Bölüm 12 | Güneşin Ardındaki Karanlık

4.7K 271 27
                                    


Multi : Bölüm Müziği

Ölmeden önce son bir şey söyleyeceğim ;
Sevenler, sevmeyenleri bu kadar sevmesinler.

Hayata tutunmak için hiçbir nedenim olmamasına rağmen, hâlâ içimden küçük bir parça gözlerimi açmamı haykırıyordu. Zihnimdeki o küçük kız beni yeniden cehennemime doğru sürüklemek için boyundan büyük bir uğraş veriyordu. Halbuki yaşamak ölmekten beterdi, gözlerimi açmak yapacağım büyük hatalardan biri olacaktı bunun farkındalığında boğuluyordum. Sadece biraz huzur için bir parça ölmem gerekiyordu. Evet ölmeliydim.

Ama ölmedim. Ölemedim çünkü çok ilginçtir ki, haketmediğim hâlde hâlâ ısrarla beni kurtaran insanlar vardı bu hayatta. Şanslı mıydım yoksa çok mu şanssızdım belli değildi ama alacağım her nefes için teşekkür etmeyeceğim de bir gerçekti. Gözlerimi yavaşça araladığımda gökyüzünden düşen küçük beyaz kristallerin yoğun bir şekilde üzerine doğru döküldüğü, ay ışığının hemen yanında duran bulanık haldeki bir silüeti gördüm. Birkaç kez gözlerimi kırpıştırıp, görüş netliğimi kazanmaya çalıştığım sırada o da omuzlarını rahatlayarak salmıştı.
Soğuktan birbirine vuran dişlerimin izin verdiği kadarıyla, "Ne oldu bana?" Diye sordum yarım yamalak.
Öfkeli aynı zamanda endişeli olarak, "Bunu cidden bana mı soruyorsun?" Dedi.
Yerimde doğrulmaya çalıştım. Hatırladığım en son şey, Yağız'ın dikkatini çekmeye çalışıyor oluşumdu. Birde bilmediğim bir nedenle suyun dibine çöküşümdü. Zihnim bu iki an arasındaki geçen zamanı silmiş gibiydi ama birşeyler olduğu gözle görülüyordu. Bir kendi ıslak kıyafetlerime, birde Ateş'in ıslak kıyafetlerine baktıktan sonra, "Hiçbir şey hatırlamıyorum. Burada ne yapıyoruz?" Diye sordum korkuyla. Aslında zihnim en karanlık köşede sakladığım bir cevabı şiddetli bir sarsıntıyla gözlerimin önüne yerleştirmişti. Buna tek bir şeyin neden olabileceğini biliyordum ve henüz gerçeklerle yüzleşmeye hazır değildim.

Ateş'in yüzünün aldığı şekille beraber zaten var olan endişem en yüksek haliyle tavan yaptı. Dehşete kapılmış bir hâlde bana bakıyordu ve ne düşündüğünü, aklından neler geçtiğini yüz ifadesinden anlayabiliyordum.
Aslında kısık ama bana adeta bir çığlığı andıran sesiyle, "Asi" dedi sorgular gibi.
Dehşete kapılarak irkildim. Soğuktan, gerginlikten ve endişeden bütün vücudum uyuşmuştu. O ise kafasında birşeyleri netleştirmeye çalışır gibi sessizce bekliyordu.
"Ben Hazan'ım" dedim.
Yüzümdeki her ayrıntıyı inceleyecek kadar dikkatle, "Biliyorum" dedi kendinden emin bir tonda.
Ardından seri bir şekilde ayağa kalktı. Nasıl bilebildiğini merak etsemde, daha çok merak ettiğim aslında cevabından bir o kadar korktuğum bir soru cevaplanması için masada boylu boyunca uzanıyordu. Asi'nin kontrolü ele aldığı süre zarfında neler olmuştu? Neden buradaydık?

Elini fark etmem için gözlerimin hizasına uzatıp, "Hastalanacaksın" dedi.
Tebessümle karşılık vermeye çalıştım ama imkansızdı. Ateş'in yüz ifadesi gözlerimin önünden silinmiyordu. Birşeylere şahit olduğu apaçık ortadaydı ama bunları ne sormaya cesaretim vardı ne de bilmeye? Bu yüzden sadece kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Gözlerimin dolmasını istemiyordum ama ona baktığım anda çoktan yanaklarıma sıcacık iki damla yaş düşmüştü.
"Bana sadece ne kadar kötü olduğunu söyle" dedim.
Kaşlarını çattı. Bir süre duraksadıktan sonra doğrulup, havada kalan elini cebine soktu.
"Kötü olan hiçbir şey olmadı, merak etmeni gerektirecek hiçbir durum yaşanmadı" dedi.
O zaman neden buradayız? Neden bu hâldeyiz diye sormak istedim ama yapamadım. O anlık onun yalanına inanmayı o kadar istedim ki, sessizce kabullendim.
Başaramayacak olduğumu bilsem de tebessüm etmeye çalışıp, "Hastalanacaksın" dedim ve olduğum yerden kalktım.

 Hüznümde Saklı Mavi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin