Bölüm 29 | Sınırlarımın Ötesinde

2.9K 242 53
                                    



Bölüm Müziği => Jamie Scott -Unbreakable







Tanıdık bir koku burnumun direğinin sızlamasına neden olurken, yüzümü buruşturarak gözlerimi aralamaya çalıştım. Tam tepemdeki beyaz ışığın rahatsız edici parlaklığına birkaç kez gözlerimi açıp kapayarak alıştım. Sonunda net olarak görmeye başladığım an boğazımdaki susuzluğa birinin son vermesini isteyecektim ki, yabancı bir kadının üzerime doğru eğildiğini fark ettim.

Geniş bir gülümsemeyle birlikte, "Ah sonunda. Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Üzerindeki beyaz önlükten onun bir doktor olduğunu anlayarak başımı olumlu anlamda sallamaya çalıştım ve hemen sonrasında, "Susadım" dedim. Garip çıkan sesimden derdimi anlatıp anlatamadığımı merak ederken, kadının yanındaki pek bir ufak tefek olan hemşire gülümseyerek elindeki bir bardak suyla birlikte başucuma yanaştı. Dudaklarıma bardağı değdirdikten hemen sonra canımın acımasıyla birlikte geri çekildim. Kız sanki onun suçuymuş gibi mahçup bir ifadeyle, "Özür dilerim" diyince gülümsedim. "Sanırım hala berbat durumdayım" dedim kendimle alay edercesine. O sırada odanın kapısı açıldı. İçeriye giren onu son görüşümden beri epeyce rahatlamış görünen Ateş'ti. Baştan aşağıya koyu giyimiyle bembeyaz odaya düşen siyah bir melekti sanki. Ayak ucuma geçip yüzüme dikkatle birkaç saniye baktıktan sonra, "Daha iyi görünüyorsun" dedi. Yüzüne bakmamış olsam bile sadece ses tonundan yalan söylediğini anlayabilirdim. Öncekine oranla çok daha temiz ve güzelce sargıya alınmış elime baktım. Ağzımı bükerek, "Sanırım daha iyiyim" dedim.
"Birkaç test daha yapmamız gerekiyor tatlım. Bu yüzden birkaç saat daha seni burada tutacağız" diye lafa daldı adını bilmediğim doktor kadın.
Başımla onayladıktan sonra hemşire ile beraber ikisi de odadan sessizce ayrıldı. Ateş duvarın hemen dibinde duran tekli kanepeyi, sandalyeymiş gibi rahatça sürükleyip yatağımın kenarına çekti. Gözlerindeki soruların hepsini görebiliyordum ama her şeyin ötesinde bir şey vardı orada. Her zaman tuhaf, gizemli bulduğum grileri bu defa daha bir koyuydu. Garip olan şuydu ki, karanlığa rağmen hala sıcacıktı.
Serumun takılı olduğu elimin altına parmaklarını nazikçe sokup, gülümsemeye çalıştı ama başarılı olduğu söylenemezdi. Varla yok arasındaki o zoraki tebessüm yüzünden keskin bir şekilde silindikten sonra elini hızla çekip bakışlarını yere indirdi. 

"Beni kurtardın" dedim minnet dolu bir sesle.

Bakışlarını yüzüme kaldırdı. Hafifçe tebessüm edip, "Ah hayır, aslında seni ben değil, Demir kurtardı" dedi.

Doğru duyduğumdan emin olmak için birkaç saniye yüzüne öylece baktım.

"Bana öyle bakma, doğruyu söylüyorum"

"Nasıl?" diye sordum.

"Hare'yi arabaya bindirdikten sonra ona uzaklaşmasını söylemiş. Hemen sonrasında arabaya binmediğini gören pisliklerle çatışmaya girmiş ve orada vuruldu. Seni bulmamız bu yüzden bu kadar uzun sürdü..."

Yerimde telaşla doğrularak, "Vuruldu mu?" diye sordum.

Günlerdir içimde biriktirdiğim nefretin buhar olup uçmasına bizzat izin verdim o an. Benim için geri dönmüştü. Hem de hemen. Beni bırakmamıştı. 

"Sakin ol! Şu an iyi, başka bir hastanede tedavi görüyor hala..."

"İyi değil mi? Yalan..."

"Sana ne zaman yalan söyledim"

Başımı salladım.

"Uyanır uyanmaz ondan bilgileri aldığımızda namlunun ucuna koymamız gereken insanı da bulmuş olduk. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Demir o pislikle ilgilenirken, ben de seni aldım"  diye devam etti.

 Hüznümde Saklı Mavi Where stories live. Discover now