1. Bölüm: Yüzük (Düzenlendi)

6.6K 578 1K
                                    

Selam değerli okurlar! Bugünün tarihi 8.08.2020 (Siz de okuduğunuz tarihi buraya bırakabilirsiniz ^^)

İlk bölümü editleyeceğimin duyurusunu daha önce de yapmıştım. Kurguda değişiklik yok, bu yüzden yeniden okumayanlar çok şey kaybetmeyecekler ama daha güzel bir bölüm haline geldiğini düşünüyorum. Umarım siz de beğenirsiniz.

Wattys yarışmalarına katılmadan önce böyle düzenleyeceğim bölümler olacak ama büyük değişiklik olmayanları atmayacağım. Raflardaki ile arasında bir fark olsun değil mi ;)

Yeni okurlar, hoş geldiniz. Eğer Dünya'dan sıkıldıysanız doğru kitabı okuyorsunuz. Keyifle çevireceğiniz sayfalar sizi bekliyor. Umarım keyif alırsınız, düşüncelerini bekliyorum ^^ Bütün yorum ve eleştirilerinizi okuyor ve değerlendiriyorum, bana rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

Sözü daha fazla uzatmadan sizi yeni ilk bölümümüzle baş başa bırakıyorum. 


_____________________________


İnsan hiç halinden memnun olmaz değil mi? Doğasında var daha fazlasını istemek. Sıradanlığın bilmez kıymetini, başına gelecek bir şeyler arar hep. İşte ben de, Dünya'da geçirdiğim son doğum günümde tam olarak böyle bir dilekte bulunmuştum ateşin cılız ışığını yayan mumları üflerken. ''Bu sene bir mucize olsun, hayatım değişsin bitsin şu sıradanlık.'' demiştim. Kulağa belki de fazla imkânsız geldiğinden ciddiye almamıştım oysaki. Bu dileğimin bir ''Yüzük'' sayesinde gerçekleşeceğini nereden bilebilirdim ki?

●●●●

Yüzük'ten bir gün önce...

''Kızım, geç kalacaksın!'' Annemin sitem dolu sesi okumaya daldığım kitaptan başımı kaldırmamı sağlamıştı. ''Tamam anne.'' Kitabımı daha sonra okulda bitirebilmek için çantama atıp üstümü giyilmeye koyuldum. Okul üniformamın altına hızlıca siyah kotumu giydim, kemerimi bağlayıp okul hırkamı da aldığımda artık hazırdım. Aynanın karşısına geçip saçımı yukarıdan atkuyruğu yapıp önümden birkaç tutamın sarkmasına izin verdim. Son bir kez kendimi gözden geçirdikten sonra çantamı hazırlayıp aşağıya indim.

Okul servisine bindiğimde en arkadaki yerimi alıp kafamı cama yasladım bir umut yarım kalan uykumu tamamlarım diye. Parla'nın –kendisi en yakın arkadaşım olur- yanıma adeta uçan sincap atlayışı yapmasaydı neredeyse bu hedefimi gerçekleştiriyordum.

''Günaydın!'' Bu kız neşe hapı falan mı yutuyor? Sabah sabah ben gülmek için dudaklarımı zor büküyorum. İç sesimi onaylarken uykulu bir sesle ''Günaydın.'' dedim. Ve işte benim sıradan günümü anlık kalp krizleriyle donatan o gözler servise giriş yapıyordu.

Gözleri bizi bulduğunda yüzüne her zamanki kendine has gülümsemesini yerleştirmişti. ''Selam.'' Ben onun kumral saçlarını izlemeye dalmışken Parla ikimizin adına da karşılık vermişti. Kerem, -namı değer içimde kelebekler uçuran çocuk- öndeki koltuğa oturup görüş alanımdan çıktığında hüzünle dudaklarımı büzdüm. Bu çocuğu gördüğümde neden bakakaldığımı bir türlü anlayamıyordum. Bir anda sınıfta şiir okurken gözlerim ona dalmıştı ve sonrasında onunla konuşmaz, ondan gözlerimi alamaz olmuştum. Çok anlamsızdı, ama oluyordu bir şekilde.

Ve yine ben ilk derslerimizi dersi dinlemek yerine onu düşünerek geçirmiştim. Almanca hocasının mıy mıylığı buna fazlasıyla olanak veriyordu. O kadının dersini dinleyebilen net bordo bereliydi.

"Pişt kanka vardır sende yiyecek bir şeyler. Bak vallahi karnımın gurultusundan okulu yıkacağım şimdi!" Daha ikinci teneffüs olmasına rağmen guruldayan karnımı dinleyerek en yakın arkadaşıma sülük gibi yapışmayı seçmiştim. Parla göz devirerek çantasından meşhur damla sakızlı kurabiyesinden çıkardı. "Bir gün de tok gel be kızım." diye söylenirken ben çoktan kurabiyemi mideme indirmiştim. Ben daha sormadan suyumu uzattı ve benden bir hayali öpücük kazandı. Sınıfın orası bir yana dursun en resmi ortamda bile açken ben, ben değildim.

YüzükWhere stories live. Discover now