Bölüm 33

2.7K 204 66
                                    

Yatağımı düzelttim. Emir de yerdeki çiçeği alıp kokladı. Birazdan buradan gidecektim. Güneyler de içerde bizi izliyorlardı. Henüz başka bir gerginlik yaşanmamıştı. Aradaki köprü gibi olmaya çalışarak
"Nasıl güzel kokuyorlar mı?"dedim. Pekte beğenmemiş gibi bir ifadeyi yüzüne yerleştirerek
"Bilmem çiçek işte."dedi. Kader'in ani çıkışıyla
"Ayh! Bu yaptığıma inanamıyorum. Yahu kız sakat ve onun iş yapışını aval aval izliyorum."dedi. Alt üstü yatağımı düzeltiyordum bunda abartılacak bir şey yoktu. Gülerek yastığı da yerleştirdim. Kader endişeyle yastığı alıp öylece kaldı. Ne yapacağını bilemeyerek boş boş bakındı ve
"Gerçi bir şey de kalmamış."diyip yastığı usulca yerine koydu. Kafamı olumsuzca salladım. Beni dillendiren Güney oldu
"Hiç değişmeyecek."dedi. Emir bana çiçekleri uzattı. Tek kaşımı kaldırarak ona baktım. Uzatılan bu çiçekleri elimin tersiyle itecek miydim yoksa alıp ilk çiçeğini alan çaylak sevgili triplerine girip eve gidene kadar onu elimden bırakmayacak mıydım? Ellerim bana 'bir de kendi kendine seçenek sunuyor salak mı ne' diyip çiçeklere uzandı. Boşlukla karşılaşan ellerim 'keşke ilkini seçseydik' dedi. Çünkü mavi hayvanımız çiçeği geri çekmişti. Onu arkama fırlattı. Kızarak bakmaya çalıştım ama kaşlar Küçük Emrah'a döndü. Arkama bakıp tekrar yeni bir tartışmaya hazırlanıyorken çiçeği tutanın Güney olduğunu gördüm. Çiçekleri göğsünde bastırıp
"Biliyordum."dedi ve yere dizlerinin üstüne çöktü
"Ben evleneceğim. Çiçeği ben kaptım."dedi. Kader mırıldandı
"Hıh asıl o hiç değişmeyecek."
"Katılıyorum."dedim. Ergen triplerine girmek istiyordum. O çiçeği bana vermeliydi. Kader neyseki beni anlayıp
"Kaba şeyler. Bir çiçeği bile çok gördünüz kızcağıza."dedi ve kolunu boynuma dolayıp kafamı göğsüne bastırdı
"Gel buraya yavrum. Bana anne diyebilirsin. Aşacağız bu günleri de. Bilakis sen ve ben yapacağız bunları kızım."dedi. Herkes iyi mi? Burada yaralı olan benken ben hariç herkesin anormal davranması ne kadar normal? Ama ayak uydurmak istedim. Ona sağ kolumla sıkıca sarıldım
"Anne! Anne! Üzülmeyiniz anneciğim. Ben iyileşeceğim. Babamız da iyileşecek. Tekrar mutlu olacağız anne."dedim. Emir yatağın üzerine çıkıp Kader ve bana sarıldı. Yanaklarımız değiyordu
"Beni de unutmayın anneciğim. Babamızın intikamını alacağım. Bulacağım o canileri. Tekrar mutlu olacağız anneciğim."dedi. Diğer taraftan da Güney sarıldı
"Ben...ben...ben babanızım çocuklar. Bu aile tablosu benim ölüm yatağımdan kaldırmaya yetti. Ama sanırım kalp krizi geçiriyorum."dedi ve bana doğru ağırlığını verdi. İyice Kader'in beline yapışayıp derken hepimiz yatağın üzerine çullandık. Emir'in üstüne ve sol omzumun üzerine düşmüştüm ve... Benim omzum yaralı arkadaşlar! Artık bunun bilincine varın. Emir'in kolu Kader'in altında kaldı. Güney tabi ki Kader'in üzerindeydi. Ben ise sağ tarafa yuvarlanarak kendimi kurtarma çabalarındaydım. Kader Güney'i üzerinden itmeye çalıştı. Artık Güney ona sarılmıştı bile kolay kolay bırakmazdı. Yataktan aniden oluşan bir yorgunlukla kalktım. Ciğerlerimdeki havayı serbet bıraktım. Emir yatakta beni gülümseyerek izliyordu. Birden bire aşırı normale dönmüştük. Belki de ürpermem gereken nokta buydu. Bir şeylerin yola girmemesi gerekiyordu ve girmesi için zorladığımız için bunları yaşıyorduk. Emir yataktan kalkerken gözüme arkasındaki pencere takıldı. Kanlarla yazılan "Oyun oynayalım mı?"yazısıydı. Aşağı doğru kayarak daha korkunçlaşan bu yazı beni olduğum yerde buz kesti. Bana bunu başka boyuttaki eşim olan yaratık Mary söylüyordu. Yoksa yine gelip beni öldürmeye mi çalışacaklardı? Emir'in duvar gibi vücudu bakış açımı kesince onun kaslı göğüsleri beni kendime getirdi. Onların bu yazıyı görmelerini engellemeliydim. Hayır Mary oluruna bırak. Az önce konuşmuştuk. Sen buna bulaşırsan kesin görürler. O mavilere bakmaya çalıştım. Uzanıp alnımı öptü. Bu sarhoş edici ana kendimi kaptırıp onun beline kollarımı geçirdim. Dudaklarını çekip o da omuzlarımın etrafından bana sarıldı.
"Of of şu romantik ana bakar mısın?"dedi Güney. Gözlerimi açıp hala o yazı orada mı diye bakmak için çırpınırken o yazı yerine benim yaratık olan eşim olacak diye korkaklık yapıp daha sıkı kapatıyordum.
"Ama kıskanıyorum ben, yeter bu kadar."diyen Kader'in elini elimde hissetmemle Emir'den ayrılmamın arasında birkaç salise fark olduğuna eminim. Kader beni kendine çekti
"Hadi kızım gidiyoruz."dedi ve beni arkasından götürdü. En azından sakat olan taraftan tutmamıştı çünkü onun çekişiyle az kalsın omzum yerinden çıkıyordu. Bu kez yazıya bakmak istedim. Evet hala oradaydı tam biz çıkacakken bir el onu oradan siliyordu. Yaşlanmış bir eldi. Elimi tutan eli sıkıca tuttum. Kader'in genç ellerinden güven bulmak istedim. İntikam yemini etmiş bir yırtıcı her an seni izliyerek zayıf bir tarafını bulmaya çalışarak sana karşı galibiyet kazanmaya çalışırken birden bire karşıma çıkan kendim. Yüzleşme. Kendimle, iç içe bulunduğum durumla... Danışmanın önünden geçiyorken orada ki görevli bana gülerek bakıyordu. Bu şeytani gülüş tam da azrailime yakışan cinstendi ve o görevlinin Markus olduğu apaçık ortadaydı. Tökezlememle Kader başımın döndüğünü sanıp koluma girdi. Anında hasta psikolojisine girip ona ağırlığımı verdim. Markus'a boynumu büküp bakabilmekten başka bir şey yapamadım. Kapıdan çıkıp merdivenlerden inmeye başladık. Diğer koluma başka birisi girdi
"Kader ben götüreyim onu. Güney yarım kalan işlemleri hallediyor. Yanına git istersen."dedi Emir. Koluma giren bu soğuk cisim refleksle onun gözlerine bakmama sebep oldu. Kader anlayışla kafasını sallayarak narin kızlar gibi usulca merdivenleri çıkmaya başladı. Bu kez ona ağırlık vermek gibi bir şey yapmadım, rahat değildim yanında. İlerdeki ağacın altındaki banka doğru gittik. Geçerken büfeye uğrayıp iki simit aldı. Tekrar koluma girecekken onu engelledim. Bilmiş edasıyla önden yürümeye başladı. Güldüm böyle davranması normaldi. Banka oturdu. Ona olabildiğince uzak şekilde hasta ruhlu olarak uyuzca oturdum. Kendimi 80 yaşında gibi hissediyordum ve bir nasihat vermek için çıldırıyordum. Kollarımı göğsümün altında kavuşturup karşıya baktım. Gayet sakince
"Neden buradasın Markus?"dedim. Ağzında simit varken konuşmaya çalıştı
"Hoç do dokkotondon koçmodo."dedi. Tabi biraz kabaca da düşünmüş olabilirim diyaloğu. Ona iğrenerek baktım. Ağzındaki kocaman lokmayı yutup
"Biliyor musun bu simitler çok ilginç. Çok basit hiçbir özelliği yok ama yemesi çok güzel. Ha bu arada sizin yemeklerden sadece bunu yiyorum..."
"Neden buradasın?"dedim. Kaşını kaldırıp
"Demek sözümü kesmeye de başladın. Bir daha kesme canım. Şu simit hatrına şimdi seni üzmek istemiyorum."dedi. Emir'in görünümünden çıksaydı artık. Emir'i kirletiyor. Ve en son yaptığı atardan sonra bana böyle davranması gülünçtü
"Gülünç filan değilim. Hala unutuyorsun"dedi ve elini silah gibi yapıp kafasına dayadı"bang düşünce okumak canım! Neyse sen ne sormuştun?"
"Neden..."
"Buradayım. Tamam tamam. En son konuşmamız da sanırım biraz fazla ileri gittim."dedi. Yok artık özür mü dileyecek?
"Sen de abarttın ne özürü? Sadece sürtük kısmını değiştirmek için geldim. Yani biraz düşündüm de sürtük seğilsin. Mesela köpekçiğe bağlı kaldın. Sürtük kelimesinin birazcık altında bir şeysin. Onun adını bulursam sana onunla sesleneceğim."dedi. Umutsuzca gülüp önüme döndüm. Devam etti
"Ee nereden anladın Emir olmadığımı?"
"Gözleri, gözlerini taklit edememişsin."dedim. Bir süre sessizlik oldu. Ayağa kalkarken kıyafetlerinin değiştiğini gördüm. Tekrar eski haline dönmüştü. Önümde dikildi
"Yakında gözlerini taklit etmeme de gerek olmayacak. Geriye ona ait hiçbir şey kalmayacak."dedi. Açıkça onu öldürmem yakındır demişti. Kalbime düşen şimşeklerle ona baktım. İlk gördüğüm zamandaki gibi. Ölüm için eğitilmiş bir robotsumsu yüz karşımda mimiksiz bana bakıyordu. Ellerini cebine sokup arkasını dönüp yürümeye başladı. Belki az önceki ortamı tekrar yakalayabilirdik ve %00000000.1 ile onu bu işten caydırabilirdim. Ayağa kalkıp onun arkasından gitmeye başladım. Yanına geçip intikam avcısına konuyu açamazdım. Nasıl olsa arkasında olduğumu ve takip ettiğimi de biliyordu. Tabi düşüncelerimi de okuyordu. Bana bir yardımı dokunsa da sohbeti o açsa. Sen de çok şey istiyorsun be Mary! Hastanenin parkından çıktık. İyi de benim çok uzaklaşmamam gerek yoksa beni arayacaklar. Bu da nereye gidiyor belli değil ki. Zaten lafımı da dinlemeyecek. Kaldırımda ilerliyordu. Ben bir arkama bir ona baka baka gidiyordum ama kalbim hastanedeydi. Abartma Mary! Geç şunun yanına ve olay bitsin. Karşıdan gelen üç kişilik bir kız grubun bakışlarına esir düştü. Güldüm. Neyse ki Emir yoktu bu durumda. Kızlar tam gidecekken tekrar Markus'un önüne geçip
"Bir fotoğraf..."diyemeden Markus arkasına dönüp yanıma geldi. Bileğimden tuttu ve
"Bu kadar yavaş olman beni çileden çıkarıyor."dedi zorla götürmeye başladı. Tabi bunu bir yandan da istediğim için hiç de kurtulma çabalarına girişmedim. Kızlar şok olmuşlardı. Yani haklılardı. Büyük bir ihtimalle bizi sevgili sandılar ve beni yani dilenci imajına sahip olan benle bunu her ne kadar kabul etmek istemesem de aşırı yakışıklı birisine yakıştırmamaları gayet normal. Yalnız aralarında sarışın çok güzel bir kız vardı. Kendimle karşılaştırmaya utandım. Bir arabanın önünde durunca ancak bileğimi bıraktı. Onun arabası mı vardı? Ulaşım problemini ışınlanma ile çözüyor sanıyordum. Yolcu kapısını açtı. Ama Emirler? Zaten onun hayatını kurtarmak için çabalayacaksın Mary. Bu fırsat bir daha gelmez. Onu böyle sakin zamanını son kez görüyor bile olabilirsin. Sinirlenmeye de başlamıştı. Usulca arabaya bindim. Kapıyı sertçe kapatınca cidden korkmuştum. Bence fırsatı kaçırmışsın bile Mary. Emniyet kemerimi taktım. O da arabayı binip kapıyı yine sertçe kapadı. Ölüm fermanı imzalamakta üzerime yoktur. Korku dolu bekleyiş başlasın bakalım. Üzerinde bizim okulun forması vardı. Markus okula gidiyordu. Nedenini bilmiyorum ama cümle çok komik geliyordu bana. Arabayı çalıştırmasıyla ciddi formuma döndüm. Ve gitmeye başladık başka diyarlara. Sinirlerim bozuldu bu yüzden saçma sapan şeyler düşünmeye başladım. Bana yine laflar sokacak, birkaç hakaret ve ölüm tehditleri ile kapanışı yapacaktık. Senin lafına göre mi hareket edecekti? Aptallıkta bir numarasın. Emirler de beni arıyordur. Vurdumduymazlığım yine baş köşede bana pis pis sırıtıyor.
"Arkadaşların yüzünden düşüncelere dalma. Kader ve Güney Emir'le eve gittiğini sanıyorlar. Emir'i senin eve gittiğine ikna etmek için birkaç dakikalığına Güney olmak yetti."dedi. Onun arkasından geleceğimi biliyordu. Her şeyi planlamış bile.
"Nereye gidiyoruz."dedim kısık sesle. Cidden bu soru mu? Daha önce sorulması gerek yüzlercesi varken. Biraz duraksıyarak
"Evine tabi ki."dedi. Yani ne bileyim en son ki araba gezimiz gökdelenden atılmakla son bulmuştu. Bu dediğini tuhaf karşılamakta gayet haklı sebeplerim var. Devam etti
"Konuyu aç da biran önce başlayalım pazarlığa."dedi. Ve Markus'tan inanılmaz hareketler. Defanstaydı ve bana gol yağdırmak için açığımı kolluyordu. Hadi konuş da sana ağzının payını versin. Mırıldanarak
"Biliyorsun konuyu bence direkt pazarlığa geçelim."
"Senden duymak istiyorum."dedi. Gol yememek için çırpın biraz, nasıl olsa yiyeceksin bari onurlu şekilde ye demişti bence. Tırnaklarımla oynayarak
"Emir'i, arkadaşlarımı, ailemi senden kurtarmak için ne yapmam gerekiyor?"dedim. Ona baktım
Sorum ona karizmatik bir gülümsemeyi yüzüne yerleştirtti. Üstünlüğünü kabul ettirmişti. Zaten ben kabul ediyordum da neyse susuyorum.
"Basit. Sana zamanında bir teklif yapmıştım. Ve iyi halime denk gelip sana iki tane seçenek sunmuştum. Bu kez öyle olmayacak. Benimle yatarsan beni bir daha görmeyeceğine emin olabilirsin."dedi. Tüylerim diken diken olmuştu. Yine soğukkanlılığını sonuna kadar konuşturmuştu. Hüzünle kafamı cama yasladım
"Demek seni daha çok göreceğiz."dedim. Bunu kabul etmem imkansız. Bu cevabım onu bu kez sevindirmedi sinirlendirdi. Sesi biraz daha yüksek çıktı
"Yine red cevabı. Onun sadece mutlu olması için ölmek istedin ve yaptın. Yani benimle yatmak ölmekten de beter."dedi. Onunla ilgili bir sorun değildi. Bu teklifi yaptığı için ona her ne kadar kırgın olsam da kendisine haksızlık etmesine izin veremezdim
"Benim yerimde olmayı isteyen milyonlarca kız vardır. Seni nikahına geçirip evimin erkeği diyerek başka kızlara hava atmak isteyen. Eğer dediğini kabul edersem bana sürtük dememen için bir neden kalmazdı."dedim. Huzur dolu bir sessizlik oluştu. Camdan dışarıdakileri izleyip uzun zamandır kurmayı unuttuğum hallerime daldım. Arabanın içerisinde Markus'un devam eden sert nefes alışları dışında başka bir ses yoktu. Bir süre sonra o da sakinleşince bu kez o mırıldandı
"İyi kız olmak zorunda değilsin."dedi. Gülümseyerek ona baktım
"Sen de kötü biri olmak zorunda değilsin."dedim. Sanki bu konuşmayı önceden hazırlamışcasına
"İyi ile kötünün arasındaki farkı her halde en iyi örnek biziz. Kendi dünyanda bile bacağından, omzundan sakatlandın. İlişkiniz yerlerde sürünüyor. Arkadaşların ise eninde sonunda gidecekler, evlenme vesaire. Toz pembe hayallerinle en fazla kaç yıl yaşarsın? Üç, dört?"dedi. Bu oyun karşılıklı oynanacaktı bu kez. Küçük bir öksürükle konuşmama başladım
"Öncelikle bacağımı bu diyarda değil senin beni binalardan atarak gönderdiğin masallar diyarında yaraladım. Omzumu yaralayan ise bir mutanttı. Yani bizim dünyaya ait olmayan şeyler bunlara sebep oldu. Evet sürünen bir ilişkimiz olabilir ama sürünmeyi sevmediğimizi nereden biliyorsun? Arkadaşlarım beni sırf evlenecekleri için bırakacaklarsa ne mutlu ki bana. Onların nikah şahidi olmak için yalvarırım hatta. Şimdi sıra sana geldi..."
"Beni eleştirmeni istemiyorum."dedi. Çünkü ona ağzının azıcık bir payını verebilmeyi başardım. Bu kez zafer gülüşüyle tekrar dışarıyı izlemeye başladım. Olamaz bir soru daha geldi aklıma. Ama son çıkışı sen yaptıktan sonra bir de ona cevabını alamayacağın soru mu soracaktın? Aman zaten düşüncelerimi okuyor. Soruverdim
"Bana ok saplandığında acı çekmememi sağlayan sen miydin?"dedim. Ona bakmadan söylemiştim. Evim gözüküyordu. Balkonda biri vardı. Toprak telefonla konuşuyordu. Demek sonunda evlerine kavuştular. Hala cevabımı bekliyordum
"İşte geldik."dedi. Ne bekliyordun? Cevabını alacağını mı? Alamayacağını  bile bile sordun. Moralim iyice altüst oldu. Susup emniyet kemerini çıkardım. Kapıyı açtım
"Evet."dedi. Durdum. Acaba bir şey dese miydim? Hayır son çıkış fırsatı elinde çabuk in arabadan. İnerken
"Ama bu cevabı bir gün senin ağzından da duyacağım."dedi. Yaptığı tekliften bahsediyordu. Onunla en fazla iki saniyem eğlenceli oluyordu sonra kalp kırmacalar, soğuk bakışlar,sinirli hareketler. Son havalı cümle de onun olmuştu. Artık gidebilirim. Arabadan inip kapıyı sertçe kapattım. Hiç arkama bakmadan eve doğru gittim. Evet balkondaki Toprak'mış. Bizimkiler evde değillerdir. Yani cici annenle konuşmayı kendin yapacaksın. Sinirlerimi boşaltarak ilerledim. Bu boş alana çok ihtiyacım olacaktı. Binadan içeri girdim. Ayaklarım beton gibi kesilip tek bir adım atmamak için direnselerde onları duvarlara sürtüne sürtüne yine de adım atmaya zorluyordum. Daireye gelince zile bastım. Belki içeri bile almaz beni. Her şeye hazırla kendini. Kapıyı annem açtı. Yüzünü buruşturarak
"Şu haline bak. Takıldığın çevreye uyum sağlamışsın. Kimin arabasıydı o? Bir de seni sokaklardan mı toplayacağım ha?"dedi. O konuşurken ayakkabılarımı çıkardın. Gözlerimi devirerek içeri girdim
"Ha ha peki senin dediklerini harfiyen yaparım(!)"dedim. Odama doğru giderken
"Dur bakalım. Odana mı çekileceksin? Yok öyle. Git o arkadaşlarının eşyalarını topla buradan gidiyorlar."dedi. Güldüm
"Hı hı tamam."dedim. Odama doğru gittim. Onların buradan gitmelerine asla izin vermem. Annem tam bir çekilmez olur yoksa. Odama girip kapıyı kapattım. Yatağımın üzerinde hala ponçik ayıcığım vardı. Seke seke onun yanına gittim. Yatağa geçip karnına kafamı dayadım. Mis kokusunu içime çekip gözlerimi kapadım. Kapı birden açıldı
"Mary!"diye bağırdı küçük erkek kardeşim. Gözlerimi korkuyla açıp nolduğunu anlamaya çalışırken kollarını açıp bana koşan kardeşimi görmem hayretle onu izlememe yol açtı. Vay canına beni mi özlemişti? Boynuma atladı. Bu an bir ilkti ve ona karşılık vermek için kollarım bile ikilem de kaldı. Hemen ayrıldı ve ayıya da sarıldı. Kafasını onun kafasına gömüp boğuk boğuk
"Ne kadar da büyük bir ayı."dedi ve bana baktı. Sesini incelterek
"Benim olabilir mi?"
"Hayır!"dedim. Cevap refleksle çıkmıştı. Hemen gözleri dolmaya başladı. Timsah gözyaşları bunlar. Kafamı iki yana salladım
"Kesinlikle olmaz. Benim için çok değerli."dedim. Ciyaklarak ağlamaya başladı. Kulağımı tıkadım. Koşarak odadan gitti. Yahu ben bu çocuğun durduk yere gelip sarılmayacağını biliyorum. Ve sert kapanan bir kapı daha. Küçücük çocuk bana kapıyı çarpıp gitti. Omzumu silktim. Sadece kardeşime değil kimseye vermem bunu. Tekrar kafamı onun karnına dayadım ve ayının yerinde Emir varmış gibi huzurlu bir uykuya hazırlandım. Zil çalmıştı. Sanırım bizimkilerdi. Bana rahat bir uyku yok. Uykudan ziyade bir de onları evde tutmam gerek. Ayıcığıma bir öpücük kondurdum ve yataktan kalktım. Hadi bakalım şimdiki görev; arkadaşlarına sahip çık.

BLOODY MARY 2Where stories live. Discover now