-68-

154K 5.5K 7.6K
                                    

Her gün onu ölü olarak görmeye dayanamıyordum. Bunu durdurmak istiyor, fakat yapamıyordum.

Hâla kalbine kazık saplanmış bir hâlde yerde yatıyordu. Acı çekmiyordu, çünkü ölüydü. Bense ruhumun tüm ağırlığının üzerime çöktüğünü hissedebiliyordum. Bu inanılmaz acının işkencesine dayanamıyordum.

O anda aniden görüntü kesildi.

Sonunda uyanmıştım.

Nefes alış verişlerim oldukça hızlıydı ve yavaşlatamıyordum. Her gün aynı kabusla uyanmama rağmen, her gün sanki ilk defa görüyormuş gibi korkuyor, acı çekiyordum. David'in ölü olduğunu görmek beni tüketmeye yetiyordu.

Aniden kapı açıldı.

"Hey? İyi misin? Neden çığlık atın?"

Bunu soran David'di. Meraklı ve endişeli gözüküyordu.

"Çığlık mı attım? Ben.. İyiyim. Kabus gördüm sadece." dedim.

"Aynı kabus mu?" diye sordu David.

"David. Önemli değil. Gerçekten." dedim. Konuşmak istemiyordum. Bunu David de anlamış olmalıydı ki, bu konu hakkında bir şey demedi.

"Bizimkiler bir saat sonra burada olurmuş. Yani iki gibi." dedi David.

"Ne yani? Saat bir mi?" diye sordum şaşırarak.

"Evet." diye cevap verdi David gülümseyerek. Bu saate kadar nasıl uyumuştum acaba?

"Ben üzerimi değiştirip aşağı geliyorum o zaman." dedim.

"Tamam." dedi ve odadan çıkarak kapıyı kapattı.

Yataktan kalkarak, odanın içinde bulunan kapıyı açtım. Lavabo olduğunu görünce içeri girdim.

Yüzümü yıkayarak dişlerimi fırçaladım.

Dün olanlardan sonra David'le ne konuşacaktım? Dün beni öpmüştü. En son hatırladığım şey, başımı onun göğsüne koymamla gözlerimi kapatmamdı. O zaman uyumuş olmalıydım. David de ben uyuyunca üstümü örterek kendi odasına gitmişti anlaşılan.

Lavabodan çıkarak bavulumu elime aldım. İçinden bordo, siyah renkli kareli bir gömlekle bordo pantolonumu çıkardım.

Onları üzerime giyerek makyaj çantasını elime aldım. Gündelik makyajımı yaptım ve saçlarımı düzleştirdim.

Derin bir nefes alarak aynaya baktım. Dün olumlu düşünmem gerektiğini söylemiştim kendime. Bunun için çabalayacaktım da. Ama sonuç ne olacaktı? Sırtımdaki yara, düşündüğümüz gibi beni ölüme mi götürecekti? Yoksa bunu önleyebilecek miydik?

Camlı balkondan dışarı baktığımda, havanın oldukça kapalı olduğunu gördüm. Gökyüzünü, koyu gri renkteki bulutlar kaplamıştı. Denizin dalgaları sertçe kıyıya vuruyordu.

Odadan çıkarak merdivenlerden indim. David salonda oturmuş, telefonuyla uğraşıyordu. Önünde bir tane üstü kapalı plastik bardak vardı. İçindeki büyük ihtimalle kandı.

Başını telefondan kaldırarak bana baktı ve gülümsedi. Ben de gülümseyerek karşılık verdim.

Yanına vardığımda tek kişilik koltuğa oturdum.

"İç. Güç toplarsın." dedi David bardağı göstererek. Bir şey demeden bardağı elime aldım.

Odaya garip bir sessizlik hâkimdi. Aslında dün olanlarla ilgili konuşmak istiyordum. Beni neden öptüğünü, hâla bir şeyler hissediyorsa neden sustuğunu merak ediyordum. Ama zaten ben de bir şeyler hissetmeme rağmen susmuyor muydum?

Gizemli KasabaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin