Bölüm 6

5.4K 363 6
                                    

Güneş ışınları gözlerimi acıtıyordu. Gözkapaklarıma rağmen beni uyandırmayı başarmışlardı. Yanımda Emir'i hissetmiyordum. Endişeyle gözlerimi açtım. Etrafa bakındım yoktu. Dünkü olanlar gerçekti değil mi? Eğer rüya ise de gözlerimi açtığım için kendimi asla affetmeyecektim. Yataktan kalktım. Hızlı adımlarla kapıya ulaştım. Kapıyı aceleyle açtım. Tam çıkacakken birine çarptım. Bu Emir'di. Aslında Emir'e değil elindeki tepsiye çarpmıştım. Tepside ki portakal suyu üzerime dökülmüştü. Emir güldü
"Ne bu acele? Üstünü de batırdın."dedi. Onu gülerken görüyordum. Aradan uzun zaman geçmişti ama yine yüzünde aynı samimiyet vardı. Ben tam tersine korkuyla konuştum
"Gittin sandım."dedim. Gözlerimin içine baktı. Bu dediğime inanamamış gibiydi. Kafasını önüne eğip içeri girdi. Kapıyı kapattım. Onun arkasından gittim. Kahvaltıyı getirmişti. Utanarak onu izledim. Sanırım yine geç kalkmıştım. Masaya koyduktan sonra bana doğru geldi. Üstümdeki tişörte baktı
"Kahve getirecektim iyi ki getirmemişim."dedi. Karşımda durdu ve devam etti
"Sana yeni bir tişört getireyim. Portakallı portakallı gezme."dedi. Mütevazi biri oluverdim
"Yok önemli değil. Birazdan kurur zaten."dedim. Kafasını iki yana salladı
"Bu tişört zaten abimin ben sana kendiminken getireyim."dedi. Yoksa kıskanmış mıydı? Bir tişörttü bu. Beni dinlemeden odadan çıktı. Gülümseyerek elimi iki yana açtım
"Hiç değişmeyecek."dedim kendi kendime. Tepsiye doğru gittim. Çok acıkmıştım. Ama ben saygılı bir kızım. Emir'i beklemeliydim. Yatağın üzerine oturdum. Bakışlarımı yere çevirerek sessizce bekledim. Bugün ona birçok açıklama yapmam gerekecekti. Beni affettiğine göre bu daha kolay olacaktı. Dün tam bir kabustu. Birgün içinde akla gelmeyecek her şey gelmişti. Markus ise kafamdaki soru işaretlerinin en büyüğüydü. Bana iyilik yapıyordu ama beni delirmeye yakın sorularla da yalnız bırakıyordu. Benim eşim olmasına rağmen onu hiçbir zaman anlamıyordum ve anlamayacağımda. Ben öncelikle o kadar egoist biri değilim. Bu kadar beyaz tenli de değilim. Bence bana yalan söyledi. Sırf isim benzerliğinden faydalanarak beni kandırdı. Ama sanki onda yalan söyleyecek bir özellik yoktu. Birini üzecekse yalanlarla kandıracağına gerçekleri yüzüne çarpardı. Bunu birkaç defa bana yaptı ve hiçbir zaman da bana yalan söylemedi. Emir'in katil olmasını söylerken bile. Kapı açıldı. İçeriye Emir girdi. Elinde birçok tişört vardı. Dudaklarımda hafif bir gülümseme belirdi. Benim yanıma geldi ve konuşmaya başladı
"Sana gelecek bir tişört bulamadım. Senin neyi beğendini de bilmiyordum. Kafam karıştı. Birkaç tane getirdim."dedi. Tekrar mütevazi tavrımı aldım
"Benim için fark etmez. Zaten bana bol gelmeleri gerekiyor. Sen bir erkeksin. Ben de bir kızım. Aynı beden giyemeyiz ya."dedim. Yatağın kenarına oturdu. Gülümsemeye çalıştı
"Bir daha seni düşünerek kendine kıyafet alacağım."dedi. Güldüm ve yatağın üstündeki tişört yığınında koyu gri olanı aldım. Gayet memnun bir tavırla
"Bunu beğendim."dedim. Kafasını salladı ve ayağa kalktı. Bana bakmayarak konuştu
"Sen giyin ben kapıdayım."dedi. Onun gitmesini bekledim. Bir ara sıcak bir arada soğuk davranıyordu. Normal davranmasını da bekleyemem ama bu duygu geçişlerine sebep olan şeyi merak ediyordum. Dışarı çıkıp kapıyı kapattı. Üstümdeki tişörtü çıkardım. Hemen Emir'in mis gibi kokan tişörtünü giydim. Bu çok güzel bir histi. Ona ait olan şey şuan bendeydi. Evet biraz bol ve uzun gelmişti. Mini bir elbise olmaya adaydı. Neşeyle Emir'e seslendim
"Girebilirsin içeri."dedim. Birkaç saniye sonra içeriye girdi. Bana baktı ve öylece kaldı. Dalmıştı sanki. Bir şey mi olmuştu? Onun yanına gittim. Gözlerini sımsıkı kapatıp açtı. Merakla sordum
"Noldu? İyi misin?"dedim.
Yorgun bir sesle konuştu
"Sen gerçek misin?"dedi. Kalakaldım. Duygu geçişlerine sebep olan şey demek buydu. Benim varlığım onun kafasını karıştırıyordu. Elimi onun yanağına uzattım. Hafifçe kafasını bana çevirdim. Gözlerinin mavisi bile yorulmuştu. Sevecen sesimi kullandım
"Gerçeğim Emir. Şuan senin yanındayım. Dün olanlar da gerçekti. Sana bugün her şeyi anlatacağım. Sonra da önceden yapmamış olmamız gerekenlerin hepsini yapacağız. Bunların bir tanesi de lunapark olabilir."dedim. Elini yüzündeki elime götürdü
"Bana söz vereceksin. Bir daha ne olursa olsun beni bırakıp gitmeyeceksin tamam mı?"dedi. Bunu ben de çok istiyordum. Ama gittiğim zamanda Emir'in için gidiyordum. Benden tamam cevabını duymayı çok istiyordu. Daha fazla çelişkiye düşmeden cevap verdim
"Tamam. Söz veriyorum."dedim. Elini çekti ve bana sarıldı
"Sana güveniyorum."dedi. Ama ben kendime güvenemiyordum. Çabucak kararımı değiştirebiliyordum. Yavaşça kollarımı kaldırdım ve ona sarıldım. Sesine neşe gelmişti
"Bu arada tişört sana çok yakışmış."dedi. Güldüm
"Senin tişörtün olduğu içindir belki de."dedim. Düşünürmüş gibi yaptı
"Bana o kadar da yakışmıyordu. Sanırım tişört güzel bir kız bulunca daha da farklı davrandı. Bana böyle olmuyordu."dedi. Çabuk bir iltifat daha bulmalıydım. Zaman kaybetmeden cevap verdim
"Bence tişört giyileceği adamın zaten çok tatlı olduğu için hem de gözlerinin muhteşem olduğu için onun bu tatlılığına gölge düşürmemek için yapıyordur."dedim. Güldü
"Peki bu tatlı adam güzel kızı tavlayabilir mi?"dedi. Dudağımı büzdüm
"Bilmem ama sanki tavlamış bile çoktan."dedim. Küçük bir nefes aldı
"Bence tavlayamamış çünkü kızın hiç ona Emir'im dediğini hatırlamıyorum."dedi. Biraz çirkefleştim
"Bence kız onu çoktan söylerdi ama başına gelmeyen olay kalmadığı için bunu deme fırsatı olmamıştır."dedim. Kötücül bir gülüş attı
"Ama sanki kızın şuan fırsatı var gibi."dedi. Zorla aşk kelimeleri söyletecekti. Ondan ayrıldım. O da benden ayrıldı. Ellerini tuttum. Bana sinsi bir gülüş atıyordu. Bunu erkeklerin yapması gerekirdi. Biraz daha zorlarsam evlenme teklifine kadar bile gidebilirdim. Kendimden emin bir tavırla konuşacağım sıra anında elimden elini çekip işaret parmağını dudağıma dayadı. Şaşırdım. Sesini kısarak konuştu
"Ben de seni çok seviyorum."dedi. Parmağını dudağımın üstünde gezdirdi. Yavaşça çekti. Bakışları dudaklarıma kilitlenmişti. Başını hafifçe yana eğdi. Bu şeyin sonunu biliyordum. Kalbim hızla atmaya başladı. Onu bir kere öpmüştüm. Ama o sıralar oradan kaçmaktan başka bir derdim yoktu ama şimdi farklıydı. Bana yavaş yavaş yaklaşıyordu. Bilmiyorum, şuan kendimi hazır hissetmiyorum. Onun dudaklarıyla dudaklarımın birleşmesine santimler kalmıştı. Gözlerimi kapadım. Bu baskıdan biran önce kurtulmak istiyordum. Kapı tıklatıldı. Bu fırsatı değerlendirerek gözlerimi hemen açtım ve Emir'in yanından ayrılıp kahvaltı tabağının yanına gittim. İçeriye Çağrı abi girdi. Emir abisine baygın bir bakış atıp bu tarafa doğru geldi. Abisi anlamayarak sordu
"Yanlış bir zamanda gelmedim umarım."dedi. Ben yatağın kenarına oturdum. Emir de bir sandalye çekerek karşıma oturdu. Bana bakarak konuştu
"Hiç bu kadar iyi bir zamanlaman olmamıştı."dedi abisine. Bakışlarımı hemen önüme çektim. Çağrı abinin buradan gitmesini hiç istemiyordum. Emir'le yalnız kalırsak kaldığımız yerden devam etmekten korkuyorum. Abisi yine bir şey anlamamıştı
"Neyse ben başka bir şey söylemeye geldim. Annem seni çağrıyor Emir."dedi. Emir hala bana bakıyordu. Kafasını abisine çevirdi ve kafasını salladı. Abisi de sessizce
"Tamam."dedi ve odadan çıktı. Emir yavaşça ayağa kalktı. Gülerek konuştu
"Biraz önce olanları bir süreliğine kafandan atta yemeğini ye bakalım."dedi. Ona baktım. Gözlerinde alay vardı. Bu konulardan utandığımı anlamıştı. Ona sinirli bakışlarımı fırlatıyordum. Bana bir öpücük gönderdi ve odadan çıktı. Ona bugün sinirlenmemem gerekiyor. Yeniden dönmem şerefine ona yaptığı bu şeyler yüzünden kızmamak için iki gün süre tanıyorum. Bugün ona dayanacağımı hiç düşünemesemde onu gülmesi için her şeye değer. Evet bu mantıklıydı. Biraz önce olanları unutmak sadece onun mutlu olduğunu hatırlamak istiyorum. Onu güldürmenin verdiği sevinçle masanın üstündeki tepsiyi aldım. Çok acıktım ve Emir'in gelmesini bekleyemem. Dilinlenmiş ekmeği alıp ısırdım. Çatalı da elime alıp peynire batırdım. Peyniri ağzıma attım. Portakal suyunu alıp bir yudum içtim. Emir gelmeden önce karnımı doyursam iyi olurdu. Onun karşısında hiç doymayan iştahlı bir kız görünümü vermek istemiyordum. Yaklaşık on beş dakika sonra yeterince yemiştim. Tepsiyi masaya tekrar koydum. Emir hala gelmemişti. Ailevî bir meseleydi ama kendimi dışlanmış gibi hissediyordum. Ne konuşulduğunu çok merak ediyordum. Annesi benim burada kalmamı uygun görmemiştir büyük bir ihtimalle. Emir'le yakın bir kızın tek başına başka birinin evinde olması bence de hoş değildi. Hem annesiyle daha tanışmamıştım bile. Bugün de çok geç kalkmam annesinin gözünde kötü bir imaj yaratacaktı. Annesini memnun etmem gerekiyor. Oğlunun sevdiği kızın iyi birisi olması gerektiğini düşünüyordur. Kim olsa aynısı isterdi. Kapı tıklatıldı ve açıldı. Emir şüpheli gözlerle bana bakıyordu. Acaba ne konuşmuşlardı? Yavaş yavaş içeri girdi ve kapıyı kapattı. Arkasını döndü. Elini cebine attı ve bir anahtar çıkardı. Anahtarı kapının anahtar deliğine sokup çevirdi. Kalbim tekrar hızlanmıştı. Aklımdan bin türlü şey geçiyordu. Saçma sapan bir şey yapmaz umarım. Anlamayarak onu izledim. Tekrar bana döndü ve ağır adımlarla bu tarafa doğru geldi. Gözlerini kısmıştı. Emir bugün oldukça değişik davranıyordu. Çok üzgünken çok sevinçli olabiliyor. Bu tavrını ise hiç anlayamadım. Gelip yanıma oturdu. Elini saçlarına attı ve biraz karıştırdı
"Bana anlatmak istediğin bir şey var mı?"dedi yavaşça. Bakışlarımı önüme çektim. Anlatacak neyim vardı? Buldum insanlar alemine dönme olayı vardı. Tekrar bakışlarımı ona çevirdim. Hiç emin olamamayan bir sesle konuştum
"Benim tekrar dünyaya gelmemin açıklaması var."dedim. Devam edeceğim sıra sözümü kesti
"Markus yaptı bunu şimdi haberim oldu."dedi. Sanki bunu kırılarak söylemişti. Tek kaşımı kaldırdım
"Söyleyecektim zaten. Daha dün döndüm bugün söyleyecektim."dedim. Sesini yükseltti
"Tamam buna bir şey demiyorum ama neden Markus? Bunu onun yapması şart mıydı?"dedi. Neden böyle davranıyor anlamıyorum. Gözlerimi irileştirdim
"Onun yapacağından haberim yoktu."dedim. Alaycı bir tavır alındı
"Tabi canım tabi. Bir zamanlar onunla nasıl sıkı fıkı olduğunu hatırlatmayayım istersen."dedi. Sinirle ayağa kalktım. İşaret parmağımı uzattım
"Sakın devam etme Emir. Sana bunun açıklaması yapılmadı mı da böyle konuşuyorsun? Bana haksızlık edemezsin."dedim. O da ayağa kalktı ve yavaş yavaş üzerime yürümeye başladı. Ben de geri geri giderek ondan uzaklaşıyordum. Sinir bozucu sesini kullandı
"Haksızlık edersem ne olur?"dedi. Ona bağırmak istiyordum. Onu kırmaktan korkuyordum. Ama kalbimi acıtıyordu. Ağlamaklı sesimle konuştum
"Bana neden böyle davranıyorsun?"dedim. Gülümseyerek yaklaşmaya devam ediyordu. Sırtım duvara çarptı. Bu olmak zorunda mıydı? Emir bir iki adım sonra karşımda dikildi. Gözlerini gözlerime sabitledi. Bir adım daha atıp neredeyse vücutlarımız birbirine temas edecek derecede yaklaştı. İki elini havaya kaldırıp iki yanıma duvara yasladı. Aferin Mary burada sıkışıp kaldın. Sadece benim duyacağım bir sesle konuştu
"Böyle davranınca sen sinirleniyorsun ve bu seni o kadar güzel yapıyor ki."dedi. Bunu duyunca şok oldum. Demek beni bilerek sinir etmişti. Biraz daha yaklaştı. Sanki artık tüm vücutlarımız temas ediyordu. Bu yakınlığın sadece bir anlamı olabilirdi. Yani kaldığımız yerden devam ediyorduk. Bunun farkına varınca kalbim tekrar deli gibi çarpmaya başladı. Bakışlarımı onu göğsüne indirdim. Yanaklarımın kıpkırmızı olduğundan eminim. Kafasını yana eğdi ve tekrar sessizce konuştu
"Yanağında çikolata var."dedi. Elimi kaldırıp sileceğim sıra eli elimi tuttu. Aşağı indirip parmaklarımızı kenetledi. Devam etti
"Ben sileceğim."dedi. Bunu ben de yapabilirdim. Bunlar benim için fazlaydı. Bu kadar büyük duygular yaşayamam. Kafasını yanağıma doğru yaklaştırdı. Dudaklarını yanağıma dokundurdu. Sonra da bastırdı. Nefesi tenime çarpıyordu. Onunla bu kadar yakın olmak tuhaf bir histi. Dudaklarını ayırmadan konuştu
"Utanmana gerek yok."dedi. O böyle söyleyince daha da utandım. Yanaklarım bordo bile olmuş olabilirdi. Dudaklarını ayırdı. Elini elimden çekti. Diğer elini de duvardan çekip belime koydu. Sonra iyice beni sardı. Kafasını boynuma gömdü ve boğuk sesle konuştu
"Sen ne zaman istersen o zaman yaparız anlaştık mı?"dedi. Hala ona sarılamıyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum ve donakalmıştım. Hafifçe kafamı tamam anlamında salladım. Sonra da kollarımı güçlükle kaldırıp onun sırtına koydum. Kesik kesik sesle konuştum
"Bir daha böyle aniden yapma lütfen."dedim. Gülme sesi duydum. Bir süre sonra cevap verdi
"Tamam prenses."dedi. Artık böyle durumlara uzun zaman boyunca girmeyeceğimizi öğrenince bana gelen sevinçle ben de güldüm ve ona daha çok sarıldım. Devam etti
"Ama hala bana Emir'im demedin."dedi. Büyük bir zevkle ona öyle hitap edeceğim sıra yine sözümü kesti
"Şşş susalım tamam mı?"dedi. Bu iki etmişti. Hem Emir'im de diyordu hem de söyletmiyordu. Sinirlenmek yok Mary. Susma hakkımı kullandım. Benden ayrıldı. Bende ondan ayrıldım. Bir adım geri çekilip benimle rahatça göz teması kurdu. Kollarını göğsünde bağladı ve gülümseyerek konuştu
"Demek sizin aleme gidiyoruz."dedi. Üzülür sanmıştım. Zar zor gülümsedim
"Evet. Markus'un..."
"Markus beni ilgilendirmez."dedi. Markus o kadar da kötü değildi. Bir avukat misali sakince devam ettim
"Ama o beni dünyaya sizin yanınıza gönderdi. Hem hapsolduğumuz o hapishaneden de bizi o kurtarmıştı. Ve vampir olmasına rağmen beni öldürmedi. Bu onun için çok kolaydı ama yapmadı. Hem o benim ikizim yani biraz da ona göre davranalım."dedim. Baygın bir bakış attı
"Ondan hala nefret ediyorum."dedi. Klasik kurtadam egosu değil mi? Ezeli düşmanını asla affetmiyor. Biraz üzülerek karşılık verdim
"Benim tekrar dünyaya dönmem hiçbir şey ifade etmiyor mu?"dedim. Kaşlarını çattı
"İstersen cevabını bildiğin soruları sorma Mary. Benim bahsettiğim onun senin için fedakarlık yapması iyi birisi olması anlamına gelmiyor."dedi. Tartışmayı büyütme Mary. Aradan zaman geçince seni anlayacaktır. Sustum. Hızlıca konuştu
"Sadece özel nedenleri vardı."dedi. Kesin bunları biliyor. Tabi ki sorarsam söylemeyecekti. Uygun zamanda onun ağzından laf alırım ben. Kollarını çözdü. Elini bana doğru uzattı. Pardon saçlarıma doğru. Elini saçlarıma daldırıp karıştırdı. Güldü
"Nasılmış ufaklık?"dedi. Ona yaptığımın aynısını bana yapıyordu. Bende elimi onun saçlarına daldırdım. Küçük çocuklar gibiydik. Kendime hakim olamıyordum ne yapayım? Resmen saçları gel beni karıştır derken onlara nasıl karşı çıkabilirdim. Neşeyle
"Ama çok eğlenceli değil mi?"dedim. Bana küçümser bir bakış attı
"Hayır çok saçma."dedi. Gözlerimi kıstım. Elimi onun saçlarından çektim
"İyi bir daha yapmam."dedim. O da elini saçlarımdan çekti. Yüzüne çarpık bir gülümseme yerleştirdi
"Benim yapmam saçma diyecektim. Sözümü bitiremedim. Ama senin yapman sana yakışıyor. Bu saçlar niye uzadı sanıyorsun? Sırf senin parmaklarının arasında işkence çeksinler diye."dedi. İster istemez güldüm. Tekrar ciddi oldu
"Neyse ben kaçar. Abimle şu insanlar alemi meselesini sormak için yüksek kişilere konuşmaya gideceğiz."dedi. Düşünceli şekilde kafamı salladım. Benim insanlar aleminde olmam gerekiyordu. Kesin kısa zamanda beni gönderirler. Bu Emir'den ayrılmam demek oluyordu. Bunu istemiyordum. Ama onun sırf benim için ailesinden uzaklaşsın da istemiyordum. Üzüntümü yansıtmamaya çalıştım. Gülümsedim. O da karşılık verdi. Elini uzatıp yanağımdan makas aldı. Emir cidden değişti. Makas almak ona göre bir hareket değildi normalde. Arkasını dönüp kapıya gitti. Cebinden anahtar çıkardı ve kapıyı açtı. Bana bakıp göz kırptı ve kapıdan çıktı. Kapıyı kapattı. Derin bir nefes aldım ve yatağa kendimi attım. Bugün çok yorulmuştum. Şuan evde sadece annesi ve ben vardık. Eğer daha fazla burada durursam dünyanın en saygısız insanı ödülünü alabilirdim. Yataktan istemeyerekte olsa kalktım. Kapıya doğru gittim. Cümleye nasıl başlayacağımı bile bilmiyorum. Zaten bu kadar bekleyerek eksilerle başlamıştım. Bunları artıya çevirmek için çok uğraşmam gerekecekti. Kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Salonda oturuyor olmalıydı. Merdivenlerden indim. Salona doğru gittim. Girişe gelince durdum ve içeriye baktım. Koltukta kitap okuyordu. Sessizce içeri girdim. Efendi kız moduna girerek yavaşça onun olduğu koltuğa oturdum. Kafasını kitaptan kaldırdı. Beni görünce gülümseyerek kitabı kapattı. Dudaklarıma küçük bir gülümseme yerleştirdim. Samimi bir şekilde konuştu
"Mary'di değil mi? Seni çok merak ediyordum. Sonunda bu şansı yakalayabildim."dedi. Demek benden bahsedilmişti. Yüzümde gülücükler açmıştı. Devam etti
"Açıkçası Emir haklı çok güzelmişsin. Çokta efendi birisine benziyorsun. Seni çok sevdim."dedi. Daha ben konuşmaya bile başlamamışken benim hakkımda düşündükleri şeyler çok güzeldi. Eksiler yok olmuş artılar katlanarak büyümüştü. Ben de karşılık verdim
"Teşekkür ederim. Siz de çok iyi birisisiniz. Beni evinize kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Ne de olsa hoş karşılanacak bir şey değil."dedim. Hemen gözlerini kıstı
"Hoş karşılamayan mı varmış? Bizim başımızdan geçenleri eğer anlatırsam görürler o fesatçı komşular. Hem sen benim gelinim olmayacak mısın? Bu onlara en iyi cevap olur zaten."dedi. Bu kadını cidden çok sevdim. Beni gelini olarak görüyordu. Biraz üzülerek konuştum
"Ama ben kısa bir süre sonra kendi alemime döneceğim. Sizin gelininiz olmayı kalben ben de çok isterim ama bu pek mümkün olmayacak."dedim. Anlamayarak baktı. Bu sesine de yansıdı
"Tamam da neden gelinim olmayasın. Evet sen gideceksin ama Emir de seninle gelecek. Abisiyle bugün istedikleri zaman tekrar buraya dönme şansları olup olmadığını sormaya gideceklerdi. Sanırım kabul ederler çünkü onlar oraya ait değiller ve bu bize zarar verir."dedi. Şaşırdım. Yani insanlar alemine gitmemek için değil tekrar buraya dönme şanslarının olup olmadığını soracaklardı. Benimle gelmeyi kabullenmişlerdi bile. İçin kıpır kıpır oldu. Emir ve ben bana ait olan bir yerde yaşayacaktık. Normal birileri olabilecektik sonunda. Annesi bu mutluluğumu anladı. Ben laf almaya çalıştı
"Bu kadar sevindiğine göre onu çok seviyorsun. Hadi söyle bakalım onunla aranız nasıl? Seni nasıl karşıladı?"dedi. Tam bir anne gibi davranıyordu. Yani dertlerimi, sırlamı dinleyecek biri gibi. Heyecanla anlatmaya başladım
"Beni kötü karşıladı. Yani intihar etmekle başladık. Önce o atladı. Ben de onun arkasından atladım. Onun arkasından gelmeyeceğimi sanmış. Benim nasıl biri olduğumu unutmuş. Neyse uzun uğraşlar sonucu onu ikna ettim ve karaya çıkacağımız sıra ben bayıldım. Neden olduğunu hala bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda benim için ayırdığınız odadaydım. Emir başımı bekliyordu. Dün beraber uyuduk. Bu sabah bana kahvaltı getirdi. Gidişatımız gayet iyi yani."dedim. Gözlerini irice açtı
"Beraber mi yattınız?"dedi. Utanarak kafamı salladım. Bunu uygun karşılamayacaktı. Devam etti
"Bir daha yapmayın bunu. Evlenince ne yapıyorsanız yapın ama şimdi çok erken ve uygunsuz."dedi. Sesimi kısarak kendimi savunmaya çalıştım
"Ama biz sadece uyuduk. Emir'i biliyorsunuz böyle bir şey yapacak biri değil o."dedim. Annesi biraz daha rahatladı
"Olsun kızım yine de bu uygun değil tamam mı?"dedi. Hafifçe kafamı salladım. Tekrar neşeli tavrına bürünüp devam etti
"Anlat bakalım kızım. Sen buraya kadar nasıl geldin?"dedi. Ben de neşeli tavrıma geçiş yaptım
"Ben en başta insanlar alemindeydim. Annem beni bir okula göndereceğini söyledi. Meğer okul sihirli varlıkların olduğu bir okulmuş. Herkes bana bir tuhaf filan davranıyordu. Ben de tabi ki sürekli başımı belaya sokuyordum. Emir olmasaydı ben herhalde yaşamıyor bile olabilirdim. Daha sonra okula lanetli bir grup baskın yaptı. Malesef yenildik. Öğretmenler kaçmayı başarmış, öğrencilerde esir alınmıştı. Onların başı bir vampirdi. Ben dahil bütün öğrencilere deneyler yapacaklardı. Bana yaptılar. Benim ölmem gerekirken özel bir varlık oldum. Sonra da bir yolunu bulup kaçmayı başardık. Birkaç gün bir evde konakladık. Sonrasını ben de bilmiyorum."dedim. Dikkatlice beni dinlemişti. Sonra da
"Başından gelmeyen kalmamış. En azından artık eski hayatına dönebilirsin."dedi. Düşünceli bir şekilde devam etti
"Annen seni o okula nasıl gönderdi?"dedi. Özel hayatımı anlatmak istemiyordum. Ama Emir'in annesine anlatmakta bir sıkıntı yok gibiydi. Sevecen birisiydi. Omzumu silktim
"Öz annem değildi ve sonradan öğrendiğime göre bir vampirmiş. Eğitimini tamamlayınca insanlar alemine gitmeye hak kazanmış. Bizim tarafa geçince babamla evlendi. Bir süre sonra da babam vefat etti. Üvey annemin beni pek umursadığı yoktu. Yaptığına bakarsak ölmemi dahi istiyordu."dedim. Gözlerini irice açmıştı. Sonra elindeki kitabı koltuğa bırakarak bana sarıldı
"Ay canım benim. Sen ne kadar çok şey çekmişsin. Aferin sana çok güçlü bir kızsın."dedi. Bana sıkıca sarılıyordu tam bir anne gibi. Gözlerim yaşarmıştı. Ben de ona sarıldım. Güldüm
"Pekte güçlü değilim. Emir'in sayesinde ayakta duruyorum."dedim. Bu doğruydu. O okulda asla hayatta kalamazdım. Emir'in bana verdiği destek ile olmuştu bütün bunlar. Ona daha çok şey borçlu olduğumun farkına vardım. Sanki Emir'in annesi de duygulanmıştı. Gülmeye çalıştı
"Tamam anladık birbirinizi seviyorsunuz."dedi. Benden ayrıldı. Neşeyle konuştu
"Bizimkiler gelmeden yemek yapalım hadi. Sonunda Emir bizimle yemek yiyecek. Masayı donatalım diyorum."dedi. Ben de neşeyle karşılık verdim
"Bence de güzel bir fikir."dedim. Koltuktan kalktı. Ben de kalktım
"Mary sen yemek yapmayı biliyor musun?"dedi. Emin olamadım
"Gerektiği kadar."dedim. Karşımda bir anne vardı. Yani ne desem ondan düşük bir seviyede kalırdım. Mutfağa gittik. Heyecanla malzemeleri çıkarmaya başladı
"Evde ne varsa yapalım. Aklına hangi yemek geliyorsa söyle."dedi. Böyle söyleyince şaşırdım. Hemen bir şeyler düşünmeye başladım. Bir birinden alakasız yemekler söyledim
"Fırında makarna, rus salatası, kızartılmış tavuk..."dedim. Bu kadar çoktu sanki. Devam ettim
"Bu yaptıklarımızın hepsi nasıl yenilecek?"dedim. Bana gülümsedi
"Emir'in arkadaşlarını da çağıracağım. Güzel bir ziyafet verelim. Senin gelmen şerefine."dedi. Bu tür sözleri uzun zamandır duymuyordum. Emir dışında tabi ki. Gülümsedim ve ona yardım etmeye başladım. Yaklaşık iki buçuk- üç saat sonra yemekler hazırdı. O kadar çoklardı ki. Et, patates, makarnanın her çeşitinden yemek yapılmıştı. Baklavalar ise başroldeydi. Adını duymadığım çorbalar yapmıştık. Bunların kim gelirse gelsin bitmeyeceğinden eminim. Emir'in annesi acelece konuştu
"Tatlım masayı hazırlar mısın? Ben Emir'in arkadaşlarına telefon edeyim."dedi. Kafamı salladım. Devam etti
"Salondaki masayı hazırla canım. Buraya mümkün değil sığamayız."dedi. Hemen mutfaktan çıktı. Çok heyecanlıydı. Emir'e tekrar kızdım. Bir anneyi bu duruma asla sokmamalıydı. Ne olursa olsun onu üzmemeli. Sonra duygulan Mary. Kendi ailevi olaylarını karıştırma. Hemen önüme dönüp dolaplardan tabakları çıkardım. Ben de artık bir heyecana bürünüp masayı hazırlama yoluna koyuldum. Son tencereyi de salona götürünce Emir'in annesini gördüm. Üstünde çok güzel beyaz bir elbise vardı. Şüphelice bana sordu
"Nasıl olmuşum?"dedi. Hayranlıkla cevap verdim
"Muhteşem."dedim. Bana inanmayan gözlerle baktı
"Pekte öyle değil ama."dedi. İtiraz edecektim ki devam etti
"Hadi sen de hazırlan."dedi. Güldüm
"Tamam da benim giyecek bir kıyafetim yok."dedim. Kendisine kızdı
"Unuttum canım ya. Kader'e söyledim o sana yardım edecek."dedi. Sevinçle sordum
"Kimler gelecek başka?"dedim. Düşündü
"Güney, Kader, Seda, Batın sanırım başka yoktu. Bu kadarını tanıyordum."dedi. Tam istediğim gruptu. Bugün çok eğlenceli olacaktı. Yüzümdeki kocaman gülümseme hiç eksilmiyordu. Kapı çaldı. Koşarak kapıya gittim. Hemen açtım. Kader vardı. Anında üstüme atladı. Bende ona doyasıya sarıldım
"Kızım sen gerçek misin?"dedi. Buna ben de bazen inanamıyordum
"Hiç olmadığı kadar."dedim. Benden ayrılıp bir baktı
"Cidden gerçeksin!"diyip tekrar sarıldı. Çok komikti hareketleri. Bir süre sarıldıktan sonra ayrılıp kapıyı kapattı
"Çabuk çabuk seni bir halledelim."dedi. Elimden tutup beni merdivenlerden çıkarmaya başladı. Bir şey demeyip izlemek daha eğlenceliydi. Direkt Emir'in odasına girdi. Kapıyı kapatıp ışığı açtı
"Ay bir dakika çok heyecanladım. İnanamıyorum geldin."dedi. Güldüm. Devam etti
"İlk önce seni fıstık gibi yapalım ondan sonra konuşuruz."dedi. Konuşan oydu ki zaten. Sanki benmişim gibi söylemişti bunu. Üstümdekilere bakıp düşünmeye başladı. Kader eşittir mini elbiseler demekti. Tamam da Emir bana kızacak. Açıklama yapmalıydım
"Mümkünse elbise kısa olmasa iyi olur. Emir birazcık bu konularda hassas da."dedi. Çirkefleşti
"Emir'i ne ilgilendiriyormuş. Hem kimden kıskanıyor bu. Güney'den mi, Batın'dan mı yoksa abisinden mi? Burada biz bizeyiz ya. Bir şey diyecek olursa onu keserim."dedi. Kader umarım ciddi değildir. Hem kısa olmasını ben de istemiyordum ki. Kendimi savunamam. Beni de parçalar diye korkuyorum.

BLOODY MARY 2Donde viven las historias. Descúbrelo ahora