Bölüm 24

4K 244 18
                                    

"Teşekkür bile etmedin."dedi. Anlamadım. Niye edecekmişim? Beni serbest bıraktığı için mi? Özür dilemesi gerekiyordu onun. Devam etti
"Bu kasları boşuna yapıyor muşum gibi geliyor. Göbek bırakınca mı değerini anlayacaksın?"dedi. Ondan ayrıldım. Meraklı mavileri karşımdaydı
"Sanki bana mı yapıyorsun? Ben nereden bileceğim başka kızlar için yapmadığını."dedim. Onu sinir etmek çok eğlenceliydi ne yapayım? Baygın bakışlarla karşılık verdi
"Ben neden başka kızlara göstereyim? Evleneceğim kıza ihanet etmeyeceğimi biliyorsun."dedi. Evlilik dedi. Sevincini çok fazla çaktırma. Ama o minicik çocuklar. Her sabah yanında uyanacağım bir Emir. Normal bir hayat. Belki de normal olduğu için bu kadar fazla istiyorumdur. Devam etti
"Ve sen de başka erkeklerin vücutlarına bakarak bana ihanet etmiyorsundur umarım."dedi. Tabi ki etmiyorum. Oluyorsa da gözüm kayıyordur oralara. Hemen karşı çıktım
"Tabi ki ha- ha-hay-ev-eve..."malesef ihanet etmiştim
"Evet."dedim kısaca. Şaşırdı
"Kime baktın söyle bakalım."dedi. Bakışlarımı önüme çektim ve saymaya başladım
"Bir keresinde sizin okuldayken hani arkadaş grubuyla antreman filan yapıyordunuz. Orada baktım. Sonra Batın ve sen kas yarıştırırken ona çok fazla baktım. Bir de...yanlışlıkla Markus'unkine baktım. Ama saliselikti. Gözlerim deydi ve kapandı. Saliseden de kısa bir zaman dilimi olabilir."dedim. Sesi ciddileşti
"Sen ne zaman Markus'u üstü çıplak gördün? Ve neden benim haberim yok?"dedi. Benim suçum kesinlikle yoktu. Bakışlarımı kaldırdım. Yine sinirlenmişti. Sinir sorunlarını da acilen çözmemiz gerekiyor bence. Birazcık korkuyla konuştum
"Dün oldu. Ben diğer boyuttan dönünce Markus'un yatağında uyandım. O da o an duştaymış. Ben odadan çıkacakken onu gördüm. Bu kadar. Sonra giyindi tabi ki."dedi. Çenesi kasılmıştı. Onu sakinleştirmeliyim
"Boşver onu. Sinirlenme de. O bunlara değmez."dedim. Markus'la kesin kavga edeceklerdi. Benim yaralanmam da bir nevi Markus'un suçu. Emir'in haklı yanları var. Markus'un da... Markus'un yok. Hiçbir haklı yanı yok. Hayatımı kurtarmış olması bana işkence etmesi gerektiği anlamına gelmez. Emir ayağa kalktı. Sinirini atmaya çalışıyordu. Ben de ayağa kalktım. Bana döndü
"Bana söz ver; kendini yormayacaksın."dedi. Heyecanla kafamı salladım. Hafifçe gülümsedi. Siniri çabuk geçmişti. Yine beni kucaklamaya yeltendiğinde kolunu tutup engel oldum
"Kendim gidebilirim."dedim. Beni dinlemedi ve yine kucakladı. Hala üstünde bir şey yoktu ve bu tuhafıma gidiyordu. Utandırıyordu da. Onun boynuna kollarımı geçirdim. Kibar sevgilim. Ve vahşi kurtum. İkisinin karşımından Emir ortaya çıkıyordu ve karışım muntazamdı. İkisinden biri olmazsa Emir de olmazdı. Gerçek Emir olmazdı. Kapıyı dirseğiyle açtı. Dışarı çıktık. Salona böyle yarı çıplak mı gidecekti? Sadece ben görecektim? İhanet ediyordu. Kendi odalarının önüne gelince durdu. Beni yere indirdi
"Üstüme bir şey giyip geliyorum tamam mı? Bir yere ayrılma."dedi. Sözlerimi geri alıyorum ve bir de pişman oluyorum. Odalarına girdi. Laf dinleyip onu bekledim. En fazla iki dakika sonra odadan çıktı. Siyah bir tişört giymişti. Bir şey demeyip beni kucakladı. Akıllı kız olup ben de sustum. Salondan sesler geliyordu. Güney'in sesi. Şarkı söylüyordu. Salona girdik. Şimdi anladım Karaoke oynuyorlardı. Güney altta geçen sözleri söylüyordu. Ve çok fazla detone oluyordu. Yabancı bir şarkıydı ve daha önce duymamıştım. Emir beni koltuğun üstüne koydu. Biz gelince oyunu durdurdular. Kader konuştu
"Siz gelmeyince biz de oyun oynayalım dedik. Erkekler kızlar olarak oynuyorduk. Batın oynamak istemedi. Sen de oynar mısın?"dedi. Şarkı söylemeyi hiç sevmem. Ama hepsinin bakışlarına kıymak da istemiyordum. Hayır söylemem
"Yok ben de istemiyorum."dedim. Batın konuştu
"Korkak işte."dedi. Diyene bak
"Sen neden söylemiyorsun peki?"dedim. Emir de konuştu
"Ultra korkak çünkü."dedi. Ama bu hakaret benim için de geçerli oluyordu. Ona laf atmak istedi ama ben daha çok üstüme alındım. Bu sefer inatlarına oynamak istemedim
"Hayır oynamayacağım."dedim. Emir ayağa kalktı. Gür sesle konuştu
"Ben oynarım."dedi. Çağrı abi yine laf attı
"O zaman kızlar grubuna geç."dedi. Güney de güldü. Bu atışmaları hiç bitmeyecek. Seda konuştu
"Öyleyse kız erkek grubu olmasın. Batın hadi gel oyna."dedi. Aynen bana laf etmek iyiydi. O oynasın. Zil çaldı. Çağrı abi kapıya gitti. Ben de onu izledim. Kapıyı açtı. Toprak'tı. Biran o da şaşırdı. Çağrı abiyle buraya geldiler. Ortaya sordu
"Neyi kutluyorsunuz?"dedi. Kader'in sesi birden yüksek çıktı
"Tabi ki Mary'nin doğum gününü!"dedi. Herkes ona baktı. Bağırmasına gerek yoktu. Mahçup şekilde gülümsedi
"Doğum günü."dedi. Toprak yanıma geldi. Bana sinirli değildi. Sarıldı. Ona karşılık verdim
"Doğum günün kutlu olsun. Haberim yoktu. Bir hediye alırdım en azından."
"Önemli değil."dedim. Ayrıldı ve yanıma oturdu. Çağrı abi de mikrafonu eline aldı
"Karaoke oynuyoruz. Sende oynar mısın?"dedi. Toprak heyecanla konuştu
"Tabi neden olmasın."dedi ve çantasını koltuğa koyup yanımdan kalktı. Ben ise onları izlemekle yetindim. Emir'e baktım. Güney ile konuşuyordu. Komik bir şeydi herhalde. Tekrar kız- erkek takımları oluşturmaya karar verdiler. Batın yine oynamıyordu. İnatçı. Toprak mümkün olduğunca Çağrı abinin yanından ayrılmıyordu. Güzel bir tabloydu. Benim olmadığım güzel bir tablo. Olumsuz düşünmemelisin Mary. Ama kafamdaki bu ağrı. Kulaklarım zonklamaya başladı. Görüntü bulanıklaşıyordu. Vücudum birden yanmaya başladı. Noluyordu? Emir'i zar zor ayırt ediyordum. Görüntü kısa bir süreliğine geldi. Bıraktığım tablo yine aynıydı. Tekrar olabildiğince bulanıklaştı. Bu mutlu tabloyu bozmamalısın Mary. Gözlerimi ovaladım. Derin nefesler almaya çalıştım. Tekrar bakındım. Görüntü netti. Ama sadece uğultu duyabiliyordum. Emirler yarışmaya başladılar. Seda şarkı söylüyordu. Uğultular kulaklarımı tırmalıyordu. Çok sıcaktı. Elimi yelpaze gibi yaptım. Hızlı hızlı ileri geri götürüp serinlemeye çalıştım. Sakin ol Mary. Birazdan geçer. Onları gülümseyerek izledim. Bir şey anlamazlardı. Hiçbir şey anlamıyordum. Boğuk seslerden başka bir şey gelmiyordu. Gözlerim dolmuştu. Hemen sildim. Sıra Güney'deydi. O da şarkısını söyledi. Çok eğleniyor gibi gözüküyorlardı. Birkaç dakika sonra sıra Toprak'a geçti. Terliyordum. Neden böyle olmuştu? Bu da başka bir psikolojik savaş mı? Ya da fiziksel bir savaş. Ya o canavarlar tekrar gelirse? Markus'un gelmeyeceğini biliyorum. Ona davranışlarımdan sonra asla gelmez. Onu hayatıma sokmayacağıma kendi kendime söz de verdim. Geçecek Mary. Sabırla bekledim. Tekrar bizimkilere odaklandım. Çağrı abi şarkı söylüyordu ve bitirmişti. Mikrafonu Kader'e uzattı. Emir bana baktı. Gülümsedim. O da karşılık verdi. Emir iyi olmadığımı anlamadan önce bu tuhaf halim geçse çok iyi olur. Hala çok sıcaktı. Beklemekten başka çarem yoktu. Yüzüme soğuk bir su çarpmaktan iyi bir şey olamazdı şuan. Banyoya gidemezdim. Çünkü Emir yine beni taşımak isteyecekti. İyi olmadığımı görecekti ve bugün mahvolacaktı. Derin nefesler almaya devam ettim. Kader de şarkısını bitirmişti. Sıra Emir'deydi.  Mikrafonu aldı. Onun sesini duyamamak çok kötüydü. İlk defa şarkı söylecekti. Ve ben onu dinleyemiyordum. Yine adaletsiz dünya. Ara sıra bana bakarak şarkıyı söylüyordu. Ah bir de bir şey anlasam. Ve yarışma bitti. Daha sonra aynı Emir'e şarkı söylettirmeliyim. Yoksa içimde kalacak. Kimin kazandığı ile ilgili konuşuyorlardı sanırım. Batın yarışma boyunca bir deftere notlar almıştı. Bu yarışmanın sonucunu belirleyecek olmalı. Kulağımdaki zonklama giderek azaldı. Ve kayboldu. Ama hala çok sıcaktı. Gidip bir su içmeliyim. Ayağa kalktım. Emir'in arkası dönüktü. Çabucak gitmeliydim. Olabildiğince hızlı adımlar attım. Kimse fark etmeden gelmiştim. Mutfağa girdim. Hemen tezgaha gittim ve musluğu açtım. İlk önce suyu yüzüme çarptım. Çok güzeldi. Sıcak ve soğuğun savaşını hissedebiliyordum. Yukarıdaki dolaptan kocaman bir bardak çıkardım ve onu ağzına kadar doldurdum. Musluğu kapatıp suyu içmeye başladım. Sıcaklıktan az da olsa kurtuluyordum. Suyun boğazımdan geçtiği yerleri hissedebiliyordum
"Mary?"dedi Emir. Su içmeyi hemen bıraktım. Ona döndüm. Yanıma geldi
"İyi misin?"dedi. Sıcaklık vücudumu terk ediyordu. Çok rahatlatıcıydı. Sorduğu soruyu yadırgadım
"Neden iyi olmayayım? Su içiyorum alt üstü."dedim. Elini ıslak yüzüme götürdü
"Yüzünü neden yıkadın?"dedi. Umursamazca konuştum
"Çok sıcaktı. Eee kim kazandı yarışmayı?"dedim. Elini çekti. Bilmiş tavırla konuştu
"Kim olacak tabi ki biz."dedi. Onu tebrik etmeliyim
"Aferin sana. Sen yarışmada mı kazanırdın? Sen büyüyüp bunları da mı yapardın?"deyip yanaklarını sıktım. Ellerimi çekti
"Haha ne komik."dedi. Sorguya çektim
"Bana hediye aldın mı? Kimse daha bir hediye vermedi. Almadınız değil mi?"dedim. Şakacı bir gülüş attı
"Yanıldın. Sana hediye aldık."dedi. Sesimdeki sorgucu tavrı takınmaya devam ettim
"Yani sen almadın. Doğruyu söyle almadın değil mi?"dedim. Bu kadar hediye düşkünü değilim ama ilk doğum günü partim ve ilk hediyelerim. Merak ediyordum. Elimi tuttu ve mutfaktan çıktık. Kesin hediye aldı ve onu gösterecek. Salona gittik. Sanırım bizi bekliyorlardı. Geldiğimizi ilk Güney fark etti
"Kaçak yine iş başında. Sürekli ortalıktan kayboluyorsun."dedi. Çok iyiydim. Az önceki halimden eser yoktu. Neşeli halim geri gelmişti
"Bu kadar büyütmeye gerek yok. Hem nerede benim hediyelerim? Bu kadar bekleyişe değmiş olmalı."dedim. Kimi kandırıyorum zaten bu doğum günü partisi her şeye değmişti. Emir yine beni koltuğa oturttu. Bu koltukla bugün bütünleştim herhalde. Çağrı abi konuştu
"Değip değmediğine sen karar vereceksin. Peki hediyeleri açma zamanı."dedi. Hepsi salondan çıktılar. Sadece Toprak kaldı. O da geçip yanıma oturdu. Hediyeleri alıp geleceklerdi. Bana ne aldıkları hakkında en ufak bir fikrim yok
"Üç gündür neredeydin?"dedi. Bizimkiler biran önce gelmeliydi. Ne yalan uydursam? Çabuk bir yalan söyle
"Bir arkadaşımda kaldım. Ailesi birkaç günlüğüne gitmiş ve o da evde tek başına kalmaktan korkuyormuş. Bu yüzden onunla kalmam için beni çağırdı."dedim. Kavramaya çalıştı
"Korkuyor muymuş?"
"Evet. Tek başına kalamazmış."
"Arkadaşının adı ne peki?"
"Selin."dedim. Aklıma bu isim gelmişti
"Misafirlerini evde bırakıp gitmeni sana yakıştıramadım."
"Sen varsın diye bıraktım."dedim. Topu ona atmıştım. Can alıcı sorularına devam etti
"Bacağına noldu?"dedi. Emir çabuk gel artık. Düşünürsem şüphelenirdi
"Şeyy..."aklıma bir şey gelmiyor. Bizimkilerin seslerini duydum. Salona geliyorlardı. Hemen konuyu değiştirdim
"Sonra konuşalım mı? Hediyelerimi çok merak ediyorum."dedim. Onun bir şey demesine kalmadan gelmişlerdi. Sadece Emir'in eli boştu. Gerçekten almamış mıydı? Telefon çaldı. Toprak'ın telefonuydu. Çantasını aldı ve telefonunu aradı. Telefonu buldu ve ekranına baktı. Mırıldandı
"Annem arıyor."dedi ve telefonu açtı. Lütfen eve gelmesin. Bütün her şeyi bozacaktı.
"Alo?...Evdeyim. Mary'nin arkadaşları onun doğum gününü kutluyorlar. Onlarla beraberim...Nereye? Ama! Of anne ya!"dedi ve telefonu kapattı. Telefonu çantasına attı
"Annem çağrıyor gitmeliyim."deyip ayağa kalktı. Diğerlerine döndü
"İyi kutlamalar."dedi ve salonun çıkışına gitti. Çağrı abi onun peşinden gitti. Bak sen şuna. Sonra bu hareketini didikleyecektim. Toprak'a eşlik etti. Toprak evden çıktı ve Çağrı abi tekrar geldi. Kader konuştu
"Mary yanlış anlama ama kardeşinin gitmesi çok iyi oldu. Hediyeleri açıklayamazdık sonra."dedi. Umursamadım
"Yok önemli değil."dedim. Emir yanıma geçti. Diğer tarafıma da Çağrı abi oturdu. Kader tekrar konuştu
"İlk benimkini aç. Kızlar önden olmalı değil mi?"dedi ve yanıma gelip hediyesini uzattı. Mor ve büyük bir kutuydu. Kurdeleyi çözüp kutunun kapağını kaldırdım. Büyük bir makyaj çantası vardı. Şaşırdım. Kader açıklama yaptı
"Benim fikrimi Seda çaldı o yüzden. Ve bir de bu makyaj çantasındaki hiçbir şey bitmiyor. Bitmeyen makyaj malzemeleri. Muhteşem değil mi?!"dedi. Gerçekten güzeldi. Uzanıp ona sarıldım
"Çok teşekkür ederim. Çok beğendim."dedim. Ayrıldık. Seda geldi. Elinde küçük, avuç içi kadar bir kutu vardı. Siyah ve tatlı bir kutuydu. Bana uzattı ve konuştu
"Hediye ne kadar küçükse o kadar değerlidir bence."dedi. Kutuyu aldım. Küçük bir şey? Düşünemem hemen kutuyu açtım. Öylece kalakaldım. Bir araba anahtarı vardı. Bana ait bir araba mı? Ne! Yok artık! Kader konuştu
"Biliyordum işte. Onun hediyesini daha çok seveceğini biliyordum. Of ama ya."dedi. Gülümsemeye çalıştım
"Hayır seninki de çok güzeldi. Ama bu..."diyebildim. Seda'ya sarıldım
"Çok teşekkür ederim. Diyecek bir şey bulamıyorum."dedim. Onlar cadıydı. Bunu kolaylıkla yapabilirdi. Bu kadar şaşırmana gerek yok. Ama benim bir arabam vardı. İnanamıyorum. Seda ayrıldı
"Önemli değil canım."dedi. Güney konuştu
"E bizim hediyelerimizin bir anlamı kalmadı. Gerçi ben hediyem de hala iddalıyım. Bayılacaksın."dedi. Kendime geldim. O da karşıma geçti. İnce bir kutuydu. Uzattı. Onun kutusunu da heyecanla açtım. İçinden bir tişört çıktı. O kadar da iddalı değildi sanki. Tişörtü çıkardım. Altında birkaç fotoğraf vardı. Chris Evans! Kalbim duracak. Elimdeki tişört üstündeydi. Bütün samimiyetiyle gülümsüyordu. Bayılacağım artık. Onun tişörtü şuan elimde. Diğer fotoğrafta ise bizimkilerle beraber çekindikleri fotoğraflardı. Çığlık attım
"Bu gerçek mi? Gerçekten onun tişörtü mü? Ya inanamıyorum! Fotoshop filan mı yoksa? Siz nasıl? Güney seni çok seviyorum."dedim ve sarıldım. Hayatımda alacağım ilk hediyelerimin bu kadar muhteşem olacaklarını tahmin etmiyordum. Bunu benim için nasıl yaptılar acaba? Arkadaşlarımı çok seviyorum. Chris Evans'ın tişörtü bende! Ağlamak istiyorum. Mümkünse şurada bayılmak da istiyorum. Herkes gülüyordu. Cidden ağlıyordum. Ama mutluluk gözyaşları. Güney ayrıldı. Gözyaşlarımı sildi
"Senin için değerdi. Hahah benim hediyemi daha çok beğendi."dedi. Emir de araya girdi
"Evet beğeneceğini söylemiştim. E fikir benden çıktı."dedi. Emir mi söylemiş? Hemen ona da sarıldım. Chris Evans'ı beğendiğimi biliyordu ve onun tişörtünü almak fikri de Emir'e aitmiş. Kendim için bir şey yapsam bile asla aklıma gelmezdi. Emir de güldü
"Biraz kıskandım o adamı. Hediyenin bu olmasını istemedim. Ama senin mutluluğundan önemli değildi."dedi. Ona daha da sıkı sarıldım. Sözün bittiği yerdi benim için. Söylecek tek şey onları çok sevdiğim. Emir'den ayrıldım. Sakinleşmeye çalıştım. Önümdeki tişörtle göz göze geldikçe çıldırıyordum. Bir de üstünde imzası vardı. Adımı da yazmıştı "Mary Schwartz."yazıyordu. Hemen tişörtü kutuya koyup kapattım. Daha sonra sevinçten dans etmek için beklemeliyim. Ağzım kulaklarıma varıyordu. Çağrı abideydi sıra. O konuştu
"Açıkcası senin ne beğendiğin hakkında bir fikrim yoktu. Ben de alıntı yapmış olabilirim."dedi ve kutuyu uzattı. Kutuyu aldım. Bu da siyah normal boyutlarda bir kutuydu. Kutuyu açtım. İçinde bir CD ve bir not vardı. İngilizce bir yazı vardı "Happy Birthday. -Chris Evans."yazıyordu. Canım arkadaşlarım kalbimin durmasını kesinlikle istiyorlardı. Nota dil çıkaran bir suratta çizmişti. Bunları kaldırmayacağım ama. Çağrı abi elimden CD'yi aldı ve televizyona gitti. Taktı. Kumandayla açtı. Bunda çıkacak şey nefes almamı engellemeyecekse çok güzel olur. Bir  video vardı. Onu açtı. Chris Evans ve bizimkiler vardı. Chris Evans konuşuyordu. İngilizceydi ama arkadaşlarım altyazı koymayı unutmamışlar. Kameraya bakarak konuşuyordu
"Merhaba Mary. Ben Chris. Benim büyük bir hayranımmışsın. Teşekkür ederim. Arkadaşların Türkiye'den buralara kadar gelip benden birkaç şey istediler. Çok fazla ısrar ettiler, onları kıramadım. Tişört sana çok yakışacak. Ve bir de eğer istersen seni birgün boyunca burada ağırlamak isterim. Ne zaman gelmek istersen arkadaşların da menejerimin numarası var ondan bana ulaşabilirsin. Seni görmek ve tanımayı çok isterim. İyi ki doğdun Mary."deyip kameraya el salladı. Elimi bileğime götürüp nabzımı kontrol ettim. Video bitmişti. Onunla birgün mü?! Emir'e döndüm
"Biraz soğuk su getirebilir misin?"dedim. Gülerek ayağa kalktı. Adımı nasıl da teleffuz ediyordu ama. Ben onunla nasıl bulaşacaktım? Bu heyecana nasıl katlanacaktım? Dünyadan bir süreliğine koptum. Bunlar gerçek mi? Bu kadar şanslı birisi ne ara oldum? Derin nefesler al Mary. Nefes almayı unuttum! Hayır alıyormuşum. Kader konuştu
"Kendimden nefret ettim. Neden bunlar benim aklıma gelmedi? Saçma sapan bir hediye almışım."dedi. Daha ben kendime gelmedi ki Kader'e açıklama yapayım. Emir geldi. Elindeki bardağı alıp doya doya içtim. Bardağı Emir'e verdim. Mutfağa  koymaya gitti. Algılamakta zorlanıyordum. Şimdi birkaç dakika önce hediyelerimden birisi Chris Evans'ın tişörtü ve daha sonra benim için Chris Evans'ın çektiği bir video. Bayılmak için daha ne bekliyorum. Gözlerimi kapadım. Bunlar bir rüya Mary. Biraz sonra uyanacaksın. O yüzden rüyanın tadını çıkar. Aynen böyle yapmalıyım. Gözlerimi açtım. Herkes gülerek beni izliyordu. Hiçbir şey yokmuş gibi konuştum
"Evet Batın sen ne aldın?"dedim. Batın ayağa kalktı. Yanıma gelmedi
"Benim hediyem de bir video. Bekle videoyu açayım."dedi. Nasıl olsa bir rüya. Rahatım. Ne gelirse gelsin hazırlıklıyım. Çağrı abi yanıma oturdu. Ona da sarıldım
"Sana da çok teşekkür ederim. Ve yine diyecek bir şey bulamıyorum üzgünüm."dedim. O da hafifçe bana sarılıyordu
"Emir sağolsun. Ve önemli değil. Sen mutlu ol lütfen."dedi. Ondan ayrıldım. Beni bu kadar önemseyen arkadaşlarım olduğu için zaten şanlıymışım. Emir gelip yanıma oturdu. Batın'da videoyu açtı. Video da aşina olduğum bir erkek vardı. Esmer biriydi
"Selam Mary. Doğum günün kutlu olsun. Ve ben bu arada şu kurtadam arkadaşlarından biriyim. Hatırlamanı beklemem bazen kardeşim bile benim yüzümü unutuyor. Gerçi kendi 8 aylık. Bu normal mi bilmiyorum. Her neyse Batın doğum günün için eski okul arkadaşlarından topluca bir video çekeceğini söyledi. Ben tabi ki varım dedim. Biliyorsun sana hayatımızı borçluyuz. Zamanını bulamamıştım; teşekkür ederim..."
"Sıra ben de. Çok konuştun."diyerek biri onu itti. Onu daha çok tanıyordum. Buğday tenli biriydi
"Ben de işte kurtadamım falan filan. Adım da Gökhan. Doğum günün kutlu olsun. Emir sen de iyisin hadi. Anladın sen."dedi ve kameraya başka biri geçti. Kameradakini tanıyordum. Onu çok defa görmüştüm ama adını bilmiyordum
"Doğum günün kutlu olsun Mary. Ben de Murat. Çok iyi bir kızsın. Ve de fedakâr. Seni tanıma fırsatım olduğu için çok şanslıyım. Görüşmek üzere."dedi. Bu sefer sarışın biri geçti
"Merhaba soğuk gözüken ve soğukluğunun altına inmek için çok fazla yol katedilmesi gereken kişi. Emir öyle yapmıştı oradan biliyorum. Neyseki seni anlamak için ben kestirme yolu keşfettim. Sevdiklerin için yapamayacağın hiçbir şey yok. Sevmediklerine bile yanlışlıkla yapıyorsun. Senin için artık bizim bir efsane değil artık hayatın gerçeklerinden biri olduğunu bilen tek insan sen olduğun için benim için de ister istemez değerli birisi oluyorsun. Kısacası iyi ki varsın."dedi. Gülümseyerek izliyordum. Çok güzeldi. Bu kez kameraya soluk tenli biri geçti. Vampir'e benziyordu ama ne alaka? O da somurtarak konuştu
"Tam tersine neden varsın ki? Senden nefret ediyorum. Bizim artık gerçek olduğumuzu bildiğin ve hayatta olduğun için. Okulda kaldığın sürece bana işkence çektirmekten başka bir şey yapmadın. Seni sevmemi bekleme. İğrençsin. Emir'den de arkadaşlarından da nefret ediyorum. Hepinizin canı cehenneme."dedi. Sanırım araya karıştı. Herkes gülüşüyordu. Komikti. Vampir'in insanı sevmesini bekleyemezdim. Kameraya biri geçti. İnanamıyorum bu oydu. Güçlerimi onun için feda ettiğim sarışın çoçuk. Ölmeden önce feda ettiğim iki şeyden biri güçlerimdi ve güçlerimi onun için vermiştim. Uzun süre sonra onu görebilmiştim. Sevinçle onu izledim
"Merhaba Mary. Beni tanıyorsun. Adımı hala bildiğini sanmıyorum. Adım Tolga. Diyeceğim şey şu ki; iyi ki varsın. Eğer olmasaydın ben de olmazdım. Sana teşekkür etmek gibi bir hakaret etmeyeceğim. Teşekkürden daha minnettar olunan bir kelime bulunana kadar üzgünüm bunu söyleyemeyeceğim. Bu yaptığını bir teşekkür karşılayamaz. Bana hediye ettiğin şey bir hayat. Bunun da karşlığı yok. Sen nasıl birisisin Mary? Bir şey yapıyorsun ve karşındakinin sana nasıl karşılık vereceğini düşünmüyorsun. Karşındaki kişiye öylece kalakalmaktan başka seçenek bırakmıyorsun. Şikayet edemem. Buna da hakkım yok. Yani şuanlığına doğum gününü kutlamaktan başka çarem yok. İyi ki doğdun Mary."dedi. Oysaki ben ona karşılık vermiştim. O da bana hayatını vermişti. Beni korumak için yapmıştı. Benim için ölmüştü. Ödeşmiş olduk. Onun bir iyilik olarak görmemesi gerekiyordu. Yine kendinde bana karşı borçlu hissedecekti. Bunu istemiyordum. Asıl benim buna hakkım yoktu. Bana borçlu değildi. Böyle hissetmesini istemiyordum. Belki karşılarşırsak onu bunu açıklamalıydım. Yoksa vicdanım beni rahat bırakmayacaktı. Videonun devamını izledik. Geri kalan bütün kurtadamlar da benimle ilgili düşüncelerini söyledi. Bazıları çok komikti. Videonun en sonunda onlarda bir doğum günü pastası getirdiler. Üstünde 'Uyuyan Güzel' yazıyordu. Bu lakaptan kurtulamayacaktım. Üstüme tutkalla yapışmıştı. Hepsi pastanın üstündeki mumları üflediler ve hepsi bir ağızdan
"Doğum günün kutlu olsun!"diye bağırdılar. Ve video bitmişti. Hayatımın güzel doğum günüydü. İlk defa kutlanmış ve ilk defa bu kadar önemsendiğim resmileşmişti. Bu olanların bir rüya olmasını istiyordum. Bir yandan da çok pişman olacağım için istemiyordum. Batın'da yanıma geldi. Ona bu kadar isteyerek sarılacağımı düşünmezdim. Ona da sıkıca sarıldım
"Çok güzel olmuş. Çok teşekkür ederim."
"Önemli değil. Her zaman. Tabi mümkünse yılda bir defa olsun."dedi. Güldüm. Ayrıldık. Kafam yine ağrıyordu. Bu kez tuhaf hallerimden değilde bu olanları aklım almadığı için ağrıyordu. Emir konuştu
"Benim de sana hediyelerim var ama yalnız kalınca vereceğim."dedi. Seda konuştu
"Şimdi versen ölürsün değil mi?"
"Sizin yanınızda verirsem Güney ve abimin dilinden kurtulamam."dedi. Onun hediyesini beğenecektim. Ne olursa olsun. Çağrı abi kolunu omzuna atıp beni kendine çekti
"Siz yalnız kalana kadar Mary bana ait o zaman."dedi. Ona yaslandım. Emir konuştu
"Nasıl olsa sonra hep benim olacak."dedi. Diğerleri de bir ooo çekti. Araya girdim
"Anlatın bakalım nasıl yaptınız bunları?"dedim. Herkes birbirine baktı. Bir sözcünün çıkmasını bekliyorlardı. Karar verdiler. Güney konuştu
"Tamam ben anlatıyorum; şimdi seni Markus götürdükten sonra biz hemen evi düzenlemeye başladık. Kader ve Seda büyü ile hediyelerini almışlardı. Bizim hediyelerimize sıra gelince büyü yapamadılar. Kader'in saatlerce geçirdiği depresyonu atlıyorum. Sonra bizim büyüklere gittik. Konsey gibi bir şey. Bunun neden olduğunu öğrenmek istedik. Onlarla görüşebilmek için büyü gerekmiyor. O konu biraz karışık. Daha sonra onlara gittik. Bize dediler ki büyü yapmak çok tehlikeliymiş. Özel varlık olduğumuz çabucak anlaşılabilirmiş. Ne kadar itiraz ettiysek de dediklerini yaptılar. Eve dönünce elimizde hiçbir şey olmayınca sap gibi kaldık. Sonra ise bizim okullara kayıt yapmamızın gerektiğini öğrendik. Çağrı abinin de okula kayıtını halletmek bir günümüzü aldı. Sürekli belge ıvır zıvır gerekti. Tabi senin gibi tecrübeli birisi de yanımızda olmayınca o kadar zorlandık ki. Senin değerini nasıl anladık bilemezsin. Neyse sonra ertesi gün küçük bir parti yapmaya karar verdik. Seni tekrar geri getirmesi için Markus'la konuştuk. Ama o da büyü yapamadığı için seni geri getiremedi. Bir yolunu bulup geri getireceğini söyledi. Ve başına bir şey gelirse ne olursa olsun seni bu boyuta getirecekti. Bu konuyu geçiyorum. Kısa bir süre sonra Markus'un büyü yapabildiğini öğrendik. Bu adaletsizlik için meşhur Konsey'imizle tekrar konuştuk. Bu sefer onları ikna edebildik. Kader ve Seda tekrar büyü yapabildiler. Ve bizde hediyelerimizi almak için İngilizce öğrendik. Sonra Amerika'ya ışınlandık. O adamı bulduk. Kendimizi önemli biri gibi gösterdik. Sonra sana hediyelerimizi alabildik. Ertesi gün duydum ki geri dönmüşsün. Kendi kendine çıkmışsın. Biz de son hazırlıkları yaptık. Okul hazırlıklarını da yaptık filan derken akşam oldu seni Markus'un kaldığı otel odasından aldım. Daha sonra hastaneye götürdüm. Ve bugün bunlar oldu."dedi. Üç güne neler sığdırmışlar böyle. Ben ise masallar diyarında çikolata yiyordum. Benim için bu kadar çabalamaları beni duygulandırdı. Bu kadar ilgiye değiyor muyum hala bilmiyorum. Emir konuştu
"Ve sen bizi affettin. Hediyelerini aldın. Mutlu son."dedi. Mutlu sonlar neden kolay kolay olmuyordu? Birinin üzüntüsünden mutlu son oluyordu. Biri mutlaka üzülüyordu. Masallar diyarında iken Christian mutsuzdu ama Mutlu Son olmuştu. Bekli de mutlu son olması için birileri kendinden bir şeyler veriyordur. Mutluluğun kolay lokma olmadığını tekrar anlıyorum. Mutlu olmak hem zor hem de cesaret isteyen bir şey. Çağrı abi konuştu
"Eğer aranıza girmemden rahatsızsanız çekilebilirim."dedi. Emir gülerek konuştu
"Ben rahatsızım. Ama Mary hiç değil. Olsa bile söylemez. Sen aramıza girmeye devam et."dedi. Evet öyleydi. Hem kim olursa olsun böyle yapardım. Ayıp denen bir şey var. Emir koltuktan kalktı. Güney konuştu
"Gençler, ben bir film izlerim derim."
"Aynen korku filmi mesela."dedi Seda. Benim aklım başka yerlerdeydi. Hediyeler... Chris Evans...Herkes film teklifini onayladı. Batın konuştu
"Zaten birkaç film almıştım ben."dedi ve filmleri almaya gitti. Salondan çıktı. Çağrı abi fısıldadı
"Eğleniyor musun?"dedi. Konuşamıyordum bile. Bir iç çektim ve güldüm. Anlamıştı. Devam etti
"Yarın göreceğim seni. Size en kazık soruları hazırlamazsam Çağrı değilim. Ne yapayım çalışın sizde."dedi. Sesim kısık çıktı
"Gıcıklıkta üstüme yok diyorsun. Hazırla bakalım sorularını geçmesini de bilirim."
"İddalısın demek. Hadi bakalım. Kozlarımızı okulda gösterelim."
"Sen önce Toprak'ın peşinden gitmenin sebebini söyle. Ne oluyoruz?"dedim. Şaşırdı
"Ne! Ne peşinden gitmesi. Ha evden çıkarken mi? Nolmuş onda? Gayet kibar birisiyim ben tamam mı?"dedi. Kafamı öyledir anlamında salladım
"Hı hı öyle."dedim. Batın içeri girdi. Çağrı abi karşılık verdi
"Toprak'ın bana karşı bir şeyler hissettiğini biliyorum. Benim yaptığım şey ise kibarlıktı. O bana sadece yakışıklıyım diye aşık olduğunu sanıyor. Aşık olmadığını anlayacak. Hem biz ailecek yardımsever bir aileyiz ne yapalım yani?"dedi. Emir de geldi. Meşhur yardımsever kişilik. Elinde ayım vardı. Yanımız oturdu. Ayıyı da diğer tarafına koydu ve sarıldı. Bana bakmadan konuştu
"Hiç kıskanma ayını. Şartlar eşit canım."dedi. Ama kıskandım ayıyı. Onun inadına Çağrı abiye sarıldım. Ben gerçek birisine sarılıyordum. Daha çok kıskanması gerekecek. Batın filmi taktı. Yoksa yine mi korku filmi olacaktı? Batın konuştu
"Senin hayran olduğun adamın filmi. Adı neydi hatırlamıyorum. Onun kendi filmini ve Yenilmezler'in filmini aldım. Yine Emir önerdi. Doğum günü çocuğu sensin. Senin istediklerin olacak bugün."dedi. Ne güzel izleyeceğim bir film olacaktı en azından. Filmi açtı. Oynadığı bütün filmleri izlemiştik. Tekrar ve tekrar yine izleyecektim. Televizyondaki o adamla birgün boyunca yalnız kalacağım. Kafanı ağrıtma Mary. Daha sonralara sakla. Yine aynı heyecanla filmi izledim.

BLOODY MARY 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin