On Sekiz ~ "Seni seviyorum."

4.3K 329 340
                                    

James' pov:

Yasak saat. Dolunay'a sadece dakikalar kala.

Lily'nin yanına koşmak.

Yapmak istediğimi öğrenince Sirius yüzüme yumruk atmak istemişti ama ona sert bir cevap yapıştırmıştım.

Evet, hala bana yalan söylemiş olduğunu unutmamıştım. Ya da sadece gerçeği saklamış olduğunu ama her neyse.

Mrs Norris'in miyavlamasını duymuş gibi olduğum zaman hızla pelerini çıkarıp Madam Pomfrey'nin içeride olmaması için dua ederek Hastane Kanadı'na daldım.

İçeri girdiğimde Lily şaşkınca bana bakıyordu. "Yasak saat daha başlamadı mı ki?"

"Sence neden koşuyordum?" dedim pelerini cebime tıkarak. Lily kısık gözlerle pelerine baksa da ardından bakışlarını bana çevirdi.

Neden hep Hastane Kanadı'nda başbaşa kalıyorduk?

"Daha iyi görünüyorsun." dedim yanındaki sandalyeye oturarak.

Lily hiçbir şey söylemeden bana bakmaya devam etti. Bir süre sonra gözlerini kaçırdı. "Öyle galiba."

Yüzüme bakmadan elini boynuna götürdü. Endişeli görünüyordu. Ya da huzursuz.

Gözlerimi kıstım. "Oyunda hile yaptığımı düşünmüyorsun, değil mi?"

"Saçmalama," dedi hemen kendini kaybederek. "Tabii düşünmüyorum."

"Peki-"

"İksirlerden bahsetmesek?" dedi sanki ne diyeceğimi anlamış gibi. Onun yalvaran yeşil gözleri benimkilere kenetlenince sustum.

Ardından Lily yeni hatırlamış gibi komodininin üzerindeki defteri hemen yüzüstü çevirdi. Merakımı bastıramadım. "Ne var ki orada?"

"Hiç." dedi Lily bilinir bir şekilde kızararak.

Aklıma hemen boş derslerde çizdiğim Snitch resimleri geldi - içlerinde L.E. yazdıklarım. Düşünceyi kovmak için başımı salladım.

Şimdi de sulu gözlerini diktiği parmaklarıyla oynuyordu. Bu yıl kestirdiği, artık omuzundan olan kızıl saçları yatakta yatmaktan dağılmıştı. Birkaç saat önceki haline göre yanaklarına biraz kan gelmişti. Elleriyse... çok zayıflamıştı. Çok bitkin görünüyordu.

Onun halini düşünmeye, kendimi onun yerine koymaya çalıştım. Ne hissettiğini bilmiyordu, neler döndüğünden emin değildi. Ve şu an bana karşı bir şeyler hissetmesi aynı anda bana karşı bir nefret yaratıyordu.

Benden nefret ediyordu.

Bunun beni neden bu kadar çok üzdüğünü bilmiyordum. Yıllar boyunca benden nefret etmişti. En ilk gün, Howarts Ekspresi'nde aynı kompartımanda oturduğumuz dakikadan beri benden nefret ediyordu. Arkadaşlarıyla uğraşıyordum, onu rahatsız ediyordum, bina'nın puanlarını birilerini lanetlemeye harcıyordum. Sinirden ağladığı bile olmuştu. Birçok kez.

O anlarda ben kendimden nefret ediyordum.

E peki neden şimdi daha çok acıtıyordu? O zaman umursamadığımdan mı? Şimdi umursadığımdan mı?

Yoksa şimdi bunu hissettiğimden mi?

Onun solgun yüzüne, zayıfladığı için daha belirgin olan elmacık kemiklerine baktım. Belki de, her şeyin düzeleceğine bir umut varken bir Ruh Emici'nin mutluluğu sömürmesi gibi onun da yok olmasıydı bu kadar üzen. Hepsi de benim suçumdu. Benim ve aptal gururumun.

Belki de artık onu sevdiğimi bile düşünmüyordu.

Onu sevmediğimi sanıyordu.

Kulak tırmalayıcı cümle beynimin duvarlarını kazırken paniğe kapıldım. Ne yapacağımı bilemeden, "Lily?" dedim.

Should Be Hard | Jily • ÇapulcularWhere stories live. Discover now