Bölüm 14 | Sıfır Noktası

4K 280 37
                                    


Multi : Bölüm Müziği

Arabadan inmeden hemen önce Yağız'ın uzattığı elini gülümseyerek tuttum. Ne kadar samimi gözüküp gözükmediğimi bilmiyordum. Zaten bunun hakkında endişelenmiyordum bile. Kafamda tamamen Ateş'in söyledikleri dolanırken, samimiyete takılı kalacak değildim. Yağız konusunda değil ama ağabeyi konusunda biraz endişeli olduğumu inkar etmenin bana hiçbir faydası olmazdı. Neredeyse hiç açık vermeyecek kadar iyi bir oyuncuydum ama adamın zekasının beni alt edebileceği konusunda defalarca uyarılmak beni rahatlatmamıştı elbette. Ama takıldığım nokta bu değildi. Birşeylerin bana kendimi gergin hissettirmesi benim için yeni bir duyguydu ve bununla tanışmak düşündürücüydü.

Yağız keyifli bir sesle, "Gergin misin?" Diye sordu bir anlığına gözlerini yoldan bana doğru çevirip.
Başımı koltuğun başlığına yaslayıp gülümseyerek ona baktım. "Hayır, sadece neden beni böyle bir partiye davet ettiğini düşünüyordum"
Konuyu hiç saptırma gereği duymadan, "Sanırım senden hoşlandım" dedi. Bu kadar net olması hoşuma gitmemiş değildi. Karşılığında bu defa gayette içtenlikle gülümseyip, "Geçerli, aynı zamanda hoş bir sebep" dedim. Hemen sonrasında gelecek olan konuşmayı tahmin ederek, konuyu tamamen başka bir yöne çektim. Yüzümü cama çevirip, "İşin evinden baya uzaktaymış" dedim.
Konudan uzaklaşmak istediğimi fark ettiğinden ya da gerçekten komik geldiğinden sesli güldü.
"Sanırım biraz öyle" dedi.
Birkaç saniye sessizlikle boğuştuktan sonra Yağız fazla bir yolumuz kalmadığı müjdesini verdi. Sonrasında eve varana kadar sıradan ve günlük konuşmalar yaptık. Yağız'ın gerçekten anlayışlı mı yoksa sadece kız kafalamak için anlayışlı olmaya çalıştığını çözmeye çalışırken yol bitti. Issız bir yerde ağaçların arasına saklanmış kocaman bir evdi görünen. Devasa demir kapının kanatları iki yana açılırken, "Gerçekten burada mı yaşıyorsun? Kaç kişiyle? İçeride kendini kaybediyor musun?" Diye sordum şaşkınlıkla.
Kirli sakalını tek eliyle sıvazlarken, "Düşündüğün kadar güzel değil" dedi.
Başımı salladım. "Çok daha güzel olmalı"
Güldü. Arabayı evin bahçesinde dizilen diğer araçların yanında durdurdu. Bir tüm ışıkları yanan eve, bir de park edilen araçlara bakıp ortamın ne kadar kalabalık olduğunu düşünmemeye çalıştım.  Kalabalık ortamlardan hoşlandığım söylenemezdi.
Yağız'a bakıp destek istercesine, "Sanırım biraz gerildim" dedim. Aksine üzerimdeki gerginlik dağılmıştı ama Ateş normal bir kız gibi davranmam gerektiğini defalarca tembihleyince bazı yerlere olmayan duyguları serpiştirmem gerekiyordu.
Kaşlarını tatlı tatlı çattı. "Sen? Benim gördüğüm en cesaretli kız. Bir avuç insan yüzünden mi gerildi?" Diye sordu.
Kucağımda tuttuğum ellerimden birini tuttuğunda birden elinin soğukluğundan irkildim ama geri çekilmedim. Sadece ellerimize bakakaldım.
"İstersen burdan hemen gidebiliriz. Bende burada olmak istemiyorum zaten"
Çatık kaşlarla bakma sırası bendeydi. "Neden?"
Omuz silkti. Modu iyice düşmüştü. "Zorunluluklar diyelim" dedi kısaca.
Başımı salladım. Hızlı bir şekilde kapıyı açıp arabadan indim ve eteklerimi toplayıp arabanın etrafında dolaşıp, onun kapısınıda açtım. Elimi ona doğru uzatıp, "Zorunluluklarını daha eğlenceli bir hâle getirelim öyleyse" dedim.
Kısa bir bakışmadan sonra elimi tuttu. Yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmuştu ve bu tuhaf bir şekilde beni mutlu etmişti. Nedense onun kötü biri olduğunu düşünmekte zorlanmaya başlamıştım. Daha doğrusu benden daha kötü olmadığından emindim.

Kolunu bana doğru uzatıp, "İçeride göreceklerin senin için bir ilk olabilir. Umarım benden nefret etmene sebep olmaz" dedi.
Koluna girdim ve başımı dikleştirip, "Göreceğiz" dedim.
Birlikte açılan kapıdan içeriye girdik. İçerisi hayalimden öte gösterişli ve ışıltılıydı. Holde tavandan sarkan avize öylesine göz alıcı ve büyüktü ki, bir süre sadece ona baktım. Gözlerimi etrafta dolanan insanlara çevirdiğimde, en sönük olanın ben olduğumu fark ettim. Bütün kadınlar şık elbiseleriyle, görkemli takılarıyla adeta birbirlerine boy gösteriyorlardı.
Başımı olduğundan daha dik tutarak Yağız' ın kulağına doğru yaklaştım. "Küçük bir parti olacağını düşünmüştüm" diye fısıldadım.
"Bende öyle. Annem abartmayı sever" dedi.
Birlikte kalabalık bir grubun yanından geçip gittik. İnsanların bizi gördükten sonra değişen bakışlarını fark etmem uzun sürmemişti. Yüzlerde bir huzursuzluk, hoşnutsuzluk beliriyordu ve bunun iyi bir şey olmadığını anlamak güç değildi.
Başıyla ilerideki kalabalık grubu işaret ederek, "İşte, sevgili ailem de orada" dedi imayla.
Gösterdiği yerdeki orta yaşların sonuna dayanmış kadını görünce parmaklarımla kolunu hafifçe sıktım. Kadının tek lokmada beni yutacak kadar sert ve nefret dolu bakışları beni, benden önce bulmuştu. Korkmamıştım elbette ama bir adım kadar gerilemek istemiştim.
"Merak etme, göründükleri kadar korkutucu değillerdir" dedi. Bu beni rahatlatmalı mıydı gerçekten? Eğer olursa Yağız'ın gelecekteki eşine şimdiden acımaya başlayabilirdim. Yanlarına yürüdükçe çatılan kaşları, ekşiyen yüzleri, şaşkınlıkla büyüyen gözleri daha net olarak gördüm.
Annesi olduğunu tahmin ettiğim kadının sağ yanında hedefim Gürkan Kağan duruyordu. Sol yanında ise güzelliği ve şıklığıyla bütün kadınları arka plana atan şaşkın ama sevimli bir kadın vardı. Bu kadın Gürkan Kağan'nın uzatmalı nişanlısı Simay Yaldız'dan başkası değildi. Onun hemen yanında bezgin tavırlarla içkisini yudumlayan başka bir adam daha vardı. O da Gürkan Kağan'nın eski eşinden olan oğluydu. Yaklaşık 19 yaşlarında olan bu çocuk, onca insanın içinde sevebileceğim tek kişiydi belkide. Asi, haylaz ve vurdumduymazdı ama aynı zamanda sevimliydi de.
Evet dersime iyi çalışmıştım. Ateş sayesinde aileyi çok iyi tanıyordum ama iç güdülerime göre yanıldığımız bir konu vardı. Anne Semra Kağan, hepsinden daha tehlikeli görünüyordu.

 Hüznümde Saklı Mavi Where stories live. Discover now