-49-

122K 5.6K 1.6K
                                    

Gözlerim yavaşça açılırken nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum.


Hissettiğim sıcaklık ve huzur.. Karanlık bir oda.

Uyku sersemliğim giderken David'in evinde olduğumu anladım. Sabah olmuş olmalıydı. Ama perdelerin siyah renkte ve kapalı olmasından dolayı oda karanlıktı.

Yan ve pencereye bakacak şekilde yatakta uzanıyordum. Boynumda hissettiğim ılık nefesin ve belime sarılı kolun sahibi David'di.

Başını boynuma koymuştu. Vücutlarımız birbirine değiyordu. Kollarıyla beni sıkıca sarmıştı.

Dün ona aslında biraz kalabilirsin demiştim. Ama anlaşılan biraz kelimesi göreceliydi. Kimine göre birkaç saniye, kimine göre birkaç dakika, kimine göre de gece boyu.

Düne dair en son hatırladığım şey aklıma gelen düşünceden sonra gözlerimi kapatmamdı. Anlaşılan uyuyakalmıştık.

Halimden memnun olduğumu inkar edemezdim. Çok huzurlu hissediyordum. Onun varlığına hissetmek, yanımda olduğunu bilmek inanılmaz bir mutluluk veriyordu bana.

Yavaşça doğrulup David'e doğru döndüm.

Uyuyordu. Tanrım.. Uyurken çok tatlı gözüküyordu. Ayrıca masum. Saçları hafif dağılmıştı. Yanağına yavaşça bir öpücük kondurdum. Hafif kıpırdansa da uyanmadı.

Evet. Hissettiğim tam olarak buydu:

Huzur.

Gülümsedim ve tekrar arkamı dönüp, gece lambasının yanına koyduğum, komidinin üstündeki telefonumu elime aldım.

Annemden gelen 20 cevapsız çağrı, huzurun bir anda uçup gitmesine neden oldu. Ayrıca saatin öğleden sonra üç buçuk olmasının durumu daha da iyi yaptığı söylenemezdi.

Gerçekten bu kadar uyumuş muyduk? Aslında dün gece iki gibi yattığımızı düşünürsek bu pek de garip gelmiyordu.

"Lanet olsun."

Bunu dememle David tekrar kıpırdandı. Ama bu sefer uyanmıştı.

"Evet." dedi ellerini yüzüne götürerek.

"Ne evet?" dedim.

"Hı?"

Ne diyordu bu şimdi? Uyku sersemliğiyle saçmalamıştı. Sesi çok tatlıydı.

Sesli bir şekilde güldüğümde ellerini yüzünden indirdi ve bana baktı.

"Ne oldu?" dedi. Büyük ihtimalle neden güldüğümü soruyordu. Ama neden güldüğüm yerine, neden lanet olsun dediğimi açıkladım.

"Annem. 20 kere aramış." dedim.

"Ow.. Geçmiş olsun sana." dedi.

"Dalga geçmesene. Geri arasam mı ki? Ama kesin çok kızacak." dedim. Gülümsedi.

"Ne kadar geç ararsan, kızgınlığı o kadar artacak." dedi. Haklıydı.

Arama tuşuna basıp telefonu kulağıma götürdüm.

"Tanrı aşkına nerdesin sen? Kaç kere aradım farkında mısın?"

Annem telefonu açtığında bağırırcasına bunları söylemişti. Telefonu hafifçe kulağımdan uzaklaştırdım.

"Özür dilerim." dedim sesimin uykulu çıkmamasına çalışarak.

"Nerdesin?" Bu sefer sesi daha sakin geliyordu.

Gizemli KasabaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin