Bölüm 26

2.8K 227 19
                                    

Öğleden sonrası çok sıkıcı geçmişti. Dersleri de dinleyememiştim. Yanımın boş olmasının beni bu kadar üzeceğini beklemezdim. Sürekli onu düşünmüştüm. Eve mi gitti? Acaba nerede? Ne yapıyor? Telefonu da bendeydi. Onu arayamazdım da. Sonunda son zil de çaldı. Defterlerimi toplayıp çantama koydum. Markus'un kutusunu da çantama yerleştirdim. Fermuarlarını çekip sıradan kalktım. Emir'in telefonunu alıp sınıftan çıktım. Arkamdan Markus geliyordu. Pek peşimden geliyor gibi değildi. Takip ediyordu sanki. Bizimkilerin sınıflarına çıktım. Koridorda insanlara çarpmamaya çalışırken biri kolumu tutup kenara çekti. Markus'du. Bugün fazlasıyla sinirliydim. Markus'un bugünlüğüne sinirbozucu bir davranışını görmediğim için ona patlamama kararı aldım. Yere bakıyordu. Yüzüme bakmaya utanıyor gibiydi
"Üzgünüm."dedi ve kolumu bırakıp uzaklaştı. Neden üzgün? Yine bir bilmece bırakıp gitti bana. Beni tam tersine bugün mutlu etmişti ama üzgün olduğunu söylemişti. Kesin bir şey yaptı. Acaba ne? Daha ne yaptığını anlamadığım için önceden özür diliyor. Markus'un garip davranışları iş başında. Ne diyebilirim ki şaşırmadım. Bizim grubu gördüm. Çift halinde geliyorlardı. Güney ve Kader önde Batın ve Seda ise arkadaydı. Güney beni fark etti. El salladı. Ona karşılık verdim. Yanıma geldiklerinde Kader konuştu
"Emir nerede?"dedi. Onlara ne anlatacaktım? Bir sürü de soru soracaklardı. Güney konuştu
"Mary az biraz tripliydi de Emir'e sonrasını bilmiyorum."dedi. Gülümsemeye çalıştım
"Ve Emir'de az biraz sinirlendi de sonra çekip gitti. Telefonu ben de kaldı."dedim. Güney pek umursamadı. Bekliyordu. Kader şaşırdı
"Hadi canım. Neden sinirlendi?"
"Canım onların özel hayatı. Fazla ilgili olmayalım bence."dedi Güney. Bu kez ben şaşırdım. Anlayışlı Güney? Daha bugün Emir'e attığım tirip son bulsun diye uğraşıyordu. Tek kendiyle çelişen ben değilmişim. Kader bir şey diyemedi. Nasıl olsa sonra öğrenecekti benden. Çiftlerin arkasından gittim. Onları kıskandım. Fazla ileri gitmiştim bence. Ona çok yüklenmiştim. Şimdi de cezamı çekiyordum. Onsuzluk çok acı verici ve sıkıcı. Aklıma yine sorular da takılmıyor değil. O kız ölüyse gerçekten nasıl mesaj atmıştı? Tekrar hayata dönmüş olmalı. Acaba kim onun için fedakarlık yaptı? Merak ediyordum. Peki tekrar Emir'le bir araya gelmeye çalışırsa? Şimdi de aşk üçgeni mi olacaktı? Hayır Emir buna izin vermez. Verdirtmem. İlk önce kendimi affettirmeliyim. Sonra o kızı unutması için elimden geleni yapmalıyım. Ben neden uğraşıyorum ki? Emir zaten beni gerçekten seviyorsa üçgen filan da olmaz. Buna kendi de izin vermez. Peki neden korkuyorum? Emir'i kaybetme korkusunu içimden bir türlü atamıyordum. Onu kaybedersem ben ne olacaktım? Sus artık Mary. Bunların hiç biri olmayacak. Sus! Gerçekten susmalıydım. Bu konuda tereddütte bile olmamam gerekiyor. Böyle yaparsam tabi ki Emir'i kaybederim. Her şey çok güzel. Pozitif olmalısın. Etrafına bak. Herkes sana tuhaf tuhaf bakıyor. Okula sonradan gelen havalı bir grubun içerisindesin de o yüzden. Ben olsam ben de bana tuhaf tuhaf bakardım. Haklılar. Okuldan çıktık. Bu okulum diğer okuldan daha iyiydi. Ölme ihtimaliyle yaşamıyordum değil mi? Saldırmaya hazır nefretle bakan vampirler yoktu. Yine bakışların marusuydum ama daha masum olanıydı. Sonradan alışacaklardı zaten. Ama diğer okulumun bahçesi, ormanı, ya da mimarisi daha güzeldi. Önüme Emir çıktı. Çok korktum. Elimi kalbime götürdüm. Dalmıştım ve onu farkedememişim. Elini omzumdaki çantama götürdü. Küs değil miydi? Eve gitmemiş miydi? Neden hala okuldaydı? Tamam sustum. Kibarlık yapıp çantamı aldı. Ama yüzüme bile bakmıyordu. Güneyler çok daha ilerdeydiler. Arkada kaldığımdan bile haberleri yoktu. Pis arkadaşlar. Bir şey demeden önden gitti. Çantası yoktu. Benim çantamı omzuna taktı. Bir kız grubunun bakışlarına esir olunca hemen onun yanına geçtim. Hiç konuşmadan arabaya doğru gittik. Batın yokluğumu fark eden ilk kişi oldu. Vay bak bunu beklemiyordum
"Mary nerede?"dedi ve etrafa bakınırken beni gördü. Diplerindeydim zaten
"Aa pardon. Emir sen gitmemiş miydin? Mary öyle söylemişti."dedi. Kendimi şikayetçi gibi hissettim. Emir hiç cevap vermeden arabayı uzaktan kumandayla açtı. Yolcu kapısını açıp geçmemi bekledi. İçeri geçtim. Kapıyı kapattı. Arabanın etrafından dolanarak sürücü kapısını açtı. Bizimkiler de bize bakıyordu. Onlar da anlamamakta haklılar. Bence herkes haklı. Sadece ben haksızım. Hep ben haksızım. Bir şey mi mahvoldu o an orada kesin ben varımdır. Benim nasıl karmam var ya? Kime ne yaptım da bunları ben çekiyorum. Çantamı arka koltuğa koydu. Arabayı çalıştırdı ve ilerledik. Bu kez konuşma Mary. Konuşmayınca her şey daha iyi oluyor. Konuşmayı bir kez de Emir başlatsın. Kararlılıkla sustum ve dışarıyı seyrettim. Eve doğru gitmiyorduk. Siniri geçmişti. Markus gibi gökdelene götürmezdi bence. Abartma Mary. Markus kim Emir kim yani. Aynen orada biraz saçlamadım haklısın. Dışarıyı seyretmeyi bırakıp Emir'i seyretmeye başladım. Çok soğuk görünüyordu. En kötü hallerinden biri. Gömleğinin birkaç düğmesini açmıştı. Sonra neden kızlar ona bakıyor deme. Bakmamalarında hata olur. Açmış yine bir yerlerini ben de bakardım. Şu dekolte kuralını biraz genişletmeliyim. Benden daha çok dekolte veriyor. Olmaz böyle. Elimde hala onun telefonu vardı. Her şey merakımdan olmuştu. Bunu telafi etmek istiyordum. Telefonu torpidoya koydum. Kızar sanıyordum ama yine bir şey demedi. Elimi kolyeme götürdüm. Kurta baktım. Melekten biraz daha koyulaşmıştı rengi. Demek ona bir şey olunca buradaki renk değişimden anlayacaktım. Kurtu avuçladım. Kafamı cama yasladım. Konuş artık Emir. Bir şey söyle. Kendimi affettirmem gerek. Bunun için fırsat tanı bana. Başka yollara sapıyorduk. Eve gitmediğimizi anladım. Telefon çaldı. Emir'in telefonu. Arabayı kullandığı için telefona uzanmaya çalışmadı. Ya da benim açmamı bekliyordu. Açmayacaktım. Telefon sustu. Birkaç dakika sonra tekrar çaldı. Yine kimse bakmadı. Zaten bizimkilerdir büyük bir ihtimalle. Nereye gittiğimizi,neler olduğunu merak ediyorlardır. Telefon tekrar çaldı. Pes edip telefonu aldım. Ekrana baktım. SELİN! Yine donup kalan ben. Usulca Emir'e uzattım telefonu. Kafamı diğer tarafa çevirdim. Arabayı birden durdurdu. Boş bir alana gelmiştik. Çayır gibi bir yerdi. Burayı biliyordum. Ankara'nın tenha ve yeşil olan nadir köşelerindendi. Soğuk sesiyle konuştu
"Telefonu cevapla ve hoparlöre al."dedi. Dediğini yaptım. Bu şeyin sonucu beni korkutuyordu. Telefonun ucundaki kız konuşmaya başladı
"Alo? Emir. Sonunda açtın telefonumu. Neden direttin anlamıyorum? Beni hiç mi merak etmiyorsun? Attığım mesaja da cevap vermedin. Ruhlar Alemi'nden geldim ve sana mesaj attım sen ise bana trip mi atıyorsun? Bunu nasıl yapabiliyorsun? Deliler gibi seven sen değil miydin? Markus'la aranızın bozulması sırf benim için değil miydi? Ya saf değiştirmen? Beni bu kadar severken neden böyle davranıyorsun? Geldim işte. Yine beraber olacağız. Sen ve ben. Seni çok özledim."dedi. Yanaklarımdan süzülen birkaç damla yaş. Telefonu bırakıp arabanın kapısını açtım. Hemen dışarı çıktım. Hızlı adımlarla ilerledim. Öylesine bir yere gidiyordum. Emir'in gelmemesini de çok istiyordum ama yine arkamdaydı. Dediklerim çıktı işte. Eskiden sevgililermiş. Emir onu çok sevmiş. Kız tekrar döndü ve Emir'i elimden alacak. Emir bir başkasını seviyor. Ben bu acıyla nasıl yaşarım?
"Mary!!"bu kükreyen sesle olduğum yerde kaldım. Ne diyecekti bana? Yine konuyu benim ona yaptığım işkenceye getirip intikam mı alacaktı? Yine suçlu mu çıkaracaktı beni? Karşıma geçti. Yere baktım. Bakamam ona. Korkuyorum. Omuzlarımdan tuttu
"Açıklama yapmama izin ver. Kafanda oluşturduğun saçma sapan hikayelerle kendini üzmene göz yumamam. İlk önce bana bak."dedi. Dursun artık gözyaşlarım. Yüzüm duşunu aldı yeterince. Kafasını eğdi
"Hadi lütfen. O koca kahverengileri görmek istiyorum."dedi. Ellerimle yüzümü sildim. Kararlılıkla ona baktım. O da doğruldu. Elini yanağında gezdirdi
"Hah şöyle. Sor şimdi. Beyninin en ücra köşelerinde olup ama seni tatlı niyetine yiyip bitiren sorularını sor bakalım."dedi. Yine tatlı bir kişi vardı karşımda. Ne sinirli, ne soğuk. Kalbimi ısıtan gülümsemesiyle merakla bekleyen gözleri ve mutlu olmamı çabucak bekleyen sabırsız tavrı ile onun aleyhine olan bütün düşüncelerimin ayak seslerini duyarken kapıyı kapatıp gitmelerini engelledim. Bu sorular cevaplanacak ve bir daha gün yüzüne çıkmayacaktı.
"O kızla aranızda neler oldu bilmek istiyorum."dedim. Neşeliydi. Konu ciddiydi bence. Samimiyetle konuştu
"Tamam. O kız senden önceki sevgilimdi. Ben onu sevdim. O da sonradan sevgime karşılık verdi ve birkaç olay olup öldü. Sonra da okula yazılmak zorunda kaldım. Depresyonla geçen bir kaç aydan sonra okula senin gibi insanlar gelmeye başladı. Onların sayesinde Selin'i unutabildim. Ama o insanlar da ölünce mutluluk diye bir duyguda benden silindi. Ta ki seninle karşılaşana kadar. Meğer asıl mutluluk ve aşkı tadamamışım. Bunu senin sayende öğrendim. Bu kadar. O kızın hayatımdaki yeri birkaç cümleden ibaret."
"O kızla nasıl tanıştın?"
"Bunları bilmek istiyor musun gerçekten."dedi. Üzüleceğimden mi korkuyordu? O kadar da hassas değilim. Devam etti
"Duymak istiyor olabilirsin ama anlatmak istemiyorum. Benden korkacaksın. Beni tanıyamayacaksın. Bunu yapamam. Seni benden uzaklaştıramam."
"Söylemezsen bu dediklerin olur. Aramızda gizli hiçbir şey olmaması gerekiyor."dedim. Neşesi yok oldup gitti. Bakışlarını dudaklarıma çevirdi
"Anlatamam. Lütfen anla beni. Olmaz."dedi. Elini yanağımdan çektim. Kalbim bu kez duygusallığından ödün vermiş zindan gardiyanları kadar soğuk ve sertleşmişti. Hemen elimi tuttu. Ama bana bakmaya cesareti yoktu
"Söyle yoksa..."korkarak bana baktı. Gözümden damlayan bir damla ile devam ettim
"Aramızdaki her şey biter."dedim. Elimi daha sert tuttu. Kararlılıkla konuştu
"Hayır izin vermem. Bu olmayacak."dedi.
"Bunu sen istedin."dedim ve elimi ondan sertçe çektim. Bu yaptığıma pişman olacağımı biliyorum. Hızlı adımlarla onun yanından uzaklaştım. Hayır koşuyordum. Çünkü arkamdan geliyordu. Bana çok kızdı ve kızgın halini hiç sevmiyorum. Ondan olabildiğince hızlı koşmaya çalışıyordum. Islanan yanaklarım kızarmaya başlamıştı. Küçük küçük tepecikler vardı. Üzerlerinden atladım. Bu kovalamacanın kısa süreceğini herkes biliyordur. Sırtımda bir el hissetmem ile düşmem bir oldu. Tabi arkasından üstüme Emir'in düşmesi de. Dizimi fena çarptım. Sırtüstü döndüm. Ben yerden doğrulmaya çalışırken o engelledi. Beni yer ile kendisi arasında sıkıştırdı. Nefes nefeseydi. Ama nefesler burundan çıkıyordu. Sinirli Emir. Gözlerini gözlerimden ayırmıyor ve bana bu yaptığımı ödeteceğini çok güzel imâ ediyordu. Benim de sinirlenmeye hakkım vardı ve bu hakkımı yedirtmem. Dişlerinin arasından konuştu
"Tekrar söyle!"dedi. Neyi? Ha hatırladım da nasıl söyleyeyim şimdi ona. Gözlerimi kapadım. Nefesleri yüzümün heryerini işgal ediyordu. Öfkesi karşımdayken nasıl cesaretli olabilirdim
"Bitti...Her şey bitti."dedi. Ne! Bunu diyebildim mi? Çok kızacak hem de çok. Bağıracağı için kulaklarımı kapadım. Belki de bu yaptıklarım fazladır. Bunları hak etmiyordur ama bana başka bir seçenek bırakmadı. Sürekli bir şeyleri gizlemesi, benden saklaması ilişkimize eninde sonunda zarar verecekti. Beni anlamalı. Bu sırlar yüzünden çok fazla yıprandık. Bunu bilmesi gerekiyor. Alnını alnıma dayadı. Bu müthiş his; sanki dilimin söylediklerini değil de aklımdaki gerçekleri öğrenmeye çalışıyordu. Nefesi titremeye başladı. Kesik kesik aldığı nefesler yüzüme ulaşırken nefeslerini içime çekip hüznünü iliklerime kadar hissediyordum. Elini yanağımda hissettim. Nazikçe dokunuşu bütün suçu üzerime yıkmaya yetiyordu. Alnını çekip dudaklarını alnıma bastırdı. Büyük bir özlemle öptü ve çekti. Gözlerimi açtım. Üzerimden kalktı. Elini uzattı. Ona bu dediklerimden sonra elini tutmaya ne yüzüm vardı ne hakkım. Yerden kendim kalktım. Elini yavaşça indirdi. Bu yaptığım daha kötüydü. Keşke tutsaydım. Hayal kırıklığı ile yere bakıp benim önden gitmemi bekliyordu. Eve gidip yatağımın içine girip doyasıya ağlamak istiyorum. Önden hızlı adımlarla gittim. Yanağımdan dudaklarımın kenarlarına süzülen birkaç ıslaklık. Bunlar kaybedenin gözyaşları. Her şeyini kaybedenin. Boşluğa bakarak ilerliyordum. İçine düştüğüm bu boşluğa bakarak. Nankörsün Mary. Markus'un dediği gibi "NANKÖR!". Boşluğa düştüğünde bile uzatılan eli geri çevirdin. Elimle gözlerimi ovuşturarak sildim. Beynim değil kalbim gözlerime emirler savuruyor ve daha fazla ağlaması için nefes almamı engelleyecek derecede sıkışıyordu. Kalbim göğüs kafesimi kıracak gibiydi. O da bu bedeni istemiyordu. Gözlerim emirlere itaat ediyor ve ne kadar silsem de sonunu getiremiyordum bu ıslaklıkları kurutmak için. Arabanın arka kapısını açıp hemen içeri geçtim. Kapıyı kapayarak az önceki boğucu havanın içeri girmesini önledim. Hayır sorun dışarıdaki havada değildi. Havayı boğucu yapan bendim. Her nefesim bir diğer nefesimi öldürecek gibi havayı boğuyordu. Kolyeme elimi attım. Melek? Melekler beyaz olurdu? Kar tanesi gibi narin bir beyazlığı vardır onların. Ama buradaki ölüm meleğinin lekesinin ne işi var bu masum beyazlıkta? Leke giderek büyüyordu. Sonunda masum bir melek yok olup yerini karanlıklarla dolu bir cisim aldı. Bu bendim. Beni temsil ediyordu. İçimdeki kötülüğü, yaptığım hataları. Emir geldi. Şoför kapısını açıp içeri girdi. Sinsi bir sessizlik başladı. Arabayı çalıştırdı. Aynadan ona baktım. Güçlü ve soğuk bir yüzü vardı. Donuk gözler bu yüze layık olmak için sadece ileri bakıyordu. Arkaya, bana bakmayı istemiyordu. Onu güçsüzleştiren bir insana... Kafamı cama yasladım. Köşeye sindim. Gözlerimi kapayıp dünü düşündüm. İlk defa mutlu olmak için geleceği değilde geçmişi düşünüyordum. Beni mahveden şeyin her zaman geçmiş olduğunu düşünürken beynimin benimle dalga geçmesini izledim. Hayatım aslında elde edemeyeceğim güzelliklerle doluyken yine göremedim. Dün bir kurtadamla uyudun Mary. Cadı arkadaşların var. Artık ölme tehliken de yok. Tamam sus, sus. Suçluyum ve her şeyi hak ediyorum. Artık kimse konuşmasın. Sen bile Mary. Her zaman mantıklı olan ben bile konuşmasın. Telefon çaldı. Kalbim yorumunu yaptı" Selin arıyor." Aklım ise sustu. Çünkü o da biliyordu. Emir açmasın, açmasın, açmasın...Gerçekten bir şeyler bitebilir.
"Alo?" bir zamanlar duydukça bana hayat veren sesin şimdi her şey paramparça edermişcesine güçlü sesini duydum. Paramparça ettiği şey hayatımdı, hayallerimdi, Emir'di, bendim, insan kurt karışımı çocuklarımızdı. Elimle kulaklarımı kapadım. Bir zamanlar çok sevdiği, ayrılığımıza neden olan kızla konuşmasına dayanamıyordum. Sesi parmak aralarımdan zorla giriyor beynimde yankı yaparcasına duymamı sağlıyordu
"Telefona bakamadım, biraz işim vardı..." Artık onun sevgilisi yerine işi mi olmuştum? Böylesine bir alaçalış.
"Biliyorum dönmüşsün. Sevindim evet. Sonra konuşalım mı? Bir saat sonra buluşalım. Sana konum atarım."dedi. Kalbim ilk defa haklı çıktığı için üzülüyordu. Nefeslerim çıkmakta zorlanıyordu. Nedenini biliyordum. Çünkü onun soluduğu havaya karışmak istemiyordu. Mırıldandım
"İnmek istiyorum."dedim. Dediğimi ben bile zor anlamıştım. Gözlerimi açıp elimi kulaklarımdan çektim. Daha emin ama başaramadığım bir sesle
"Durdur arabayı."dedim. Bunu duymaması mümkün değildi. Aynaya baktım. Daha önceki görüntüden tek farkı çenesi kasılmıştı. Onun sinirlenmeye hiçbir hakkı yoktu. Bu kez bağırdım
"Durdur dedim!" Kaşlarını çattı ve gaza bastı. İnatlaşacak mıydı? Bu soğuk yüzü ve kararlılığının beni vazgeçireceğini sanıyorsa yanılıyor. Ona bağırmaktan başka bir şey de yapamam. Yolcu koltuğunu üstünde Emir'in telefonu vardı. Uzanarak aldım. Çabucak tuş kilidini açtım. Rehbere girip Markus'u aradım. Sanırım durumlar gayet eşit olacaktı. Telefonu kulağıma götürdüm. Evet çalıyordu. Bir süre sonra açıldı. Emir'in de duyabileceği bir sesle konuştum
"Alo Markus sana çok ihtiyacım var. Kendimi çok kötü hissediyorum."
"Mary? Noldu?"
"Beni hemen alman gerekiyor. Sana her şeyi buluşunca anlatırım ama beni yeter ki şimdi kurtarman gerek."
"Neredesin peki?"
"Arabada, Emir'in kullandığı arabadayım."
"Ama..."
"Markus lütfen yalvarırım. Sadece sen beni anlayabilirsin."
"Mary yapma. Beni ilişkinize karıştırma."
"Olmayan bir şeye karışmıyorsun ki. Bir yolunu bulursun sen. Sadece sana güvendiğimi de biliyorsun. Biran önce kurtar beni."
"Tamam birazdan gelirim."
"Çabuk ol."deyip kapattım. Tekrar onun yüzüne baktım. İçinden durdurmaya çalıştığı kurtadam çıkacak gibiydi. Direksiyonu tutan parmakları bembeyazdı. Böyle olacağını biliyordum. Arabayı durdurması gerekiyordu.
Daha da gaza yüklendi
"Arayıp gelmemesini söyle."dedi tok bir sesle. İnatlaşmayı başlatan oydu. Aynı inatla karşılık verdim
"Arabayı durdur."dedim. Bu kez sinirleri bozulurcasına gülerek
"Demek arabayı durdurmamı istiyorsun. Benden kurtulmak istiyorsun. Sadece ona mı güveniyordun sen?"dedi ve güldü. Birden bağırdı
"Sana türlü işkenceler yapan, seni elimden alan adama mı güveniyorsun? Peki sen istedin."dedi ve arabayı ani bir frenle durdurdu. Ön koltuğa çarpmamak için kendimi zor durdurdum. Arabadan indi ve kapımı açtı. Olanları korkuyla izlerken bileğimi kavradı ve dışarı çekti. Önce dengemi sağlamaya çalıştım. Dışarı çıkabildim. Kapıyı kapattı. Beni arabaya yasladı ve tüm vücudumu vücuduma temas edene kadar ilerleyip beni arabayla kendi arasında sıkıştırdı. Yüzümü doğru verdiği nefesleri ürpeticiydi. Mavi gözleri lacivertleşiyor gibiydi. Çok koyulardı. Sesini kontrol etmeye çalışarak konuştu
"Kime güveniyordun? Tekrar söyle."dedi. Cesaretimin bavullarını topladığını görünce kapısını kilitleyip buna engel oldum. Tabi gözlerine bakmak pek mümkün olmadı. Kafamı eğdim
"Markus'a."dedim. Sesim sandığımdan iyi çıkmıştı. Kararlıydı. Bileğimi bırakıp elimi tuttu. İnanmak istemeyen bir tavırla
"Markus mu? Ona mı?"dedi ve tekrar bağırdı
"O senin elini böyle tutuyor mu?"dedi ve elimi bıraktı. Elini çeneme götürüp yüzüne bakmam için zorladı
"Onun gözlerinin içine de böyle bakmaya korkuyor musun?"dedi ve dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı. Sertti. Dudaklarıma sahip olmak istermişcesine davranıyordu. Donup kalmıştım. Cesaretim kilitlediğim odanın dolabına saklanmıştı. Hemen ayrıldı
"O seni böyle öpebiliyor mu?"dedi ve elini çenemden çekip yumruğunu yanımdaki arabanın camına geçirdi
"Seni öpmeyi aklından geçirdi mi?!"dedi. Korkuyla sıçradım. Küçük bir çığlık ister istemez oldu. Hemen eline baktım. Kanlar içindeydi. Ben de ona bağırdım
"Kes şunu artık! Yapma!"dedim. Sesi yine psikopat havasına büründü
"Sen ne kadar istersen iste ama benden kurtulamayacaksın. Sonsuza kadar benim olacaksın. Seni benden almaya çalışan herkesi öldüreceğim söz veriyorum. Bu kim olursa olsun. Markus, Selin, Güney... Seni kimse benden alamayacak."dedi. Korkmaya başladım. Sadece nefesi değil, sesi, bakışları, Emir ürkütücüydü. Uzun bir süredir onun böyle bir yönü olduğunu unutmuşum, katil. Birkaç vampir öldürdüğünü söylemişti. Aslında yüzlerce. Onun için böyle cümleler kurmak çok basitti. Ama Güney demişti. Güney'i bile öldürebileceğini söyledi. Bu kadarını yapamazdı.
"Mary!"dedi tanıdık bir ses. Şuan burada olmaması gereken bir ses daha doğrusu. Markus'du. Hemen Emir'in kanlı bileğini tuttum. Güldü
"Sözlerimi tutmayı severim."dedi. Sertçe bileğini elimden çekti. Hemen Markus'a bağırdım
"Gitmen gerek! Özür dilerim. Seni çağırmam çok saçmaydı. Şimdi gitmelisin."dedim. Emir ona doğru yavaş adımlarla ilerledi. Markus yine buz gibi yüzündeki ifadeyi değiştirmeyerek konuştu
"Neden yoksa çok mu sinirli? Aklında şuan beni öldürmek var değil mi? Peki. Uzun zamandır bunu bekliyordum."dedi. Ne?! İkisinden biri kesinlikle sağ çıkmayacak ve ikisinin de ölmesini istemiyorum. Bu kadarı yeterdi. Emir'e bağırdım
"Sorunlarımızı böyle çözemezsin! Eve gidip sakince konuşalım. Yapma bunu."dedim. Emir durdu. Bana yine aynı ruh hastası gülüşüyle baktı
"Konuşunca sorunlarımı geçiştiriyoruz ama şimdi kökünden halledeceğim. Bana güvenebilirsin. Ah unutmuşum. Sen güvenmiyordun değil mi? Yani sorumlu olmam gereken bir şey de yok. İşin üzücü tarafı sonunda güveneceğin kimse kalmayacak. Yine bana güvenmek zorunda kalacaksın. Emin ol pişman olmayacaksın."dedi. Ben ona da güveniyorum ama o an ağzımdan onların çıkması gerekti. Sinirimden söylediğim her şeyi gerçek sanıyor. Tekrar itiraz edeceğim sıra işaret parmağını dudaklarına götürüp susmamı istedi. Öldürücü bakışlarını tekrar Markus'a çevirdi. Emir ağır adımlarla geri geri gitti. İlk önce ne yaptığını anlamadım ama anladığım vakit bugün bu yaptıklarım için kendimi öldürmek istedim. Markus neler olacağını bildiği için tetikteydi. Yeri biraz eşeleyip ayaklarını yere sabitledi. Emir sonunda durdu ve Markus'un üzerine koştu. İşte o oluyordu. Havada sıçradı ve bir katile dönüştü.

BLOODY MARY 2Where stories live. Discover now