Bölüm 25 | Ruh-u Revan

3.5K 238 90
                                    



Multi Bölüm Müziği : Fleurie - Hurricane

Dolaplarda yiyebileceğim herhangi bir şeyi ararken dün geceyi hatırlamaya çalıştım. Oldukça sarhoş olarak Demir'in kapısına dayandığımı hatırlıyordum ama beni buraya sürükleyen şeyin ne olduğunu ya da sonrasında nelerin yaşandığını hatırlamıyordum. Sıkı bir tahmin yapacak olursam, Demir'in onlarca tehdit savurup bana hakaretler ettiğini bulmak sanırım zor olmazdı. Muhtemelen tartışmıştık. Ve yine kuvvetli bir ihtimalle beni öldürmek istemiş bile olabilirdi. Peki sonra? Sonrasında neler olduğunu kestiremiyordum ama nerede uyandığımı çok iyi hatırlıyordum. Uyandığımda Demir'in kolları arasında adeta hapsolmuş, onun tshitlerinden birini giymiş haldeydim. Aramızda ne olursa olsun, ondan ne kadar nefret etmeye çalışsam da, hatta bazen gerçekten onu öldürmek istesem de o an...Onun kollarını bana sıkıca sardığı, göğsüne yüzümün gömüldüğü, yüzümün biraz yukarısında yüzünü bulduğum, huzurla gözlerini kapatmış uyuyan o adamı gördüğüm an kabullendim. Ne yaparsa yapsın, kimi severse sevsin, o Hazan için daima vazgeçilmez olacaktı. Bütün sevgisi Hare'ye verse bile, Hazan'a daima bir bakışı yetecekti. Onda kalacak. Onda tıkanacaktı. Ve onda her gün sevgisizlik içinde ölmeye, doğmaya devam edecekti.

Alt dolaplardan birinde bir kavanoz çikolatayı bulunca bir kaşık alıp salona yöneldim. Tam yerime oturmak üzereyken masanın üzerinde çalmaya başlayan telefona baktım. Demir'in telefonu olmasını, dahası arayanın Hare olmasını umursamadan telefonu açtım. Muhtemelen yanlış anlayacaktı ama sorun değildi. En azından benim için..

Telefonu kulağım ve omuzum arasına sıkıştırıp bir yandan kavanozun kapağını açarken, "Efendim" dedim.

Hare birkaç saniyelik şaşkınlıktan sonra, "Hazan" dedi teyit etmek istercesine.

Gözlerimi devirip bir kaşık çikolatayı ağzıma sıkıştırmadan önce, "Evet tatlım benim" dedim.

"Eeee şey ben, Demir'in evinin önünden geçiyordum da bir uğramak istedim" dedi.

"Öyle mi ee gelsene o zaman" dedim.

"Sen Demir'in evinde misin?" diye sordu. Sesindeki o kıskanç tınıyı hemen sezdim. Ona hak verdim. Neticede boşanacak olsak bile henüz boşanmamıştık. Aramızda küçük bir alevlenme olabilirdi ki, dün gece olmuş bile olabilirdi? Emin değildim.

"Evet. Hadi gel bekliyorum" dedim.

"Pekala. İki dakikaya oradayım" dedi ve telefonu kapattı.

Kavanozu masaya bıraktım ve salına salına bir zamanlar odam olan yere sessiz olmaya çalışarak yürümeye başladım. Hare'nin evin her detayını kontrol edip, kendisine ip uçları arayacağını biliyordum. Nereden mi biliyordum? Çünkü ben öyle yapardım. Odaya girdiğimde hala çocuk gibi kollarını kendine sarmış, dizlerini karnına çekmiş halde uyuyordu. Yerdeki çamaşırlarımı toplayıp banyoya geçtim ve kendi kıyafetlerimi giydim. Tshirtü kirli sepetine attıktan sonra yeniden salona döndüm. Yerime oturmadan önce kapıyı girmesi için açık bıraktım. Yerime oturduktan sadece on saniye sonra içeriye girdi.

"Kapı açıktı" dedi.

"Evet ben açık bıraktım. Gelsene" dedim.

Karşıma geçti. Tuhaf görünüyordu. Yani duygusal olarak tuhaftı. Kafası karışık gibiydi ama hala çok güzeldi. Bu kadar sade olmasına rağmen nasıl bu kadar göz alıcı olabiliyordu merak ediyordum. Sanırım kıskanılması gereken biri varsa onun kendisi olduğunun farkında değildi. Hani şu güzel olduğunun farkında olmayan masum kızlardan biriydi işte. Gıcık olmamak elde değildi yani.

 Hüznümde Saklı Mavi Onde histórias criam vida. Descubra agora