Bölüm 34

3.1K 205 35
                                    

Korumacı bir içgüdüyle odadan çıktım.  Aceleci ve bir o kadar sakindim.  Annemin onları evden gönderme ihtimali bile yok. Tabi ben gelene kadar kapıyı annem açmıştı. Ve ardından yükselen bir ses
"Mary! Hazırla çabuk arkadaşlarının eşyalarını gitsinler buradan."dedi. Her ne kadar çoğul konuşsa da sadece Emir vardı. Emir onu itekleyerek içeri girdi. Yanımdan hışımla geçmişti. Yoksa annemin dediklerini ciddiye mi alacaktı? Onun peşinden gittim. Odasına girince hızla kapanacak olan kapıyı elimle durdurmayı başardım. Bende girip kapıyı hızla çarptım. Emir dolaptan kıyafetlerini çıkarıyordu. Hemen müdahele ettim. Elindeki tişörtleri çekiştirdim.
"Hayır bir yere gitmiyorsun. O kadının ne dediği umrumda değil. Onun kazanmasını mı istiyorsun?"dedim. Ama hızla elimden çekip yatağa fırlattı
"Olmaz Mary! Burada kalamayız.  Sizin kurulu bir düzeniniz var."
"Saçmalama ne düzeni? Beni öldürmek için fırsat kollamış bir kadınla aynı evde kalmak kurulu bir düzen mi?"dedim. Eliyle Batın'nın yatağını gösterdi
"Bak Batın da Seda da gitti. Annen bir vampir ve ona katlanamıyoruz. Bizi , beni anla."dedi. Hayır bu evde annemle tek başıma kalmam. Tek neşe kaynağım da giderse ne yaparım? Omzumu silktim
"Ben de geliyorum  o zaman."dedim. Kafasını iki yana salladı
"Yapma Mary. Lütfen."
"Ne lütfen ya ne! Ya o kadın beni öldürmeye çalıştı diyorum. Ya burada kalırsınız ya da ben de sizinle gelirim."dedim. Bana emri vaki yapmaya başladı
"Sen burada kalıyorsun. Biz de gidiyoruz. Seni öldürmeye kalkışamaz arkandan kimler olduğunu biliyor artık. Asma suratını da."dedi. İyice somurttum. Oflayıp tekrar kıyafetlerini almaya başladı. Hayır onlarla gideceğim. Koşarak odadan çıktım. Onun seslendiğini duydum. Odama girip dolabıma saldırdım. Bavul dolabın üstündeydi. Dolabın raflarına basarak bavulu yere düşürdüm. Emir bu sırada gelmişti
"Ne yapıyorsun?"dedi. Bir şey demeyerek bavulun fermuarını açtım. Emir'in itirazları da boş durmuyordu
"Lütfen canım ama. Bırak onu. Sana diyorum."dedi. Bir yandan elime ne geliyorsa dolduruyordum içine. Emir sinirle yanıma gelip bavulun içini boşaltmaya başladı. Onun yere attıklarını tekrar bavula atıyordum. Tuhaf bir döngü içerisindeydik. En sonunda bavulu önümden çekti.
"Kendine gel Mary. Sadece başka bir eve geçeceğiz. Yine beraberiz."dedi. Kabullenmek istemedim
"Beni bırakıp gidiyorsunuz yani. Ama ben o kadınla kalmak istemiyorum..."
"Mary sadece sorun o kadın değil ki. Burada kalacaksın eskisi gibi. Bizden ne kadar uzak olursan o kadar az şey başına gelir. Anlıyor musun beni?"
"Anlamak istemiyorum. Başıma gelenler hep benim yüzümden. Sizinle bir alakası yok."dedim. Yüzümü avuçladı
"Hayır her şey bizim yüzümüzden. Bak sana söz veriyorum eve sadece uyumak için geleceksin. Seni yalnız bırakmam. Annenin sana zarar vermesine asla izin vermem. Bana güven."
"Küserim. Bir daha hiç konuşmam."
"Bana küsemezsin."
"Hayır küserim. Çokça yapmışlığım var."dedim. Yaklaşıp dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu
"Tekrar düşün."dedi. Haklıydı ona küsemiyordum. Ona sarıldım. Omzumun ağrısı umrumda değildi. Gülerek konuştu
"Şşş yavaş ol. Omzunu zorlama."dedi. Kafamı onun göğsüne bastırıp
"Sus. Sarıl bana."dedi. Gülüp o da sarıldı. Saçlarıma kafasını gizleyerek derin nefesler aldı
"Kokunu özlemişim."dedi. Mızmızlanarak
"Gidersen daha çok özlersin."dedim. Sakinleştirici sesle
"Mary fazla abartıyorsun. Okulda beraber olacağız. Bize gelip bana ders çalıştıracaksın. Sonra seni evine bırakırım. Sen güzel bir uyku çekersin. Ertesi gün yine beraber oluruz. Emin ol her şey güzel olacak."
"Hayır olmayacak."
"Olacak diyorum. Bana güvenmiyorsun demek."
"Güveniyorum ama..."
"Mary."dedi. Sustum
"Seni seviyorum."dedi. İster istemez güldüm. Bu sihirli sözcükler her şeyi halledivermişti. Sırtına vurdum
"Ben de seni seviyorum."dedim. O bunu dedikten sonra tartışmayı devam ettiremeyeceğimi biliyordu. Saçlarımı okşadı
"Daha sakin misin?"dedi. Sinirli olmama izin vermiyordu ki. Kafamı sallayarak onayladım. Benden ayrıldı. Kendimi toparlamıştım ama yüzümü asmama engel olamıyordum. Bana gülerek bakıyordu
"Gülümseme nerede peki?"dedi. Küçük çoçuklar gibi omzumu tekrar silktim. Bana meydan okurcasına
"Sen gıdıklanıyor muydun?"dedi. Evet. Ama hayır de Mary. Bunu kullanacak. Ona tereddütle bakınca cevabını aldı zaten. Elini karnıma götürdü. Ellerini tuttum
"Yapma! Yemin ederim bir daha konuşmam."dedim. Gülüp ellerimden kurtulup karnıma saldırdı. Çok fena gıdıklıyordu. Gülüyordum. Kahkahalar atıyordum. Yere yatmak zorunda kaldım. İki büklüm olmuştum. Gülerken gözlerimden yaşlar geliyordu. Bir yandan da hala beni tehdit ediyordu
"Seni bıraktığımda da güleceksin anlaştık mı?"dedi. Cevap veremiyordum. Gülerken çığlıkta atıyordum. Artık karnım ağrıyordu. O da benimle gülüyordu. Yaptığı acı vermeye başladı. Birden bıraktı
"Cevabımı alayım."dedi. Yerde kıvranıyordum ne cevabı. Ellerimi karnıma götürüp bir sonraki taarruz için kendi önlemlerimi aldım. Yorgunlukla
"Tamam."dedim. Elini uzattı. Bu eller bana az önce işkence yapıyordu. Ama sahibi mavi olunca tutmak zorunda kaldım. Beni kendine çekip yerden doğruldum. Tekrar önündeki kıyafetlere bakıp
"Şimdi burayı toparlayalım."dedi. Dolaba yaslanıp onu izledim. Kendisi toparlasın. Hemen yumuşayacak değilim. Elini bir kıyafete attı. Kot bir şorttu. Bana tek kaşını kaldırarak baktı
"Bu ne canım?"dedi. Bu kıyafetlerden haberim yoktu. Kaderler yapmışlardı. Yine şort muhabbeti açılırsa kapanmazdı
"Şort."dedim kısaca. Bunu sormadığını biliyordum ama kendimi savunacak bir malzeme de bulamıyordum. Gözlerini devirdi.
"Biliyorum. Hala ne diye bunlar dolabında?"dedi. Bütün suçları Kader'in üstüne yıkacaktım
"Kader hazırladı dolabımı. Benim hiç kıyafetim yoktu çünkü."dedim. Bavulu yanına çekip
"Kader'in yanına gidiyor bu şortlar."dedi. İtiraz edemedim. Haklıydı. Onun üzerinde bir şey olmadan gezdiğini düşünmek bile beni çileden çıkarmaya yetiyordu. Eline her aldığı şort oluyordu. Gülmemek elde değildi. Tüm renkte şortum varmış. Bavulum ağzına kadar dolmuştu ama hala dolabın içinden şort çıkıyordu. Ben kenarda kıs kıs gülerken bana baktı
"Mary senin pantalonun yok. Elliye yakın şort çıktı ama pantalon yok."dedi. Bu Kader ne kadar fenaydı. O da Kader'e laf atmaktan geri kalmadı
"Bu kız beni deli edecek. İnadıma piyasadaki tüm şortları buraya doldurmuş."dedi. Ben de dolabın içine baktım
"Hayır ya vardır pantalon. Aa bak işte buradalar."dedi. Ama sadece üç tane vardı. Gerçekten her yerde şortlar vardı. Hepsini kucaklayıp bavula attı. Bavul kapanmayabilirdi. Bir iç çekip
"Şimdi sıra üst kıyafetlerinde."dedi. Kaşlarımı çattım
"Bu kez abarttın. Aldın işte şortları."dedim. Alaycı şekilde baktı
"Şortlardan beter şeyler gördüm içeride."dedi ve dolaptan ince askılı derin sırt dekolteli ince bir tişört çıkardı
"Mesela bu."dedi ve yukarı kaldırdıp inceledi
"Bunun adı ne? Tişört değil çünkü."deyip üzerindeki tişörtü gösterdi
"Bak bu tişört. Önden de arkadan da kapalı."dedi. Tamam elindeki giyilecek gibi değildi ama daha da ileri gidip bana uzun kollu giydirecek diye korkuyordum. Elindekini de bavula attı. Tekrar dolaba yöneldi
"Gerçekten de bavulunu hazırlaman gerekiyormuş."dedi. Ofladım. Bana bakmadan
"Oflama oradan."dedi. Kıskanması hoşuma da gidiyordu. Yine dolaba yaslanıp onu izlemeye devam ettim.
Dolaba uzandığı için tişörtü hafif belinden yukarı doğru çıkıyordu. Şerit halinde gözüken bronz teni dikkat edilmesi gereken bir ayrıntıydı. Yüz ifadesine baktım. Gayet ciddi bir iş yapıyor gibi kaşlar çatılmış, çene kemikleri gerilmişti. O hareket ettikçe ileri geri giden dans etme fırsatı yakalayan saçları parmaklarımı dans pistine çağrıyorlardı. Onları reddetmek zorunda kalmanın hüznüyle bavula giden kıyafetlerime baktım. Bir gülüş sesiyle kendime geldim. Emir gülüyordu. Yüzünü avuçlayıp saçlarına kadar ellerini götürdü. Elini saçlarından çekince iyice disko havalarına giren saçlar beni güldürdü. Emir bana döndü
"Sinirlerim bozuldu."dedi ve dolaptan bir kıyafet daha çıkardı. Bu ise %90 ı transparan bir kıyafetti. Sadece göğüs bölümü ince bir çizgi kumaştı.
"Bu ne diye sormak istemiyorum bile. Kader bunu hangi akla hizmet koydu onu bilmek istiyorum. Bu kadarı da fazla."diyip kıyafeti yırttı. Şaşırdım. İçerden bir kaç tane daha buna benzer kıyafet çıkarıp zevk alarak yırtmaya başladı. Yüzünde tatmin olan bir gülümseme ile de bana baktı
"Dolabında pek kıyafet kalmadı ama sana yenilerini seve seve alırım. Kader bir daha giyinişin konusunda sana karışırsa yaz boyu üzerime bir şey giymem. Seni de aynı yaz kazakla dolaştırırım. Anlaştık mı?"dedi. Alaycı bir gülüş attım
"Hiçte bile anlaşmadık. Sen Kader'le yap bu anlaşmayı. Zaten ben olması gerektiği gibi giyiniyorum. Kader'in cezasını bana kesemezsin."dedim. Gözlerini kısıp
"Sen de bunlara meyillisin. Beni sinir etmek hoşuna gidiyor farkındayım."dedi. Gülümseyerek karşılık verdim. E doğru söze ne denir? Kafasını umutsuzca salladı
"Yine sahalardasın."dedi. Haha genelde sahaya çıktığımda gol yiyip yedek kulübesine atılıyordum. Bavulun içindekilerine ağırlığını verip bastırdı. Bir yandan da fermuarı çekmeye çalıştı. Zorlanıyordu
"Yardım etsen hani."dedi. Kendi bulaştı buna. Ama yazık ya ona da. Kıyamadım yine. Yanına geçtim, o bavulun üzerine bastırırken ben de fermuarı çektim. Yine kapanmıyordu. Kulağımın dibinden
"Narin olma çek işte."dedi. Narin olmakla alakası yok. Bir dolabı koymadığı kalmıştı bavulun içine nasıl kapansın? Sinirlendim
"Ben bastırırım sen kapat fermuarı."dedim. Gayet karizmatik hareketlerle yavaş yavaş kalktı bavulun üzerinden. O karizma çizik çizik olacak birazdan. Bavulun üzerine oturdum. Gülerek
"50 kiloyla nasıl bir baskı yapacaksın bavula merak ettim."dedi. Yapmacık bir gülüşle
"Haha 80 kiloluk kas yığınıyla kapanmayan şeyin de haklı sebepleri var bence."dedim. Baygınca gözlerini devirip
"E narin parmaklar fermuarı çekemedikten sonra haklı sebep filan da olmaz."
"Sen çek peki. Hayvan ellerinle."dedim. Hakaret etmedim. Kısmen hayvandı zaten, boşuna açıklama yapıyorum alınmıyor ki. Kendinden emin şekilde fermuarı tutup aniden çekti. Tabi ki fermuar bu ani çıkışa dayanamayıp o duvar benim şu duvar benim diyerek fırlayıp gitti. Yüzündeki ifadeyi asla unutmayacağım. Fermuarın kopan parçasını takip dahi edememişti. Bilmiş edamla
"Azcık narin olsaydın keşke."dedim. Tuzla buz olan karizma yerde sürünüyor. Ve birazda onu sinir etmek istedim. Neşeyle konuştum
"Yani şortlar kalıyor!"dedim. Fevri bir hareketle bana baktı
"Saçmalama. Benim bavula koyacağız. Yarın alırım kıyafetlerimi."dedim. Yok artık. Kendinden ödün veriyor yine şortları bırakmıyor. Azminden dolayı ona hayranlıkla bakmaya başladım. Bavulun üzerinden kalktım. O da bavulu kucaklayıp odanın çıkışına doğru gitti. Ne kadar da güçlü ama. Kas fışkıran kolları beni benden alıyordu. Biraz da onu seksi kıldığını söylemem gerek. Kendine gel Mary! Çabuk kendine gel! İyice terbiyesizleştin. Hayır normal bunlar. Zaten bu düşüncelerimi sadece kendim biliyor. Ona asla söyleyemem. Zamanı gelince belki. Yani bulmuşum taş gibi çocuğu da. Tamam tamam sustum. Odasına geldik. Bavulu dolabının yanına koydu. Yere oturup kendi bavulunu boşaltmaya başladı. O benim şortlarımı alıyorsa ben de onun tişörtlerini alırdım. Karşısına oturdum ve ben de içindeki kıyafetleri çıkarmaya başladım. Mavi bir tişörtü alıp yanıma koydum
"Bu benim oluyor artık. Ve şu da, şu da , bu da ve bu da sanırım bu da."diyerek ona yakın tişört almıştım. Emir işi bırakmış beni izliyordu. Fazla mı aldım? Git kıyafetlerini kendin al değil mi? Ama şu beyaz tişört de benim olmalıydı. Tereddütle ona uzanırken Emir konuştu
"Haklısın. Kader'in ellerine emanet edeceğime benim kıyafetlerimi kullan. Al istediğini."dedi. Kendisi de tişörtleri çıkarıp yanıma koyuyordu. Ya ben bunun kıskançlığının kolunu bacağını yerim be. Sakin ol Mary! Kol? Bacak? Evet bu kez kendine acilen gel. Öksürdüm ve ciddi tavrımla kaldığım yerden devam ettim. Emir'in kokusuyla dolup taşan 30'a yakın tişörtüm vardı. Hepsini kollarımın arasına alıp kokularını içimdeki her bir hücreye kadar çekmek isterdim ama şuan olmaz. Yakışık olmaz. Aramızda değişik bir resmiyet var. Onu bozamıyoruz da. Kendi kendine konuşmaya başladı
"Yarın alışverişe mi çıksak? Gerçi senin de dinlenmen gerek. Ben yapayım alışverişini. Ama zevkini de bilmiyorum. Seda'yla mı yapsak? O da Kader'in kopyası. Bizimkiler hiç olmaz."bana bakıp
"Kendimi şortlar yüzünden suçlu hissedeceğimi sanıyorsan yanılıyorsun."dedi ve tekrar düşünmeye başladı
"Ben yapmalıyım alışverişi. En azından birkaç hafta idare edecek kadar. Sonra beraber çıkarız."dedi. Ne yapalım? Kendi kendini kaşıdı. Oflayarak benim bavulumdaki şortları kendi bavuluna doldurmaya başladı. Bu kez yardım edeyim bari. Onu şu alışveriş kafa ağrısından kurtarmak istiyordum
"Boşver. O kadar da gerekli değil alışveriş. Toprak'ın kıyafetlerini kullanırım. Hem sen Kader gibi büyü yapamıyor musun? Bir daha alışveriş konusu da açılmaz."
"Aslında sıkıntı orada. Unuttum nasıl yapıldığını. Kader'e sormak da istemiyorum. Bizim saçma kişiliklerin hatırladığını da sanmam. Seda'ya sorayım. Hatta şimdi sorayım da bitsin şu dert."dedi ve cebinden telefonu çıkardı. Telefonunu bugün kırmamış mıydım? Kader bu Mary her şeyi halleder. Ben de canım şortlarımı hüzünle onun bavuluna koymaya devam ettim. Telefonu kulağına götürdü. Şuan biraz da savunmasız anındaydı. Belki bu şortlardan birkaçını kurtarma şansım olabilirdi. Beyaz bir şortu alıp ona gösterdim. Kısık sesle
"Bak diğerlerinden daha uzun. Bu kalsın, lütfen."diyip yavru köpek bakışları atmaya çalıştım. Uzanıp almaya çalıştı. Hemen arkama sakladım. Telefon açılmıştı. Hemen yalvarmaya başladım
"Lütfen. Söz sadece senin yanında giyerim."dedim. Bu çok saçma ve yersiz olmuştu. Ne yani yalnız olduğumuz da ona bacak şov mu yapacaktım? O da bu dediğime güldü
"Niye biz yalnızken giyesin ki...Yok sana demedim Seda. Mary ile konuşuyordum... Boşver ne giyeceğini...Yok artık fesatlaşma ben konuya direkt giriyorum. Sen şu kıyafet büyülerinden biliyor musun? Yani biliyorsundur da..."ben de bir yandan birkaç şort seçip tişörtlerin arasına koydum. Hâki yeşili bir şort daha vardı onu alırken Emir'e baktım. Bana sinirle bakıyordu. Eliyle şortları koymam için işaret etti. Onu zor durumda bırakacaktım. Yüksek sesle konuştum
"Sence bu nasıl? Derin göğüs dekoltesi de var. Beğenirsin sen beğenirsin. Zaten gecenin bir vakti bunu yalnız kaldığımızda giyeceğim için sıkıntı da olmaz değil mi?"dedim. Gözlerini kısıp telefonu hoparlöre aldı. Seda'nın ciyaklaması
"Neee! Siz olayı baya ilerletmişsiniz. Mary'nin de alacağı olsun. Hiçbir şey anlatmıyor. Var ya şimdi gidip önce Çağrı abiye sonra Batın'a sonra da Güney'e söyleyeceğim."
"Seda bak öyle değil durum."
"Hı hı değil. Küçük köpek ayaklarına yatma. Ee Mary ne giyecek anlatsana?"dediğinde bana öfkeyle baktı. Kısık sesle
"Bunlara izin ver onunla ben konuşayım."dedim. Elini saçına atıp telefonu bana uzattı. O kenarda öfkeden delirirken ben neşeyle Seda'yla konuştum
"Kız asıl sen ilerlettin bizim ilişkiyi. Bunları kimseye anlatma sana sonra olayı ayrıntıları ile anlatırım. Şuna pek müsait değil de ortam."dediğimde Emir yüksek sesle
"Mary pantalonum nerede? Duşa girmeden önce buraya çıkarmıştım."dedi. Ay ne kadar iğrenç. Bana aynı muameleyi yapmaya çalışıyordu. Seda da boş durmadı
"Ortam cidden müsait değilmiş. Neyse ya sonra anlatırsın."
"Seda bekle."
"Mary hadi seni bekliyorum devam etmeyecek miyiz?"dedi Emir.
"Oha Mary ben hemen kapatıyorum."
"Seda..."derken Emir kollarımı tutup
"Bari bir öpücük ver."dedi. Seda kapatmıştı. Bu kez ben gözlerimi kıstım
"İyice pisleştin."
"Pisleştik. Konuyu açan sendin."
"Aşırı ileri götüren de sendin."
"Hak ettin. İnatla o şortları istedin. Yine de olmaz o iş."
"Ama anlaştık."
"Bozdum anlaşmayı."dedi. Haksızlık vardı. Kaşlarımı çatıp suratımı bir karış astım. Kollarımdan beni kendine çekip
"Alayım öpücüğümü."dedi. Ha ha yeni bir anlaşma. Tek kaşımı kaldırıp
"Karşılığında ben de şortlarımı alırım."dedim. Bir iç çekip omuzlarını silkti
"Yine yanakla yetineceğim sanırım."dedi. Tekrar suratımı asarken yanağıma doğru eğilip usulca öptü. Çekilirken tekrar yaklaşıp aniden dudağıma yapıştı. Kafamı geri geri çeksem de kollarımı kendine doğru çekiyordu. Birkaç saniye süren boğuşmanın ardından dudaklarını ayırdı. Bedavaya öpmek yoktu. Ödeşme zamanıydı
"Şortları bana verdin demek oluyor."dedim. Kollarımı bıraktı
"Pekte öpücük gibi olmadı ama haklısın seçtiğin şortlar senindir. Ama sadece benim yanımda giyeceksin onları."dedi. Ona kocamanca sarıldım. Ayh omzum acıdı. Ani hareketler yapma işte salak. Ondan ayrıldım ve alt dudağına yapıştım. Onu gerçekten öpmem gerekiyordu. O da gülerek üst dudağımı dudaklarının arasına aldı. Utanç, birazdan karabasan gibi üzerime çökmeden önce ondan ayrılmalıydım. Hemen çekilip onun yanaklarını sıktım. Minnoş yanaklar da çok tatlıydılar. Bu kez ona çocuk muamelesi değil de bu yanaklara sahip olmak isteğiyle iyice sıktım. Emir acıyla inledi
"Canım yanıyor. Hem yine hanimiş benim Emoş'um gibi cümleler kuracaksan o şortları gözünün önünde yırtarım."dedi. Hayır yanaklarını ısırmak istiyordum. Yine yanlış anlayabilir. Gerçi doğru anlardı ama zamanı değil Mary. Şortlar için elimi  pamuk yanaklarından çektim. Onun yanından ayrılıp şortları ve tişörtleri daha güvenli bir yere aldım.
Sonunda Emir'in %90'ını benim kıyafetlerimin oluşturduğu bavulu hazırdı. Diğer kıyafetlerini sonraki gelişinde alacaktı. Tabi ki onun arta kalan kıyafetleri benim dolabımda iç açan kokularını her yere bulaştıracaklardı. Ve Emir'de gidiyordu. Annemin inadına güleryüzlü şekilde Emir'e eşlik ettim. Evden çıkacakken beni durdurdu
"Sen gelme. Çok uzak bir yere gidiyormuşum gibi davranmaya gerek yok."dedi ve uzanıp yanağımdan öptü
"Yarın seni alırım. Sonra da bizim eve geçeriz. Gerisi bize kalmış. Bu yüzden görüşürüz. Kendine iyi bak."dedi ve el sallayıp merdivenlerden inmeye başladı. Söyledikleri mantıklıydı aslında. Evde birkaç saat geçirecektim geri kalan zamanda istediğim insanlarla olacaktım. Aşağıdaki kapının sesini duyana kadar bekledim. Ve gitti. Ben de içeri geçip kapıyı kapattım. Artık onun kıyafetlerini giyip kokusuyla mest olma zamanıydı. Koridorda ilerledim, son bir kez onların odasına baktım. Gurbet ellere gitmedi Mary. Evet gitmedi. Saat geçte olmaya başladı. Birazdan uyur, yarın kalkar mavi kurtumla başbaşa kalırdım. Odama girip kapıyı kapattım. Yatağımın üstünde bir yığın halindeki tişörtleri küçük Emir koruyordu. Ayımın karşısına geçtim ve ona uygun bir tişört bakınmaya başladım. Tamamen Emir'e benzemeliydi. Mavi tişört! Evet onu giydirmeliyim. Altta bir yerde olmalı. Evet buldum. Şimdi o koca kafandan nasıl geçiririm bunu? Ayımı önüme aldım ve küçük bir çocuğa kıyafetlerini giydiriyormuş gibi davranmaya başladım. Nazikçe kafasından geçirmeye çalışsam da inat ediyor yine şımarıyordu. Onu azarlamak zorunda kaldım
"Dur artık. Ne kadar çabuk giyersen işkence o kadar çabuk biter."dedim. Kafasını sokmaya başarmıştım daha sonra boğarcasına kafasını çektim. Sonunda kafa engelini aşmıştık. İlk önce sağ kolunu kaldırdım ve kolayca giydirdim. Sol kolu da geçirince birazcık bol duran tişört ile gel beni ısır diyordu. Hayır ben gerçek Emir'i ısırırım. Ne saçmalıyorum onu da ısırmam. İyice yoldan çıktım. Ayıcığımı tekrar karşıma koyup ben de kendime tişört seçmeye başladım. Hepsi Emir'i hatırlatıyordu, onunla birebirlerdi. Aralarında ayrımcılık yapmak istemedim. Gözümü kapadım ve tişörtleri karıştırdım. Aralarından birini çekip gözlerimi açtım. Lacivert bir tişörttü. Üstümdeki okul gömleğimi çıkarmaya başladım. Ayıcığın bakışlarını umursamamaya çalıştım. Son düğmeyi de açınca gömleğimi çıkarıp bir çırpıda Emir'in tişörtünü giydim. Kendime, yani tişörte sarılıp onun kokusunu içime çektim
"Abartıyorsun."dedi. Çığlık atmam ile kalbimin bir kaç saliseliğine durması eş zamanlı idi. Uzun süre sonra ilk defa bu kadar korkmuştum. Arkama döndüm, Markus'tu. Ne zamandan beri burada? Az önce giyindim. Lütfen şimdi gelmiş ol, lütfen. Artık o da bir azar hak etmişti
"Sınırlarını aşıyorsun. Özel denen bir şey var. Saygı duyman gerek. Yaptığın şey..."
"Bir şey görmedim."dedi. Tüm öfke dolu cümlelerimi ağzıma tıkmıştı,yine. Şimdi o iğrenç teklifini hatırlatmaya mı gelmişti? Katî kararlarımdan dönmeyeceğimi biliyor sanıyordum. Gelip yatağımın ucuna oturdu. Tişörtleri kenara çekip ayıcığın korumasına bıraktım. Ne olur ne olmaz değil mi? Güldü
"Benden tiksinirken onun bir kumaş parçasını kendinden çok seviyorsun. Neden?"dedi. Onu kendisiyle karşılaştırmayı bırakması gerek. Emir benim sevgilim o ise... Onun hayatımdaki yerini bilmiyorum bile. Bende güldüm
"Onu kendimden çok seviyorum çünkü. Sen ise kendinden nefret ettiriyorsun. İyilikten, sevgiden nefret ediyorsun. Sevilmeyi istemiyorsun ki. Sen bunlara izin vermedikçe seni sevmemi bekleme."dedim. Anlamayarak baktı
"İzin verirsem sever misin beni?"dedi. Bu kez samimi şekilde gülümseyip
"Tabi ki. Neden çok iyi bir arkadaş olmayalım? Dost, kanki gibi şeyler oluruz. Bizim gruba sende dahil olursan..."
"Komikleşme..."dedi ve az önceki savunmasız halinin yerini egoist biri alarak devam etti
"Kurtlar ve ben. Bir de Emir'in arkadaş grubunda. Çok fazla hayal kurmanın sonuçları kötüymüş senin açından."
"İşte bu yüzden sevilmiyorsun. Kimse sana yakın değil, senden korkuyor..."
"Kimsenin sevmesini istemiyorum zaten!"dedi ve ayağa kalktı. Karşıma geçip korkunç gözlerle devam etti
"Sadece senin sevmeni istiyorum. Sadece sen yakın ol, sadece sen benden korkma. Bana dedirtmek için zorluyorsun ama söylemeyeceğim."dedi. Tabi ki biliyordum. Görünen köy kılavuz istemez, benden hoşlanıyordu. Bence hoşlandığını sanıyordu. Ben onun eşiyim. Yani kendine duyduğu bir hayranlıktan ibaret bu. Normal koşullarda bile kulağa saçma geliyordu. Ve benimle birkaç değişik olay atlatması ile bana karşı duygularının bu olduğunu sanıyor ama yanılıyor. Bu kez yanılıyor. Tamam benim için güçlerini vermesini ben de beklemiyordum. O konu hala sır gibi ve açıklamak da istemiyor. Gözleri borda rengine dönmeye başlamıştı. Şuan ondan korkmuyordum. Gerçekleri ona göstermek istiyordum. Ayağa kalktım. Onun tam dibinde durdum. Şimdiye kadar ki en soğuk ve ciddi tavrımla konuştum
"Bana duyduğun ilgi aklındaki şey değil. Senin hayatında belki birkaç farklı şeyleri beraber yaşadığın biri olduğum için öyle sanıyorsun ama değil. Sana direndim, sana güvendim, senden nefret ettim yeri geldi sevdim yeri geldi kurtarcı meleğim oldun. Bazen de azrailim. Sen beni değil,kendini sevdin. Birisinde bu kadar duygu değişimine sebep olmayı sevdin. Kendince yaptığın zevkleri bana göre işkenceleri sevdin. Sadist ruhunu sevdin. Benim yerimde başka bir insan olsaydı aynı duyguları ona da hissedecektin. Çünkü yine aynı sen olacaktın."dedim. Gözlerinin iç tarafı bordo kenarları siyahtı. Çok güzel bir görüntüydü. Zorlanarak konuştu
"Bana aşkı tanımla. O zaman anlarız kimi sevdiğimi."dedi. Emir'i anlatsam yeterdi. Emir'le birlikte olduğum anlarda içimdeki düşünceleri dışarı vurma vaktiydi
"Onun gülümsemesi kalbinin çarpıntısını duymana sebep oluyor mu?"
"O her gülümsemesinde kalbimin sesini duymaması için gülmesini engelleyecek şeyler söylüyorum, kalbini kırıyorum."
"Onun yanındayken her şeyden seni koruyacak bir kahraman gibi gözünde canlanıyor mu?"
"Ben onun kahramanı olmayı seçtim. Her ne kadar beni ölüm meleği sıfatını uygun görse de."
"Onun elini tuttuğunda, parmaklarınızı kenetlediğinizde o anı durdurmak istedin mi?"
"Bu duyguyu yaşamama izin vermedi."dedi. Onun ellerini hiç o niyetle tutmamıştım, gerçekleri görecekse buna değerdi. Elini tutup parmaklarımızı kenetledim. Küçük ve hızlı nefesler alıyordu. Ona soru dolu gözlerle baktım. Gözlerindeki bordo küçülüyordu
"Zaman ben de çok ileri gitti. Geleceğe, bizim geleceğimize."
"Oradaki gelecekte ne var?"
"Biz yokuz. Sen varsın ben varım. Asla biz olamazmışız."
"Bu kaderimizde bile varken..."
"Bu kaderi sen yazıyorsan tabi ki bunlar olur."dedi. Tartışamazdık. Biran önce gerçekleri öğrenmesi herkesin iyiliğineydi. Elini bıraktım. Tereddütle baktı
"Elini bıraktığında sanki bir daha tutamayacakmış hissi oluyor mu?"
"Oluyor."dedim sessizce. Ben onu sorgulamalıyım. Tekrar ipleri elime aldım
"Gözlerine daldığında kayboluyor musun?"
"Yerin binlerce kat derinine iniyorum onlara bakarken. Kaybolmuş sayılır mıyım?"
"Ona baktıkça onu en baştan beri seviyormuşum zaten dedin mi?"
"Onu hiç öldüremezmişim dedim."
"Markus kes artık."
"Devam et."dedi. Ona bunu inandıramıyordum. Beni sevmediğini öğrenmeli. Tek bir soru kalmıştı aklımda
"Onun için neyi feda ederdin?"dedim. Benim ne feda ettiğimi biliyordu. Gayet emince konuştu
"Onu görebilmek için sevdiği ile biraraya getirdim."dedi. Ellerimi ona dayayıp
"Git buradan."
"Ben yanılmam Mary."dedi. Onu üzmek istemiyorum ama böyle daha da üzülüyor. Onu ittim
"Sen kendini seviyorsun. Etrafına bir bak. Benden dolusu var bu dünyada. Savunmasız, başkalarının sevgisine, yardımına muhtaç olan. Onlara da böyle davran. Narsistliğini doyurduğunda bana gel. Tekrar aşık olup olmadığını konuşuruz."
"O zaman da konuştuğumuz da yine seni sevdiğim kanısına varırsak bu kez o teklifimi şartsız kabul etmiş olursun."dedi. Küçümseyerek baktım
"İşte buradan da belli sevmediğin. Beni cinsel bir obje olarak görmeyip uzaktan sevseydin sana saygı duyardım ama bununla kendini aşağılara çekiyorsun."dedim. Ellerimi tutup
"Gözlerine baktığımda neden yerin dibine girdiğimi sanıyorsun? Bana kendimi anlatmak için başka seçenek bırakmıyorsun."deyip elimi sertçe bıraktı. Gözleri tamamen bordoya dönüştüğünde etrafta sert bir rüzgar esti. Elimle yüzümü kapamaya çalışırken birden duruldu. Markus çıkış yapmıştı. Bana karşı olan tuhaf ilgisini de ifşa ettiğine göre eskisi gibi olamazdık. Yatağa oturdum. Emir yine haklıydı, en baştan beri bana onun beni sevdiğini söyleyip duruyordu ya da imâ ediyordu. Bunu kabullenmek istemiyordum. Hala da kabul etmem. Tek taraflı bir anlaşma yapıp gitmişti. Başka bir kızla yeni bir hayata başlaması için çok iyi fırsattı. Onun da mutlu olmasını istemeyi bazen acı verse de engel olamıyordum. Bana hakaret edip, iğrenç tekliflerde bulunan birisiydi. Ama hayatımı kurtardı, Emir'le bir araya gelmem için yaptı. Ben Emir'siz yapamam. Markus hiç olmayacak hayallere kapılıyor. Çok uzaklaşmadan karaya çıkmayı başarır umarım. Yatağa yatıp ayıma kafamı dayadım. Etrafı dolduran telefon sesiyle homurdanarak kalktım. Yine ne vardı? Uyumak istiyordum. Telefonum olduğunu da unutmuştum. Yatağımın altından geliyordu ses. Oraya nasıl gitti hiçbir fikrim yok ama belki beni arayan kişi pes eder ve aramaz. Telefon sustu tekrar uyumaya çalıştım ama yine telefon sesi geldi. Sinirle aşağı sallanıp yatağın altına uzanmaya çalıştım. En azından yakında bir yerdeymiş. Elime çarpan telefonu aldım ve yataktan başaşağı sallanır şekilde ekrana baktım. Emir! Özür dilerim, seni geçiştirmeye çalıştığım için. Hemen cevapladım
"Alo!"
"Merhabalar prenses. Meşgul müydün? Geç açtın."dedi. Kafama yeteri kadar kan gidince yukarı doğruldum
"Şey...bir dakika...hah. Şey ya uyuyordum azıcık, bir de telefonu bulayım derken geç açtım kusura bakma."
"Önemli değil. Yarın konuşalım uyuyormuşsun."
"Tabi ki de uyumuyordum. Ayıcığımı uyutuyordum. Yanlış anlamışsın."dedim. Hıh batırdın devam böyle. Güldü
"Ayıyı mı uyutuyordun? Bir ara beni de uyut. Merak ettim."
"Tamamdır. Ama ayım gibi mızmızlanıp durmak yok."
"Kesinlikle öyle bir şey yapmam. O ayının yerinde olmayı ne kadar çok istiyorum bilemezsin."
"Neden olmak isteyesin ki? Hergün altımda boğuluyor, eziliyor."
"Altında boğulmak? Daha çok istedim gibi."dedi. Ne dedim ben böyle! Saçma sapan konuşma. Iyh inanamıyorum kendime. Tekrar güldü
"Kızaran yanaklarını hayal edebiliyorum. Neyse daha masum konuşalım. Yarın seni alacaktım ya o iş de iptal."
"Ne! Neden?"
"Neden olacak omzundan vuruldun. Birkaç gün yatman gerek bir iki hafta da olabilir."
"Ben gayet iyiyim. Hem sağ tarafım gayet iyi. Ve ben de sağlak olduğum için bana zararı olmaz."
"Mary kalbinin birkaç santim üzerine bir ok saplandı ve sen okulu mu düşünüyorsun?"
"Hayır sizi. Bana söz vermiştin. Annemle çok fazla muhattap olmama gerek kalmayacaktı."
"Ve işte ondan bahsedecektim sana. Biz nöbetleşerek okula gitmeyip yanında kalacağız. Abimin de boş günü var o gün sana bakar. Yani yine bizden kurtulmana izin vermedik."
"Ama devamsızlık?"
"Gerçekten inekmişsin Mary. Biz bu alemden bile değiliz. Okula gitmemişiz ne fark eder? Tamam okulda anlatılanları not alır seni derslerden geri bırakmam. Düşün yani ders dinleyip not tutacağım. Bunu yapacağımı hiç düşünmezdim."
"E aşk neler yaptırıyor insanlara değil mi?"dedim. Aklıma ister istemez Markus geldi. Onun yaptığı fedakarlık. O seni sevmiyor, kafası karışık sadece. Emir'e anlatsa mıydım? Markus'un özeli gibiydi yani uygun olmazdı. Daha sonra anlatmalıyım. Benim kafam da karıştı. Emir'in mırıldanan sesi
"Her şeyi yaptırıyor, istesen de istemesen de."
"İstemeden bir şey yaptın mı benim için?"
"Mesela sırf kabus görme diye Markus ile sarmaş dolaş yatmana izin verdim, hatırladıkça sinirleniyorum."
"Ama o zorunluluktandı."
"Ve bazı şahısların fırsatçılığındandı."dedi. Konu yine Markus'a gelmeyi başarmıştı. Ve Markus'un itirafı da bunu resmileştirdiğine göre itiraz da edemezdim. Emir devam etti
"Yani kaç milyon defa daha söylemek zorundayım bilmiyorum ama o pislik senden hoşlanıyor. Artık gör şunu."
"Yani...öyle gibi biraz. Bana taviz verdiği konusunda hemfikiriz."
"Ne! Kabul mu ettin? O benim eşim, mecbur kaldı, normalde yapmaz demeyecek misin?"
"Hayır. Sinirlerini yatıştırmak için yapıyordum."
"Konu Markus'sa sinirlerim hiç yatışmaz."
"Sizin bu kavganızın sebeni ne? Bir aralar arkadaşmışsınız sonra ne oldu da ayrıldınız?"
"Fena yerden girdin ama sen şimdi. Bu çok uzun bir hikaye. Ama kısaca evet biz eskiden arkadaştık Markus Selin'i öldürdü bizim aramız açıldı ve düşman olduk. Ayrıntıları sonra anlatırım. Benim nöbet sıram iki gün sonra. İstediğin soruları sor o zaman,  bu kez her şeyi cevaplayacağım. Eski zamanların tam tersine."
"Aslında keşke hep o zamanki gibi olsa. Benim için sürekli didinen, tatlı bir arkadaş. Sırrı ağzından kaçırmamak için bin taklalar atan Emir'i çok özledim."
"Ve o zamanlarda sen Bora'yı seviyordun ve beni sürekli itip kakıyordun. Bu yanlış oldu. Sürekli beni kendinden uzak tutmaya çalışıyordun. Senin yüzünden kendimi milletin sevgilisine asılan sapık sanıyordum."
"Deme öyle sapık filan değildin. Yani bazen zorluyordun orasını da kabul edelim. İnatla yakınlaşmaya çalışıp duruyordun."
"Sevgilin seni terk etmişti kurda kuşa yem mi yapsaydım?"
"Yerinde bir deyim oldu. Hem terk etmemişti. Neyse ya o da bir düzenbaz çıktı zaten."
"Gerçekten noldu o mevzu?"
"Ya Emir şuan Kader'le konuşsam daha az dedikodu yapardım. Sevgilimsin ama eski sevgilimden bahsediyorsun. Azıcık kıskan be. Bu konuları açmama bile izin vermemen gerek."
"Sadece merak ettim. İyi bir daha açmam. İki saniye de beni Kader'den beter yaptın bunu da yazdım."
"Şimdi de tirip. Bu ilişkide kim kız kim erkek anlayamadım gitti."
"Sabır... Bir tanem ne dememi istiyorsun onu söyle peki."
"Kıro ol biraz. Sesin çıksın."
"Sana nasıl bağırırım durduk yere?"
"Bana Uyuyan Güzel diyorsun ama sen de Polyanna'ymışsın canım. Sert ol biraz."
"Tamam. Kapat telefonu uyu. Ayı da olmayacak. Hadi yat."
"Yavaş ama bu kadar da değil."
"Yat diyorum."
"İyi tamam kapat."deyince güldü
"Sen kapat."dedi. Gözlerimi devirdim.
"Yine başladın. Kıro ol dedim ama."dedim. Telefonu kapadı. Yüzüme kapattı ya. Manyak bu. Mesaj sesi geldi. Emir'dendi, 'İyi geceler prenses.'yazıyordu. Bana kıyamıyor ki. Telefonu yatağın üzerine attım. Yine yatağın altında kaybolması için fırsat verdim ona. Tişörtlerin üzerine yattım ve ayının kolundan çektim. Ne kadar kıro olursa olsun onun sözünü bazen çiğnemek eğlenceli oluyordu. Sonunda bir ses olmadan birileri oda da belirmeden uyumam lazım. Gözlerimi huzurla kapatıp Emir'in mis kokusuyla Polyanna'nın yanına gittim.

BLOODY MARY 2Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon