Bölüm 39

1.4K 117 66
                                    

"Evet Emir söyle bakalım bir sayının türevi nedir?"dedi Çağrı Soyalp. Emir'in gözlerinde intikam hırsını gördüm. Sonra aralarında hiç hoş şeyler olmayacaktı sanırım. Sırıtarak onları izledim. Tabii sınıfın büyük bir çoğunluğu da sırıtarak Çağrı abiyi izliyordu. Hakları da var kimin böyle matematik hocası olmuş ki. Emir gözlerini kısıp hatırlamaya çalışır gibi yaptı
"Geçen dersi pek dinleyemedim. Kusura bakmayın."dedi. Çağrı abi tek kaşını kaldırıp tehditkar şekilde baktı
"Demek buna cüret ettin?! Bu sözlü notuna yansıyacak."dedi ve sınıfa döndü "Cevabı söylemek isteyen var mı arkadaşlar?"dedi. Emir oturdu. Tüm kızların elleri havadaydı. Bu sınıfı bu kadar istekli görmeyeli uzun yıllar olmuş. Emir içini çekti
" Cevap kaç? "dedi. Gülerek ona elimle sıfır yaptığımda tüm sınıf 'Sıfır' diye bağırdı. Güldüm. Dirseğini sıraya yaslayıp yanağını eline dayadı.
" Bugün biraz ders çalışmaya ne dersin? "dedi. Sanki yaramaz çocuğum artık ders çalışmaya karar vermişte bende onun annesiymiş gibi gururla baktım
" Memnuniyet duyarım."dedim. Hafifçe gülüp abisini izlemeye başladı. Bende derse odaklanacakken arka köşedeki Bora'yı gördüm. Onu sürekli yok saydığımı fark ettim. Sadece ben değil kimse onun hakkında bir şey söylemiyordu. Sanki hiç var olmamış gibiydi. Onun bir vampir olması geldi aklıma. Bu nasıl mümkündü hala aklım almış değil. Hem kendine hakim olması bakımından hem de normal vampirlerin gösterdiği çoğu reaksiyonu onun göstermemesi tuhaftı. Güneş onu etkilemiyordu, soğuk bir teni de yoktu. Kafam karışmış şekilde onu izlerken o da eline kalemi alıp oflayarak cama baktığı sıra benimle göz göze geldi. Kıpkırmızı oldum sanırım. Yanlış anlaması an meselesiydi. Hemen önüme dönecekken Markus'un sırasına baktım. Boştu ve Yeşim tek başına mutsuz şekilde oturuyordu. Dün bana bir şey anlatmaya çalışır gibiydi ama onu biraz terslediğim için bana kızmıştı ve telefonu yüzüme kapatmıştı. O kadar arada kalmış hissediyorum ki ona karşı. Herhangi bir davranışımı yanlış anlayacak diye çok korkuyorum. Ona karşı bir şey hissettiğimi sanmasından. Emir dizini dizime hafifçe çarptırdı
"Dersi dinle." dedi. Ona yanaşıp Çağrı hocayı dinlemeye başladım. Cidden bu adam bir şey anlatırken onu dinlememek elde değildi. Dikkatleri üstüne toplama da çok başarılıydı.
"Tamam bunları da anladığımıza göre birkaç örnek çözsek hiç fena olmaz. Kalemler ele, hadi bakalım gençler."dedi. Bize küçük sınıf muamelesi yapması çok hoştu. Emir mırıldandı
" Hocam!.. " diye bağırdı bir ses. Bu Bora'nın yanındaki çocuktu
Çağrı hoca gülümseyerek ona baktı. Kerim devam etti
" Biraz alakasız olacak ama son dakika haberleri hakkında ne düşünüyorsunuz?" dedi. Çağrı hoca dahil herkes onu merakla dinliyordu
"Hani şu seri katilden bahsediyorum." dedi. Hala bazıları anlamamış gibiydi. Bende dahilim buna. Bazıları da anlayınca yüzünü buruşturup önüne döndü. Çağrı hoca masasının üstüne oturup
" Üzgünüm bu konu hakkında fikrim yok. Aydınlatır mısın beni?" dedi. Kerim heyecanla ayağa kalkıp
" Nasıl duymazsınız hocam? Dünya medyasında bile konu olmaya başladı bu. Dün olmuş her şey. Bir otelde boğazı kesilmiş bir kadın bulmuşlar. Bunu yapan adam sonra bir bara gidip ordaki tam 52 kişiyi öldürmüş. Hemde tam bir cani gibi. Hepsinin kafası bir yanda bendeni bir yanda. Bir de birisini sağ bırakmış. Fantazi olsun diye galiba. Sonra o barın yakınlarındaki bir otelde de bir oda görevlisi daha boğazı kesilmiş halde bulunmuş. Kameralara bakmışlar ve yine aynı adam. Adam, bildiğiniz gittiği yere ölümü götürüyor. "dedi. Ağzımı ancak kapayabildim. Bir seri katil mi? 54 kişi tek bir gün de mi öldürmüş?
"Şu bardaki olay nasıl olmuş anlayamadım. Yani o kadar kişiyi öldürürken diğerleri bir şey yapmamış mı ya da yardım çağıramamış mı kimse? "dedi Çağrı abi. Kerim heyecanla devam etti
" İşte sağ kalan kız bu sabah konuşmuş. Öyle tek tek öldürmemiş. Kendisi de korkudan bir şey görememiş ama o adamın elini iki yana açtığını görmüş ve 2 saniye sonra her yer kan revan olmuş."
"Peki neye benziyormuş bu adam?"
"Bembeyaz teni varmış. Simsiyah da gözleri varmış. Baya bir yakışıklıymış kadının dediğine göre. Tek hatırladığı buymuş sonra da bayılmış. Bir de bir adamın kafası kopmamış sadece ama onun da kalbinin olması gerektiği yerde koca bir boşluk varmış..."Kapı tıklatıldı ve kapı açıldı. İçeri Markus girdi. Hafifçe eğilip
" Girebilir miyim? "dedi. Herkes suspus onu izliyordu. Çok yakışıklı, bembeyaz ten, siyah gözler... Bunu aklımdan geçiren tek ben olamam. Korkuyla ona izliyordum. Çağrı abinin de suratında aynı ifade vardı. Soruya kafasını sallamakla cevap verebildi. Markus yerine geçerken Çağrı abi ondan gözlerini ayırmadan Kerim'e sordu
"Demek bembeyaz tenli ve siyah gözlü...Çocuklar çok dikkatli olun umarım..." dedi ve duraksadı. Markus da yerine oturup ona baktı
"Umarım buralara yakında bir yerlerde değildir."dedi. Markus'a baktım soğuk ifadelerle Çağrı hocaya bakmaya devam ediyordu. Sınıfta sadece Yeşim'in yüzü gülüyordu.
" Şunu bir sorguya mı çeksek? "dedi fısıltıyla Emir. Lütfen böyle bir şey yapmamış ol Markus. Emir'in elini sımsıkı tuttum. Kerim hala olayın heyecanındaydı
" Buralara uğrayacağını sanmam hocam ne yani lise öğrencisi mi olacak?"dedi. Çağrı hoca omuzlarını silkti
" Tehlike bazen burnunuzun dibindedir çocuklar."dedi ve zoraki gülümseyle
" Örneklere dönelim biz. "dedi. Kerim yerine otururken yine Bora'yla göz göze geldim ama onun da aklından geçen şeyin bizim aklımızdan geçen şey olduğunu anladım. Yeşim'e baktım. Gülümseyerek Markus'a bakıyordu. Markus ise onu izlediğimi anlamış gibi bana baktı. Sonra ise Emir'e baktı ve sanki kafasında bir şeylerin hesabını yapıyormuş gibi onu uzun uzun süzdü. Emir de gülerek ona baktı ve aralarında buzul çağdan kalma soğuklukta bir bakışma oluştu. Onun koluna hafifçe kafamı dayadım ve fısıldadım
" Emir emin olmadan ona böyle davranma." dedim. Beni dinlemiyordu bile. Markus beni korkutuyordu. Çok korkunç bir soğukluk vardı yüzünde. Acımasız bir soğukluk. Önüme döndüm. Tabii ki o kişi Markus değildi. O değişmişti. Artık eskisi gibi değildi. En sonunda Markus önüne döndü. Dersin geri kalanı çok sessiz bir şekilde geçti. Ara sıra kendimi Markus'u izlemekten alıkoyamadım. Çok tuhaf davranıyordu ara sıra. Etrafını tanımaya çalışır gibi duvarlara, sıralara, dışarıya bakıyordu. İnsanları tek tek inceliyordu. Yeşim onunla ne kadar konuşmaya çalışırsa çalışsın ona cevap vermiyordu. Zil çalınca kalbimdeki ağırlıkta kalkar gibi olmuştu. Emir kolunun üstünde uyuyordu ve eli defterimin üstündeydi. Çoğu şeyi yazamamıştım bu yüzden. Onun elini gıdıkladım, güldü ve kafasını zorla kaldırdı. Uykulu gözlerinden sadece birini açabiliyordu. Yüzüne de güneş vurduğundan beni gördüğünü hiç sanmam.
"Tut beni." dedi ve kendini bana doğru bıraktı. Ona hemen sarıldım o da tüm ağırlığını vererek 5 dakika daha omuzlarımda uyumayı tercih etti. Güldüm ve sırtını sıvazladım. Karşımdaki manzarada Markus'un tuhaf tavırları ve Yeşim'in aşkla bakan gözleri vardı. Önlerindeki iki kız aralarında bir şey konuşup anlaşırlar gibi hemen arkalarına döndüler. Sağ taraftaki kız hemen kaşlarını büküp konuşmaya başladı
"Dün bana söz vermiştin yanına oturabilirdim."dedi. Kaşlarım havaya kalktı. Demek okul dışında da okul arkadaşlarıyla görüşmüştü ve bir de söz vermiş. Yeşim hayal kırıklığı ile onu izlerken Emir birden kalktı.
" Olamaz."dedi. Güldüm
" Ne olamazmış."
"Bizi çağırıyorlar."dedi. Yüzümde bir yığın soru işareti içeren bir ifadeyle ona izledim. Emir Markus'a baktı. Markus da bize döndü ve cama baktı. Refleksle bende cama baktım. İlerden pembe ve yeşil karışımı bir duman inanılmaz bir hızla buraya geliyordu.
"Neler oluyor?" kelimeleri döküldü dudaklarımdan. O duman bütün binaların içinden geçerek geliyordu.
"Korkulacak bir şey yok, sanırım..." dedi Emir.
"Randevumuz var gibi gözüküyor."dedi Markus. Emir'in yanı başındaydı ve yüzünde neler olacağını harfi harfine bilirmişcesine bir gülümseme ve güven vardı. Gözlerinin bordo rengine bürünmüştü. Emir de ayağa kalkıp kulağına fısıltı şekilde
" Yine mi senin yüzünden? "dedi. Yarım ağız gülümseyerek Emir'e baktı
"Bilmem ama öyleyse şaşırmam." dedi. O duman hızla okul binasına da girince refleksle gözlerimi kapadım ve altımdaki sırayı da aynı anda hissetmez oldum. Sertçe yere düşmem de fizik yasalarının gerektirdiği bir şeydi. Gözlerimi sancıyla açtım. Her yer karanlıktı, zifiri ve sonsuz karanlık. Markus ve Emir'i tüm netliği ile görmem de saçmaydı ama fizikte şuanki hayatımın bazı kısımlarına karışabiliyordu ancak. Emir hemen yere eğilmeye yeltenince gülümseyerek ayağa kalktım. Markus ise güzelim gözleriyle bana küçük düşürücü bakışlarını üzerimden eksik etmiyordu. Ayağa kalktıktan sonra Markus'un arka tarafında kalan Seda, Batın, Kader, Güney, Bora, Çağrı abiyi gördüm. Neler olduğunu sormak ve cevabını öğrenmek için can atarken kimseden bunun cevabını alamayacağımı görünce ağzımı kapatıp sessizce Emir'in elini tuttum. A tabii Markus her şeyi bildiği için gayet rahat bir şekilde ön tarafa doğru ( bence ön taraftı) gitmeye başladı ve kafasını yukarı dikti. Güney herkesin aklındaki soruyu bütün şaşkınlığı ile dile getirdi
"Neler olduğunu biri söylese mi? Az önce fizik dersinde olduğum için bir takım gözyaşı dökmüş olabilirim ama ışıklı ve gizemsiz ortamları daha çok severim." dedi. Çağrı abi gözlerini Markus'dan ayırmadan konuştu
"Kurallar çiğnendi, Konsey hesabını soracak."dedi. Şu seri katillik olayı mı yoksa? Başka neden olabilirdi ki? Gökyüzünde bir ışık patlaması gerçekleşti. Gözlerimin alamayacağı yoğunlukta ışık vardı yukarda. Aşağı doğru iniyordu tabii gözlerim de resmen patlayacak gibiydi. Emir hemen önüme geçti
" Özür dilerim unuttum bunu. Sen bakamazsın olanlara kapat gözlerini. Gözlerini eritebilirler, asla açma. Kapat, sımsıkı kapat. Yere de bak." dedi. Dediklerini harfiyen yaptım ama gözlerimde tarifi inanılmaz bir acı vardı. Emir'in önümden çekildiğini fark ettim. Bana hızlıca fısıldadı
"Eğilmen gerekiyor. Bir dizini yere koy. Göremiyorsun anlıyorum canım ama filmlerdeki gibi yap. Kafanı kaldırma."
"Hangi diz?"
"Sağ dizini koy, sol elini yere koy. Sağ elini de sol omzuna."
"Filmler de böyle değil gibi sanki."
"Lütfen dikkat çekecek bi hareket yapma. Burada yaptığın hatanın geri dönüşü yok. Sessiz ol tamam mı?
" Tamam. "dedim. Bütün bedenimi bir korku sardı. Bir yanlış anlaşılma ihtimali yok muydu acaba? Markus değildir belki onu yapan ve bizlik de bir problemi kalmaz. Hayalperest Mary kapa çeneni. Tüyleri ürperten bir sessizlik vardı. Emir tekrar fısıltıyla
" Kalkıyoruz şimdi." dedi. Gözlerim kapalı olduğundan düşmemek için biraz yavaş kalktım. Hala kafamı yerden ayırmıyordum. Karşımdaki şeylerin saf hallerini o kadar merak ediyordum ki ve neler olacağını, konunun ne olduğunu. Ama gözlerimi kapalıydı ve bütün her şeyi kaçırıyormuşum gibi geliyordu. Sol koluma bir şey sürtündü ama Emir sağ tarafımdaydı. Birden birinin bana bir gözlük takmaya çalıştığını anladım. Kulağımın dibinden onun soğuk nefesini hissettim
" Gösteriyi kaçırmasına izin veremem. Bir gözlük her şeyi halleder. Güven bana gözlerin avuçlarına erimez. Aç bakalım insani yanını." dedi. Emir elimi sıkıyordu ama bir şey de diyemiyordu. Konsey huzurunda saygısızlık yapmamak için olmalı. Markus niye böylesine rahat davranıyordu anlamış değilim. Gözlerimi açtım, yavaş yavaş kafamı yukarı kaldırdım. Markus yeniledi
" Güven bana... "dedi. Karşıma baktım bir şey göremiyordum ama gözlerimi de acıtmıyordu. Yoğun ışıklı toz dumanları gibiydiler. Markus'a baktım. Yanağıma dokundu
" Aramızda bir bağ var gibi insani kız."dedi.
"Gitsen iyi olur." dedi Emir. Sadece önüne dönmekle yetindi Markus. Gürültülü bir ses
"Bunun bir gösteri mi olduğunu sanıyorsunuz?" dedi. Markus elleri cebinde
"Değil mi bana özel bir film bile yapmışsınız. 03:15 saniyelik kısa bir film."
"Kanıt film değil. Verilecek cezanın kanıtı."
"Peki senin dediğin olsun. Yarattığım mükemmel oyuncuğu izlemeyecek miyiz? Biraz meşgulüz de. Yani yapacak daha çok kötü adam planlarım var. Bir an önce başlasak mı?"
"Bu tavrınızın bir bedeli olacak Bay Markus Schwartz."
"Önemsiz fedakarlıklar bedel sayılmaz."
"Kanıtlar sunulsun." dedi gürültülü ses ve dev ekranda bir görüntü belirdi. Markus bir otel odasında birisinin boğazına sarılmıştı ve onun kanını içmişti. Sonra bir barda vahşice onlarca insanın kafası kopmuştu. Bacaklarım hissizleşmeye başlamıştı. Yanımda gözlüğümü takan Markus bir seri katil, bir canavardı. Birkaç öldürülme daha oldu ve vücudumu Emir'e yaslayarak ayakta durmaya zorladım kendimi. Kanlar, kemikler, bağrışmalar, çığlıklar... Bu sihirli dünyanın sihrine çok fazla kaptırmışım kendimi. Böylesine vahşi bir tarafı da vardı burasının. Bir görüntü daha geldi. Markus yine birinin boğazına bembeyaz parmaklarını geçirmişti. Kamera açısı değişince o kişinin üvey annem olduğunu gördüm. Yüzü giderek morarıyordu ve en sonunda küle dönüştü sanki hiç varolmamış gibi. Üvey annem artık nefes almıyordu. O yoktu. Annem... Yoktu. Yanaklarım sırılsıklamdı. Kalbim acıdan paramparça olmuştu artık. Markus ise bir an kaşlarını çattı ekrana bakarken
"Bunu hatırlamıyorum ama bu da etkileyiciymiş." dedi.
"Neden!!!"diye bağırdım. Yere dizlerimin üstüne çöküverdim.
" Ben sana bir şey yapamadım. Neden öldürdün onu? Canavarsın kalpsiz bir canavar. Senden nefret ediyorum."
"Neden bu kadar tepki verdiğini anlayan var mı?" dedi. Üvey annemle geçirdiğim ufak tefek güzel anlar gözlerimin önünden geçiyordu. Vücudum titremeye başladı. Hıçkırıklara boğularak ağlamaya başladım
"Kimse burda sesini yükseltemez. Her davranışın bedeli ödenecektir. Şimdi bazı konulara açıklık getirilmesi gerekiyor. Bu aykırılığı gösteren Markus Schwartz olmasına rağmen siz de burdasınız. Bunun sebebi kendisi Mary Schwartz için güçlerini vermeyi kabul ederken 3 dilek hakkında bulundu. Bu dileklerden birisi aynen şöyleydi ;Buradaki kişiler dünya boyutunda kalabilecekler ama birbirlerinden sorumlu tutulmak şartıyla. Markus Schwartz bunu yaptı ama siz onu durdurmadınız veya bize önceden haber vermediğiniz için hepiniz aynı şartlarda yargılanacaksınız."dedi gürültülü ses
" Demek geçmişte de iyi kalpli biri değilmişim. Güzel."dedi Markus
"Son olarak Bay Markus Schwartz bunu yapmakta ki sebebinizi öğrenmek istiyoruz daha sonra hüküm verilecektir."
" Doğrusunu istersen pek bir fikrim yok. Son zamanlarda düşünmeden hareket ediyorum uzunca düşündüğüm bir planın düşüncesiz geçmesi gereken bir kısmı sadece. "
" Tutarsız davranışlarınızı açıklarsanız arkadaşlarınız için belki bir taviz söz konusu olabilir. "
" Onlar benim arkadaşım olamazlar mavi gözlü kurtadamımız dışında, eski bir muhabbetimiz var diye hatırlıyorum. Şuan yaptığım şey bir itiraf değil sadece özgeçmişimden kısa bir alıntı yapıyorum. Bir sabah hayatımın uzunca bir kısmının silindiği fark ettim, bedenimdeki gücü ve aklımdaki aniden beliren fikirleri uygulamam gerektiğini düşündüm. Sonrasında ise bu hadiseler süregeldi."
"Yaptığınız itiraf sonucu..."
"A birde buradakileri gönderin benim şuan yaptıklarımdan etkilenmelerini istemem. Daha sonra beni engelleyemedikleri için çokça üzülecekler. Ve itiraf değil özgeçmiş."
"Sayın Schwartz burada yaptığınız saygısızlık tahammül seviyesini aşmıştır. Cezanız güçlerinizin alınması ve yüzyıl sürecek yavaş bir ölümdür." dedi.
"Adalet sisteminize acıma duygusu gelmiş sanırım. Kafamda daha farklı şeyler canlanmıştı. Sen! Şu geleceği gören Konsey üyesi arkadaşına fikir mi versen? Bunun olmayacağını biliyor olmalı."dedi. Onun ölmesini o kadar çok istiyorum ki umarım şuan burada bunu yaparlar. Markus devam etti
" Güçlerimi sizin gücünüze güç katsın diye vermeyeceğim. Umarım bir daha görüşürüz. Görüşemezsek benim hakimi olduğum bir evrende olacaksınız demek oluyor bu. Hoşçakalın güzellikler." dedi ve onun varlığını hissetmez oldum. Hala yere dayanıyordum ve kalbimdeki acı daha da körükleniyor ağzımdan birkaç inilti çıkıyordu. Gök gürültü sardı etrafı. Kulaklarımı ağrıtan bu sesten korunmaya çalışmadım
" Bu yaptığı yanına kalmayacak. Mary Schwartz sizin yaptığınız terbiyesizlik üzerine insan bedeninizin ölüler aleminde 15 yıl hapsolmasına karar verildi." dedi. Emir'in fısıltıyla
"Ne!?" dediğini duydum. Gürültülü ses devam etti
"Sizi Markus Schwartz'ı bulmaya gönderiyorum ve Seda Tinay'ı ölüler aleminde rehine olarak bırakıyorum. 5 gün içerisinde onu getiremezseniz arkadaşınızın ölümüne karar verilecektir."dedi. Emir'in öne atıldığını gördüm kendimi savunacak ya da onu durduracak herhangi bir güç bulamadım kendimde.
" Size bağırmadı Markus'a bağırdı. Annesi öldürüldü, bu yaptığı normal. Onu oraya gönderemezsiniz. O bir insan. Bu kurallardan, bu işleyişten hiç bir şeyden haberi yok. Haksız bir adalet uygulamayın."
"Sizden mi izin almam gerekiyordu bunu yaparken. Kurallar gayet açık ve bu kurallar da Mary Schwartz hariç diye bir madde yok."
"Göndermezsiniz! Bende size bağırıyorum aynı cezayı almam gerekiyor."
"Yeter bu kadar başıbozukluk. Nöbetçiler derhal denilenler yapılsın." dedi. Kollarımı tutan bir çift el hissettim. Emir hemen arkasına döndü
"Mary!" dedi ve koşmaya başladığı an bir duman her şeyin başlangıcındaki gibi hızlıca cereyan etti. Kimse yoktu artık. Ne Konsey ne Emir ne de arkadaşlarım. Kollarımı görünmez eller tutuyordu. Kendimi kaldıracak halim yoktu. Kafam yavaş yavaş arkaya düştü. Nöbetçiler beni kollarımdan tutup sürüklemeye başladılar. Yukarısı kapkaranlıktı. 15 yıl ölüler aleminde kalacaktım. Emir'siz, her şeysiz. Kafam patlayacak gibi ağrıyordu. Gözlerimi kapatıp açtığımda kendimi yumuşacık kendi  yatağımda bulma umuduyla gözlerimi kapadım.

BLOODY MARY 2Where stories live. Discover now