Bölüm 32

3K 226 75
                                    

Emir değişmişti. Bu son olay onu çok fazla etkilemiş. Değişmişti ama hiç sağlıklı değildi. Sayıklıyordu. Ara sıra gülüyor bazen de ağlamaklı oluyordu. Şimdi daha iyiydi. Gelgitleri olmadan sadece uyuyordu. Elimi sımsıkı tutması dışında. Gözlerinin etrafı koyulaşmıştı. Eskisi gibi canlı değildi bu yüz. Neşeli, güler yüzlü, samimi. Onca olaydan sonra bu sıfatlardan bir şey kalmamış olması beni şaşırtmıyor değil ama insan özlüyor işte. Hani denir ya bırakıp gidelim her şeyi falan. Gitsek gideriz ama boyutlarda da yine kendimizle karşılaşacağız. Yine sorunlar, yine meşhur Markus tiplemeleri.
"Hadi ama ya."dedi Güney. Yüksek sesle ofladım. Son iki saattir yanımda ve geldiğinden beri Emir'in yüzüne bir şeyler çizmek için dil döküyor.
"Çizdirmem."dedim. Elindeki kalemle bu kez tehdit edercesine Emir'e yaklaşmaya başladı
"Nasıl engel olacaksın? Saatlerdir kolunun üzerinde uyuyor. O kol uyuştu, bitti gitti yani karşim. Diğerinden sakatsın. Hayır yani nerden geliyor bu özgüven. Al sormuyorum. Direkt çizeceğim. Hem de köpek çizeceğim."dedi. Ya Emir'i uyandıracaktı, sessiz olsaydı bari. Ona sus işareti yaptım. Eğer Emir'in yüzüne bir şey çizilirse asıl değişimi o zaman görün. Güney'i kesin öldürür, dilimleyerek doğrar ve yer. Biliyorum, elimdeki malın kalitesini biliyorum arkadaş. Tabi son zamanları hesaba katmayalım. Güney kalemle Emir'in yanağını hedef aldığı anda Emir'in kafasının altındaki kolumu, hissetmediğim var olduğunu gördüğüm, bir cesetmiş gibi çekiştirdim. Kendimi sola çeke çeke kolumu kafasının altından çekince Emir'de tavşan uykusundan kalktı. Aniden kafayı kaldırınca Güney'in kalemi Emir'in gözüne çarptı. Ahlama sesiyle ben de yataktan kalktım. Lütfen normal bir Emir olsun, lütfen. Eliyle gözünü tutuyordu. Güney ise olay yerinden uzaklaşma telaşı ve en son ki Emir'in tavrını bilmesi gerekçesiyle hafif hafif kaçma girişimlerindeydi. Sol elimle onun elini çektim ve gözüne bakmaya çalıştım. O da elimi itip
"Tamam bir şey yok."deyip gözünü ovuşturdu. Usulca ben de eski konumumu aldım. Bundan sonrasında dinleyici olarak görev alacaktım. Şuna bak Güney odadan çıktı. Emir'le yalnız kalmaya korkuyorum, sağı solu belli olmuyor ki. Bana döndü. Şu delilik belirtileri yok gibi sanki. Ve beni deli eden bir nokta vardı; Emir'in göz çukurunun etrafında Güney'in mavi kalemi küçük ama biraz da uzun düz bir çizgi bırakmıştı. Oraya bakmadan edemiyordum. Emir öylesine bana bakıyordu ve heyecanlanıyordum. Birisinin konuşması gerekiyordu. Mary sen dinleyicisin konuşmaman gerek. Daha da önemlisi konuşunca saçmalıyorsun. Parmağımı sağ göz çukuruma götürüp orayı işaret ettim. Hafifçe gülümsedi. Dünya kısacık bir süre için durdu sanki. Bu gülüş o kadar samimi ve tatlıydı ki elim orada kaldı. Kalbim pır pır etti. Kes artık Mary. Biraz mesafe koyman gerek. Bana doğru sessizce yaklaştı. Ceylanına doğru sinsi sinsi ama sıcak kanlı bir gülümseme ile yaklaşan bir aslan, kurt gibiydi. Parmaklarının uçlarıyla çenemi çok nazikçe tutup parmağımın, donakalıp orada unuttuğum, ötesini gözümün bitiş noktasıyla dudaklarını birleştirdi. Ben ondan beni öpmesini istememiştim ki. Gözlerimi kapayıp bu duygudan uzaklaşmaya çalıştım. Çenesi yanağıma sürtüyordu. Her dokunduğu yer yabancılaşıyordu. Eliyle parmağımı tutup çekti. Elimi indirdiğinde parmaklarımızı kenetledi. Kesikli olarak derin bir iç çekti, ağladıktan sonra toparlanmak için çekilen bir içti. Bir öpücük kondurur gibi oldu. Çok hafifti ben de tam anlayamadım. Yavaş yavaş kafasının ağırlığını hissettim. Bana yaslıyordu. Birazcık daha ilerleyip kulaklarıma doğru hırıltılı bir şekilde fısıldadı
"Sarılabilir miyim?"dedi. Mesafe koy! Bu kadar gaddar olma. Hayır ol. Olma! Kaç kez ölümü beraber atlattınız bırak da şu küçük isteği gerçekleşsin. Ama senden ayrılmak için söylediği onca söz. Gururun var senin. Ama vicdanında. Aklını kullan! Kalbin doğru yolu gösterir. İçimde kaç tane Mary var? Ne yapacağımı bilmiyorum. Onu özledim ama bu her şeyi halletmiyor ki. Karşında ama sana çok uzak. Sana gülümserken bile bu gerçek mi diye tereddüt ediyorsun. Kenetlediği parmaklarımız yavaş yavaş çözülmeye başlamıştı. Çabuk karar ver Mary! Hala karıncalanan kolumu yukarı kaldırdım. Onun sırtına bıraktım kolu. Taş gibiydi ve acıyordu. Kenetlediği elimi tamamen bırakıp bana sarıldı. İki kolumun altından sarılınca sol omzumda tarifi anlatılmaz bir acı oluştu. Dirseğe doğru olan bütün sinirler anında devreye girdi ve kolumda küçük çaplı bir yangın başladı. Bir elim uyuşuk ve küçük toplu iğneler tarafından saldırı altındaydı bu omzum artık sakat. Tek kelime ile işkence aleti. Eğilerek gözlerim dolu dolu koluma baktım. Keşke sarılmasaydım. Bunu diyeceğimi söyleseler hatta kulağımla duysam bu dediklerimi, yine inanmazdım. Ve işin en ama en kötü tarafı Emir bu tür psikolojik ayrılıkların sonundaki sarılmalarda genelde hiç bırakası gelmiyor. Güney odaya girene kadar net bu haldeyiz. Dudaklarımı kemirmeye başladım. Hayıflanarak alnımı Emir'in omzuna dayadım. Bir melodi sesi. İşte telefon. Seni seviyorum Graham Bell. Emir benden ayrıldı. Omzum otomatik olarak aşağı düştü. Cebinden telefonu uyuşuklukla çıkardı. Telefonun ekranına bakmasıyla yorgun yüzündeki çizgiler gergin hat alarak buz kesen bir görüntü verdi. O anda ben de göz ucuyla telefona bakmaya çalıştım. Ne yazık ki ekran parlıyordu. Telefonu açıp sesi hoparlöre aldı. Duygulanan bir ses
"Emir!"dedi. Selin. Bakışlarını omzuma sabitledi. Gözlerini kısarak bakıp sargılardan öc almak istermişcesine çenesi kasıldı. Ben ise o telefonu alıp duvarlara fırlatmak istiyordum ki sadece daha da içime kapanabildim. Bacaklarımı iyice toplayıp bu anın bitmesi için saymaya başladım. Tekrar hayatıma daha da berbat hale sokan ciyaklayan ses oda da yankılandı
"Emir! Duyuyor musun beni?"dedi. Çok ama çok büyük bir ihtimalle Emir telefonu onun yüzüne kapatacak ben de sineme çekilmiş halde öylece kalacaktım. Ruhuma milim milim işleyen berrak ses
"Efendim?"dedi. Keşke kapatsaydı da ben sineme çekilmiş olarak kalsaydım. Gayet normal bir tonla demesi omzumdaki yaradan daha da çok acıtmıştı canımı.
"Seninle konuşmak istiyorum. Biliyorum çok kötü bir durumdasın ama sana açıklama yapmam gerek."dedi. Onların bu medenî konuşmalarına daha fazla tanık olmak istemiyordum. Seri hareketlerle yataktan inerken Emir'de hareketlendi.
"Mary. Bekle."dedi. Bu tonla sadece benimle konuşsun istiyordum. Ruhum sadece onun olsun. Başkasına asla izin vermem. Durmak zorunda kaldım, öyle hissettim. Emir karşıma geçip telefonu bana uzattı. Tabi o sırada ciyaklayan ses susmuyordu
"Mary mi? Onunla beraber miydin? Yoksa sesim hoparlörde mi? Emir cevap ver! Emir!..."derken. Bu kez sesini kısıp mavilerini bana sabitleyerek hafif ninni mırıltısıyla konuştu
"Bu telefonu parçalamak istediğini biliyorum. Al hadi."dedi. Hayır biz ruh eşiydik aslında. Kimsesin ruhu başkasında değildi. İki bedende tek ruhtuk. Bu kez gerçekten gülümseyerek telefonu aldım. Her zaman istediğim şeylerden biri de en son sözü benim söylememdi. Telefonu ağzıma yaklaştırdım
"Benim hakkımda bilmediğin şeyler var. Birincisi cesaretmiş. Diğerlerini öğrenmeye kalkışmanı tercih etmem. Sonu çok kötü olur cici kız."dedim ve telefonu karşıdaki duvara fırlattım. İçimde tonlarca ağırlık yapan bütün hisler yok olup gitti. Yüzümde hafif bir gülümseme de olsa içindeki refahlık seviyesi muntazamdı. Emir'e döndüm. Hala beni inceleyen bakışların esiriydim. Dudaklarıma bakıp o da hafifçe gülümsedi. Tabi şuan ki durumun bir telefasi de olmalıydı. Utangaç tavırla
"Sana yeni bir telefon alırım, söz."dedim. Kısa bir süreliğine gözlerine baktım. Çok güzel bakıyordu ama ürperiyordum. Korku filmlerinde psikopat bir katil olur ve sürekli o kendine has gülümsemesi ve rahat tavrı üzerinden hiç eksilmez ya o an Emir'de onu gördüm. Psikolojisi bozulan bir katil. Objektif olarak bakarsak bu dediğim doğruydu; katildi. Davranışlarına istinaden psikolojisi de bozuktu. Ve sen bu katilin eski sevgilisisin. Bir anda gerçeklerle yüzleşmenin verdiği hüzünle önüme dönüp ses tonumu gayet soğuklaştırarak
"Buradan ne zaman çıkacağım?"dedim. Tabi bu kadar soğukluk aşırı olmuştu gülerek ekledim
"Çok sıkıldım da. Biran önce okuluma gidip canım arkadaşlarımla harıl harıl ders çalışmayı o kadar çok istiyorum ki(!)"dedim. Yatağa doğru yürümeye başladım. Her ne kadar normal olarak onu dinlemeye başlamışken o konuşunca tekrar ve tekrar sesinin ahengine kapılıyordum
"Yarın seni taburcu ettirmeye çalışacağım. Ama bir iki hafta okula gitmen imkansız. Omzunun iyice iyileşmesi gerek."dedi. Bu resmi konuşma beni çok rahatsız etse de bunun olmasını en çok da ben istiyordum. Ne de olsa eski sevgiliyiz! Yatağa oturdum. O da yanıma oturdu. Kollarımız birbirine değiyordu. Toparlanarak kolumu çektim. Küçükce bakış atışını yakaladım. Biraz daha yanıma gelip omuzlarımızı değdirdi. Bu oyunu devam ettirmek eğlenceli de olsa hiç kalkıp biraz uzağa oturasım yoktu. Ve bunu birkaç defa yapmak mı?! Yok kalsın. Omzumu çekmeyince bu kez sağ bacağını açarak sol bacağıma değdirdi. Yorgunca güldüm. Onun gülüş sesini duyunca ona baktım. Gerçekten gülüyordu. Gözlerinin etrafı kıraşarak bir de! Onu kollarımın arasında boğmak istedim ama sadece gülümseyerek bakabildim. Bir an kendimden geçip onun boynuna atılacağımı sağlayacak deli cesareti bana geldiği zaman Emir benden uzaklaştı. Havalanan ellerim usulca tekrar yorganla buluştu. Gülmeyi kesip gülümsemeyle
"Kusura bakma. Canının sıkıntısı geçer diye düşünmüştüm. Aptallık işte. Özür dilerim."dedi. Al işte. Tekrar suçlu hissedeceğim birkaç cümle ardı ardına sıralandı. Benim eğlenmem için çaba sarfederken benim uğraşmayışımı görüp yanlış bir şey yaptığını sanıp özür diliyor. Hayır ben aptalım Emir. Kafamı önüme çevirip tekrar ve tekrar utandım. Bu kez deli cesaretine ihtiyacım yoktu. İçimdeki inatçı keçi bir o yana bir bu yana otlarken bir şeye ihtiyacım yok. Kalkıp onun tam dibine oturdum. Az kalsın bacağına bile oturabilirdim. Omuz filan değil uzunlamasına bütün vücutlarımız birbirine değiyordu. Minik bir sessizliğin ardından kalbimi pır pır ettiren gülüş sesini tekrar duydum. Ben de ona eşlik ettim. Ellerine baktım. Uzun ve güçlü parmakları vardı ki o parmak aralarına benimkilerini sokmak için can atarken bileğindeki izi gördüm. Hiçbir kanama yoktu hatta kolu iyileşmişti ancak. Birkaç çizik bileği boyunca korkunç bir görüntü oluşturuyordu. Muhteşem vücuttaki bu izler sadece onda değil benim aklımda da izler bırakmıştı. Delirircesine kendini parçalayışı göz kapaklarıma kazınmıştı. Bu izler gidebilirdi. Bence bizim cadılar bu izi de bırakmayacaktı ama Emir özellikle iz kalsın istediği için bunlara dokunmamışlardır. Yoksa yine aynı sahneler olacaktı ve bir kez daha bu işkenceye katlanamazdım. Birden kapı açıldı
"Merhabalar efenim."dedi Güney. Bu girişi beni korkuturken Emir sadece baktı. En son ikisinin arası hiç güzel değilken Güney'deki neşeli girişi neye borçluyuz acaba? Kapıyı kapatmadan bana bakarak hala neşeyle konuştu
"Saygı değer son ok bükücü hanımefendi. Sizin huzurunuza çıkmak isteyen birisi var. Eğer izininiz olursa buraya bırakıp gideceğim artık onu. Yoksa çenesine dayanamıyorum."dedi. Demek Kader'ciğimiz de geldi. Kafamı salladım. Güzelce bir oh çekip kapıyı sonuna kadar açtı. Bir iki saniye sonra kollarını açarak koşan Kader'i gördüm. Ayağa kalktım. Onun hızını kesebilirim umarım. Gelip kocamanca sarıldı ve benim canımda bir o kadar acıdı. Benim omzumun pert olduğunu unuttular mı? Artık bir uyarı yapma vaktiydi
"Kader omzum kötü durumdaydı hani. Canım acıyor da."dedim. Telaşla benden ayrıldı
"Ay tatlım çok özür dilerim. Yeminle unutmuşum. Biran gözüm döndü. İyi misin? Daha ayakta duruyor ya. Otursana. Hatta yat sen."dedi. Güney haklı galiba. Emir'le bu kez mesafeli olarak yanına oturdum. Kader de yanıma geçip kafamı tutup beni yanağımdan öpmeye başladı
"Ya seni ne kadar özledim canım benim. Seni çok seviyorum."dedi. Emir tabi aşağı da kalır mı
"Yavaş be Kader."dedi. Kader ona çirkefleşti
"Sen sus be! Seninle hesaplaşacağım zaten. Kimseyi de sokmuyormuş hasbam."dedi. Güldüm. Onun bu ani çıkışları çok eğlenceli oluyordu. Kader beni bırakıp kollarımdan çekiştirerek tamamen ona dönmemi istedi. Kıskanç mıydı ne. Ellerimi bırakmadı
"Anlatsana." Emir'e gözlerini kısarak baktı " O sarı yellozla aranızda neler oldu?"dedi ve bana tekrar döndü. Emir buradayken istediğim her şey rahat rahat söyleyemezdim ki. Hayır benim keçim var tabi ki söylerim. Bir güzel başladım anlatmaya
"Tartışma kısmını geçiyorum. Şimdi Emir'e tavır alarak başımın dikine gidiyorken bir de ne göreyim bir çift polis. Bizden kimlik istediler. Ben de tabi bazı kişilere inat olsun diye turist taklidi yapıyordum. Sonra bir arakadaş baya bir zor durumlara düştü filan bizi karakola götürecekler. Sonra o sarı çiyan illa bir yerden çıkacak ya benim caaanım polislerime ok çekiyor. Değişik değişik triplere giriyor bir de caaanım polislerimi tehdit ediyor. Tabi beni koruyan esmer bir polis var. Onu daha sonra anlatırım. Neyse bu oku atınca sen gör savaş alanını. Bir arkadaş bizim çiyana yardım ve yataklık yapıyor. Ben ve esmer polisim kalıyoruz öyle. Ben tabi karşımda o kızı görünce duramadım polisin elindeki silahı kaptım. Bu beni ciddiye almadı tabi ki. Sonra bu çiyan neymiş polisi öldürecekmiş falan filan diyince benim film orada koptu. İşte birkaç sözlü atışmanın arasında polis dedi ki silahta kurşun yok. Biliyorsun tükürdüğümü yalamam. Çiyan da oku çekmiş hazır bekliyor beni öldürmek için. Ben de tetiğe basınca bu hale geldim. Kısaca bu canım."dedim. Kader'in gözleri fal taşı gibi açık kaldı
"Ya siz deli misiniz? Sana laf yok canım ben olsam bazı kişileri öldürebilirdim."diyip Emir'e döndü
"Sen bir açıklama yapacak mısın?"dedi. Onu göremiyordum ama yine umursamaz tavrının üzerinde olduğunu hayal edebiliyorum
"Dediği gibi oldu."dedi. Doğru bir hayal. Güldüğüm anda Kader sinirle bana baktı
"Şuna yüz verme Mary. Gülmeyeceksin. Hatalı olduğunu biliyor üstüne üstlük."dedi. Kafamı önüme eğip güldüm. Emir şiir havasındaki sesliyle Kader'e karşılık verdi
"Hatamı bilmek güzel bir şey bence."
"Hayır değil canım. Yani Mary'den özür dilemediğin sürece. Diledin mi yoksa?"
"Sanırım dilemedim."
"Sanırım mı? Ne dediklerini hatırlamıyor musun? Ve dilemediysen dile çabuk. Tabi ki Mary yine özrünü kabul etmeyecek. Şuan formaliteden bunu yapman gerek."
"Evet bazı dediklerimi hatırlamıyorum ve özür dilemeyeceğim. Kabul edilmesini ben de istemiyorum çünkü."dedi. Böyle istediğini söylemişti, acı çekmek istediğini. Kader ayağa kalktı
"Aranızdaki bu sağlıksız ilişkiyi bir an önce düzeltin. Mesela fazlalıklardan kurtulun. Çiyan gibi."
"Ya da senin gibi."dedi. Kader'e baktım. Kader hayal kırıklığıyla ona bakıyordu. Emir yine çok oluyordu. Aralarına girmem gerek
"Emir sus."dedim. Kader için yapacak bir şeyim yoktu çünkü artık iş işten geçmişti
"Demek fazlalığım ben. Peki."dedi ve ağlayarak odadan çıktı. Onun peşinden gittim. Emir beni durdurmak için seslendiyse de onu dinlemedim. Kapıyı kapatıp kenara çöken Kader'in yanına eğildim. Duvara sabitlenmiş sandalyede oturan Güney yanımıza geldi
"Noldu?"dedi. Kader çok fazla içerlemişti. Açıklamayı ben yaptım
"Emir ona fazlalıksın gibi bir şey diyince böyle oldu."dedim. Bir yandan da Kader'in saçlarını okşayarak
"Onu dinleme sen. Ne dediğinin farkında değil. Demişti ya bazı dediklerimi hatırlamıyorum diye işte böyle zamanlarda dediklerini hatırlamıyor. Kendinde değil şuan. Psikolojisi çok bozuldu. Lütfen ağlama."dedim. Kader biraz daha sakinleşti. Güney onun ellerinden tutuyordu. Kafasını kaldırıp boncuk boncuk akan gözyaşlarıyla bana baktı
"Ciddi olarak demedi değil mi? Fazlalık değilim normalde."dedi. Güldüm
"Saçmalama tabi ki değilsin."dedim. Güney yine sinirli gözüküyordu ama susmayı tercih ediyordu. Kader Güney'e sarıldı. Ayağa kalkıp bu mutlu çift tablosunu seyrettim. Yanımdaki kapıya baktım. Sorulması gerek bir hesap vardı değil mi? İçeri girip kapıyı yavaşça kapattım. Elleri bacaklarının arasında yere bakıyordu. İçeri girince masumca bana baktı. Etrafa bakınarak
"Özür dilerim. Kader'i çok üzdüm galiba."dedi. Hesap filan ortadan toz olup uçtu. Duvara yaslanıp yorgunca ona baktım
"Eve gidelim."dedim. Biraz daha etrafına bakındı ve ayağa kalktı. Bana doğru yürüdü. Az önceki suçlu tavrı yok olmuş kendinden emin birisi gelmişti. Karşıma dikilip
"Neden?"dedi. Mavi gözleri beni daha da yoruyordu. Göğüs kaslarına bakarak konuştum
"Burası çok yoruyor."dedim. Siyah tişörtü onun vücudunu gizlemekte başarısız kalmıştı.
"Senin iyiliğin için..."
"İyiliği boşver eve gidelim."
"Annen evde Mary."dedi. Demek geri dönmüştü. Omzumu silktim
"Bizene. Bu onun sorunu."
"Ve benim de."dedi. Markus da vampirdi ama anneme karşı hassasiyeti vardı. Ona bakmak istedim
"Neden anneme dayanamıyorsunuz?"
"O buranın vampiri olmuş artık. Biz sadece kendi alemlerimizde ki düşmanlarımıza karşı toleranslıyız."
"Peki Markus?"dedim. Gözlerini kaçırdı
"O normal birisi değil. Kimse ona böyle tepkiler vermiyor."dedi. Yine sorun Markus'daymış. Tekrar göz teması kurdu
"Kendini daha iyi hissedeceksen gidelim."dedi. Bu teklife itiraz etmem gerekiyordu
"Ama siz..."
"Tamam gidiyoruz."dedi ve kapıyı açtı
"Emir istemiyorum gitmeyelim."dedim ama dinlemeyip odadan çıktı. Gerçi eninde sonunda o eve gidecektik. Ayaklı bela, ben, sürtünerek yere oturdum. Kafamı yukarı kaldırıp tavanı izledim. İçimdeki boşluk gözlerimde toplanarak öylece baktım. Aklıma bir öğrenci olduğum geldi. Çoğunlukla bunu unutuyordum. Ders çalışmam gerekiyordu. Bu gidişle sınıfı bile geçemeyecektim. Hoşçakal hayaller. Aslında hayallerden çok hayatta kalmam önemliydi. Bu ok birkaç santim aşağı gelseydi kurulacak hayallerle ben de ara sıra akıla gelecek birisi olurdum. Her şeye rağmen hayattayım. Bu da bir başarı. Ve kurtarman gereken bir ilişki var. Hayallerin sırası değil Mary. Gerçeklerle mücadele etmen gerek.

BLOODY MARY 2حيث تعيش القصص. اكتشف الآن