13.BÖLÜM

2.9K 113 13
                                    

Hasan ağa göz yaşlarını sildi ve arabaya bindi. Cahit de babasına üzüntülü bakışlarla onu takip etti ve direksiyonun başına geçti. Arabayı çalıştırdıktan sonra oradan uzaklaştılar.

Dicle de avluya bakan camdan avluya bakıyordu. 'Ne konuşuyorlar', diye merak içerisindeydi. O sırada Fırat içeri girdi ve Dicle'yi öyle camda görünce sordu:
"Ne yapisin sen öyle?", diye sordu. Dicle:
"Hiç! Elzem'in babası geldi ve onu götürmeye çalıştı fakat Elzem gitmedi. Gerisini duyamadım ama. Elzem babasından bu kadar mı korkuyor? Açıkçası beni çok şaşırttı!", dedi.
Fırat en başta sesini çıkarmadı. Dicle'ye uzun uzun baktı. Dicle:
"Bir şey mi oldu Fırat? Bana niye öyle bakıyorsun?", diye sordu. Fırat kendini toparlayarak:
"Yok bir şey olmadı.", ve güldü. "Böyle bir güzelliğe bakınca insan dalıp gidiyor.", dedi.
Dicle bu iltifatlar karşısında biraz utandı ve tebessüm etti. Fırat da ona gülümseyerek karşılık verdi. Fırat:
"Hadi gidelim senle birlikte çarşıya gelinlik beğenelim.", dedi. Dicle:
"Tamam. Ben çantamı alayım o zaman!", dedi ve çantasını almaya gitti.

Birlikte el ele odadan çıktılar. Kendal ağa, Nazgül Hanım ve Elzem divanda oturmuşlardı. Dicle ve Fırat'ın birlikte odadan çıktıklarını görünce hepsi sustu ve onlara baktılar. Ne Fırat ne de diğerleri bir şey söyledi. Fırat daha fazla durmadan Dicle'yi alıp konaktan birlikte çıktılar.
Elzem daha fazla dayanamadı ve ayağa kalkıp onları takip etti. Kendal ağa Elzem'i zor bela tuttu ve onu sakinleştirmeye çalıştı. Kendal ağa:
"Napisin sen kızım!? Nereye gidisin böyle hızlıca?", diye sordu. Elzem:
"O kıza gerçekleri söylemeye! Bırak beni baba! Kız gerçekleri öğrensin de gitsin buralardan! Zaten gerçekleri öğreneceği zaman bu Fırat'ın yüzüne bile bakmaz!", dedi. Kendal ağa:
"Sakın kızım! Sakın böyle bir gaflete düşeyim deme! Böyle bir şey yaparsan Fırat senin yüzüne bile bakmaz!", dedi.
Bu laf Elzem'in yüreğini delip geçmişti. Kendal ağaya biraz daha yaklaşarak:
"Sanki bakimidi baba? Ben tam dört senedir onu bu konakta beklemişim ama yaptığına bak! Ben neden hep üzülen taraf olim ya! Ben Fırat'a o kadar aşıkken o neden bu aşkı görmi! Ben aşkımdan kahroluyorken o neden mutlu baba? Cevap versene!", dedi.
Kendal ağa:
"Sen bilisin zaten kızım! Senden önce başkasına aşıktı ama kız kanserden vefat etti! Daha sonra zaten askere gitti sonra da üniversiteye. Demek orada beynini yıkamışlar! O zaten depresyona girdikten sonra eskisi gibi olamadı. Biraz anlayış göstersen...", dedi.
Elzem bağırarak:
"Ne anlayışı ya? Ne anlayışı! Ben günlerdir anlayış gösterim ama gören yok! Senelerdir anlayış gösterdim yine bunu gören olmadı! Ben daha ne yapayım baba! Elimden başka daha ne gelir ki?", diyerek isyan etti.
Kendal ağa ona sarılarak teselli etti.

Hasan ağa ve Rona Hanım divana oturmuş kara kara düşünüyorlardı. Cahit odasından çıktı ve merdivenlerden aşağı indi. Divana oturarak:
"Baba biz şimdi ne yapacaz? Elzem bize ters köşe yaptı! Biz bu meseleyi nasıl halledecez?", diye sordu.
Hasan ağa tesbihini avucunun içine aldı ve tesbihi avucunda iyice sıktı. Siniri hâlâ geçmemişti. Hasan ağa:
"Elzem bizim belimizi büktü! Hiç beklemezdim ondan! Ama benim yine bir planım var oğlum. Onları canevlerinden vuracaz! Haciz maciz onlara kâr etmez!",dedi. Cahit:
"Aklında ne var baba?! Belli ki planın işleyecek gibi. Yoksa haczi çekmezdin!", dedi. Hasan ağa:
"Pek emin değilim ama bu planı uygulayacaz. Yoksa başka çaremiz yok! Plan basit... Şilan'ı sana isteyecez! Eğer verirlerse biz de aynı şeyi onlara yapacaz!", dedi.
Cahit ayağa kalkarak:
"Sen ne diyisin baba! Ben asla böyle bir şey yapmam! Onlara aynı şekilde karşılık mı verecez yani?!", dedi. Hasan ağa da ayağa sinirli bir şekilde kalktı. Elindeki tesbih ile Cahit'in göğsüne vura vura:
"Başka çaremiz mi var Cahit! Bacının halini görmi misin sen! Beş kuruş etmeyen bir adam için kendini öldürecekti. Biz de elimiz kolumuz bağlı bir şekilde duracak mıyız yani? Günlerdir gözünde yaşlar eksik olmadı! Elinde olsa bir daha kendini intihar eder! Yapacaksın bunu Cahit! Bacın, aşiretin için bunu yapman gerek! Anladın mı beni şimdi!", dedi.
Cahit çabuk ikna oldu. Söz konusu Elzem ise dünyayı yakardı. Kafasını tamam anlamında sallayarak:
"Tamam baba! Sen hiç merak etme! Onları inim inim inletecem! Görsünler bakalım dünyanın kaç bucak olduğunu!", dedi.

Dicle ve Fırat gelinlikçiden çıktılar. Ikisi de çok mutlu idi. Ne de olsa yarın eğlence vardı. Koskoca Harzemşahlara yeni bir gelin geliyordu. Birlikte arabaya binerek konağa gittiler.
Konak haliyle sessizdi. Herkes ayrı bir odadaydı. Fırat bu sessizliği hiç hayra yormadı. Dicle ile birlikte odalarına gittiler.

                                     Ertesi Gün

Ertesi gün sabahın erken saatlerinde kalkarak işe koyuldular. Fırat ve arkadaşları balonları şişiriyorlardı. Bir kaç kişi de süslemeler ile ilgileniyordu. Elzem de konağın avlusuna bakan balkondan onları izliyordu. Herkes işini bitirdi ve düğün akşama doğru başlayacaktı. Fırat Dicle'yi de alıp kuaföre götürdü. O da arabayı süslettikten sonra kuaföre gidip damat tıraşı olacaktı. Her an her saniye bir aksilik çıkmasın diye Allah'a dua ediyordu.

Elzem herkesin konaktan çıkmasını fırsat bilerek bütün  herşeyi darma duman etti. Balonları patlattı. Gelin ile damat masasını yere attı, her yeri kirletti. Hıncını hâlâ alamamıştı. Fırat eve geldiğinde hem büyük bir şokla karşılaşacak hem de en mutlu günü mahvolacaktı. Elzem buna aldırış etmeden odasına gitti.

                                    *      *       *

Dicle ve Fırat konağa geldiler. Avluya adım atar atmaz büyük bir kargaşa ile karşı karşıya geldiler. Fırat bunun sadece Elzem yapacağını bildiği için sesini çıkarmadı. Arkadaşlarına haber vererek etrafı tekrar düzenlemelerini rica etti. Fırat Dicle'ye:
"Sen burada kal ben birazdan geliyorum", diyerek üst kata çıktı ve Elzem'in yanına geldi. Fırat kapıyı sertçe kapattı. Elzem korktu ve sıçradı:
"Noli ya!", dedi. Fırat:
"Noli bili misin? Emeklerimizi ziyan ederek bizi zor durumda bıraktın! Ama merak etme! Biz tekrar yaparız... Senin böyle etrafı dağıtman bizim evliliğimize engel olmaz! Ne yaparsan yap, ne edersen et bu evliliğe mani olamayacaksın!", dedi ve çıktı.
Elzem donup kalmıştı tepki vermiyordu. Etrafı dağıtmaya başladı. Aynaya süs eşyalarından birini fırlatarak paramparça etti. Çığlık atarak kendini sakinleştirmeye çalıştı. En sonunda Cahit'i arayarak yapılması gerekeni söyleyerek Cahit'in konağa gelmesini bekledi.

Eğlence başladı ve bütün davetliler de gelmeye başlamıştı. Bir yandan da bir kaç kişi Dicle ve Fırat'ın dedikodusunu yapıyordu. Hamza bunları duyuyordu ama cevap bile vermek istemiyordu. Kendal ağa ve Nazgül Hanım mutfakta tek başlarına oturuyorlardı. Düğünün bir an önce bitmesini bekliyorlardı. Arada sırada pencereden bakıp ne yaptıklarına bakıyorlardı. Elzem de merdivenlerin başında durarak hem Dicle ve Fırat'a hem de avlunun kapısına bakıyordu. İçinden:
"Görürsünüz siz şimdi! Ben size bu düğünü nasıl zehir edim!", dedi.
Dicle ve Fırat karşılıklı çiftetelli oynuyorlardı. İkisi de birbirlerine mutlulukla bakıyorlardı. Ama ikisi de birazdan neler olacağını bilmiyordu.
Sonunda Elzem'in beklediği o an geldi. Cahit konağa elinde tabanca ile bitlikte gelmişti. Hamza onu gördü ve ne yapacağını merak ederek onu izledi. Namluyu Dicle'ye döndürseydi bir şey yapmayacaktı ama eğer Fırat'a döndürürse müdahelede bulunacaktı.
Cahit namluyu Fırat'a doğru döndürdü. Hamza'nın korktuğu başına gelmişti. Hamza Fırat'ın önüne doğru koştu. Cahit yakınında olsaydı silahı engelleme şansı vardı fakat ona uzaktı. Cahit tetiği çekti ve ateş etti. Hamza tam da Fırat'ın önüne geçmişti. Karnından vuruldu. Herkes çığlıklarla etrafa kaçışırken Elzem onlara sinsice bakıyordu.
Hamza kendini daha fazla ayakta tutamadı, gücü tükendi ve yere yığıldı.

DİCLE VE FIRAT #WATTY2020 (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now