Bölüm 35 | Yıkım

3.1K 223 48
                                    



Son derece tuhaf bir durumun içinde bulunduğum gerçekliğiyle yüzleşmeden hemen önce, zihnim geçmişin raflarını hızlı bir şekilde açmaya başladı. Kalbimin Hazan odasında ufak çaplı bir kıyamet koparken, acılar onu susturmayı başardı. Hiçbir şey yaşadığımız acının ağırlığını silemezdi. Tenimde, ruhumda bıraktığı izlerin ıstırabı, yaşattığı onca gözyaşı ve yalnızlık dolu gecelerin hesabı böyle kolay verilemezdi.

Ne bekliyordu bilmiyorum, umurumda da değildi zaten. Dudaklarımdaki izini tiksinircesine bir tavırla elimin tersiyle sildikten sonra, alayla güldüm.

"Sanırım bu öpücükten sonra seni affetmem, boynuna sarılmam, beni sevdiğini düşünecek kadar aptallaşmam gerekiyordu ama yeni haber... Hiçbiri olmayacak, o yüzden hemen şu kapıdan usulca çek git" dedim, gözlerimle kapıyı işaret edip. Demir çatık kaşlarını iyice indirirken, bakışlarını aniden benden çekip Ateş'i hedefine aldı. Duruma bir an önce nokta koymak adına hareketlenmeyi düşünürken, o çoktan atağa geçmiş, salonun orta yerine bombayı bırakmıştı.

Nefes bile almadan, "Aranızda ne var sizin?" Diye sordu bakışları ikimizin arasında mekik dokur halde. Sonra buz gibi gözleri ben de durdu. Hemen arkasından, "Ona aşık mısın?" Diye sordu, cevabı duymak istediğinden emin değilmiş gibi tereddütlü bir şekilde. Onun bu halini görünce içten içe sevinç çığlıkları attığımı inkar edemezdim. Sonunda bir şekilde, bir sebeple Hazan'ı kaybetmekten korktuğunu göstermekten çekinmemişti. İstediğim sadece bu muydu? Hayır.

Gülümsedim. Kollarımı göğsümde birleştirip, başımı hafifçe yana eğdim ve kalbinde derin bir yara bırakmasını istediğim o sözleri tereddüt bile etmeden dilimden döktüm. "Gerçekten cevabı istiyor musun?" diye sordum, gözlerinin içine bakarak.

Ateş'in bakışlarının aniden bana döndüğünü fark ettiğimde, ona bakmadım. Muhtemelen beni öldürecekmiş gibi bakan gözlerini şu an için görmek istemiyordum çünkü karşımda çok daha iyi bir şey vardı. Demir'in yaşadığı hayal kırıklığının öfkesiyle parıldayan gözleri...

Gerçekleri açıklama dürüstlüğünde bulunan Ateş, "Aramızda hiçbir şey yok" dedi birkaç adımda yanımıza gelerek. Gözlerimin içine baktı ve onu onaylamam için bekledi.

Kaşlarımı kaldırdım. "Senin açından belki yok ama benim açımdan durum öyle değil" dedim.

Birden parlayan Ateş, "Saçmalamayı kes!" diye bağırdı.

Omuz silktim. Donmuş bir şekilde bana bakmaya devam eden Demir'e bakıp, "Cevabını aldığına göre, sanıyorum ki kapının yerini biliyorsun" dedim ve arkamda ikisini bırakarak odama girdim.

O ikisinin arkamdan mutlaka konuşacağını bildiğimden kulağımı kapıya dayayıp duymaya çalıştım ama neredeyse hiç ses yoktu. Merak içinde kapı ile iyice bütünleşmiş haldeyken kapı birden açılınca ben de sertçe yere kapaklandım. Ateş'in son derece kızgın yüz ifadesini görünce, yaptıklarımı düşündüm. Hayır, zerre kadar bile pişman olmadım. Neden pişman olacaktım ki? Ateş ne yaşadığımı biliyor muydu ki? Ne kadar acımı hissedebilirdi? Sadece anlamaya çalışabilirdi ama bu yeterli olur muydu?

"Az önce olanlar da neydi?" diye sordu.

Yerden kalkarken, "Olması gerekenlerdi" dedim.

"Söylediklerin konusunda ciddi olmadığını düşünmek istiyorum"

Güldüm. Demek tek derdi buydu. Bu durum biraz canımı sıkmıştı. Evet, Ateş'ten hoşlandığımı inkar edecek değildim ama ona aşık değildim. Öyleyse birazda Ateş'e sıkıntı vermek o kadar da kötü olmaz diye düşünerek, gözlerimi kıstım.

 Hüznümde Saklı Mavi Onde histórias criam vida. Descubra agora