Bölüm 37

2.1K 163 51
                                    

"Atıyorum. Hadi bunu tut."dedim ve bir çileği daha Güney'in ağzına doğru attım. Zıplayarak bu seferkini de ağzıyla yakalamayı başardı. Emirlerin gelmesini bekliyorduk (çilek atarak). Ben de ağzıma bir tane çilek attım. Güney yemek masasının üzerine oturdu
"Bizi mi arıyorlar?"dedim
"Arayacak kadar büyük mü ev?"
"Bu tarz evleri en fazla filmlerde gördüğümü söylesem."
"Pekala. Bence aramıyorlar. Onların yanına gitmemizi istiyorlar."dedi. Bu ne böyle? Herkes mi egoist oldu? Onlar gelse ne kaybederler? İçeri Emir girdi
"Burada mıydınız? Her yerde aradım."dedi. Güney'e gözlerimi kısarak baktım
"Her dediğime inanma sen de."dedi ve Emir'e döndü
"Diğerleri nerede?"dedi. Emir gelip belime girdi
"Büyük salondaydılar."dedi. Güney elimdeki çilek dolu kaseyi gösterdi
"Gönder bir tane daha da Kader'in yanına gideyim."dedi. Bir tane alıp
"Bana o kadar boşuna mı ders verdin? Sen niye gidiyorsun? O gelsin."dedim ve ağzına doğru havaya fırlattım çileği. Yine kolaylıkla kaptı. Masadan indi ve ağzındakini bitirmeyi bekledi.
"Lütfen, arkadaşlar arasında demiştim bunu. Konu sevgiliye gelince pek kural tanımaz oluyorsun. Sizi başbaşa bırakıyorum bir yandan da. Gitmesem Emir beni postalardı zaten."dedi. Emir de bir çileği ağzına attı ve kafasını salladı. Güney mutfaktan çıktı. Kaseyi tezgaha koyup Emir'e döndüm. Gözlerinin içine bakarak makyajım konusundaki değerlendirmesini bekledim. Soru dolu bakışlarla
"Noldu? Neden bakıyorsun?"dedi. Tam ona kızacakken
"Suratına ne yaptın sen? Güney'le palyaçoluk mu oynadınız?"dedi. Bu nasıl bir hakaret? Vereceğim tepkiyi unuttum. O kadar mı yapmacık duruyordu makyajım? Kaşlarımı çatamadım bile. Suratımda anlamsız bir ifade oluştu. Elini belimden çektim
"Kibar ol azıcık. Senin için süslendim, dediğin şey ise palyaço! İnsan bir teşekkür eder. Tamam sus. Hep böylesin zaten. Nankör!"dedim. Elimi tutmaya çalıştı. Ellerimi arkamda birleştirip engel oldum
"Benim için makyaj yapmana gerek yok. Bir de sana yakışmamış bence. Yani makyajsız haline alıştığım için de olabilir. Benim için bir şey yapacaksan o kotu çıkarabilirsin."dedi. Konudan konuya atlıyor ve her konuda itiraz edecek malzemelerim var. Makyaj konusundan devam ettim
"Bir de çirkin olmuşsun de de tam olsun."
"..."
"Çirkin mi olmuşum?! Alışsan iyi olur bundan sonra böyle gezeceğim."
"Ben sana çirkinsin mi dedim? Makyaj yakışmamış dedim. Yüzün güzel onu mahvediyorsun. Uğraştığın için teşekkür ederim. Fikrimi söylemiştim sadece."
"Makyajın olmamış diyedebilirdin. Palyaço dedin."
"Özür dilerim."dedi. Konu birden bire kapandı. Olmadı böyle. Alttan attığı yavru kurt bakışları ile dilenen bu özrü nasıl geri teperim? Etrafa bakındım
"Tamam silerim makyajı."dedim. Kolumu tutup elime ulaşıp parmaklarımızı kenetledi
"Şimdi ben karşı atağa geçiyorum. Bu pantalon ne böyle?"
"Senin hatan dolapta unutmuşsun."
"Ha seni ben kontrol etmek zorundayım yani."
"Evet."
"Tamam sana küçük çocuk muamelesi de yaparım bunun karşılığında. Bu pantalon çıkarılacak ufaklık yoksa bacakcıkların üşür sen de hasta olursun doktor sana cız yapar."
"Sen de bol tişörtler giymeye başla ben de böyle giyinmeyi keseyim."
"Bol tişört?"
"Anlamamış gibi davranma. Kasların meydanda. Kızların ilgi odağı oluyorsun. E sen de biraz dikkat et giyinmene. Mesela ilikle şu düğmelerini."dedim. Elimi bırakıp biraz uzaklaştı. Gömleğine baktı
"Kıskandın mı? Buraları başkalarıda gördüğü için."dedi. Onun ilikleyeceği yoktu. Üç düğmesi açıktı. Oraya gözlerimi diktim
"Evet orasının bana özel olması gerekiyor. Senin benim vücudumda sana ait yerler varsa benim de olmalı. Sınır kapılarını herkese açamazsın. Mültecilerle uğraştırma beni."dedim. Küçük bir kahkaha attı. Kahkaha atarken ki gözlerinin etrafında oluşan kırışıklarının verdiği tatlı hissinde boğularak ölmeliyim. Ona hayran hayran bakışlarımı kesip düğmelerine elimi uzattım. Yaklaştım ve üçüncüyü ilikledim. Kafasını boynuma doğru eğdi. Derin bir nefes aldı
"Ne güzel kokuyorsun sen."dedi. Utanacağımı düşünmemiştim. Küçük bir gülümseme atabildim. Dudaklarını boynuma bastırdı ve öptü
"Şuan vampir olmak istedim."dedi. İkiciyi de ilikledim
"Neden ki?"dedim. Aşırıya kaçma zamanlarımızdayız şuan.
"İlginç bir şekilde boynunu ısırmak istedim. Ve yapacağım sanırım."dedi. Durdur Mary. Ama neden? O Emir ve ona aitim. Isırmaya hakkı var gibi. Saçmalama Mary. Sevgilisisin, oyuncağı değil. İkilemlerin arasında yüzerken Güney'in kapıdan girdiğini gördüm. O da bizi böyle yakın görmenin şokuyla
"Ovvv!"dedi ve eliyle gözlerini kapattı. Elimi Emir'in gömleğinden çektim. Emir sinirle Güney'e döndü
"Bir şeyi de batırma. Ne diyorsan de ve git."dedi. Ellerimi tezgaha dayadım ve Güney'e yanlış anlaşılacak şekilde yakalanmanın utancıyla yere baktım.
"Telefonum masanın üzerinde kalmış. Yani siz de gidin başka yerde şey yapın. Mutfakta olacak şey mi? Olurda şimdi olmaz. Tek başınıza kaldığınızda istediğiniz yerde istediğiniz şeyi şey yapın..."
"Güney hadi git işine kardeşim."dedi.
"Tamam uzat telefonu yasak alana girmeyeyim. Herkesin iyiliği için."
"Konuyu abartma Kader ile aranızdakileri biliyorum açtırma bana onları. İlişkiniz de arşa yükselmiş, biraz yavaş ilerleseniz ne zararı olur. Hadi bak daha da pisleşeceğim yoksa, git şuradan."dedi. Ya dur benim ponçik dünyama böyle şeyler sokmayın. Arkadaşlarım gayet güzel seviyorlar birbirini diğer türlüsü hayır! Aklına getirme bile o anları. Güney'in tüm sevimliliği yok olur yoksa. Kafamı daha bir utançla yere eğdim. Yanaklarım al al olmuştur, bir de Emir'in dalgasıyla uğraş. Güney gülerek
"Sizi de görüceğim. Bir o adımlara gelin bakalım..." Ben tezgahtan doğruldum ve arkamı dönüp dolapları karıştırmaya başladım. İstemsizce öksürdüm. Hayır istemliymiş. Evet buldum. Bu konuların boğazımda neden olduğu düğümden kurtulmak için bardağı ağzına kadar doldurdum. Kıtlıktan çıkarmışcasına lıkır lıkır içtim. Emir sessiz gülüşünü duydum. Gülüşün beni rahatlatmasına şaşırdım. Genelde sinirleniyordum değil mi?
"Tamam tamam gidiyorum. Ama hayat bu Mary. Doğarsın, ürersin, ölürsün."dedi. Gözlerimi sinirle kapadım. Ne alaka? Üremezsen ölemez misin? Sen minnoş bir arkadaşsın Güney, konuşma böyle. Güney mutfaktan çıkmıştı. Bardaktaki su azaldıkça suyu içme hızım da orantılı olarak azalıyordu. Hayır bitiyor, ah karnım ağrıdı. Bu bardak bir litre alıyordur ya. Bu ne büyüklük. Ve bitti. Usulca bardağı tezgaha koyup hiçbir şey olmamış gibi Emir'e gülümseyerek döndüm
"O zaman odama gidelim. Güney'i duydun. Her yerde olmaz."dedi. Benden azar işitmek için verilen bir çabayı görüyorum. Hafifçe gülümseyerek karşılık verdim. Kollarımı ona sardım ve sıkıca sarıldım. Şaşkınlığının geçip bana karşılık vermesini beklemem lazım. Sarıldığında biraz eğilmek zorunda kalıyor ve o sımsıcak boyun girintisine kafamı kaybolabilme lüksünü bana yaşatıyor. Kısa süren şaşkınlıktan sonra sarıldı. Boynuna değen yanağım bir iç çekmeme neden oldu. Kafamı çevirip dudaklarımı boynuna bastırdım. Ne bir utanma ne bu duruma mani olmak isteyecek bir duygu belirdi içimde. Mıknatıs gibiydik, dudaklarımı yumuşak teninden ayırmak beni zorladı. Biraz daha yaklaşıp ona vücudumu dayadım. Desteğe ihtiyacım var. Gözlerimi kapayıp
"Markus bana yatma teklifinde bulundu."dedim. Kalbindeki ritim değişmesini canlı canlı hissettim göğsümde. Hırçınca atan kalbi okşarmış gibi sırtını sıvazladım
"Tabi ki reddettim. Hayallerine kapılıp saçma sapan konuşuyor ara sıra. Bazen kendisi de bunu farkına varıyor bence. Bana güven Emir. Böyle bir şey olmayacak. Sakin ol tamam mı?"dedim ve çıkacak tartışma için kendimi hazırlamaya başladım. Aslında pek tartışma olamazdı, Emir katiyen haklı ve ben de onun tarafındayım. Sadece sinirini kusmasını dinleyecektim. Kollarımı sıkıp güven duygusunu tamamen hissettirmeye çalıştım. Konuşmaya girmeye çalıştı ama o kadar sinirliydi ki tam başlayacak sinirden gülüyor derin derin nefesler alıyordu. Markus'un davranışlarını sorumluluğu bana kalmıştı, Emir'e de.
"Bardağı taşıran son damla olduğuna kanaat getirebiliriz değil mi? Bu durumdan sıkıldım. Onun sana yavşadıktan sonra bir şey olmamış gibi kabul etmeye çalışmaktan sinirlerim harap oldu. Sen ne dersen de Mary onunla bu işi kökünden çözeceğim artık. Sakın! Sakın bu konuyla ilgili onu savunan tek kelime etme."dedi. Refleksle savunmaya geçmek için hazırlanan ağzımı bir güzel kapadım.
"Ve sen Mary! Bir daha ona sarıldığını, diyalog kurduğunu, gülümsediğini görürsem  beni kaybetme yolunda başarıyla ilerliyorsun demektir."dedi. Kalbime çarpan bir meteor. O sonuna kadar haklı Mary. Markus yok artık hayatında, çıkar onu. Emir için yap. Kollarını iyice sıktı
"Sen ne kadar bana ait olduğunu söylersen söyle bunu başkaları anlayamadığı sürece tasmamı tutman mümkün olmayacak."
"Haklısın. Her zamanki gibi."dedim. Güldü. Anında çökücü hava ortadan kayboldu. Kollarını sırtımdan çekince bende ondan ayrılmak zorunda kaldım. Küçük bir çocuğun yaptığı şımarıklıktan sonra annesinin önündeki masum bakışlar atmaya çalıştım. Gözlerinin önüne düşen bir tutam saç mavi gözlerini süsler gibi yüzündeki son tatlı dokunuş rolünü üstleniyordu. Çenemden hafifçe tuttu
"Sana ara sıra gelen bu tatlı kız halleri beni benden alıyor. Şimdi de karşımdaki küçük dudaklardan bir şeker alsam ne güzel olur değil mi diye beynim bana sorular soruyor. Onu daha fazla sorular içinde bırakmasak da iki seveni bir araya getirsek?"dedi. Tek kaşımı kaldırıp ona yaklaştım
"Alamazsın canım. Çok şeker sağlığa zararlı biliyorsun."
"Aslında hevesim biraz kaçtı. Şu kocaman kırmızı kırmızı duran ruj bütün orjinalliği alıp çöpe attı. Yok istemiyorum şeker meker."dedi. Kaşlarımı çattım
"İyi be sanki şeker istesen verecekmişim gibi."
"Sanırım kullandığımız fiiller fazla yanlış anlaşılmaya sebep olmadan konuyu kapatsak iyi olur."
"Ne fiili ya?"
"Ben de seni seviyorum bir tanem hadi bizimkilerin yanına gidelim."dedi. Jeton paraşütle iniyor henüz bitiş noktasına varamadı. Yüzüne anlamsız anlamsız bakarken
"Mary cidden şu boyayı silmeyecek misin?"dedi. Evet tartışma zamanı
"Hayır! Hem neden silecekmişim?"
"Sanki boya fırçasını duvara fırlatılmışta iki göz bir burun çizilince senin yüzün ortaya çıkmış gibi. İtiraf ediyorum çirkin olmuşsun. Tamam yap makyajını da bu yüzündeki...Tabi medenî  insanlarız biz, anlayışla karşılarım ama yanaklarını ısırarak öperken boğazıma kaçacak pudradan ölmek de istemiyorum. Anlıyor musun beni canımın içi?"dedi. Gülecektim az kalsın. Biraz benden uzak durmuş olur, bakalım yalvaracak duruma kadar getirebilecek miyim? Kararlılıkla
"Hayır."dedim ve omzuna çarparak (atmaya çalışarak) mutfaktan çıktım. Sürekli bu makyajı yapacak zamanı kendimde bulacağımı düşünmüyorum. Ve birde iki de bir yüzümü silme isteği de beni benden alıyor. Ama inat işte bu ya silmem. Bence Markus'u kendimden tiksindirmek için de makyaj yapmalıyım. Bak bu güzel fikir. Acaba şuan ne yapıyor? Ay Yeşim'le beraberdir belki. Ya onun o hallerini izlemeyi o kadar çok isterdim ki. Acaba yine kaba mıdır yoksa karizmatik durmaya mı çalışıyor? Belki de ikisi de. Ya da hiç konuşmuyordur. Bak bu daha yüksek bir ihtimal. Ya beraber olurlarsa. İkisi sevgili falan olursa. Çok tatlı olurlar! Ya nedense bunları düşününce Markus'un yanaklarını sıkasım geldi. Tabi ki izin vermezdi. Hem sıkmam ki. Emir'e söz verdim, onunla bir daha konuşmayacağım. Hah bir de sözlerimi tutuyormuşum gibi değil mi? Umarım konuşmam. Umarım konuşmaz ben başaramam çünkü.
Yanağıma kondurulan bir buse. Emir... Ona baktım, benim ikizim her ne kadar Markus olsa da ruh ikizim kesinlikle Emir. Kafasını yana hafifçe eğdi, bende onunla beraber eğdim
"Benim prensesim... prensesim... prense... uyuyan güze..."gerisi gelmedi. Gözleri dolarak bana uzun uzun baktı. Kaşlarını hafifçe büküldü. Yüzünde hayal kırıklığı belirdi. Bir şeyler daha demesi gerekiyor gibi dudakları kapanmıyordu
"İyi misin? "diyebildim sadece. Belimden tutup çekerek bana sarıldı. Ağlamaya başladı. Koruyorum, ona noluyor böyle? Bende ona sıkıca sarıldım
" Emir iyisin bir şey yok. Sakin ol şimdi bak ben burdayım,yanındayım."
"Ben bunu nasıl yaptım? Ben değişmiyorum Mary. Ben hala aynıyım..."Onun iç çekişleri içimde yankılanıyordu. Onu böyle görmeye dayanamıyorum. Benim de gözlerim sulandı ve ağlamaya başladım
"Ne güzel işte. Değişme sakın. Hep benim hayranı olduğum, kendine aşık eden sıcak kanlı Emir Soyalp olarak kal. Yüzünde hep aynı gülümseme olsun. Bavullarımı taşıyan o koca yürekli kurtadam olarak ölene kadar hayatımın parçası ol."
"Hayır olamam. Sen gittin ve geri dönmemiştin. Ölmüştün Mary daha fazla ne olabilir!? Ama bir mucize oldu ve tekrar dünyaya döndün ve yine benimle olmayı tercih ettin. Ben ise yine aynıyım. Yine salak, gereksiz kıskançlıkları olan, sevgiye doyumsuz birisiyim. Değişmem gerekiyor. Seni tekrar... O olay tekrarlanırsa... Ben bununla yaşayamam. Seni seviyorum ve seni korumak için canım pahasına uğraşacağım."dedi. Olamaz o konular... Sakın empati yapma. Emir ölüyor ve.... YAPMA DİYORUM. Ona hak veriyorum ama benim için çaba harcaması çok kötü bir durum. Benim için fedakarlık yapılmasına gerek yok. Ondan ayrıldım ve ellerimi yüzüne dayayıp bana baktırdım. Şimdi masmavi olan okyanus derinliğini andıran bu gözlere bakarak ne diyebilirim. Baş parmağımla yanağından süzülen yaşı silerek yetindim her ne kadar daha fazlasını yapmak istesem de. Okyanus'un derinliği ama denizinin tatlı esintisi vardı. Hafifçe gülümsedim ve ona sessizce mırıldandım
"Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşam ki lerzesiz sessiz
Topluyor bu-yı ruhunu guya
Uzak
Ve mai gölgeli bir beldeden cüda kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkumuz..." dedim. Kaşlarını hafifçe bükerek bana bakıyordu. Yere bakındım ve iç çektim. Onun kendine ait denizlerine bakarak
"Yani diyor ki
Sen, ben, deniz ve sanki ruh kokusunu çağrıştıran sessiz titreyişsiz akşam, uzak ve mavi gölgeli bir beldeden ayrı kalarak, bu sürgüne, bu yerde sonsuza kadar mahkumuz."dedim. Şimdi gülüyordu ama yine gözyaşları devam ediyordu. Bana hayranlıkla bakıyordu. Gülümsedim
"Birbirimize mahkumuz Emir Soyalp. Denizlerimin su kaybetmesini istemiyorum."dedim ve gözyaşlarının ince şeritler çizerek yapılan yolları öptüm. Her iki yanağını da öptüm defalarca. Gülme sesleri gelince ona baktım
"Sen başıma gelen en güzel şeysin."dedi ve alnımı öptü. Onun beline kollarımı geçirdim. Devam etti
"Ve seni kaybetmemek için her şeyi yapmaya hazırım."dedi ve saçlarımı öptü. İçimde oluşan buruklukla zar zor gülümsedim. Bir şey yapmasına gerek kalmaması en büyük temennim.

Arkadaşlar bu bölüm kısa oldu farkındayım ama bir yerden başlamam gerekiyordu. Yazmayı çok kez denedim ama bir türlü hikaye odaklanamadım. Mary gibi düşünemedim. Bu büyük gecikme için sizden çok özür diliyorum. Diğer bölümleri yazmak daha kolay olur umarım. Kendimi affettirmek için diğer bölümde Markus'un ağzından yazmayı planlıyorum, Markus severler için. Tabi bir aksilik çıkmazsa. Diğer bölüm ne zaman gelir diye soracak olursanız bende bilmiyorum. Ama elimden geleni yapacağımdan emin olun. Sizleri çok seviyorum 😊

BLOODY MARY 2Where stories live. Discover now