19. Bölüm

27 5 0
                                    

İyi Okumalar!
Yıldıza Dokunmayı Unutmayın!
Yorumlarınızı Esirgemeyin!

Önceki Bölümden

Beni baştan aşağıya süzdükten sonra "Hadi gidelim
Hatun." dedi mutlulukla. Bana dediklerini yaptırdığı için keyfi yerindeydi. Tabi yerinde olacaktı. Normaldi.
Merdivenlerden inerken kolunun altına çekti. "Ya Safa bak aklıma geldi. Senin şu sürprizin neydi?"
"Bugün gideceğiz yanına."
"Ne? Çok mu büyük. Ay Allah'ım. Safa beni kalpten götürme."
"Kızım sakin olur musun? Allahalla." dedi aşağı döndüğümüzde.
"Ama merak ediyorum."
"Tamam bugün gideceğiz dedim işte."
"Of, tamam." dediğim an ağzıma yavaşça vurup "Kocalara oflanmaz." dedi.
Ona döndükten sonra alayla "Kim demiş?" dedim.
"Safa Vural." dedi kendini göstererek. Gülmeye başladık.
Allah'ım bu egosu bu çok bilmişliği beni öldürecekti ya. Tabi Vural olduğu için huyu suyu farklıydı. Ne denebilirdi ki?

Ağzım açık kalakaldım. Ardından devam ederek "Hı, çok bilmiş." dedim mutfağın sağ tarafında kalan koltuklara iteklerken. Biz eve biraz fazla mı koltuk takımı almıştık? Olabilirdi. Ama bu kadar takımın olmasının sebebi Safa'ydı. Vural ailesi büyük o yüzden düzgün seç. Fazla olsun koltuk diye tutturan oydu. Her neyse. Yaren ablayı dün gece hiç görmemiştik. Çoktan uyumuş olmalıydı. Bu yüzden daha yeni karşılaşıyorduk. "Günaydın Yaren abla."
"Sanada kuzum."
"Yaren abla bugün Safa'nın kardeşleri de var. Ona göre kahvaltı hazırla. Olur mu?"
"Tamam kuzum. Bahçede mi yiyeceksiniz?"
"Olabilir. De mi Safa?"
"Ne?" dedi televizyona çoktan dalmıştı.
"Ne Safa ne? Bir şey demedim, devam et."
Safa'dan ses gelmemişti. Allah'ım gerçekten izlemeye devam ediyordu. Bahçeye masa açmak için masa örtüsü alıp yukarıya tekrar çıktım. Masanın üzerine getirdiğim beyaz örtüyü serdikten sonra tekrar aşağı indim. Dört tane tabak, çatal, kaşık, bıçak, peçete alıp yukarı tekrar çıktım. Masaya onları da yerleştirdikten sonra mutfağa indim.
Buzdolabından salatalık ve domates çıkartıp soydum ve doğradım. Ardından pişmiş yumurtaları alıp onları da doğradım.
Ben salatayı ve yumurtayı tabaklara koyarken Ceyda ve Zafer merdivenlerden iniyorlardı. Ceyda "Ooo, bu kokular ne böyle?" derken Zafer de "Yengem makineye bağlamış yine." dedi.
Gülümserken "Abartmayın." dedim.
Ceyda "Yenge vallahi bu misafir giyinme odası çok mantıklı olmuş ya. Hem her bedende kıyafet var. Hem de çok zevkliler." dedi.
"Ya kuzum, daha alışverişe gitmedim. Gitsem daha orayı düzenleyeceğim. Alacağım bir kaç şey daha var."
Safa televizyonu kapatırken "Güzin senin alışverişine bir kaç şey yerine bir kaç kilo demek daha mantıklı. Yalan konuşmayalım şimdi." dedi.
"Tamam Safa. Yine gel üstüme. Ben nasıl olsa bunun acısını senden çıkarırım."
"Çıkartırsın." dedi imalı imalı konuşarak.
Zafer "Hadi o zaman biz sofraya geçelim. Burada mı yiyoruz?"
"Hayır, bahçede."
"Tamam. Hadi Ceyda."
"Geliyorum." dedi ve arkasından yürümeye başladı.
Safa "Ben de çıkıyorum o zaman." dedi.
"Çık, bende şunları koyup geliyorum." dedim.
Bir tepsi aldıktan sonra kahvaltılıkları tepsiye koydum. Ardından da hızlı adımlarla yukarıya çıktım.
Masaya kahvaltılıkları yerleştirirken konuşulan muhabbeti kapatmışlardı. "Ne konuşuyorsunuz siz?"
"Önemli bir konu değil. İş falan işte." dedi Zafer.
"Hı hı iştir iş."
Son heceyi uzatarak "Güzin!" dedi Safa uyarırcasına.
"Safa!" dedim bende aynı şekilde.
"Tamam şu konuyu kapatalım. Hadi sen de tabakları getirmeye devam et."
"Emredersiniz beyefendi." dedim ve hızlıca kapıdan içeri girdim. Bu adam beni deli edecekti. Kesinlikle psikopat olacaktım ya.
Sinirden ağlamaya başlamıştım. Bu hormonlar yüzünden saçma sapan şeylere ağlar olmuştum. Cidden saçmaydı ağladığım şey. Fakat haklıydım. Bana emir veremezdi.
Merdivenlere geldiğimde elimdeki gümüş tepsiyi yere sertçe fırlatıp merdivenlerden aşağı inmek yerine yukarı çıkmaya başladım. Bahçedekiler hemen ayaklanmış ve Safa koşarak içeri girmişti. "Güzin ne oldu?" dedi aşağıdan seslenerek.
Ağlamaklı sesimle "Bir şey yok. Yürü git yemeğini ye!" diye bağırdım.
Ardından yukarı çıkmıştım. Safa da üçer üçer veya dörder dörder merdivenlerden yukarı geliyordu. Kendi odamızın kapısını açıp içeri geçtim. Tam kapıyı örtecektim ki. Safa elini araya koydu. Ellerimi kapıdan çekip yatağıma ilerledim. Yatağa oturup kafamı önüme eğdim. Ellerimi yüzümdeydi ama kısa sürmüş, Safa ellerimi kendine çekmişti. Önümde eğilmiş yüzüme bakarak "Birtanem, meleğim. Neden ağlıyorsun?" dedi.
"Neden ağlamayayım Safa? Beni üzüp duran, emir veren sensin."
"Ya ben o anlamda demedim ki. Hani sana şu sürprizim vardı ya. Onun hakkında konuşuyorduk. O yüzden senin hemen gitmeni bekledim." dedi.
Bu muydu yani? Zaten ben bunu tahmin etmiştim ama banane. Beni ağlatmıştı. "Ama sen beni ağlattın Safa."
"Ya bilerek mi yaptım sanki."
"Sen benim kıymetlimsin. Bunu anla artık!" Öyle miydim? "Öyle miyim gerçekten?"
"Öylesin tabi." dedi belime ellerini sararken. Ben de burnumu çektikten sonra kollarımı kafasına sardım. Saçına bir öpücük kondurup "Seni seviyorum!" dedim.
"Bende Seni seviyorum!" dedikten sonra eğilip karnımdan öptü.
"Hadi inelim artık aşağıya. Kahvaltı yapacağız."
"Tamam ben bir elimi yüzümü yıkayıp geliyorum." dedim ve hızlıca banyoya girdim. Ellerimi lavaboda güzelce yıkadıktan sonra yüzüme de üç defa su çarptım. Ardından havluma kurulanıp hızlı adımlarla aşağı indim. Bahçeye geldiğimde çoktan her şey masaya gelmişti. Herkes hiçbir şey olmamış gibi ben gelince bir şey demedi. Zafer "Ee hadi yenge! Yiğenim açlıktan ölecek." dedi. "Tamam geldim." dedim gülümseyerek.

GİZLENMİŞ DUYGULAR [Askıya Alındı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin