10.Bölüm Pt1: Mevsim Çınarı

826 209 290
                                    


Multimedia ^^
Tuğkan ~ Kaç ♥

_________________

Aşk ne midir?
Aşk öyle bir şey ki... Anlatayım dersin, kelimeler yetersiz kalır. Öyledir ki aşk, bırak adını unutmayı, hatırladığın tek şey onun adı, gülüşü, bakışı, dokunuşu olur. Her nabzında onu hissedersin içinde, her nefesinde o dolar ciğerlerin... Bir bakmışsın kokusu olmuş nefesin, gülüşü olmuş güneşin... Bakışları olmuş hayat bulduğun yer. Öyledir ki aşk, "Ben buraya aitim." dedittirir insana. Benim yerim onun yanı, dersin.

Kördüğümdür aşk, çözmeye çalıştıkça daha çok bağlanmış bulursun kendini. Daha çok karışırsınız birbirinize; sonra da bütünler, ayrılamazsınız birbirinizden. Sonsuza kadar bütünleşmişsinizdir artık.

Aşk, mutlu sonsuzluktur.

"Mutlu sonsuzum olur musun?" diye sormuştum Siyah Atlı Prensime, aramızdaki uzun sessizliği bozarken. Az öncesinde yaşadığımız eşsiz andan beri tek kelime etmiyorduk. İkimiz de sanki dudaklarımızı açıp konuşsak, o minik öpücüğün büyüsü bozulacakmış gibi susuyorduk.

"Benim mutluluğum da sonsuzluğumda sensin Yeni Ay." Bu sefer bir deli cesaret, ben öptüm.

Büyülü anımızı bozan şey çalan telefon sesi oldu.
"Ah hadi ama! Olmazsa olmaz film klişesi bu! Çattık." Ben söylenirken Burak homurdanarak telefonu açtı. Karşı tarafta net duyamadığım bir erkek sesi bir kaç şey söyledi.
"Tamam, geliyoruz." diyip kapattı telefonu.
"Dünyanın en güzel anının içine- Öhöm. Bu anı bozduğum için özür dilerim güzelim ama gitmemiz gerekiyor." İşte bu yüzümü düşürdü. Ben bir ömür burda kalabilirdim. Aslında çok da güzel olurdu.
"Nereye?" Birlikteysek her yere gelirim.
"Otele. Murat'ı uyandırıp Diyar'a geçmeliyiz. Karışıklıklar çıkmaya başlamış. Yeni bir savaş başlamadan orda olmalıyız." Elini uzattı tutmam için, tuttum. Havalanıp otelin yolunu tutarken içime oturan buruk bir acı vardı. Biz birbirimize daha yeni kavuştuk, ve ben gideceğim.

"Gitmek istemiyorum."
"Gitmeni hiç istemiyorum." Onun da sesine yansımıştı acısı. Onun canını yakan her şeyden nefret ettiğim gibi gidişimden de ediyordum.
Otelin yakınında yere inip görünmezliğimizi kaldırdık. Yağmur çiselemeye başlamıştı ufaktan. Ne kadar yavaş yürüyebiliyorsam o kadar yavaş atıyordum adımlarımı. Burak da farklı değildi. Aramızda hüzünlü bir hava vardı. İkimizin de canını yakacak bir vedaya yaklaşıyorduk.

Ya bizimki efsanalere benzerse? Mutlu sonsuz olalım istiyorum ben, birimiz giderken diğerimizin acı çekmesini değil...

Parmaklarımı parmaklarının arasından geçirip sıkıca tuttum elini. "Üzülmek için fazla erken." dedim zar zor gülümseyerek. Bana dönüp gülümsedi. "Yanımdasın, neden üzüleyim ki?" Gülümsedim bende. Burnuma minik bir buse kondurduğunda kikirdedim.

Yüzlerimize buruk bir tebessüm kondurup otelin yolunu tuttuk. Resepsiyonun iğneleyici bakışları eşliğinde odamıza çıktık. Kapıyı açıp içeri girdiğimizde direk olarak yatağa bıraktım kendimi. Burak kapıyı kitleyip usul usul yanıma geldi. Hemen sıcacık yorganın altına girdim. Çok fazla Burak kokuyordu. Bir anda bütün bedenim gevşerken bu kokunun ne kadar özel olduğunu hissettim. Yine huzurla dolmuştum. Gülümseyip yorganın içinde iyice yatakla bütünleşmeye çalıştım. Kokusunu çektim doya doya, hapsettim nefesime, ihtiyacım olacaktı.

"Sırılsıklamsın, önce üstünü değiştir güzelim." Güzelim... Bir insan bu kelimeyi nasıl bu kadar güzel söyleyebilirdi ki?
Gözümü açtığımda üstünü çıkarmıştı. Utançla minik bir çığlık atıp yorganın içine gömüldüm. Burak'ın gülüşünü duyarken iyiden iyiye kızarıyordum.
"Sakin ol, beni denizde de böyle görebilirsin." Yorgandan başımı ufak ufak çıkarırken üzerine gri bir tişört geçirmiş, yamuk bir gülümsemeyle bana bakıyordu.
"Olsun şuan denizde değiliz." Sesim inatla çıkmıyordu. Vücudumu işgal eden alevleri söndürmeye çalışıyordum ve Burak bana yamuk gülümseme ile derin bakışlar sunarken bu hiç de kolay olmuyordu.

YüzükWhere stories live. Discover now