4. Bölüm

56 11 2
                                    

❄️❄️❄️❄️❄️

Uyandığımda Safa'nın göğsünde sandalyede uyuyorduk. Saate bakma ihtiyacı hissedip arka cebimden telefonumu çıkardım. Gece 4 olmuştu. Safa'nın kolları arasından kurtulup ses uğultularının olduğu yöne bastonum ile küçük adımlarla ilerledim. Annemi görüyordum ama babamın yanında bir kaç doktor kalp masajı yapıyordu, şok cihazı ile elektroşok veriyordu. Kalakalmıştım yerimde konuşamıyor, ağzımı açamıyor, hareket edemiyordum. Babamın üstüne örtüyü çektikleri an ayaklarım kendini daha fazla tutamadı ve yere yığıldım. Benim yığılma sesimle Safa hızla uyanıp beni yerden kaldırdı ve sandalyeye oturttu. Babamın durumu iyiydi. Annemin ki kritikti. Nasıl olurda böyle bir şey olurdu. Tabiki ikisininde ölmesini istemiyordum ama sonuçta kritik olan değil, iyi olan ölmüştü. Safa durumu doktorlardan öğrenip tekrar yanıma geldi ve sıkıca sarıldı. Bende kollarımı beline dolayıp kafamı boynuna gömdüm. O an ağlamaya başladım. Babam ölmüştü. Annem tek kalmıştı. Bu olamazdı değil mi? Bir insana bu acı yaşatılamazdı. Safa ile sarılmış onun boynunda ağlarken bir ses daha duyuldu. Hayır bu sesi duymak istemiyordum. Şuan ikinci bir kayba hazır değilim. Nolur Allah'ım nolur.

"Safa sen bak ben bakamayacağım. Annem mi ölmüş?" dedim ağlamaklı sesimle. Ayağa kalkıp annemin olduğu yere baktı. Yüzünde hafif bir tebessümün olduğunu görünce içimi bir rahatlama aldı. Safa eski yüzü ile bana dönüp yine içime şüphe düşürdü. "Biri ölmüş ama o kişi senin annen değil. Yan yataktaki teyze ölmüş."  dedi. Sevinsem mi üzülsem mi bilemiyordum. Allah'ım sana şükürler olsun. Sevinmemem lazımdı aslında. Sonuçta başkası ölmüştü ama şuan anneme bir şey olmadığı için mutluydum.

❄️❄️❄️❄️❄️

Sabah 7'ydi. Kerim baba durumlarını öğrenmek için aramıştı. Safa onun ile konuşmak için biraz ilerideydi. Ben de annemin yanına girmek için hemşireyi bekliyordum. Babamın cenazesini de öğleden sonra hastaneden çıkaracaktık. Hala üzerimdeki şoku atamadığım için, ayağa kalkamıyordum. Öğrendiğim andan beri ağlıyordum. Bu yüzden de şuan gözlerim patlıcan gibi mosmordu ve şişmişti. Artık gözlerimden yaş gelmediği için sadece iç çekiyordum. Bir günümüz bari huzurlu geçse ne olurdu ya. Gerçekten yorulmuştum.  Bu insanlar nasıl yaşıyorlardı. Günlük hayatları böyle miydi? Çıldıracaktım. Gerçekten çıldıracaktım. Her gün farklı bir olay. Her gün farklı bir kargaşa. Evlendiğimiz günden beri hayatımda yaşamadığım tüm aksiyonları yaşamıştım. Hemşire bir kaç şeyle yanıma gelince Safa da beni içeriye götürmek için hızla telefonu kapatıp yanıma geldi.
"Gerek yok. Ben giderdim." dedim ondan tutunarak yürürken. Tek kaşını kaldırıp "Cevabını bildiğim şeylerin, ısrarla söylenmesini sevmem. Güzin Vural!" dedi. Kendimi tutup gülmemeyi başarmıştım. Benim bu sinirli birini görünce gülme isteğim yüzünden bir gün dayak yiyecektim de hadi hayırlısı bakalım.

Annemin yanına yavaşça oturdum. Yavaşça elini kaldırıp ilk önce öptüm, sonra da o kendine has kokusunu içime çektim. Sol yanağımda o acıyı hissettiğimde gözümden bir damla yaş düştü. Hislerimi işte şimdi anlatma sırası bendeydi.
"Ne kadar da uzun zaman oldu senin kokunu içime çekmeyeli. Özlemişim. Gerçekten sizin borçlarınızı bile özlemişim. Sen annesin be. Senin kokun bir ömre bedel. Beni ne kadar umursamasan da ben seni çok seviyordum." dedim. Derin bir nefes alıp gözlerimden akan yaşları umursamadan fısıltıyla devam ettim. "Biliyor musun anne? Küçükken bir gün parka gitmiştik. İki arkadaşım ve annesi ile birlikte. Sen yine yoktun tabi. İşlerinden dolayı malûm bana zamanın yoktu. Parkta oynarken Elçin yere kapaklanmıştı anne. Çok sert olmasa da düşmüştü. Sadece eli ve ayağında toprak vardı ama Elçin'in annesindeki o korkuyu ben senin gözlerinde hiç görmedim anne. Sende benim annemsin. Sende benim canım olabilirdin. Sen de benim için her şeye üzülebilirdin. Annesi Elçin'in yanına eli ayağı titreyerek geldi. Kızına bir şey oldu diye çok korktu. Ben o gün çok ağlamıştım anne. Çünkü zoruma gitmişti. Benim alnım yarıldığı zaman sen sadece 'Bir haftaya geçer. Küçük yaralara zırlama çocuk musun sen?' demiştin. Evet anne ben çocuktum. Hep o saf salak halimle annem beni seviyor, derdim. Tâ ki o gün Elçin'in annesinin o endişesini görene kadar." sesim ağlamaktan iyice kısılmıştı. Hıçkırarak konuşmaya başlamıştım.
"Anne... Sen hiç bana onun annesi gibi şefkatle bakmadın ki. İşte ben o gün dokuz yaşımdayken olgunlaştım. Ama... Allah'a yemin olsun ki? Çocuğuma asla senin davrandığın gibi davranmayacağım. Çünkü ben senin kızın olsam da senin gibi merhametsiz değilim." dedim. Gözyaşlarıma şimdi hiç engel olamıyordum. Bir insan evladına nasıl böyle davranır be. Nasıl yani nasıl? Hiç mi acımaz? Hiç mi vicdan yok?
Annemin yavaş yavaş kalp ritminin düştüğünü görünce benim dediklerimi duyduğunu anlamıştım. Ağır gelmiş olmalıydı sözlerim. Çünkü çok hızlı düşüyordu. Hızla acil butonuna basıp yerimden kalktım. Doktorlar hızla içeri girip "Hanımefendi dışarı!" dedi. Hemşire koluma girip yavaş yavaş dışarı çıkarmıştı. Ben sadece hemşireye eşlik ediyordum. Biraz içimi döktüğüm için rahatlamıştım. Bunu eninde sonunda itiraf edecektim ona. Evet. Biraz daha bekleyebilirdim. O uyandıktan sonra yüzleşebilirdik. Neyse... Artık olan olmuştu. Hemşire beni yoğun bakım katından aşağı indirirken iki eli kafasının arasında, yere diz çökmüş Safa'yı gördüm. Uzun koridorun ucunda danışmanın çaprazında oturuyordu. Hemşireye "Bundan sonrasını bastonum ile de halledebilirim." diyip gülümsedim. Memnuniyetle başını salladı ve hızlı adımlarla yanımdan uzaklaşmıştı.
Yavaş yavaş yürüyerek Safa'nın on adım ilerisine kadar gelmiştim. Telefon ile konuştuğunu anlayıp olduğum yerde durdum ve neler konuştuğunu duymaya çalıştım. Hiçbir şekilde ne konuşulduğunu anlamayınca bir kaç adım daha yaklaşıp duvarın kenarına sinmiştim. Şuan net bir şekilde ne konuştuğunu duyuyordum. Telefondaki her kimse ona bağırıyordu.
"Ulan! Ben dayanamıyorum. Anladın mı? Bu kızı üzmelerine, bu kıza o kadar acı çektirmelerine. Annesi, babası da olsa insan evladını biraz olsun sever lan! Kızın içerde anlattıklarına dayanamayıp çıktım. En son 'Evladıma senin davrandığın gibi davranmayacağım' falan diyordu. Dayanamadım lan! Ben bu kadar sert olmama rağmen onun anlattıklarına, ağlamasına dayanamadım." dedi. Sesi gitgide kısılmıştı. Ağlıyordu. Safa Vural ağlıyordu. Hemde benim geçmişimden dolayı. 
"Tamam. Kapat telefonu dayanamıyorum. Sonra konuşuruz." diyip ellerini kafasının iki yanına götürdü. Gözlerini hızla sildikten sonra arkasını dönmüştü. Ne kadar kaçmak için iki adım atmaya çalışsamda anca dediğim gibi iki adım atabilmiştim. Safa hızla yanıma gelip kolumdan kendine doğru çekti. Kollarının arasına aldığı an elimdeki bastonu çoktan düşürmüştüm. "Sadece sarıl. Rahatlarsın!" dedi ve saçlarımın kokusunu içine çekerek uzunca sarıldı. Sanki sevgililerin gurbete giderkenki sarılışı gibiydi. Bende ellerimi onun beline koymuştum.

GİZLENMİŞ DUYGULAR [Askıya Alındı]Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora