Bölüm 17

3.1K 252 22
                                    

Gözlerimi yorgunlukla açtım. Tek gördüğüm bir tendi. Kafamı kaldırdım. Emir'in boynuymuş. Emir de bana sarılıyordu. Tabi bir bacağını da bana atmış. Acaba onun yanında olduğumun farkında mı? Hala bilmiyordur belki. Ben tekrar kafamı onun boynuna yerleştirdim. O kalkana kadar kalkmayacağım. Bizimkiler de gelmiş midir? Oda da bizimkilerden hiç yok. Nerede kaldılar? Daha yeni geldikleri alemde yanlarında tecrübeli biri olmadan gezmeye çıkıyorlar. Bakalım başlarına ne dert açtılar. Emir kıpırdanmaya başladı. Sanırım uyanıyor. Hemen gözlerimi kapadım. Düzgün nefesler alarak uyuyormuş gibi davrandım. Yanağımı yapıştırdığım teni artık hissetmiyordum. Kafasını kaldırmıştı. Biran sessizce durdu. Sonra bir gülüş sesi duydum. Üstüme attığı bacağını kaldırdı. Eğildi. Alnımı öptü. Açma gözlerini Mary. Mutlu oldum ne yapayım? Tekrar yattı. Tekrar yanağımda onun tenini hissettim. Belimdeki kolunu daha da sıktı. Bana iyice yaklaştı. Şimdi uyanıktı. Ben nasıl uyanıyormuş gibi yapsaydım? Normal olanı yapacaksın Mary. Lütfen aşırı şeyler yapma. Biraz da bekle. Yoksa şüphe çekersin. Saçlarımı öptü. Daha fazla dayanacağımı sanmıyorum. Dayan Mary dayan. Belimdeki elini yukarı götürdü. Saçlarımdan birkaç tutam alıp oynamaya başladı. Genelde böyle iki sevgili uyuyunca birisi kendi kendine konuşurdu ve diğeri de...
"Seni çok seviyorum."dedi Emir. Şuan film dejavusu yaşıyorum herhalde. Başka bir versiyonu. Kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. Konuşmaya devam etti
"Ben seni hak etmiyorum."dedi. Ne! Ben mi onu hak etmiyorum? İtiraz etmek için uygun bir ortam değil Mary. Bu konuyu uyuyor numarası yapmadığın zamanda konuşursunuz.
"Benim üzülmemem için elinden geleni yapıyorsun. Ama ben...Seni çok üzdüm. Senin kalbini kırdım. Biliyorum kırmaya da devam edeceğim. Hatta birgün aramızda öyle bir şey olacak ki benden nefret edeceksin. Yüzümü görmek istemeyeceksin. Belki de öldürmek bile isteyeceksin. Bunların olacağını biliyorum. Ve bu olacaklar için senden özür dilerim. İleri de özrümün hiçbir anlamı, önemi olmayacak. Çünkü seni çoktan kaybetmiş olacağım."dedi. Filmlerde sevgililer güzel şeyler söylüyorlardı. Bunları değil. Benden ondan nasıl nefret ederim? Onu öldürmekte nedir? Bunu asla ona yapmam. Hayatımdaki tek değerli insana bunu nasıl yaparım? Böyle bir şey olmayacak. Neden kesin konuşuyor? Bir şeyler biliyor olmalı. Uyanmam gerek. Kapı açıldı. Güney'in sesini duydum
"Emir."dedi. Emir bir iç çekti
"Ne var yine?"dedi. Güney yine neşelice konuştu
"Ne zaman kalkacaksınız merak ettim? Akşama kalkarsınız umarım."dedi. Emir elini saçlarımdan çekti
"Saat kaç?"
"11 oldu."
"Siz ne zaman geldiniz?"dedi. Benden ayrıldı. Yataktan kalktı. Güney konuştu
"Biz gece 1 gibi geldik. Solanda uyuyakalmışız."dedi. Emir ona doğru yürüdü. Güldü
"Ne yaptınız da yoruldunuz?"dedi. Güney de güldü
"Oğlum fesatlık yapma yorulduk işte. Sizin halinizi sormuyorum ben değil mi?"dedi. Emir hemen cevap verdi
"Çünkü bir şey yapmadık. Klasik bir sevgili gezmesiydi. Sinema, yemek. Hem bizden ne bekliyorsun sen? Asıl fesat sensin."dedi. Kapıdan çıktılar. Kapı kapandı. Sonunda gitmişlerdi. Sabah sabah yine moralim bozulmuştu. Emir ne demek istedi? İçime kor gibi oturdu onun dedikleri. Bunu öğrenmem gerek. Yataktan kalktım. Etrafta gezindim. Acaba neden ondan nefret edeceğim? Markus bunu da biliyor mudur? Tabi ki artık insan ama yine her şeyi bilebiliyor. Hem sonunda üzüleceksem Markus kesin biliyordur. Yatağa oturdum.
Dirseklerimi bacaklarıma dayadım. Ellerimi yanaklarıma koydum ve düşünmeye başladım. Kapı açıldı. Oraya baktım. Emir'di. Gülümseyerek yanıma geldi
"Uyanmışsın. Günaydın."dedi. Ona gülümseyemedim. Yanıma oturdu. Ona konuyu açsa mıydım? Devam etti
"İyi misin?"dedi. Hayır onun yüzündeki gülümseyi silemezdim. Uygun bir zamanı elbet gelecekti. Kafamı ovuşturdum
"Kafam biraz ağrıyorda."dedim. Elini alnıma koydu
"Hastalandın mı? İyi değilsen hastaneye gidelim mi? Ben Kader'i çağırayım."dedi. Seslenecekken onu durdurdum
"Yok çağırma birazdan geçer."dedim. Alnımdaki elini yanağıma götürdü
"Yüzünde solgun senin. İyi değilsin. Bir şey mi oldu?"dedi. Mutlu görün Mary. Onu endişelendiriyorsun. Gülümsedim. Elimi yanağımdaki eline götürdüm
"İyiyim işte. Açım ve kafam azıcık ağrıyor bu kadar."dedi. Elini tutup yanağımdan çektim. O konuştu
"Aslında ben de acıktım. Hem de..."
"Kurt gibi."diyerek tamamladım. Gülümsedi. Ben de gülümseyerek ona sarıldım. Ona sıkıca sarıldım. Ben seni nasıl öldürmek isteyeyim? Seni bu kadar seviyorken bunu nasıl yaparım? Hemen ayrıldım. Elinden tutup ayağa kalktım. O da kalktı
"Hadi gidip kahvaltımızı yapalım."dedim. Onu sürüklemeye başladım. Bugün mutlu görünmem gerek. Markus mutlaka gelirdi. Bugün olmazsa yarın. Eninde sonunda gelecekti. Benimle uğraşmadan duramıyor. Geldiğinde de bana ne kadar bağırırsa bağırsın umrumda değil. Emir'in dedikleri ne anlama geliyor öğreneceğim. Kapıyı açtım. Koridorda ilerledik. Mutfağı gördüm. Kapısı açıktı. Kızları görüyordum. Yine oturuyorlardı. Ah şu büyüler. Emir'le mutfağa girdik. Bir dedikodunun ortasına düşmüşüm gibi geldi. Birden ikisi de sustular. Kader neşeyle konuştu
"Aaa günaydın Mary."dedi Kader. Ve Emir'e öfkeyle baktı
"Sen gitsene."dedi. Kaşlarımı kaldırdım. Noldu ki? Ben araya girdim
"Neden?"dedim. Bana döndü
"Hani birine haber vermeden kaçıp gitmeyi çok iyi biliyor ya."dedi. Şimdi anladım. Dünkü olaydan bahsediyorlardı. Ama benim de suçum vardı. Emir konuştu
"İyi ki böyle bir şey yaptım. Benim varlığım umrunuzda değildi be. Bir kere Mary'le zaman geçireyim dedim nolmuş yani. Sen Güney ile zaman geçirince bir şey yok. Ben yapınca kıyamet kopuyor."dedi. Haklıydı. Ne yapsın o da? Seda konuştu bu sefer
"Haber verseydiniz bari. Telefon etmenize de razıydık."dedi. Emir bu kez ona karşılık verdi
"Ya bari önemsiyormuş gibi davranmayın. Önemsiyor olsaydınız beni arardınız. Hepiniz de numaram da var. Neden aramadınız? Bende size hesap sorayım."dedi. Seda küçümser şekilde konuştu
"Neden biz arayıyormuşuz? Hem suçlu hem güçlü. Kaçıp gidiyorsun bir de biz seni arayalım. Yok ya."dedi. Emir'i ezdirmem. Hemen araya girdim
"Kızlar biraz da bana yüklenin. Emir sizi aramadı çünkü sizin bizi merak edip etmediğinizi öğrenmek istedi. Belki de araması gerekiyordu. Ama olsun geçti gitti. Konuyu büyütmeye gerek yok."dedim. Kader bağırdı
"Sen karışma Mary!"dedi. Korktum. Neden böyleler? Devam etti
"Çağrı abi bize Emir'in suçlu olduğunu söyledi o kadar. Emir defol git."dedi. Ya bir dakika. Ne bu sinir? Gülerek konuştum
"Sakin olun. Bağırmaya da gerek yok. Küçük bir olay bu."dedim. Emir elimi bıraktı ve mutfağı terk etti. Onun arkasından gittim. Bugün bir şeyler oluyor. Kızların tavrı değişmiş. Emir odasına gitti. Bana da bağırdı
"Mary gelme peşimden!"dedi. Odaya girdi ve kapıyı kapattı. Kapıyı açmaya çalıştım ama arkasındaydı ve açılmıyordu. Kapıyı yumrukladım
"Emir biraz sakin ol tamam mı? Hem benim de suçum yok. Beni neden istemiyorsun?"dedim.
"Mary git lütfen yalnız kalmak istiyorum."dedi. Tabi ki gitmeyecektim. İnat ettim
"Hayır gitmiyorum. Kapıyı açana kadar burada konuşurum. Kafan patlayana kadar devam ederim."dedim. Güney geldi. Hemen Güney'le konuştum
"Ya şuna bir şey söyle. Bana niye kızdı?"dedim. Güney kolumdan tuttu
"Onu boşver. Bize atar yapıyor. Asıl biz ona atar yapmalıyız. Küsüz ona. Sende küs bence."dedi. Sabah hiçte böyle davranmıyordu Güney. Gülüyorladı, konuşuyorlardı. Benim bilmediğim bir şey var. Kolumu çekmeye çalıştım
"Saçmalama neden küseyim? İşbirlikçisi benim zaten. Hem ona küsmeye de hakkınız yok. Abartmıyor musunuz?"dedim. Kolumdan tutarak zorla götürdü. Duvarlara tutunarak direnmeye çalıştım
"Güney bırak beni."dedim. Ama beni zorla salona götürdü. Salona gelince kollarımı tuttu. Şaşırarak konuştum
"Ya siz iyi misiniz? Herkes çok değişik davranıyor bugün."dedim. Batın konuştu
"Gayet iyiyiz. Suçlulara cezalarını veriyoruz işte."dedi. Koltukta rahatça oturuyordu. Zil çaldı. Çağrı abi kapıya gitti. Ben tekrar savunmamı yapmaya başladım
"Ne suçlusu ya? Sevgililer birgün yanlız geçirdi diye suçlu mu olur? Peki bana niye ceza vermiyorsunuz? Sadece Emir'e neden kızıyorsunuz?"dedim. Güney konuştu
"Senin cezanda Emir'den ayrı kalmak. Yeterince ağır bir ceza senin için."dedi. Çağrı abi tekrar döndü. Yanında Markus vardı. Markus'u eninde sonunda göreceğimi biliyordum ama bu kadar çabuk olmasını beklemiyordum. Markus burada ve herkes normal davranıyor. Hayır anormal. Herkes anormal davranıyor. Markus gayet ciddi olarak benimle konuştu
"Mary gitmemiz gerek. Seni buradan götürmeliyim."dedi. Ne oluyordu? Korkarak sordum
"Neden? Noldu? Yine savaş mı var? Ve neden ben gidiyorum?"dedim. Gelip kolumdan tuttu. Güney beni bıraktı, bu sefer Güney'in koluna ben yapıştım. Markus'la bir yere gitmem. Burada kalacağım. Markus sertçe çekiyordu. Ben de olabildiğince Güney'e yapışmıştım. Sonunda bende bağırdım
"Hayır gelmiyorum! Siz de bir şey yapsanıza. Siz nasıl arkadaşsınız? Emiiiirrrr!!"diye bağırdım. Ama kimse yardım etmiyordu. Markus beni Güney'den kopardı. Kapıya doğru zorla yürüttü. Yine bana emir verdi
"Giy ayakkabılarını!"dedi. Kollarımı birbirine geçirdim. Kaşlarımı çattım
"Hayır!"dedim. Bana sertçe bakıyordu. Tekrar bağırdı
"Giy dedim."dedi. Ben de ona bağırdım
"Bağırıp durma. Giymeyeceğim işte."dedim. Emin bir sesle konuştu
"Kader Mary'e ayakkabılarını giydir."dedi. Eğer yaparsa onunla asla konuşmam. Kader'e baktım. Elini şıklattı. Olamaz işte ayakkabılarım ayaklarımda. Kader'e nefretle baktım
"Arkadaşım değilsin sen."dedim. Markus yine kolumdan tutup götürmeye çalıştı. Yere oturdum ve kapının kirişine tutunarak direndim. Markus iyice sinirlendi
"İnat etme."dedi. Öyle deyince sanki bırakacaktım. Yanıma eğildi ve kolumu bıraktı. Kaçmaya hazırlanırken beni hemen kucakladı. Bunu çok çabuk yapmıştı. Tekrar ayağa kalktı. Markus beni taşıyor. Bugün daha fazla nasıl tuhaf olabilir? Evden çıktık. Tabi ki onun kollarından inmeye çalıştım. Merdivenlerdeydik. Düşersek kötü olurdu. Beni böyle mi götürecekti sanki? Etrafta insanlar vardı, yapamazdı. Merdivenler bitti. Binanın çıkışına geldik. Kapıyı açıp dışarı çıktık. Hala indirmiyordu. Eyvah komşular görecekti. Yanlış yorumlayacaklardı. Belki yardım istersem beni duyarlar ve polise şikayet edebilirlerdi. Evet bu olurdu. Hemen avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım
"İmdat!!! Adam kaçırıyorlar!!! Yardım edin!!!"dedim. Markus beni indirdi. Çok mu sinirlendi acaba? Tekrar kolumdan tuttu. Hayır sinirlenmemiş. Sinirli gibi davranıyordu. Bizimkilerin arabalarının önüne getirdi. Kapıyı açtı. Yine emir verdi
"Rahat dur ve arabaya bin."dedi. Komik şey. Binmeyeceğim işte. Kafamı çevirip oturduğumuz daireye baktım. Emirlerin odasına bakındım. Emir'i gördüm. Pencereden bakıyordu. Onu görünce perdeden çekildi. Markus yanımda, beni zorla bir yere götürmeye çalışıyor, kucağına bile aldı ama o hiç bir şey yapmadı. Hiçbir şey. Sinirle Markus'un kapısını açtığı arabaya baktım. Kolumu Markus'dan öfkeyle çektim ve arabaya bindim. Markus da kapıyı kapattı. Bu kadarı fazlaydı. Neden böyle davranıyorlar? Emir benim öfkeden gözümün kararmasına sebep oldu. Derin derin nefesler almaya başladım. O benim için bir şey yapmıyorsa ben de direnmeyeceğim. Bakalım nereye gidiyoruz? Markus da bindi. Markus'a da küsüm. O da bana saçma sapan davranıyor. Tamam normal davranıyordu. Ama davranışları yersizdi. Genelde böyle davrandığı zamanda sadece ben olurdum. Arkadaşlarımın yanında beni kolumdan çekip zorla arabaya bindirdi. Markus bile benden bir şey saklıyor. Arabayı çalıştırdı. Gaza bastı. Ona da küserek cama baktım. Dışarıyı seyrettim. Çok hızlı gidiyordu. Umrumda değil. Benim uyarmamı filan bekliyor. Çok bekler. Küsüm işte. Sessizlik oldu. Nereye gittiğimizi de çok merak ediyordum. Ve bir de bu davranışlarının sebeplerini. Markus konuştu
"Küs müsüyüz?"dedi. Bu kadar yüzsüz biri olamaz. Yo küs filan değiliz. Niye olalım ki? Çıldıracağım ya. Sabah sabah beni kaçırıyor bir de onunla konuşmamı bekliyor. Benden daha tuhaf. Devam etti
"Seni öldürmeye götürmüyorum. Hatırlıyor musun okula baskın olmuştu ben senin odanı kilitlemiştim, korumak için? İşte onun gibi bir şey bu da. Seni korumak için."dedi. Konuşma Mary. Ona hesap sorma. Artık dayanamıyorum. Bütün sinirimi ondan çıkaracağım
"Burası İnsanlar Alemi. Nasıl bir tehlike? Ben kendi bölgemde de mi tehlikedeyim? Çok saçma. Mantıklı yalanlar bulursan sevinirim."dedim. Nereye gidiyoruz o bile muamma. Sürekli sokaklara filan giriyoruz. Markus yine sakince konuştu
"Ben ne zaman yalan söyledim? Tamam senle ben aynı olabiliriz ama senin gibi yalancı değilim ben."dedi. Bir de bana laf atıyor
"Konuyu saptırma. Bugün bu yapılan saçma şeylerin açıklamasını istiyorum."dedim. Tek kaşını kaldırarak bana baktı. Daha sonra tekrar önüne döndü
"Çok sinirlisin. Dün ne konuşmuştuk?"dedi. Hala konuyu saptırıyordu. Böyle söyleyince daha sinirlendim
"Markus yeter. Bana açıklama yap."dedim. Trafik ışıklarına takıldık. Durduk. Bana döndü. Gayet ciddiydi
"Bana emir verme."dedi. Şu egoist tavrından bıktım artık. Şaşırmış gibi yaptım
"Aa emir mi verdim, özür dilerim. Sen bana neden emir veriyorsun peki? Beni sabahın bir vakti arkadaşlarımın önünde kaçırıyorsun bir de emir vermeyim mi? Çok oluyorsun artık."dedim. Anlamamış gibi yaptı
"Çok mu oluyorum? Olursam ne olacak?"dedi. Dişlerimi birbirine bastırdım
"Bir de sana karşı olan tavrımın değişmesini bekleme. Önce sen değiş. Egoist pisliğin tekisin."dedim. Sonuna kadar haklıyım. Güldü
"Kendine hakaret etme."dedi. O benim eşim değil. Kabul etmiyorum. Yine konuyu başka tarafa çekti. Kollarımı göğsümün altında birleştirdim
"Sanırım en büyük yalanın da bu. Bizim eş olduğumuzu söylemen. Biz asla eş olamayız. Bir kendine baksana. Dünya'nın senin için döndüğünü düşünüyorsun. Ben senin gibi egoist, yalancı, fırsatçı değilim. O ileriyi görme saçmalıkları da benimle eş olduğunu açıklamıyor. Okus pokus la yapılacak şeyler ve sende beni kandıracağını sandın. Bizim peşimizi bıraksana. Hayır benim peşimi. Ne de olsa bana karşı içinde büyük bir nefret var. Duygularımız karşılıklı. Ben de senden nefret ediyorum. Seninle aynı ortamda kalmak işkence gibi. Defol git hayatımdan!"diye bağırdım. Önüne döndü. Kendi kendine konuştu
"Neden seni kurtardım ki?"dedi. Güldüm
"Evet bir de bana saçma diyorsun. Senin hareketlerinde bir mantık yok ki. Senden nefret etmeme sebep olacak şeyler yapıp bir de iyilik yapıyorsun. Sen kötü değil miydin? Öyle davransana."dedim. Bana döndü
"Öyle davranmamı mı istiyorsun?"dedi. Kararlı şekilde kafamı salladım. Yeşil ışık yanmıştı. Donuk gözlerle bakıyordu
"Tamam öyleyse."dedi. Önüne döndü ve gaza bastı. Onun yaptığı bu atar da korkutmuyor artık beni. Yine hızlı gitmeye başladı. Alaycı şekilde güldüm. Daha çok sinirlerim bozuldu. Sustum ve etrafı izledim. Birkaç dakika sonra arabayı yolun kenarına park etti. Sonra kapıyı açıp arabadan çıktı. Ben de kapıyı açtım. Buraya neden geldik? Ben de dışarı çıktım ve kapıyı kapattım. Markus yanıma geldi ve yine kolundan tuttu. Kaçacakmışım gibi davranması komikti. Buraları pek iyi bilmiyordum bu yüzden kaçamazdım. Arabayı uzaktan kumandayla kilitledi. Önümüzde bir gökdelen vardı. İş yeriydi sanırım. Hiç tereddüt etmeden içeri girdi. Tabi ben de onunla beraber içeri girdim. Direkt asansöre yöneldi. Düğmeye bastı ve asansörün gelmesini bekledik. Kolumu daha da sıktı. Niye bu kadar sinirlendi? Bir de benim dediğim şeylere sinirlendi. Beni hiç takmayan biri değil miydi? Sessizce konuştum
"Kaba saba davranarak kötü imajının yerine geleceğini sanıyorsan yanılıyorsun."dedim. Prüzsüz bir sesle konuştu
"Daha büyük hamlelerim var."dedi. Şifreli Markus iş başında. Asansör geldi. İçeri geçtik. Sadece ikimiz vardı. En üstteki daireye bastı. Ya da çatı katı. Biz neden o kadar yukarı çıkıyoruz ki? Büyük hamle derken? Korkmaya başladım şimdi. 22. katta durduk. Bir kadın bindi. Markus kolumu bırakıp elimi tuttu. Birde sevgili gibi mi görüneceğiz? Elimi çekmeye çalıştım. Ama parmaklarımızı kenetlemişti. Yine çok sıkıyordu. Sanırım parmaklarım kırılacak. Az önce binen kız Markus'a kaçamak bakışlar atıyordu. Markus'un umrunda değildi. Kızdan yardım istese miydim? Ne işe yarardı ki? Şuan kendi iyiliğim içinde kullanabilirdim onu. Markus'a hitaben konuştum
"Markus elim acıyor."dedim. Elime baktı. Nerdeyse kan gitmiyordu. Elini gevşetti. Emir'in inadına bunların hepsini anlatacağım. Sevgilisini başka biri kaçırırken izlemek neymiş cezası görsün. Bir katta daha durduk. Kadın indi. Kapı tekrar kapandı. Yine ikimiz kaldık. Sonunda çatı katına geldik. Kapı açıldı. Markus emin adımlarla beni çatının üstünde ilerletti. Çok yüksekteydik. Aklıma çok kötü şeyler geliyor. Büyük hamle derken beni çatıdan atmak filan anlamına gelmiyordur umarım. Çatının sonuna doğru gittik. Kalp durduracak cinste bir yükseklikti. Markus ucuna gelince durdu. Bu sefer onun elini ben sıkıca tutuyordum. Bana döndü
"Kimmiş kötü görelim."dedi. Elimi bıraktı. Omuzlarımdan tuttu. Korkuyla konuştum
"Ne anlama geliyor bu? Bunu yapmayacaksın değil mi?"dedim. Güldü
"Yapacağım."dedi. Hemen ona sarıldım. Beni öldürecekti. Beni buradan atacaktı. Gözlerimden yaşlar gelmeye başladı. Ağlayarak konuşmaya çalıştım
"Ama neden? Neden öldürüyorsun beni?"dedim. İşin daha da korkunç tarafı Emirlerin bunu biliyor olmasıydı. Onlar benim ölmemi istiyor. Çok büyük sarsıldım. Kafamda tarifi inanılmaz bir ağrı saplandı. Markus kollarımı ondan ayırdı. Kendimi aldatılmış hissediyordum. Kandırılmış. Markus yine kötü tarafından eksilmiyordu
"Bunu yapmak zorundayım."dedi. Ona yorgun gözlerle baktım. Sözün bittiği yerdi. Kelimelerin yetersiz kaldığı an. Omuzlarımdan hafifçe itti. Bir adım geri gittim. Çatının ucundaydım. Yaşam ile ölüm arasında bir adım kalmıştı. Markus gülerek konuştu
"Bu kadar üzülme yine geri döneceksin."dedi. Öldükten sonra bu sefer hayatını mı verecekti? Komik değildi. Sustum. Düşünür gibi yaptı
"Sana bir şey demem gerekiyordu neydi o? Hmm. A buldum. Emir seni çok seviyormuş. Bunu söylememi istedi."dedi ve omuzlarımdan son bir defa beni itti. Ayaklarımda betonu artık hissetmiyordum. Boşluktaydım.

BLOODY MARY 2Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz