Bölüm 31

2.8K 214 67
                                    

Acı. Hissettiğim, gördüğüm, duyduğum tek şey. Kalbimin birkaç santim üzerine saplanan bir ok. Okun şiddetiyle arkamdaki polise çarptım.
"Mary!"dedi inleyen bir ses. Bu aralar kükremesine alışık olduğum bu ses bana yabancı geldi. Elimi refleksle okun olduğu bölgeye götürdüm. Beyaz okul gömleğim kanla sulanmıştı. Sağ elimden yere bir şey düştü,silah. Selin'e ateş etmiştim ama içinde kurşunun olmadığını bilerek. Polis de bana bunu söylemişti. Cesaretli miydim? Ahmak mıydım? Tartışılır. Bacaklarımı hissetmeyerek yere düştüm. Polis beni tutmaya çalıştı. Selin durumu daha kavrayamamıştı. Emir yanıma koştu. Sol elim hala okun olduğu yerdeydi. Kanlar parmaklarımın arasından sızıyordu. Ağlamak istiyordum ama hayır gözlerimden küçük bir damla bile akmıyordu. Polis kulağımın dibinde küfürlerle benimle konuşmaya çalışıyordu
"Has s*ktir. Mary! Mary! Lan hangi b*k yere düştüm ben. Mary!"diye bağırırken diğer tarafımdan adımı sessizce sayıklayan biri vardı
"Ma-mary. Özür dilerim. Özür dilerim. Gitme tamam mı? Bırakmayacaksın beni. Bu olmaz. Yine yapmazsın bana bunu. Seni çok seviyorum, o kadar o kadar çok ki...Mary özür dilerim. Affet affet..."diyordu. Bana dokunamıyordu. Korkuyla bakıyordu ama yaklaşamıyordu daha fazla. Polis bağırdı
"Ambulansı arayın! Çabuk çabuk! Araba! Arabayla gidelim."dedi ve arkamdan kalktı. Yere boylu boyuna uzandım. Emir'in elleri titriyordu. Göğsümdeki acıyla öksürdüm. Ok sanki daha da ilerledi ve acıyla bağırdım. O demir parçasını hissediyordum. Çok acımıyordu. Bu normal değildi. Acımıyordu ama bilincim de yavaş yavaş kapanmaya başladı. Kafamı sağ tarafa attım. Ağaçlıkların oradan beyaz bir ten gözüme çarptı daha sonra etraf karmaya başladı. Polisin sesi
"Yardım et. Kızı taşıyalım yoksa kan kaybından ölecek."dedi. Gözlerim tamamen kapandı. Sesler geliyordu ama parmağımı oynatacak güç dahi yoktu. Tekrar gür ses
"Sana diyorum lan sonra geçir şokunu."dedi. Yakınlardan mırıldanma sesleri duyuyordum. Tam yanıbaşımda. Yumuşak ve yabancı bir ses
"Ölmeyecek. Bana söz verdi. Ölmeyecek."dedi. Güçlü iki kolun beni kucaklayıp kaldırdığını hissettim. Titreyen ses
"Sensiz ölürüm. Söz verdin. Bırakıp gitmek yok."dedi. Birbirine karışan sesler; bağrışmalar, kornalar, insan sesleri, müzik. Bir saati saniye gibi geçen su misali zaman. En son duyduğum tek net ses. Kalp atımı. Hastane? Gözlerimi açabilecek güç? Denedim. Yine olmayacak zannedecektim ki yavaş yavaş aralanan perdeler ile gözüme iğne gibi batan ışıkla gözlerimi sımsıkı kapattım. Diğer duyduğum şey ise birisinin düzenli nefes alışverişiydi. Uyuşukluğu sonradan geçen vücudumun hareketini devraldıkça mutlu oluyordu. Sadece bir parçamı oynatamıyordum. Sol elim? Gözlerimi bir kez daha açmaya çalıştım. Sağ elimle ışığı perdeledim. Sol elime göz attım. Bir elin istilası altındaydı. Yanıbaşıma baktım. Omzuma kafasını dayamış bakır saçlı biri, Emir vardı. Elimi sıkıca tutuyordu. E birazcık acıyordu. Etrafa bakındım. Evet bir hastane odasındaydım. Camdan içeri giren güneş ile içerisi insanın içini açıyordu. İç açmak! Yaram! Hemen yarama baktım. Üzerimde hastane giysisi vardı. Elimle yaramı yokladım. Bir sargı bezi elime çarptı. Hala aklımda deli sorular vardı. Acı hissetmemem,buraya getirilirken neler olduğu, o polis bize ne yapacak? Ve daha fazlası. Elimi yaramdan çekerken Emir birden korkuyla kafasını kaldırdı. Aynı anda refleksle elimi sıktı. Acıttığını belli etme. Anlamamış gözlerle ona baktım. İlk önce etrafına bakındı. Gözlerini kısarak bakıyordu ve o kadar saf gözüküyordu ki. Bir katil olduğu kimsenin aklına gelmez. En son ellerimizde buluştu bakışları. Bırakıp gitmesini beklerken hiçbir şey yokmuş gibi ellerini çekmedi. Diğer elini cebine attı ve telefonunu çıkardı. Kafamı başka tarafa çevirip onunla ilgilenmemeye çalıştım. Düz ve boğuk sesle
"Alo Güney. Uyandı. Haber vereyim dedim...Az önce uyandı...Buradayım zaten...Tamam."dedi ve konuşma sona erdi. Diğer eliyle de elimi iki elinin arasına aldı. Bu odadaki sessizlik bunaltıcıydı. Yanımda 'eski' sevgilim. Ve her an ne diyecek diye heyecanla bekleyiş yoruyordu. Elimi havaya kaldırdı. Gözlerimi kapadım. Kalbim pır pır atıyordu. Elimi kendine doğru çekti ve parmaklarımın ucunda hafif küçük bir buse hissettim. Parmaklarım uyuşmuştu anında. Örtünün altına girmek istiyorum. Hala yaptığı bu küçük şeyler küçük bir çocuğa şeker alınması gibi beni sevindiriyordu. Hayır sevinmek gibi bir şey değildi. Kırgın olan bir kalp vardı ve bu davranışlar onun çok hoşuna gidiyordu. Ama kırıldığı gerçeği değişmiyordu. Tekrar bir öpücük. Bu kez çekmeyip derin bir nefes aldı. Parmaklarımın arasından süzülen nefesi elimi burada bırakıp gitmek isteğini ben de uyandırdı. Dudaklarını çekip alnını dayadı. Ne söyleyecekse söylesin biran önce. Bu uyuşturucu etkisinde ki hareketlerine daha fazla dayanamam. Mırıldandı
"Beni affetmeni istemiyorum. Sana ulaşmak için çabalamak istiyorum. Kendimi affettirmek için acıdan kıvranmak istiyorum."hafifçe güldü
"Eskisi gibi. En başta sana taparcasına aşık olduğum günlerde ki gibi. Tartışmamızda sana dediğim..."
"Güneyler gelecek mi?"dedim. Gözlerimi açtım ve sadece karşı tarafa baktım. O tartışmayı açmak istemiyorum. Bana attığı iftiralar arasında Markus'la bir ilişkim olduğunu da söylemişti. Bunu yapacak yüzsüz bir kız değildim. Bunun ne kadar acıtacağını bilmeden söylemişti. Şuan hatalı olduğunu düşünüyor ve onu affetmem gerek. Kural gibi bir şey oldu artık. Hayır. Hatalı olduğunu anlamadı. Eğer yaralanmasaydım bunları söylemeyecekti. Ölmemden korkuyor. Onu bırakıp gitmemem için yapıyor. Belki empati yapmıştır belki yapmamıştır. Ama eğer o ok bana saplanmasaydı uzun bir müddet küs kalacağımıza eminim. Sözünü yarıda kesmeme aldırış etmemeye çalıştı
"Evet. Birazdan burada olurlar."dedi. Elimi hafifçe okşuyordu. Bundan sonra aramızdaki ilişki hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ayağa kalktı. Yanıma oturup elimi bacağının üzerine koydu. Ona bakmamama rağmen izlenildiğimin farkındaydım. Derin bir nefes alıp elimi çektim
"Yalnız kalmak istiyorum."dedim. Beni boğuyordu. Biraz zaman tanıması gerekiyordu.
"Gidemem."dedi. Diyalog olsun dahi istemiyordum. Şuan ki ruh hali de beni korkutuyordu. Bu kez elini saçlarıma attı. Nazikçe okşuyordu
"Bir daha olmaz."dedi. Ne olmaz? Sorusu ağzından fırlayacaktı ki son anda tuttum. Bir müddet konuşmasam iyi olurdu. Bu durumlardan sonraki konuşmalarımız da durumun daha iyileştiğini hiç hatırlamıyorum. Daha da kötüleşiyordu. Eğildi ve saçlarımı öptü. Yaptıkları işkence gibiydi. Sanki suçlu benmişim de ona bunları zorla yaptırıyormuşum gibi geliyordu. Kapı tıklatıldı. Emir aramıza biraz mesafe koydu ama hala eli saçlarımdaydı. Kapı açıldı. Yeşil gözlü minnoş arkadaşım geldi. Gülümsedim. Onun da ağzı kulaklarındaydı. Ellerinde bir demek çiçek vardı. Hemen doğrulmaya çalıştım. Yanında Emir yokmuş gibi davranmaya çalıştım. Çiçek için kollarımı açtım. Gülerek konuştu
"Hanimiş benim arkadaşım. Oka kafa atan cesur yürekli kızım benim."dedi. Güldüm. Çiçekleri verdi. Çiçeklere karşı pek ilgim yoktu ama bu davranışı hoşuma gitmişti. Bukete sarıldım. O da diğer tarafıma oturdu. Çiçeği bacağımın üzerine koyup Güney'e sıkıca sarıldım
"Seni özledim."dedim. Bu saçma bir cümle olmuştu sanki. O da bunu fark ederek
"En son dün görüştük sanırım. Ne özlemesi?"
"Bu komik hallerini özlemişim. Kader kızmaz değil mi?"
"Niye?"
"Sana bu kadar sıkı sarıldığım için."
"Kıskanacağını sanmam ama benim nefessiz kalıp ölmemden dolayı kızabilir."dedi. Seslice gülüp ondan ayrıldım. Tek kaşını kaldırdı
"Demek artık komik değilim."dedi. Alınmıştı. Memnuniyetle kafamı salladım. Devam etti
"Kalbimi paramparça ettin matmazel. Bu semtte herkes müptezel."dedi. Anlamamıştım. O da bunun farkına vardı
"Bu müptezel kelimesini çok duydum ama anlamını bilmiyorum. Neyse piremses aç mısın? Canın mı sıkkın? Güney burada. Tabi aç olmak ile sıkılmak arasındaki bağlantıyı çok da çözemesem de buradayım. Uzun zamandır dertleşmiyorduk. Emir git sen. Mary ile Güliz ablacılık oynayacağım."dedi. Tekrar çiçekleri kucağıma alıp onlarla ilgileniyormuş gibi yaptım. Mırıldanan bir ses
"İstemiyorum."
"Neyi?"dedi tüm saflığıyla Güney. Emir elimdeki buketi tuttu ve çekti. Onu yere attı
"Onun yanında başkasının olmasını istemiyorum."dedi. Güney hala neşeli bir şekilde
"Ben istiyorum. Sen istiyor musun Mary?"dedi. Kafamı salladım. Tekrar Emir'e döndü
"Demokrasiye göre biz kazandık."
"Demokrasi insanlar için. Biz insan değiliz."dedi. Güney bıkkınca bana bakarak mırıldandı
"Bu ne ya melankolik melankolik."dedi. Ona onay verdim. Tekrar Emir'le konuştu
"Bak karşim ben onun arkadaşıyım..."
"Ben sevgilisiyim."
"Dinle bir ya! Konuşma ciddileşmesin istiyorum. Ortamı germe işte."
"Gerilmemesi için gitmeni öneriyorum."
"Neden gidiyormuşum?"
"Öyle istiyorum."
"Sadece senin isteklerin mi var bu dünyada. Senden önce Mary'nin bunu istemesi gerek. Eğer Mary bana git derse giderim. Senin bana bu muameleyi yapmaya hakkın yok."
"Var."
"Hangi sıfatla var peki? Eski sevgilisiniz siz. En son ayrılmıştınız. Onun için sıradan bir kurtadamsın sen. Ama ben hala onun arkadaşıyım ve senden daha çok hakkım var."
"Kapa çeneni ve git buradan."dedi. Güney ayağa kalktı. Güneyin kolundan tuttum. Emir'e döndüm
"Yaptığın çok saçma. Kimseyi yanımdan kovamazsın. Gitmesi gereken biri varsa o da sensin."dedim. Emir bana o soğuk bakışlarını yöneltip cevap verdi
"Gitmiyorum. Buna sen de o da engel olamayacak. Ve biz ayrılmadık. Bir daha eski sevgili lafı geçerse çok kötü olur ona göre."dedi. Güney de ona inatlaştı
"Ben de gitmiyorum. Buna da sen engel olamayacaksın oldu mu?"dedi. Emir ona bakarak hırladı. Tekrar araya girmeye çalıştım
"Kendine gel Emir. Kimse sana göre hareket etmek zorunda değil..."dediğimde kapı açıldı. Çağrı abi içeri girmişti. İşler daha da karışacak. Karizmatik girişini sesiyle devam ettirdi
"Noluyor burada? Birbirinize neden bağırıyorsunuz. Burası bir hastane."dedi ve kapıyı kapattı. Güney'in kolunu bıraktım. Emir hala Güney'e sinirle bakıyordu. Güney oralı değildi. Siniri geçmiş gibiydi. Yüksek sesle konuştu
"Sonunda geldin be abiciğim. Mary'nin yanında olmamız gerekiyor ne de olsa."dedi. Çağrı abi Güney'e tuhaf tuhaf baktı
"Yanındayız."
"Aa olmadı şimdi bu. Emir seni öldürecek. Mary'nin yanında kimsenin olmasını istemiyor da arkadaş."dedi. Çağrı abi bıkkınca konuştu
"Noldu yine Emir? Yine kime sinirlendin de acısını Mary'den çıkarıyorsun?"dedi. Emir öldürücü bakışlarını abisine yöneltti
"Sadece gidin tamam mı?"
"Tamam filan değil. Saçma sapan davranma. Ne yani zorba sevgili gibi mi davranacaksın? Kes şu saçmalıkları da işimize bakalım."
"Bana emir verme."
"Emir veren sensin. Bu ne başkaldırısı şimdi? Bize bunu yapmanı gerektirecek tek geçerli bir neden söyle defolup gidelim."dedi. Gerçekten konu uzamıştı ve Emir katiyen haksızdı. Birden bağırdı
"O öldüğüne kimse onun yanında durmamıştı! Herkes hiçbir şey yokmuş gibi hayatına devam etmişti. Şimdi burada kalmanızın ne anlamı var?"dedi. Konu nasıl buraya geldi? Şaşkınca ona baktım. Emir'in boğazındaki sayılabilecek derecede sertleşen damarları beni ürkütüyordu. Çağrı abi bir adım ilerleyip parmağını kaldırdı
"Kendini çok masum gösterme. Mary geldiğinde ona iyi davrandığın söylenemez. Yine kalp kırmalar, küsmeler. O zaman altı aydan hiçbir ders almamış oluyorsun."
"Beni bu konu da yargılayamazsın. O altı ay da ne çektiğimi bilemezsin."
"Bilirim Emir bilirim! Sevdiğini kaybeden sadece sen değilsin! Ve o geri gelmedi. Senin altı ay benim ki seneler."dedi ve gözleri dolmaya başladı. Bir şey daha söylemek istedi ama ağlamak üzereydi. Hızla odadan çıktı. Sertçe kapanan bir kapı. Güney sessizliğini koruyordu. Emir yere bakıyordu ama hala sinirliydi. Hızlı hızlı nefesler alıyordu. Güney hafifçe mırıldandı
"Bir ihtiyacın olursa kapıdayım. Tabi bazılarımız bencilliği bırakırsa yanındayız."dedi ve eğilip saçlarımdan öptü. Gülümsedim. Sessizce o da odadan çıktı. Gidene kadar baktım. Kapı kapanınca Emir'e arkamı dönüp tekrar yatağa uzandım. Örtüyü kafama kadar çektim. Sonuçlarından memnun muydu? Böylesine başına dik hareket etmesinin cezasını çekiyordu. Onların hiçbir suçu yokken onlara böyle davranamazdı. Bana davranabilir, kendince haklı sebepleri vardır ama onları kapı dışarı etmek...Bu başka bir şeydi. Emir'in tekrar yanıma oturduğunu hissettim. Elini saçlarıma attı. Hafifçe okşayarak konuştu
"Sadece dinle beni. Sana bakmak istiyorum. Senin gözlerine bakarak sana içimden geçen her şeyi anlatmak istiyorum. Ama bana bir şey söyleme. Karşılık verme. Lütfen bak bana."dedi. Son dediği cümleyi söylerken sesi titremişti. Kalbim paramparça olmuştu. Bu dediği şeyi ben de çok kez istiyordum ve hiç olmuyordu. Emir'in istemesi. Bu isteğini geri çeviremezdim. Doğruldum. Yatağın başlığına yaslandım. Emir'e bakmadım. Hafifçe güldü
"Teşekkür ederim."dedi ve karşıma geçti. Mavi gözleri beni seyrederken ben de ona karşılık vermek istiyordum. Ama kendime ihanet edemem. Gururuma, onuruma. Bacaklarıma baktım. Örtüyle oynamaya başladım. Sesi hala titriyordu
"Senin öldüğün gün neler oldu bilmek ister misin? Sadece senden istediğim empati yap: Uyanmıştım. Bütün güzelliğinle omzuma dayanarak uyuyordun."güldü"uyuduğunu sanıyordum. Tabi sinirliyim ya ben. Seni üzerimden ittim. Sonra uyanman için sana seslendim. Uyanmadın. Sana bağırdım. Uyanmadın. Senden özür diledim. Uyanmadın. Karşımdaydın. Hala gülümsüyordun. Ama uyanmıyordun. Sanki dalga geçermişcesine!"dedi ve sustu. Tekrar toparlandı
"O an ne hissettim biliyor musun? Kalbim atmıyordu. Seninkiyle ortak olmaya söz vermişti bu kalp. O andan sonra kalbimin attığını hissetmedim. Nasıl olsa ölmüştüm. Ama sen yine öldürdün beni. Yanına gelmeme izin vermiyordun. Yanına yattım. Yanağını okşadım. En başta soğuk olan tenin o an çok sıcaktı. Sonra tabi onu da fark ettim ki benim sıcaklığımmış. Odaya birçok kişi doldu. Onlara bağırdım. Gelmemelerini söyledim. Eğer gelirlerse seni benden alacaklardı. Ve geldilerde, en başta abim. Kurta dönüştüm. Cadılar yapması gerekeni yapıp bana sakinleştirici verdiler. Beni tutmuşlardı. Abim seni kucaklamış götürüyordu. Bağırdım, çağırdım ama kimse beni duymuyordu. Güney, Batın diğerleri beni bıraksa seni alacaktım ama onların elinden kurtulmaya gücüm yoktu. Gittin. Götürdüler seni. Yanımda Güney vardı. Birkaç gün boyunca sadece o vardı. O oda da haftalarca kaldım. Yatak öylece duruyordu. En son ki haliyle. Tabi o sıralar bir de utanmadan gidip senin cenaze törenini yaptılar. Bizim evin yakınlarına defnettiler. Ben gitmedim o törene. Her gece o yataktan kalkıp yanıma gelirdin. Tıpkı böyle olurdu. Karşımda durur bir şey söylemezdin. Ama yine o gülümsemeyle bana bakardın. Seninle konuşurdum ama dokunamazdım.
Abim bazen bizi rahatsız ederdi. Gelip "Kimle konuşuyorsun?"derdi. Gülerdim. Seni nasıl görmüyor anlamazdım. Beni zorla eve götürmeye çalıştılar. Onu da başardılar. Sana uzak düştüğümü sanmıştım ta ki eve döndüğümün ilk gecesinde pencereden baktığımda seni mezarının başında otururken görene dek. Bana bakıyordun. Pencereden atlayıp yanına gittim. Karşına oturdum. Bir şey demedin ama bu kez bir şey yaptın. Kolumu tuttun. Parmağını bileğimde gezdirdin. Seni izlemekten kendimi alamıyordum. Birden bileğimi tırnağınla kestin. Derimdeki kesik hemen kapandı. Sinirle tekrar ve tekrar yaptın. Bir damla kan mezara düşünce bıraktın ve gülümsedin. Anladım ki kanımı toprağına katmak istiyordun. Yine kayboldun. Daha sonra bunu hep kendim yaptım. O bir damla kan düşünceye kadar senin mezarının başından ayrılmadım."dedi. Kolunu bacağımın üzerine koydu. Bileğini gösterdi "O günlere dair hiçbir iz kalmadı. Bugüne dair kalsın ister misin?"dedi. Ona dehşetle baktım. Sonsuz maviler yorgun ve sinirliydi. Saçlarından bir tutam onun sağ gözüne kadar geliyordu. Cevap beklemiyordu. Tepkimi merak ediyordu. Bileğini tutup bacağımdan çektim
"Saçmalama. Kapat şu konuyu."dedim. Gülümsedi
"Kapatmayalım. Senin varlığını daha iyi anlıyorum."dedi. Bileğini sertçe elimden çekti "Ama şimdi bu anı sonsuzlaştıralım."dedi. Delicesine gülmeye başladı. Sağ eli kurt pençesine dönüştü. Pençelerini bileğine götürdü. Çığlık attım
"Emir! Yapma!"dedim. Bileğini tuttum ama hiçbir şey etki etmedi. Pençeleriyle bileğini kanatmaya başladı. Hala korkunç kahkahalar atıyordu. Ağlamaya başladım
"Ne olur yapma! Emirrr!"dedim. Çok derin kesikler atıyordu. Kanlar bileğinden elime, yatağa akıyordu. İçeri Güney girdi. Manzarayı görünce koştu. Emir'in kurt pençesi olan elini tuttu. Zorlandı ama artık bileğini kesemiyordu. Hala gülüyordu. Ben de örtüyle bileğine tampon yaptım. Omzumdaki ağrıyı hissetmeye başladım. Güney Emir'le konuştu
"Ne yaptığını sanıyorsun? Amacın neydi?"dedi. Emir hala bana bakarak gülüyordu. Sanırım delirmeye başladı. Ona ister istemez acıyarak baktım. Bu hale geleceğini hiç düşünmemiştim. Gülmeyi kesti ve yatağa yattı. Bu kez gülümseyerek bakıyordu. Hafifçe ben de gülümsedim.
"Mary Emir'i götürmemi ister misin?"dedi. Bir çocuk gibiydi. Sahipsiz bir çocuk. Ona bakmayı kesmedim
"Hayır gitmesin. Daha iyi olunca onu başka bir odaya alırsınız. Dinlenmesi gerek."dedim. Kanamayı Güney meşhur okus pokuslarla durdurmuştu. Güney bir şey demeden sessizce ayrıldı. Kapıyı kapattı. Karşımdaki çocuğa nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Onun yanına gittim ve bende yattım. Bacaklarım aşağı sarkıyordu. Gülümsüyordu ama titriyordu. Elini birden yanağıma koydu. Bir şeyler mırıldanıyordu sessizce. Dudaklarının kıpırdadığını görüyordum ama hiçbir şey anlamıyordum. Biraz daha yaklaşıp ne dediğini anlamaya çalıştım
"...sin. Sen gerçeksin. Benimsin. Ebediyen benimsin."diyordu. Hafifçe güldüm. Yukarı kayıp onun alnından öptüm. Fırsat bırakmadan kafasını boyun girintime soktu. Kolunu belime doladı. Aynı şeyleri tekrar ediyordu. Giderek sessizleşen bir sesle. En sonunda hiç ses gelmedi. Uyumuştu. Ondan ayrılacağım sıra sertçe beni kendine çekti. Yine aynı sessizlikte
"Ebediyen benimsin."dedi.

BLOODY MARY 2Where stories live. Discover now