13. Bölüm: Gizli Düşman

600 136 231
                                    

Bu bölüm birazcık gecikti, kusura bakmayın Diyar Sakinleri ( Yüzük okurlarına böyle hitap etmeyi çok isterim sizin için de uygunsa ✨)

Daha sonra açıp tekrar okuyacağınız bir bölüm ;)

O zaman bölüme geçelimmm... 🖤
_________________

Neler oluyor?

Yoğun bir havanın hakimiyeti nefes alışımı zorlaştırıyor, ortamdaki inanılmaz ışık gözlerimi açmamı engelliyordu. Bedenimi hareket ettirmeye çalıştığımdaysa zincirlerin keskinliğini bütün bileklerimde hissetmiştim. Korku, döküldüğünde yavaş yavaş yayılan bir zehir misali içime yayılıyordu. Kendimi gözlerimi açmak için zorladım. Beyazın en cırtlak tonuna sahip ışık her metrekareden geliyordu sanki. Nihayet gözlerimi açabildiğimde bembeyaz, içinde kapı-pencere dahil bulunmayan kare bir odayı inceledim. Beyaz bir küpün içine hapsolmuş gibiydim.

"Burada olmak hoş hissettirmiyor olmalı." Nereden geldiğini bilmediğim ses, duyduğum en keskin sesti. Panikle bakışlarım etrafta geziyordu lakin hoparlör dahil yoktu odada.
"Evet hissettirmiyor." dedim korkumu gizlemeye çalışarak. Nabzımın atışlarını kulaklarımda hissederken bu hiç de kolay olmuyordu.
"Defne, sana zarar vermek istemiyorum." Al işte, film klişesine döndü olay. İşte şimdi yandınız yazısı eksik.

"Ay ne kadar iyi niyetlisin gerçekten." Bu durumda bile göz devirebiliyordum. Birazdan başıma neler geleceğini süzerken güçlerimi deneme kararı aldım. Hayal kırıklığıyla sonuçlandı, güçlerimi kullanamıyordum. Karşımdaki her kimse beni hem dinliyor hem de izliyor olmalıydı ki histerik bir gülüş takındı.
"Bayılıyorum çantada keklik görevlere." Dediğini anlamamış olsam da yüzümde emin bir ifade takınıp bakışlarımı duygusuzlaştırdım.
"Defne kolyeyi ver ve git." Metan'ın yarım bıraktığı iş bu olabilir mi? Gizli bir düşmanı ve bitmemiş hesaplaşması... Sağolun Metan Hanım ya.

"Hadi bana neler yapabileceğini görme faslına geçelim. Önce adını lütfedebilir misin?" İğneleyici ses tonum odada yankılanırken hâlâ umutsuzca bir kaçış yolu arıyordum. Karşımdaki duvardan bir boşluk oluştu. İçeriye bir silüet girdi. Siyah kapşonuyla yüzünü kapatıyor, simsiyah cübbesiyle temsili Azrail'i andırıyordu.
Ağır ağır bana yaklaşırken ister istemez geriledim. Boyu bir hayli uzundu ve ona ait hiçbir şey göremiyordum. Acaba öldürdü mü beni?
"Sen Azrail misin?" Bunu sesi söylemiş olamam. Hay...

"Eğer istediğimi yapmazsan olacağım." Sesi daha boğuklaşmıştı. İçime yayılan korku artık ele geçiriyordu beni. Ama kararlıydım bir o kadar da, veremezdim kolyeyi.
"Neden kendin almıyorsun?" Tükürür gibi soru sorabilme özelliğimi seviyordum.
"Sence alabilsem seninle uğraşır mıydım?" Göz devirdim istemsizce. Ben kolyeyi vermeyecek o da bir kaç gün işkence ettikten sonra sinir krizleri geçirmeye başlayacaktı. Muhtemelen Burak kaçırıldığımı anlayacak ve gelip beni kurtaracaktı. Klişe klişe klişe. Dikkatimi dağıtıp nabzımı biraz olsun düzene sokabilmek için konudan konuya atlıyordum.
"Şimdi, Savaş Bey merhametli olduğundan sana on dakika düşünme süresi tanıyacağım, kararını ver." Geldiği boşluktan geri gittiğinde duvar tekrar beyaz rengine büründü. Ben bu sırada çoktan düşüncelere dalmıştım.

Savaş mı? Savaş kim? Benden ne istiyor? Lanet olsun neyin içine bulaştım ben?

"Seni biri falan bulamaz bu arada, Diyar'ın içindeyiz ve seni Dünya'da arayacaklar. Ayrıca Diyar'da kimsenin bilmediği ve giremediği bir yer burası. Boşuna SüperBurak hayalleri kurma." Burak'ı nereden biliyor olabilir? Ona zarar verebileceği düşüncesiyle gözlerim kocaman açılırken bunu ona çaktırmamak için başımı eğdim. Şuan açığımı arıyordu ve bunu ona vermeyecektim.

YüzükWhere stories live. Discover now