Bölüm 3 》Yıpranmış Ömrün Sahibi

7.4K 387 44
                                    

Multi : Bölüm Müziği

Multi : Bölüm Müziği

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


• Demir Arslan •

Hiçbir şey hissetmemeyi tercih ederdim. Hiçliği mutluluğa bile tercih eder hâle gelmiştim. Duygular zehirle kaplı dikenli bir tel gibi etrafımı sarmaya devam ediyordu. Kan kaybediyordum, zehirleniyordum, ölüyordum ve hiç kimse bunu göremiyordu ve ben bu farkında olmayışlığın nedenini biliyordum. Dış kubuğum içimdeki fırtınayı örtüyor, yaralarımı profesyonel şekilde saklıyordu. Aynaya baktığımda gördüğüm tek şey buydu. Ruhu çoktan toprak altına gömülmüş, sadece iyi görünmeye çalışan içi boş bir bedenden ibarettim.

Odamın kapısına vurup sabırsızlandığını belli eden bir ses tonuyla, "Hazır mısın?" Diye sorduğunda, bu beni kahreden gerçeği yüzüme bir kez daha vurmuştu en sevdiğim.

Boy aynasında son bir kez kendime bakmaktan başka bir şey yapmadım. Lacivert diz hizasındaki dar kesim elbisem, ayakkabılarım, çantam, makyajım. Görünürde hiçbir eksiklik olmamasına rağmen, bir türlü kendimi iyi hissedememiştim. Sorun elbise ya da ayakkabılarda değildi. Sorun şuan üzerimde pijamalarımın olmamasıydı. Sorun o hiçbir halt anlamadığım, anladıklarımda ise ürktüğüm konuşmalara şahit olmak üzere olmamdı. Sorun geriye giden ayaklarımdı. Aslında sorun herşeydi. Sorun ben ve benim eksik parçamdı.

Derin bir nefesi göğüs kafesimden boşaltıp, yatağın üzerinden pançomu alıp kapıyı açtım. Demir'i kapının önünde beklerken bulmayı bekliyordum ama beklemediğim şey üzerindeki kıyafetlerdi. Her zaman yemeklerde tercih ettiği takım elbiseler yerine bu defa krem rengi boğazlı kazak, deri ceket ve siyah postallarını seçmişti. Açık kumral saçlarında hafif bir ıslaklık ve dağınıklık vardı. Bu hali onu ilk kez gördüğüm günü hatırlatmıştı bana. Soğuk bir kış gününde merakıma yenilerek takip ettiğim, siyahların içine sığınmış o gizemli adam şimdi yine yanı başımdaydı ve bana bakıyordu. Ve ben, bunca zamandır ilk kez ona hiçbir duyguyu barındırmadan, boş gözlerle bakıyordum.

Kendimden beklemediğim mekanik bir sesle, "Hazırım" diye yanıtladım onu geçte olsa.

Gözlerimin içine bakıp, bana doğru bir adım attı. O hissizlik, onun attığı tek bir adımla yerini küçücük bir heyecana bırakır diye düşündüm ama öyle olmadı. Üçüncü adımda nefesini yüzümde hissettiğim de, gözlerimi gözlerinden bir an bile ayırmama kararlılığını gösterebildim. Ne kadar öfkeli olduğumu görmesini, bilmesini istiyordum. Kukla olmadığımı, benimde hislerim, isteklerim olduğunu bilmeliydi, kabullenmeliydi.

Gerçekten yapmak istediğim buydu ama koluma astığım pançomu yavaşça çekmeye başladığında, bir anlık şaşkınlıkla gözlerimi çektim ve pançonun onun eline geçişini izledim. Tekrar gözlerim yüzüne tırmandığında ise o hissizlik, onun okyanusunun içindeki bir kum tanesi gibi, açığa çıkan hislerin yanında önce yavaş yavaş silindi sonra da yok oldu. Merak ve heyecan karışımı bir his ruhumda harmanlandı. Yankısını gözlerimden ince bir yol çizip, yeniden aşkla atması için kalbime ulaştırdı. Ve ben yine ölmeden önce yaşadığımı hissettim. Demir sadece bir katil değildi. Aynı zamanda benim şifacımdı. O okyanuslarının arkasında sadece sevdiklerine gösterdiği, büyüleyici ve sevgi dolu bir dünya olduğunu biliyordum. Bana sadece cehennemini sunması bu gerçeği değiştirmiyordu. İşte benim kararlılığım saniyeler içinde sadece buna yeniliyordu. O dünyanın bir gün içinde olabilme düşüncesi, umudu kararlılığımı her zaman yeniyordu.

 Hüznümde Saklı Mavi Where stories live. Discover now