Bölüm 28

2.5K 219 45
                                    

Hazırlığımı yapınca odadan çıktım. Çantamı sağ omzuma attım. Koridorun sonunda bekleyen Emir'i gördüm. Az önceki olanlardan sonra ona hiç içim ısınarak bakamadım. Şüphe. Yaşadığım o anlar... İğrençti. Markus'un sürekli beni öldürmekle tehdit etmesine alışıktım ama gerçek olabileceği düşüncesi bütün bedenimi buz ediyordu. Emir'in yanından geçtim. Ayakkabılarımı giydim. Emir'de ayakkabılarını giyip kapıyı açtı. Çantası yoktu. Sorgulamadım. Dışarı çıkıp merdivenleri inmeye başladım. En son Markus'u o görmüştü. Belki durumu hakkında bir şeyler biliyordur. Belki de bir hastanededir. Sanmam. Kendi kendine gidemez ve onun vampir olduğu ortaya çıkma riski var. Bunu göze almaz. Artık düşünme ve rahatla Mary. Hayır! Böyle yaparsam ona ihanet ederim. O benim için çok şey yapmışken ben onu düşünmeyi bile kendime bir yük olarak görmemeliyim. Bana böyle yapsalar kahrolurdum. Mesela Emir beni aylarca düşünmüştü ben birgün Markus'u düşünmüşüm çok mu? Arabanın yanında Emir'i bekledim. Bu sokaklar bana pek bir şey ifade etmiyor. İnsanlar alemine dönünce çok mutlu oluruz sanmıştım ama hayaller hayatlar klişesini yaşıyoruz. Emir uzaktan kumandayla arabayı açtı. Kapıyı açıp yolcu koltuğuna oturdum. Çantamı kucağıma alıp kapıyı kapattım. Emir arabanın etrafından dolandı ve o da arabaya geçti. Kafamı cama yaslayıp boş boş dışarıyı izledim. Arabayı çalıştırdı. Okulun ikinci günü ve yine geç kaldık. Umrumda mı? Hayır. Artık çok şey umrumda olmamaya başladı; üniversite sınavı, mesleğim, geleceğim... Ya da bunları planlamam için fırsat kalmıyordur. İkinci seçeneği her zaman daha mantıklı yaparım ve kabullenirim. Markus'un ölmemesi gibi ki ölmedi zaten.
Yaklaşık beş dakika sonra okula geldik. Arabayı kenara park etti. Bir şey demeden çantamı alıp arabadan indim. Kapıyı kapatıp önden yürümeye başladım. O da arkamdan benim hızıma yetişmeye çalışarak ama yanımdan yürümeye de cesareti yokmuş gibiydi. Daha dün biri öldü ve bugün okula gidiyordum. Belki de bu yaptığım Markus'a hakaretti. Durdum. Emir de aynı anda durdu. Ona döndüm. Yere bakarak
"Başka bir yere gidelim mi? Okula girmek dahi istemiyorum."dedim. Emir belirsizce
"Nasıl istersen."dedi. Hemen arabaya doğru gittim. Bu kez koşar gibiydim. Emir bu kez bana ayak uydurmadı. Arabayı uzaktan kumandayla açtı. Hemen içeri geçip oturdum.  Emir de arabanın etrafından dolanarak kapıyı açıp içeri geçti. Çantayı sımsıkı tuttum. Emir gaza bastı. Kafamı cama yasladım. Birkaç dakika süren sessizliği bozdum
"Çok özledim. Senin diyarında her şey yolundaydı. Bir kısmı tabi ki. O günlere geri dönmek istiyorum. Sadece ikimizin olduğu bir yer istiyorum. Kimsenin ölmeyeceği yer. Beni oraya götür.  Bizi kimse bulamasın."dedim.
"Keşke öyle bir yer olsa. İkimizi oraya kapatır kimseyi içeri sokmazdım...hiç kimseyi..."dedi. Tekrar gaza yüklendi. Kolyemle oynamaya başladım. Çatlaklıklar gitmişti. En azından bir şey yolunda gidiyordu. Kendi kendime konuşmaya başladım
"Yine birileri bırakıp gidiyor. Kimi ardına bıraktığını umursamadan. Suçlu senisindir. Onun ölmesine izin vermeyecektin..."
Gaza daha da yüklendi
"Neden bırakıyorlar? Onu düşünecek en az bir oluyor ve onu umursamadan ölüp gidiyor. Bu haksızlık. Geride kalanlar için çok büyük haksızlık..."dedim. Emir sinirleniyordu. Neden bilmiyorum? Ona katil demedim oysaki. Dünkü çayır yere geldik. Kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. Markus'un öldüğü yere neden geldik? Emir arabayı aniden durdurdu. Elimdeki kurttan  çatlama sesleri geldi. Olamaz. Yolunda giden bir şeyler mi? Tabi ki mümkün değildi. Arabadan hışımla indi. Ben de ne olduğunu anlamaya çalışarak kapıyı açıp yavaşça indim. Emir karşıma geçti. Yüzüme bağırmaya başladı
"Geride kalanlara haksızlık mı? Beni geride bırakıp giden mi  söylüyor bunu? Bana altı ay bu işkenceyi nasıl çektirdin peki? Söyle bana. Markus senin için ölmemişken bana demediğini bırakmadın. Peki ben ne yapmalıydım? Tamam katilim. Seni de ben öldürdüm onu da!"dedi. Susup kaldım. Konuşmaya yüzüm yoktu. Ses tonu daha da alçalarak devam etti
"Benim kurtadam olduğumu kabullenmiştin. Peki katil olduğumu neden kabullenemiyorsun? Markus gibi yüzlercesini öldürdüm. Markus'u daha önce öldürmem gerekirdi hatta. Seninle tanıştığı gün onu bitirmeliydim. Beni senin katilin yapan da o. Sensiz bırakan da. Şimdi onun katili oldum diye beni silip atacak dereceye gelmene neden olan da. Seni asla kaybetmem. Bunu kendime yaptırmam. Sensiz altı ay ne demek biliyor musun? Tabi senin de dediğin gibi ölen geride bırakıp gidenleri umursamıyor. Nereden bilesin ki?"
Ağlamaya başladım yine. Gelip sarıldı
"Şşş ben katil olayım ama sen ağlama. Sen haksız ol ama ağlama. Bak bana. Yüzüme bak."dedi. Ağlamamı kesmeye çalıştım. Onun maviliklerine baktım. Yukarıdaki mavi onun bu derinliklerinde bir hiç kalıyordu. Devam etti
"Ben ölsem bile ağlamayacaksın."dedi. Bu kez ben ona bağırdım
"Sus! Bu asla olmayacak. Sen ölmeyeceksin. Bir daha bunu deme."dedim. Öylesine güldü
"Sana ağlamayacaksın dedim o kadar."dedi. Onu ittim
"Beni geçiştirme. Ne ölümü? Eğer böyle bir şey yaparsan gözümü kırpmadan arkandan gelirim. Ve ağlamam da."dedim. Yine sesini yükseltti
"Sus ve sarıl!"dedi. Sinirle ona sarıldım. Sıkıca. Onu kollarımın arasında sıkıştırmak bir daha gitmemesi için hiç kollarımı açmamayı istiyordum. O da bana sıkıca sarıldı. Bir elini kafama götürüp saçlarımı okşadı.
"Emir..."
"Lütfen sus biraz. Hiçbir şey söyleme."dedi. Hüzünle kokusunu içime çekerek derin nefesler aldım. Saçlarımı öptü. Diğer eli belime doğru indi ve iyice kavrayıp beni kendine birden çekti. Her santimi birbirine değen iki vücut. Elimi saçlarına götürdüm. Parmaklarımın içinde güle oynaya dolaştığı tek orman. Mükemmel bir duygu yaşatan bu bakırlar. Bazen fazla mı hissediyorum bu saçlara karşı diye düşünüyorum. Ama bu öyle bir his ki; kalbin öylesine buz kestiği anlarda sana bir güneş oluyor. Hiçbir zaman seni bırakmayacağını bildiğin bir güneş.  Ya da kafanda ki milyonlarca düşünce vardır ve kimseyi duyamazsın ya bu saçların bir fısıltısı seni düşüncelerden alıkoymaya yetiyor. Fısıltı da diyor ki "Beni karıştır. Bana direnme. Seninim."diyorlar. Belki de tuhaftır. Benim normal olduğumu kim söyledi ki.  Çevrem, yaşadıklarım normal değilken bir saça karşı bu hissetiklerim gayet normal kalıyor.
"Ne olursa olsun ikimizi bitirme. Bunu bana yapma. Eğer yaparsan ikimizi değil beni bitirirsin. Bitirmekten kastımı anlamışsındır."dedi. Ölmek onun için basitti. Arkasını düşünmeden ani kararlar veriyordu. Cevap vermedim. Benden ayrıldı. Hala yüzüne bakamıyordum.
"Hadi gidelim."dedi. Anlamadım. Eve mi? Okula mı? Bir yere gitmesek ve burada akşama kadar dursak. Kaçamak bakışlar atarak
"Nereye?"dedim usulca. Eğildi ve fısıldadı
"Tarifini yaptığın yeri aramaya."dedi. Nasıl? Gülümsedi
"Bulacağımızın garantisini veremem ama aramaktan zarar gelmez."dedi. Bu gülümseme saçların andırdığı güneşten daha parlak ve daha iç ısıtıcıydı. Geri geri gitti. Bugün salaklığım üzerimde galiba. Nasıl arayacaktık anlamıyorum? Bir süre sonra durdu. Ve havada atlamak için koştu. Bunu yapacağına inanamıyorum. Ulu orta Kurtadam'a dönüşmesi çok riskliydi. Onu uyarmak için geç kalmak bir kural oldu benim için. Havada ani bir değişimle önüme bakır renkli mavi gözlü benim iki katım olan kocaman bir kurt atladı. Arkadamda ki arabaya çarptım. Bir yandan onu hayranlıkla izlerken bir yandan telaşla konuştum
"Bu çok tehlikeli. Eğer yaklanırsan başımız belaya girer. Eski haline dön."dedim. Gelip kafasını hafifçe karnıma vurdu. Yine itiraz ediyordu. Kulağını tuttum. Annesi gibi
"Bak hiç sözümü dinliyor mu? Çabuk eski haline dön çabuk."dedim. Homurdanarak kulağını çekti. Önümde eğildi.
"Ne yapmamı istiyorsun?"dedim. Daha da eğilip bir şeyler söylemeye çalıştı. Binmemi mi istiyordu?
"Sırtına mı bineyim?"dedim. Kalkıp yanağını yanağıma sürttürdü. Doğru anlamışım. Tekrar önümde eğildi. İtiraz etmek gibi doğal hakkımı geri tepmedim
"Sana ne diyorum? Yakalanacağız. Bir sürü sorun çıkacak."dedi. Kükredi. Korktum açıkçası. Ofladım
"Cidden sen kurt değil keşke keçi olsaydın. Bu inadın onların inadını bile geçeceğine eminim de."dedim. Sırt tarafına gittim. Kürkünden tutunarak tırmandım.  Bacağımı diğer tarafa atınca binmeyi başarıyla gerçekleştirdim. Boynuna sarıldım. Kulağına da
"Eninde sonunda eski haline döneceksin değil mi? O zaman görüşeceğiz seninle."dedim. Hemen ayağa kalktı. Boynuna sıkıca tutundum. Bu yumuşak bakır kürk saçların çok katı kadar olduğu için önceki gibi bu güzellikten sadece parmaklarım değil bütün vücudum yararlanıyordu.

BLOODY MARY 2Where stories live. Discover now