Bölüm 2 》Sen'li Düşlerde Yaşamak

9.1K 399 52
                                    

Multide : Ateş Soydan
Yorumlarınızla pasaj aralarını şenlendirin canlarım.

Kelimeler harf harf düğümlenmişti boğazımda. Hala tazeliğini koruyan yaramın ilacıydı sessizliğim. Kimsesiz birinin haykırışlarında gizliydim ben. Sessiz bir iç çekişte, yanaklara süzülen saf gözyaşında, çaresizce sevilmeyi bekleyen bir kalpte saklıydım. Acının beden bulmuş, ruha üflenmiş haliydim ben.

Tarifsizdim.
Hiçlik kadar tarifsiz ve az onun kadar birçok gizli anlamı barındırandım.

Ama en çok...En çok ayaklarına geçirilmiş prangalardan kurtulmak isteyipte, her günün sabahında yine hiçbir şey yapamayan korkaktım.

Dedim ya, ben hiçtim.
Koca bir hiç.

Zihnim benliğimle ilgili bulmacanın parçalarını hoyratça duvarlara savurup yıpratırken, gözlerim sonunda dipsiz ve karanlık bir çukuru andıran gözleriyle buluştu. Gecenin karanlığında koyulaşmış mavilerini, bir hançer gibi gözlerime saplanmıştı. Susmak ve çığlık atmak arasında kalarak, gözlerinin içindeki o katıksız soğuklukta oyalandım. Ve bir kez daha üşüdüm.

Bir şeyleri dağıtmak istermiş gibi kravatını yakasından sertçe çekerek gevşetişini izledim. Kalın parmakları en üstteki düğme ile boğuşurken, "Burada ne işin var?" Diye sordu öfke kokan sesiyle.
Çenesinde sinirden bir kasın seğirdiğini görebilmiştim. Birazdan kelimeleriyle ruhumu sömürüp, beni katledeceğini biliyordum.

Etrafa bakındım. Ay ışığı dışında hiçbir şekilde ışığın yansımadığı, çıkmaz bir sokaktaydım. Neden ya da ne şekilde buraya geldiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Hatırladığım son şey, kendi içimdeki boşlukta kayboluşumdu. Kaybolmak yaptığım en iyi şeydi.

Ve bir de kaybetmek...

Sırtımı yasladığım soğuk duvardan destek alarak ayağa kalktım. Üzerime yığılan kartanelerini buz tutan ellerimle silkelemeye çalıştım. Boşa oyalanmaya çalışıyordum çünkü ne söyleyeceğimi bile bilmezken konuşmaya çalışmak anlamsız gelmişti. Yine suskunluğumun arkasına saklanmayı denedim.

O ise sanki buna izin vermeyeceğini belli edermiş gibi bakışlarını üzerimden bir an olsun çekmemekte kararlıydı. Herhangi bir açıklama beklediğini biliyordum ama yapmayacaktım. Nasılsa öfkesi geçmeyecekti. Eğer bu benim savaşımsa, önce ona karşı boşa sarf ettiğim sözcükleri katledecektim.

Düşüncemi kanıtlarcasına önceki sesine oranla daha yüksek bir tonla, "Seni ne kadar aradığımı biliyor musun? Kaç sokak dolaştım haberin var mı?" Diye sordu. Kuvvetli elleriyle kolumu dirseğimden bir kıskaç gibi yakalayıp beni kendine doğru çektiğinde ona baktım. Ay ışığıyla harmanlanmış güzel mavi gözlerinin tam içine kafa tutarcasına daldım. Ve yine mavilerindeki hırçınlıkta boğularak öldüm.

Yüzü, yüzümün birkaç santim yukarısında olduğundan ya da gözlerinin içinde sakladığı o koca okyanus yüzünden olsa gerek, damarlarımın içinde süzülen o sancılı hissin artışını fark edip geri çekilmek istedim. İzin vermedi. Kolumu daha da sıkıp, bedenimi kendi bedeniyle mühürledi bu defa. Soluğum, sol yanım duraksadı. Kanımda dolaşan zehirli düşünceler dozajını arttırdı. Tenimin altında dolaşan karıncalar, onun okyanusunun soğuk dalgalarında boğuldu.

"Bedenini bedenine mühürlediği gibi, dudaklarını dudaklarına mühürle" dedi içimdeki heyelanın altında kalan bir parçam.
Aklım onu dinlemedi. Usulca fısıldadı zihnimin en dip köşelerinden, "Kalbi başkasına ait bir insanın, dudaklarını ne yapacaksın ki? Yapabiliyorsan ruhunu öp, kalbini öpsene. Yapamazsın işte"

 Hüznümde Saklı Mavi Where stories live. Discover now