10. Bölüm

41 10 5
                                    

(Alttaki yıldıza tıklamayı unutmayın!😘)

Önceki Bölümden

Ayaklarım yerden kesildiği zaman dudağını boğazıma yerleştirip öptüğünde "Safa, kahvaltıya geç kalacağız!" dedim.
"Tamam tamam!" dedi indirirken. Bu 'Tamam'ı da alışkanlık haline getirmişti ha! Her şeye tamam tamam!
"Yalnız seninle şu kuralları bir ara konuşalım. Bazılarını hala bilmiyorsun." dedi. Oha! Hala mı bitmemişti bu kurallar. Ev değil okuldu resmen.
"Tamam tamam!" dedim bende onu taklit ederek.
Burnumdan tutup sıktı. "Aah, acıdı!" dedim. Onu taklit ettiğim için sıktığına emindim.
"Karım olduğun için ayrıcalığın var. Bence sen yine dua et sadece burnunu sıktığıma!" dedi ve balkondan ilk o çıktı. Bende arkasından çıkmak yerine hemen elimdeki kağıdı cebime sıkıştırdım. Saçımı düzeltip ardından içeri girdim. Safa "Hadi inelim!" dedi.
Ben itiraz ederek "Sen in ben bir lavobaya gireceğim." dedim.
Kafasını sallayıp odadan çıktığında ben de hemen cebimdeki kağıdı çıkardım. Kapıya her ihtimale karşı arkamı dönüp buruşturduğum kağıdı tekrar açtım.
Bir mektuba benziyordu ama bu biraz daha kısaydı. Okuduğum ilk kelime ile şoka girmiştim.
"Safa'm!"

Allah'ım ben bu kimse çok fena yapacaktım. Okumaya devam ettim.
"Benim asi sevgilim! Artık ne zaman benimle telefonda mesajlaşmayı düşünüyorsun? Kaçıncı çağdayız ya? Birisi görecek diye mektup yazmaktan bıktım! Seni de çok özledim. Bayağıdır gelmiyorsun? Hem sana sürprizlerim var! Ne zaman geleceksin? Seni çok seviyorum! Gamze'n." okurken şoklar geçirip nefes almayı unutmuştum. Bu neydi böyle? Kimdi bu Gamze? Ya ben bu kızı bulup öldürecektim, ya da öldürecektim. Başka bir seçenek yoktu. Bu Safa beni sevdiğini söylerken bu da neydi? Sinirle ellerimi yastığa vurup hıncımın birazını da olsun aldım. Ardından elimde duran mektubu Safa'nın defterini koyduğum sandığa attım.

Lavaboda elimi yüzümü yıkayıp yine mutlu bir yüz haline geldikten sonra odadan çıktım ve kahvaltıya indim.
Herkes aynı yerinde değişen bir şey yoktu. Yerime oturduktan sonra hemen kahvaltı etmeye başlamıştım. Ben durgun bir şekilde kahvaltı tabağımda duran zeytin ile oynarken Safa sol kolumu tutup yüzünü kulağıma yaklaştırdı. "Ne oldu?" dedi ve geri çekildi. İki dakika boyunca yine ona dönmeyip kahvaltı masasına odaklandım. Daha sonra ona doğru dönüp yüzüne şüpheyle baktım. "Benden bir şeyler gizliyor musun?" dedim tek kaşımı kaldırıp. Kolumu yavaşça bıraktı. Burnunu kaşıyıp, "Ne alaka? Niye bir şey gizleyeyim?" dedi ama ben yalan söylediğini hareketlerinden hemen anlamıştım. "Peki!" diyip sahte bir gülümseme ile tekrar önüme döndüm.

Kahvaltıdan kalktığımızda büyükler salona geçti. Biz de Safa ile Ceyda'nın 'Benim istemem var, nasıl gidersiniz arkadaşınıza?' triplerini beşte gelmeye söz vererek yenmiştik.

Arabaya bindiğimizde Safa'nın yine saçma bir şey yapmaması için kemerimi taktım. Ardından o da kemerini takıp arabayı çalıştırdı.

Rengin'i yoldan alıp Selim'in evine gelmiştik. Eve geldiğimizde ilk bir saat beraber oturup boş sohbetimizin ardından onlar balkona çıkmıştı. Biz de içerde gerçek konulara dalmıştık.
"Ee, ne zaman düğün?" dedim heyecanla.
"Haftaya gün almaya gideceğiz. Ramazan'dan sonraki ilk hangi gün boş ise o güne alacağız." dedi.
"İyiymiş." dedim.
"Ee, siz ne yaptınız?"
"Biz de iyi." dedim sabahki mektup aklıma gelerek gözlerimi kaçırdım.
Dizlerime elini koyup "Ay, bana baksana sen bir!" dedi.
Ona dönüp yüzüne baktım ama gözlerine bakar bakmaz ağlamaya başlamıştım.
"Rengin!" dedim ağlayarak.
"Gel buraya!" diyip sıkıca kolları arasına aldı.
Ben onun kollarında ağlarken o da sırtımı sıvazlıyordu. "Ne oldu sana böyle? İçin çok dolmuş." dedi.
Bir şey diyecekken ağzımdaki kelimeyi yuttum. Onun da üzülmesini düğün arefesi beni düşünmesini bekleyemezdim. Kollarımı gevşetip geri çekildim ve gözyaşlarımı sildim. "Sadece seni özledim kız. Bir şey yok!" dedim gülümseyerek.
İnanmayarak "Emin misin?" dedi.
Başımı olumlu anlamda sallayıp, gülümsedim. Benden onay aldıktan sonra o da benim gibi gülümseyerek "Peki!" dedi.

GİZLENMİŞ DUYGULAR [Askıya Alındı]Where stories live. Discover now