu tarafa doğru geliyordu. Şimdiden tehlikeli sularda yüzmeye başlamıştı. Benim yakınımda kimse olamazdı. Bu yetmezmiş gibi benim başımın dibinde dikildi. Sinirlerimi şuan bozmamalıyım. Bir sabah da kimseyi dövmeyim diyorum ama bunun için yalvaranlar var
"Bu yatağı beğendim. Markus muydu? Hadi kalk bakalım. Yatağımı hazırlaman için on saniye veriyorum."dedi. Bunları bana mı dedi? Haddini bilmez biri çıktı ha. En azından kavga edeceğim, yüzüne sağlam bir yumruk indireceğim biri çıktı. Gözlerimi açtım. Yavaş yavaş yataktan doğruldum ve ayağa kalktım. Karşı karşıyaydık. Alaycı bir gülümseme takınıp konuştum
"Hizmetçimize hoşgeldin diyeniniz olmadı herhalde. Onun kafası karışmış galiba kime bulaştığından haberi yok."dedim. Elindeki çantayı yere bıraktı. Bir iki adım geri çekildi ve herkese hitaben konuştu
"Doğru söylüyor. Ama yanıldığı bir yerde var. Bu hizmetçiye bu kadar aydır kimse merhaba dememiş ve çok alınmış bakar mısınız? En azından ben diyeyim de gönlünü alalım."dedi ve bana döndü "Merhaba hizmetçi. Bak yine iyisin sana eşyalarımı yerleştirme görevini veriyorum."dedi. Bana dediği şey hizmetçi miydi yoksa ben yanlış mı duydum? Dayak yemek için yalvaranlardan değil bunun için köle olanlardandı. Ona küçümser bir tavırla karşılık verdim
"Yeni geldiğin için bazı şeylerin farkında olmayabilirsin. Bak işte sana öğreteceğim beni dikkatle iyi dinle."dedim ve yumruğumu yüzüyle buluşturdum. Bunu beklemiyordu. Kendini yerde bulan arkadaş yavaş ve kendini bilmiş bir tavırla ayağa kalktı. Yanağında ilk günden bir anımı bırakmıştım. Ve sanırım bunun devamı da gelecek. Gülerek konuştu
"Ben seni yeteri kadar dinledim şimdi sıra bende."dedi ve bana yumruk atmak için hareketlendi. Hadi ama ya dövüş konusunda milyarlarca kişiden daha üstünüm bana böyle mi saldıracaktı? Bana doğru hızla gelen yumruğu tuttum. Diğer eliyle bir yumruk daha atmaya çalışacağı sıra burnuna attığım yumrukla sarsıldı. Elini bıraktım ve kendine gelmesi için biraz zaman tanıdım. Sıkıldım. Bekleyecek zamanım yoktu. Ayağına çelme taktım. Yere düşünce karnına hızla tekme atmaya başladım. Sonra yakalarından tutunup yüzü kan gölüne dönene kadar yumruk savurdum. Artık bitmiş gibiydi. Ama yine de konuşacak gücü kalmıştı
"Bu nefretinin sebebini seni küçük görmem olmadığını ikimizde biliyoruz."dedi. Ne diyordu bu? Başka neden olacakmış? Onu umursamayarak yakalarını bıraktım. Uzun süredir kimseyi bu kadar dövmemiştim. Burada kalanlar bana baş kaldırmak gibi bir hata yapmayı akıllarının ucundan geçirmeyecekti artık. Hiçbir şey olmamış gibi kapıya doğru gittim. Kapıya gelince geride bıraktığım adama baktım. Yerde kanlar içindeydi. Etraftakiler ona yardım etmek istiyorlardı ama benim emrimi bekliyorlardı. Beni dikkatle izleyenlere kafamı salladım. Hemen ayaklandılar ve adamın başına toplandılar. Önüme döndüm ve kapıyı tıklattım. Bir süre sonra benim göz hizamdaki sürgülü kapak açıldı. Kadının kahverengi gözlerini gördüm. Hemen bana asılmaya devam etti
"Yoksa bir ihtiyacın mı var? Her ihtiyacını karşılayabileceğimi biliyorsun."dedi. Bıkmış bir sesle cevap verdim
"Kapa çeneni de yemekleri gönderin artık. Acıktık burada. Biraz da soğuk su gönder."dedim. Hemen neşeyle konuştu
"Soğuk su neden peki? Yanıyorsan senin suyun olabilirim."dedi. Her şeyin bir çözümünü mutlaka bulan ben bu kadından kurtulmanın yolunu bulamıyordum. Sesimi ciddileştirerek konuştum
"Beni sinir edenlerin sonunu biliyorsun diye sanıyordum. Ama eğer hatırlatmak zorundaysam şu manzaraya bak derim."dedi ve kapının önünden çekilip arkamda olanları gösterdim. Telaşla konuştu
"Ne yaptın ona? Sana ona bulaşma demiştim."dedi. Kapının önüne geçip çok bilmiş edama büründüm
"Ben ne zaman birinin dediklerini yaptım peki?"dedim. Bana kaşlarını çatarak bakıyordu. Gülerek devam ettim
"Bana yemekleri ve soğuk su getir. Sabah sabah yordunuz beni. Daha fazla konuşup kulaklarımı gereksiz yere meşgul etme."dedim. Kapının önünden ayrıldım ve yatağımın yolunu tuttum. Bu yeni gelen salağın dediği kafamı kurcalamaya başlamıştı. Ben bir anlığına sinirlenirdim ve sonra bu geçerdi. Kimse beni sinir edecek kadar önemli değildi. Ona bunu sormak da içimden geliyordu ama bu bana tersti. Kimseyle kolay kolay medeni bir konuşma yapmam. Baskın rolde olmayı sevdiğim için olmalı. Yatağa yattım. Bu odada geçireceğim 14.5 yıl daha var. Bir yıl bile olmamış. Alt üstü boyut yolculuğu. Neden bu kadar abartılıyor? Tamam gittiğimiz boyutta düzen bozuluyor ve o boyut zaman geçtikçe yok olmaya doğru da gidebiliyor ama sonuçta Dünya yok olmadı ki. Mevsimlerin bozulmasına sebep olduğumu kabul ediyorum ama sadece o kadar. Sırf mevsimler bozuldu diye 15 yıl hapis çok fazla. Yakın zamanda buradan kurtulacağım için çok fazla kasmamam gerekiyor. Dünya'ya gider başka birilerini korkuturdum. Mary'e en başta yaptığımı onlara da yapardım. Bu cidden çok eğlenceliydi. Mary'nin daha hiçbir şeyden haberi olmadığı zamanlar benim ne olduğumu anlayamaması ve gözündeki o korku çok güzeldi. Onu kestiğim geceyi unutamıyorum. O gece kendime hakim olabildiğim tek geceydi. Gözlerimin önündeki leziz kanı görüp sadece tadına bakmak beni zorlamıştı. O an Mary'nin kanını sonuna kadar içebilirdim ama içimden bir ses onun biraz daha yaşaması gerektiğini söylüyordu. Bu yaptığım vicdanla ilgili bir şey değildi. Eğer Mary ölseydi uğraşacak başka biri bulmam gerekiyordu. Benim bir nevi ikizim olması da beni tuhaf hissettirmişti. Birçok kişiden üstündüm ama ikizim bir insandı. İlerdeki olayların olacağını biliyordum. Mary de benim gibi güçlü bir varlık olacaktı. Bana yakışan bir ikizim olmuştu sonunda. Yani ölene kadar. Bu da ayrı bir saçmalıktı. Güçlerimi asla başkası için kullanmam. O ölen kişi biraz çabalasaydı da ölmeseydi yani neden ben güçlerimi o kişi için vereyim ki? Bu mantığım sonuna kadar haklı. İyi ki insan değilim ve bir insanın duygularını taşımıyorum. Bana göre insan eşittir zayıflık. Kapı açıldı. Yemekler getirilmiş olacaktı. Bana yemeklerimi getirecek hizmetçi vardı. İstifimi bozmayarak yatmaya devam ettim. Başıma biri dikildi. Yataktan doğruldum. Evet tahminim doğruydu. Elinde tabakla beni bekliyordu. Benimle konuşacak cesaretleri bile yoktu. Tabağı elinden aldım ve konuştum
"Yeni gelene yemek vermeyin. Eğer vereni görürsem bağırmasına fırsat bırakmadan öldürürüm."dedim. Kafasını salladı ve gitti. Beni tahtımdan etmeye çalışmayı ancak düşünebilirlerdi kimse bana dokunamaz. Yemeğe baktım. Yine bana özeldi. Bu kadından ne kadar nefret etsem de işe yarıyordu. Tabağımda her şeyden vardı. Çatalı elime aldım ve patetes kızartmalarına sapladım. Bir yandan da etrafa baktım. Yeni gelenin yüzünü yıkamışlardı. Birkaç da yara bandı vardı suratında. Gülerek onu izledim. Sanırım acıkmıştı ve kimse ona yemek vermemişti. Etrafındakileri umutsuzca izliyordu. Biri rezil olacağını bilerek böyle bir şey neden yapar aklım almıyor. Yemeğimi bitirip ona biraz daha yüklensem iyi olur. Önüme döndüm ve yemeğime odaklandım.
Yemek bitince tabağı yatağın üstüne koydum ve ayağa kalktım. Onun olduğu yatağa doğru ilerledim. Bu sefer kafasının üstüne ben dikildim. Alaycı tavrımla konuştum
"Çok mu acıktın? Bak bu yemeklerini yiyenler birazdan tuvallette yediklerini çıkaracaklar onu gidip yiyebilirsin."dedim. Kafasını kaldırıp bana baktı. Ayağa kalktı ve ciddi bir tavırla konuştu
"Bana bunu mu ikram ediyorsun?"dedi. Anlamayarak devam ettim
"Evet başka ne olacaktı? Senin hem cinsin olduğundan sıkıntı çekmezsin diye düşündüm."dedim. O da alaycı bir bakış takındı
"İnsanlarda bir laf duymuştum: insan yediğini ikram edermiş. Bunun doğru olduğunu beraber görüyoruz."dedi. Bana hakaret etmek gibi cesaret buna nasıl geldi bilmiyorum ama gelen cesareti U dönüşü yaptırırız sorun yok. Ona bir adım attım ve suratımı bir beton gibi ciddileştirdim
"Burada insanlara dair bir iz görüyor musun? Burası bizim dünyamız ve ona göre hareket et. Diğer bir konu ise sana çok sert vurduğumdan dolayı hafıza kaybı yaşamış olacaksın ki sana öğrettiğim kuralları unutmuşsun. Ben tekrar anlatmayı çok severim. Öğrencilerimin kafasına kazıya kazıya öğretmek gibi yöntemlerim var. Ha ne dersin sana özel bir ders daha vereyim mi?"dedim. Yüzündeki gülümseme arttı
"Çok iyi öğrendim. Neler öğrendiğimi söyleyeyim: kendini bir şey zanneden oto kontrol manyağı bir vampir. Onu manyak yapmasının ise sadece bir nedeni var ama kendisi bunu kendine bile açıklamaya korkuyor."dedi. Yine aynı konu. Bu sefer demek istediği şeyi döve döve öğrenecektim. Belki de oto kontrol manyağı olmadığımı kanıtlamak için onu dövmeyi sonraya bırakabilirdim. Ellerimi birbirine kavuşturdum ve esneme hareketleri yapmaya başladım. Bir yandan da gülerek konuştum
"Kendime açıklayamadığım şeyi sen biliyorsun yani. Benim bilmediğim şeyi biliyorsun. Çok tuhaf. Söyle bakalım ben de bileyim."dedim. Diğer mahkumlar etrafta toplanmaya başlamışlardı. Kafasını iki yana salladı
"Çok yalnışsın Markus çok yanlış. Ben sana bilmiyorsun demiyorum kabullenemiyorsun diyorum. Benden çok daha iyi biliyorsun bunu."dedi. Yumruklarım onun döv beni diyen suratına fırlamak için sabırsızlanıyordu. Dişlerimi sıktım
"Benim kabullenemeyeceğim konu ne? Sana üç saniye veriyorum. Yoksa bu odadan sağ çıkmayacağına dair yemin ediyorum."dedim. Tam saymaya başlayacağım sıra kapı açıldı. Bu saatte dışarı çıkartıp spor yaptırıyorlardı. Bana gülerek bakıyordu. Hızlı hızlı aldığım nefesleri yavaşlatmaya çalıştım. Kimsenin karşısında güçsüz bir duruma düşmem. Güvenlik içeri girdi. Hemen oradan ayrıldım. Uzun süredir böyle bir nefret kendimde hissetmemiştim. Bunun sebebi kesinlikle bu adamdı. Başka birisi olamaz. Ben hiç spora çıkmazdım. Burada güvenliklere de sözümü geçirdiğimden bana sıkıntı çıkarmazlardı. Ben yatağımın olduğu yere gittim. Herkes dışarı çıkıyordu. O adama öfkeli bakışlar atmaya başladım. O ise gayet halinden memnun şekilde odadan çıkıyordu. Bu adam kimdi? Benimle ilgili ileri geri konuşacak biri. Mutlaka beni tanıyor olmalıydı. Çevremdeki kişilerin nerdeyse onlarla ilgili her şeyi bilirdim. Ben onu tanımıyordum ama o beni tanıyordu. Ya da tanıyan birinin ajanı. Tabi ki bu olmalıydı. Benimle arası kötü olan biri ve her yaptığımdan haberi olan. Siyona! Başka biri olamazdı. Şuan bile beni izleyebilecek yetkisi olan biriydi o. Yüzlerce ajanı vardı onun. Bana bunu neden yapıyordu peki? Ajanının ölmesini çok mu istiyordu? Bunun cevaplarını o salaktan bu gece alacağım. Sadece bilgiyle sınırlı kalmayıp canını da alabilirim. Daha sakin bir şekilde yatağa oturdum. Buradan gitmenin kesinlikle zamanı geldi. Tekrar bir hayalet olmanın zamanı geldi. Rahat rahat yaşadığım ama bir yandan da ölü gibi devam ettiğim hayata geri dönmeliydim. Tek çarem dünyaydı.

BLOODY MARY 2Where stories live. Discover now