14. Bölüm: Geri Dönüş

645 135 181
                                    

_________

Eylül gelmeden biraz önce...
Defne'den.

Titreyen ellerimle kolyeyi boynumdan çıkarıp ona uzattım.
"Asla asla demeyecekmişiz değil mi küçük hanım?" Nefret dolu bakışlarımı Bay Azrail'e çevirdim. Gözlerim bile titriyordu. Kolyeyi aldığı gibi beni tekrar zincirledi. Onu öylesine öldürmek istiyordum ki, yakında gözlerimden lazerler çıkacakmış gibi hissediyordum.
"Dilini yakmak hayatımda aldığım en haklı karar olabilir." Histerik kahkasası, çektirdiği acılara gönderdi aklımı. Dilimi saf ateşle yakarken hissettiğim acı gözlerimin önüne geldi. Tüylerim diken diken oldurken kolyeyi avuçlarına kıstırıp bir şeyler fısıldadı. Kolye'de bir şeyler değişiyordu, hissediyordum. İşti şimdi bitti her şey.

Ve korkuyla gözlerimi kapadım.

Olanın dışında hırpalanma sesleri gelmeye başladığında gözlerimi açtım. Karşımda bir kız yabancıyı yere sermiş, yerdeki kolyeden kasırga çıkmış ve neler olduğu hakkında hiçbir fikri olmayan ben öylece dehşet dolu bakışlarımı yolluyordum. Kolyenin üzerinden çıkan kasırga büyüyüp ikiye ayrıldığında, neler olduğu hakkında nihayet fikir sahibi olabilmiştim. Yabancının amacı, kraliçeleri geri getirmekti. Ama sorun şuydu ki, odada bir yabancı daha vardı. Kız yerden kolyeyi takıp boynuma geçirdiğinde ona teşekkür etmeye çalıştım ama sesim -ses tellerimi kopardığımdan ve dilim yanık olduğundan- çıkmamıştı. Korkma, kurtuluyorsun." dedi yatıştırıcı bir sesle. Umarım. Sonra kolyeyi boynuma taktı bir çırpıda. Ve sonra yere bir şey düşürüp yok oldu. Hey, bir şey düşürdün! Lanet olsun, sesim yine çıkmamıştı.

Kasırgalar iyice büyürken kolyemi geri kazandığımdan biraz olsun daha iyi hissediyordum. Kraliçeler geliyor olmalıydı. Böyle görünmek istemediğimden ayağa kalkamaya çalıştım fakat kırık bacağım buna izin vermemişti.
Kasırgaların içlerinde birer silüet belirdi. Bakışlarım bir ona bir diğerine gidip gelirken kasırlagalar artık kraliçelerin etrafında dönüyordu, çok geçmeden yok oldular. Kraliçeler yalpanarak ortaya çıktığında, havada anlamsız bakışlar süzülüyordu. Aydınlık kraliçesi, Işık'ın, lepiska gibi sarı düz saçları beline kadar uzanıyordu. Mavi gözlerinin tonu o kadar beyaza kaçıktı ki duvarların rengiyle karıştırabilirdim. Vampirleri andıran bem beyaz teninin aksine pes pembe canlı dudakları vardı. Uzun boylu ve bir hayli inceydi. Asil ve naif bir duruşu vardı.

Bakışlarımı karanlık kraliçesi, Gizem'e çevirdiğimde onun yüzünde daha sarsılmış bir ifade gördüm. Siyahın en koyu tonuna sahip kıvırcık saçları göğüs hizzasındaydı. Yemyeşil gözleri ormanlardaki zehirli sarmaşıkları andıracak kadar koyu bir tondaydı. Kardeşine kıyasla biraz daha yapılı, ama yine de zayıftı. Boyu daha uzun görünüyordu. Asil ve naif değil daha çok tehlikeli bir duruşu vardı. Kanın renginde dudakları vardı. Gerçekten kanla mı kaplı acaba... Kirpiklerinin uzunluğu gözle görülür bir biçimde dikkat çekiciydi.

Kraliçeler uzun uzun birbirlerine bakıp neler olduğunu anlamaya çalıştılar. Yapabileceğim tek şeyi yapıp öksürdüm dikkatlerini çekmek için. Bakışlarını bana çevirdiklerinde el bileklerimi hareket ettirip beni kurtarmaları gerektiği mesajını vermeye çalıştım. Az önce ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu, ama artık ileriye bakmam gerekiyordu. Işık ağır ağır adımlarla yanıma gelip tek hareketle beni zincirlerden kurtardı. Yere yığıldığımda bileklerim sızlıyordu. Patates çuvalı gibi kapaklandığım yerde sırt üstü dönerken neden hâlâ ikisinin de yardım etmek yerine aval aval baktığını merak ediyordum. Gizem'in gözleri kısılmış, yüzünde memnuniyetsiz ve nefret dolu bakışlar yer almıştı. Sanki odada yokmuşum gibi Işık'a bakıyordu doğrudan. Işık ise kardeşinin bakışlarından rahatsız olmuş, aradaki ölümcül sessizliği sonlandırmak için bir adımda bulunmuştu.

YüzükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin