Bölüm 29

2.7K 218 28
                                    


Kalbimden bir ses bu yaptığımın yanlış olduğunu söylüyordu. Ölen birisi var ve arkasından böyle eğlenmek. Peki üzüngün olsam yas tutsam ne olacak? Emir'den uzaklaşma gereği hissedeceğim. Onun belki haklı belki haksız yere kalbini kıracağım. Bu ikilemi Emir de hissetmiş gibi beni istila eden düşüncelerden kopardı. Kocaman adımlarla yavaş yavaş yürüdü. Kafamı onun kafasına yasladım. Buralarda çok fazla ağaç yoktu. Kocaman sonu olmayan bir orman gördüğümden bu ağaçlar yok denecek kadar azdı. Giderek hızlanmaya  başladı. Boynuna sıkıca sarıldım. Tenime çarpan damarlarının atışları, kasılıp gevşeyen kasları onun doğasını anlatmaya çalışıyordu bana. O bir katil olabilirdi ama o hayvandı, kurttu. Onların yapısında katil olmak varken Emir'in üstüne gitmemem gerekirdi. Onu değiştirmeye mi çalışıyorum yoksa? Bunu yapacak kadar düşüncesiz değilim, olamam. O bana karışmıyor, beni yargılamazken ona yaptığım işkenceden başka bir şey değildi. Birde onu hayatımdan çıkarmaya çalıştım. Bizi bitirmeye çalıştım. Onca olan şeylerden sonra hala biz vardık ve ben bizi bitirmek için onun çok fazla kalbini kırdım. Beynim ve kalbim yine savaştaydılar ve beni kendi saflarına çekmek için kenara sıkıştırıyorlardı. Emir'in daha da hızlanması onların arasında ateşkes imzalatmıştı. O hızlandıkça yüzüme çarpan rüzgar kalbimi savaştan uzaklaştırıp hızlı hızlı atarak bu ana ortak oluyordu. Kafamı kaldırdım.  Ve bağırdım
"Kimseyi görmedim ben sen daha güzel
Kimseyi tanımadım ben senden daha özel
Kimselere de bakmadım aklımdan geçen
Kimseyi tanımadım ben senden daha güzel..."dedim ve gülerek devam ettim
"Sana nerden rastladım? Oldum derbeder; kendimi sana sakladım senden daha güzel; kimselere de bakmadım ölsem değişmem; kimseyi tanımadım ben senden daha güzel..."derken ateşkesi bozup beynimin tarafında yer aldığımı fark ettim. Emir giderek yavaşladı. Birden gelen mutluluğun sarhoşluğuyla nereye geldiğimizi anlamadım. Ama ben şarkıma devam edecektim. Emir durdu. Üstünden inmek için yeltendim. İyice eğilip inmemi kolaylaştırdı. İnip ne yapacağını bekledim. Eski haline döndü. Ve iç çamaşırı vardı. Ulu orta Kurtadam yakalanmasından daha kötüydü şuan. Yanlış anlaşılacaktık. Kalktı ve bana döndü. Yine utanan maymunu oynuyordum. Yüzüne bile bakamayan benden nefret ediyorum.
"Şarkıyı tam duyamadım tekrar söyler misin?"dedi. Kafamı iki yana salladım. Devam etti
"Sana sarılırım o zaman."dedi. Aşırı temas olacaktı. Hareketlenmeye başlayınca elimi kaldırdım
"Dur! Tamam söylerim."dedim. Başı neydi? Hah hatırladım. Mırıldandım
"Kimseyi tanımadım ben senden daha güzel..."
"Tamam vazgeçtim. Benim söylemem gerek. Güzel filan bana yakışmadı."dedi. Ona bakabildim sonunda. Yoğunlaşan maviler dünyadaki bütün renkleri kendinde toplayabilecek güçteydi. Yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı ve yaklaştı. Temasa milim kalan bu yakınlık beni hem heyecanlandırıyor hem de bu baskıdan kurtulması istiyordu. Kafasını sol tarafıma getirdi. Kulağıma eğildi
"Kimseyi görmedim  ben senden daha güzel."dedi. Sol elini boynumun sağ tarafına koydu. Sıcacık bu eller soğukmuş gibi bir his uyandırıyor ve irkilmeme sebep oluyordu.
"Kimseyi tanımadım ben senden daha özel."dedi. Sesinden ki bu yumuşaklık ona karşı tahrik ediyordu. Burnumdan nefes aldım. Diğer elini belime koydu. Bu kez hafifte mırıltılı bir şekilde devam etti
"Kimselere de bakmadım aklımdan geçen; kimseyi tanımadım ben...senden daha...güzel."dedi. Son kelimeyi boynuma sıcak nefesini ulaşması için bilerek bastırdı. Milimlik oynama ile göğüs kaslarını hissettim. Yanağını yanağıma dayadı ve yavaşça sürttürdü. Birazcık da içlenerek devam etti
"Sana nerden rastladım? Oldum derbeder."dedi ve birazcık daha yakınlaşmasıyla vücutlarımız birbirine değdi. Boynumdaki elini yavaşça yukarı götürüp yüzüme getirdi
"Kendimi sana sakladım senden daha güzel."dedi ve derin bir nefes alıp
"Kimselere de bakmadım ölsem değişmem."diyip nefesini bıraktı. Saçlarıma karışan nefesi yeni bir kavgaya sebep olmuştu. Saçlarım onun nefesinin her tanesini paylaşmaya çalışıyorlardı.
"Kimseye de bakmadım..."dedi ve boynumu öptü. Yumuşacık dudağı öptüğü bölgeyi öldürmeyi başarmıştı. Bu yoğun duyguya dayanamadılar çünkü. Dudağını kaldırıp
"Senden daha güzel."dedi. Şarkının devamı gelirse bu işin sonu nereye varır kestiremiyorum. Hemen mümkün olduğunca yaklaşıp bir de beni kendine çekti
"Güzelsin...çok güzelsin."dedi. Ellerim hala boştaydı. Onun sırtına koydum. Hala bir yabancı gibiydi ellerim ona. Dokundukça yasak topraklardaymış gibi sürekli tetikteydi. Kafamı onun göğsüne yasladım. Tekrar fısıldadı
"Benim olduğunu söyle."dedi. Son zamanlarda ona dediklerimden kaynaklanıyordu bu cümle. Tok bir sesle
"Seninim. Sadece senin ve sonsuza kadar."
"Tekrar."
"Seninim."
"Yüksek sesle."
"Ben sana aitim! Ölene dek!"
"Kanıtla!"dedi. Donup kaldım. Nasıl ispatlayacaktım. Benden ayrıldı. Ama aynı mesafeyi koruyarak bana yukarıdan baktı
"Beni buna inandır."
"Nası.."
"Öp beni."dedi. Kırmızı rengini alan yanaklarla ve utanç tablosuna adımı yazdırdım. Ona mahçupça bakıyordum. Eğilip bacaklarımdan tuttu ve beni kucağına aldı. Bacaklarımı onu etrafına sardım. Omuzlarına nerdeyse tırnaklarımı geçirmiştim. Boylarımız aynı olmuştu. Gözlerini bir salise bile gözlerimden ayırmıyordu. Yeteri kadar tehditini yaptıktan sonra gözlerini kapadı
"Bekliyorum."dedi. Hak ettiği itibar. Evet bunu söylemiştim. Ona hak ettiği ilgiyi gösteremediğimi söylemiştim ama yine yapamıyordum. Yapmaya korkuyorum. Sabırla beni bekliyordu. Önce onun omzuna yaptığım işkenceyi sonlandırdım. Ellerimi boynuna götürdüm. Gözlerimi dudaklarına diktim. Emir her ne kadar sabırlı olsa da bu dudaklar için aynısını söyleyemeyeceğim. Dudaklarına yaklaştım. Nefeslerimiz çarpışıyordu. Yüzüme yayılan bu uyuşturucuya direnmeye çalıştım. Dudaklarımız  değdi. Kalbim dakika da iki yüz atıyor olabilir. Durmadı en azından. Bastırdım. Karşılık vermeli. Tek başıma asla yapamam. Birkaç küçük öpücük kondurdum ve çektim. 
Daha fazlasını yapamadım. Emir gözlerini açtı. Bu maviler bir gün sonum olacak.
"Bu kadarı yeterli mi?"dedim usulca. Hala korkunç bakışlarını üzerimden çekmedi. Dudaklarıma yapıştı. Gözlerim yuvalarından fırlayacaktı. Dengemi kaybetmemek için boynuna daha sıkı tutundum. Çok sert öpüyordu. Dudaklarını çekip
"Buldum."dedi. Bir nefeste
"Neyi?"dedim. Dudaklarını dudaklarıma değdirip konuştu
"Aradığımız yeri."dedi. Gıdıklanmıştım. Mümkün olduğunca dudaklarımı az hareket ettirdim
"Nerede?"dedim. Tekrar öpmeye başladı. Alt dudağımı himayesi altına almıştı. Onu saran bacaklarım artık kilitlenmişti. Hissettiğim duygular mı? Kalbimin hızlı atışlarından baska bir şey duymuyor hissetmiyorum. Dudaklarını çekti
"Sende."dedi. Bu kez mesafeyi açtı. Göz göze gelebilmemiz içindi. Devam etti
"Bu çikolatamsı kahveyi görsen aradığın yeri bulurdun. Ve ben çoktan ordaymışım."dedi. Gülümsemeye çalıştım
"Karşımda ki mavilikler hiçbir şeye benzemiyor. Tıpkı istediğim yer gibi. Sanırım orayı da ben kapmışım."dedim. Kucağından indim. Tatlı bir gülümsemeyle
"İnandım. Kolyene bak."dedi. Kolyeme baktım. İkisi de ilk gün kü kadar olmasa da gümüştü. Kalbim haksız olduğu bir savaştan mağlup çıkmıştı ama buna memnundu. Gülümseyerek ona baktım. Omzunun üstünden arkadaki ağaçların arasında bizi izleyen birini gördüm. Kekeledim
"O-o-orada biri var."dedim. Arkasına dönüp baktı. Uzaktı ve net gözükmüyordu. Emir dönünce karşıdaki adam adımını attı ve çok hızlı bir şekilde koştu. Bir iki saniye sonunda belimde bir kol hissetmemle ayaklarımın yerden kesilmesi bir oldu. Çığlık attım. Kayan görüntüler. Beni kaçıran bir vampirdi. Bu boyutta tek vampir Markus vardı. Yoksa yeni bir bela mı? Birden durduk. Birkaç saniye süren şey bizi yüzlerce metre uzağa götürmüştü. Ayaklarım yere değmedi, yere yığıldım. Beni kaçırana baktım; Markus! Sevinç? Şaşkınlık? Ben ne hissedeceğime karar veremedim ama o çok sinirliydi. Burası hiç ama hiç tanıdık değildi. Emir de yoktu. Toparlanıp yerden kalktım. Donuk bir yüz ile konuşmamı bekliyordu. Gözyaşlarıyla ona sarıldım
"Ölmemişsin! Biran öldüğünü sandım. Kendimi hiç affetmeyecektim..."derken kollarımı tutup beni itti. İşaret parmağını kaldırdı
"Bir daha bana sakın dokunma."dedi. Ona soru dolu bakışlarımı bıçak niyetine fırlattım. Devam etti
"Ve bana yalan söyleme."
"Ne diyorsun sen? Ne yalanı?"dedim. Kolumu kavradı. Ölümcül soğuk teniyle içime işleyen korkunun tarifi inanılmazdı. Siyah gözlerin de küçük bordolar beliriyordu
"Saf ayaklarına yatma. Senin de ne mal olduğunu biliyorum artık."
"Markus sakin olur musun?"dedim. Bağırdı
"Olmam! Bana karışma! Tek kelime etme!"dedi. Biran gözleri sadece kırmızıya döndü kolumu bırakıp acı çeker gibi inledi. Gözlerini kapayıp saçlarını çekiştirdi. İçindeki vampiri ortaya çıkarmamaya çalışıyordu. Gözlerini açtığında tekrar siyahtılar. Üzerime yürüdü. Burnundan soluyordu. İşte gerçek Markus. Yine benden nefret eden, daha çok nefret eden Markus.
"Mutlu olamayacaksın. Onu elinden alacağım. Sana ait bir kırıntısı bile olmayacak. Benim elimde olacak. Hergün ona eziyetler edeceğim. Seni ona unutturacağım sonra da senin gözünün önünde onu öldüreceğim. Bu da sana ikinci sözüm olsun. Bunların hepsini yapacağım."dedi. Dediklerinin her kelimesi gözümde canlandıkça paramparça oluşumu da izledim. Ağzım açık kaldı. Gözlerim doldu. Dudaklarımdan bir kelime döküldü
"Neden?"dedim. Gür bir sesle
"Neden mi!? Neden öyle mi!? Hala salak davranmaya çalışıyorsun. Sen bana ihanet ettin. İşte bu yüzden. Cezasını da çekeceksin."dedi. İhanet filan etmedim. Ben de ona bağırmak istedim ama başarısız oldum
"Etmedim."dedim usulca. Saçlarımı kavradı. Saçlarımı aşağı doğru çekti.
"Nankör olduğun kadar yalancıymışsın da. Beni her gördüğünde artık kork. Bu kez bana hangi işkence edecek diye saklanacak köşe ara. Senin için yaptığım her şeyin acısını önce senden sonra Emir'den sonra arkadaşlarından sonra da ailenden çıkaracağım."dedi. Saçlarım acıyordu. Yalvararak ona baktım
"Ben sana ihanet etmedim. Eğer ettiğimi düşünüyorsan sadece bana zarar ver diğerlerine dokunma."dedi. Alaycı gülüşüyle
"Ah Mary sahte kahramanlıklarını bırakmayacak mısın?"dedi ve bağırdı
"İnanmıyorum sana! Gerçek yüzünü herkese göstereceğim. Seni tek başına bırakacağım. Beni biraz olsun tanıdıysan biliyorsundur; ben yalan söylemem. Bu dediklerimin hepsi olacak. Yanında olmam için yalvaracaksın. İşte o zaman yanına geleceğim. Seni daha çok acı çekerek öldürmek için tekrar geleceğim."dedi. Bu kadar değişen Markus olamaz. Onun da bir sınırı vardı. Böylesine canileşen kimse olamaz. Saçlarımı bıraktı. Geri geri gitti. Biraz daha sakindi. Devam etti
"Peki şu konu da dürüst olmalıyım dün ben ölmemiştim ve bunu Emir'de biliyordu. Onunla anlaşmıştık. Nasıl davranacağın konusunda iddiaya girdik ve o kazandı. Senin üzerine bir bahis oynadık kısacası. Kaybedeceğim bir el olmamıştı şimdiye kadar. Çünkü senin gibi bir hainle karşılaşmamıştım. Tebrik etmem gerek tam bir yüz karası ve... Bunu söyleyeceğimi düşünmezdim; tam bir sürtüksün."dedi. Ona hayal kırıklığıyla baktım. Yere çöktüm. Bahis, Emir'in yalanı, sürtük. Bunları hak etmedim. Gerçekten etmedim. Dizlerime kapanıp ağlamaya başladım. Bana oyun oynadılar. Onun öldüğünü düşündüm. Vicdan azabından neler çektim. Bütün amaç onların saçma bir bahisleriymiş her şey. Aldatıldım. Hain oldum birden bire. Beynim bana saldırıyordu. Haklı olduğunu bildiği içindi. Markus Emir'le yakınlaşmamı görmüş olmalı. Onun yasını tutmadığımdan bana hain demişti. Hayır hala onun yasını tutuyordum. Her iki taraf için de uğraşıyordum. Ama o tam da o sıra Emir için uğraştığımı gördü ve onu unuttuğumu sandı. Ben onu önemsiyorken bana sürtük dedi. Bu muameleyi hak etmedim. Bunu kesinlikle hak etmedim. Bu tarafa koşan kocaman birinin gürültüsünü hissettim. Dört ayaklıydı. Emir beni arıyor olmalıydı. Kıpırdamadım. Ama ağlamamı kestim. Artık güçlü olmam gerekirdi. Beni üzmelerine izin vermemeliyim. Yaklaşan ayak sesleri, yavaşlıyordu. Kafamı kaldırdım. Emir'e baktım. Eski haline dönmüştü ve bana doğru koşuyordu. Nefes nefese yanıma geldi. Yere çömeldi ve yüzümü avuçladı
"Noldu? Sana bir şey yaptı mı? İyi misin? Bir yerin acıyor mu? Konuşsana Mary! Noldu?"dedi. Yorgunca konuştum
"Kim ne yapacak bana?"dedim. Konuyu anlamıştı. Bozuldu biraz ama her şey normalmiş gibi
"O işte Markus."dedi. Güldüm
"O ölmedi mi ya?"dedim. Gözlerini kaçırdı. Ayağa kalktım. Üstümü silkeledim. O da kalktı. Ortaya konuştum
"Güven önemli."dedim öylesine bir yöne yürümeye başladım. Emir de arkamdan geldi
"Bak haklısın. Beni dinler misin? Kızmana hak veriyorum ama beni de dinle."
"Tamam yine haksızım. En başından kabul edeyim bari. Ne de olsa hep böyle oluyor."dedim. Kolumu tutup çekti. Beni kendine döndürdü
"Açıklamamı yapayım..."
"Ben neden kimseye kendimi açıklayamıyorum peki. Sen de bana kendini açıklama."
"Mary!"
"Ne!"
"Sus ve beni dinle."
"Hayır susmuyorum. Bu kez sen sus. Yeter artık. Yine seni bırakıp gitmemden mi bahsedeceksin? Seni terk etmemden. Tamam yine aç o konuyu da yine sen haklı ol."
"Eğer o konu açılacaksa hiç kapatmam. Evet yine ben haklı çıkarım."
"Ah demek haklı olduğun konular var. Bir tane de benim olsa keşke."
"Beni çıldırtıyorsun."
"Cidden mi? Sen mi çıldırıyorsun? Benim yerimde olmanı istemem tırmarhanelik filan olursun yoksa."
"Dalga geçme! Farkında olmadan çok fazla kırıyorsun; beni, etrafındakileri..."
"Peki ben!? Beni kimse kırmıyor mu? Benim duygularım senin bahis oyunun mu?"dedim. Sinirli bakışlarını üzerimden çekmedi ama susmasına yetti. A evet haklı olduğum bir konu var sanırım. Buna da bir bahane çıkacaktır kesin. Kolumu sertçe çektim. Anlaşılamamak çok kötü bir şey. Sadece kendi taraflarından bakıyorlar. Ben onlarında tarafından baktığım için kaybediyorum. Bunu yaptığım için haksızımdır belki de. Şuan istediğim tek şey uzaklaşmak. Neresi olursa olsun başka bir yere gitmek. Emir'in bağrışını duydum
"Mary! Dikkat et!"

Arkadaşlar son yayımladığım iki bölüm aslında bir bölümdü ayırarak yayımlamak zorunda kaldım. Düzeltmek için çok uğraştım ama olmadı. Hem gecikmenin hem de aksaklıkların verdiği üzüntüyle özür dilerim. İyi okumalar.

BLOODY MARY 2Место, где живут истории. Откройте их для себя