41.BÖLÜM

1.5K 47 8
                                    

Aradan bir saat geçmişti. Fırat hâlâ şoku üstünden atamamıştı. Başı elleri arasında hâlâ düşünüyordu.
"Ben nasıl böyle bir aileye düştüm? Ben... Hayır! Yirmi beş senem meğersem yalanmış. Ailemin sevgisi, hürmeti, beni koruyup kollaması... Yalan. Her şey yalan...", diye içinden geçirdi.
Salonda herkes suspus oturuyordu. Hacer hâlâ ağlıyordu. Şilan,Nazgül Hanım ve Kendal ağaya öfkeyle bakıyordu. O da bu durumu kabullenmek istemiyordu.
Hacer elini Fırat'ın sırtına koydu. Konuşmak istiyor, fakat konuşsa bir şamata çıkacak diye korkuyordu. Cesaretini toparlamaya çalıştı:
"Bir şey söylemeyecek misin Fırat?", diye sordu.
Fırat uzun süre sessiz kaldı. Oturduğu yerden kalktı ve yine esip gürlemeye başladı:
"Hayır ben anlamim! Neden böyle bir şeye ihtiyaç duydunuz ki? Beni bu acıya atma sebebiniz ne?", diye sordu.
Kendal ağa:
"Yeter artık Fırat! Az önce sana açıklamasını yaptık! Daha sen neyi sorgulisin?"
"Tamam da, benim anamın buraya gelme sebebi veya burada kalıp da benim anam olduğunu söylememe nedeni nedir? Niye önce söylemediniz?"
"Fırat! Gerekli soruların cevaplarını aldın! Bundan sonraki sorularını anana sorarsın!", dedi.

Kendal ağa salondan çıkarken içeri Dicle girdi. Kendal ağ Dicle'ye dik dik baktı. Dicle de bir şey söylemeden, Kendal ağanın bakışlarını aldırış etmeden Fırat'ı çağırdı. Duygulu bir ses tonuyla:
"Fırat!", diye seslendi.
Fırat ağır çekimde arkasına döndü. Dicle'yi görünce ona doğru koştu ve birbirlerine sarıldılar. Fırat Dicle'ye öyle sıkı sıkı sarılmıştı ki, sanki kaburgaları birbirine girmişti.
Birbirlerine baktılar. Fırat Dicle'nin alnından öptü.
Fırat:
"Seni çok özledim Dicle...", dedi. Dicle:
"Ben de seni... Bana yalan söylemiş olsan da sana kırgın değilim. O gittiğim akşam Şilan bana her şeyi mesaj olarak attı. Ben de düşünmeye ihtiyacım olduğunu söyledim. Düşündüm ve buradayım. Senin yanındayım.", dedi ve tekrar birbirlerine sarıldılar.
Nazgül Hanım:
"Buradasın. Lanetinle buradasın sen! Niye geldin. Hiç huzurumuz yoktu zaten sen de geldin tuzu biberi oldun.", dedi.
Fırat:
"Karışma sen. Bundan sonra senin hiçbir şey söylemeye hakkın yok.", dedi.
Dicle Fırat'a:
"Fırat sen annenle nasıl konişisin böyle? O senin annen.", dedi
"Değil!", dedi. "O benim anam değil. Benim anam belli.", dedi.
Hacer'i işaret etti. Dicle şaşkın bakışlarla Hacer'e baktı.

Nazgül Hanım Dicle'ye:
"Senin Fırat'a söylemen nasip olmadı be Dicle! Bir DNA testi sonucu öğrendi gerçekleri benim oğlum.", dedi.
Fırat:
"Hâlâ bana oğlum diyebili misin sen? Ayrıca ne zırvalisin sen?", dedi.
Nazgül Hanım yine ortalığı karıştırma peşindeydi. Ayağa kalkarak Fırat'ın karşısına dikildi:
"Gerçekleri Dicle de bili demek istim! Bak. Senden önce gerçekleri karın öğrendi."
Dicle:
"O da sayenizde Nazgül Hanım.", dedi.
"Benim diyeceklerim bitmedi. Ayrıca gelip kapıdan her şeyi dinlersen tabi ki öğrenirsin. Allah'tan o zaman Şilan durumu fark etti de gelip bize söyledi. Yoksa Allah bilir başımıza daha neler gelirdi?"
Dicle:
"İyi ki de duymuşum. Belki Fırat'tan başka sağladığınız şeyler de olabilirdi belki?"
"Bundan başka bir şey yok! Olaylara burnunu daha da sokma ve uzatma.", dedi.

Şilan:
"Yeter artık! Bıktım bu kavgalarınızdan." Hacer'i işaret ederek:
"Bakın şu kadının haline! Kadın nasıl çöktü ya. Yazık değil mi bu kadına? Sorarım size. Abi bak. Anana bak. Onunla ilgilen artık. Bu kadının yalanlarını artık dinleme. Karın ve ananla mutlu bir hayat yaşa.", dedi ve odadan çıktı.

Elzem kendine bol köpüklü bir kahve yapmıştı.
Cahit de yanında oturuyordu. Cahit'in telefonu çaldı. Arayan sevdiği kızdı. Telefonu açtı:
"Efendim... Evet... Ben de seni özledim... Yok hayır... Ne zaman peki?... Kesin mi?... Tamam hayatım... Ben de seni seviyorum. Hadi görüşürüz.", dedi ve telefonu kapattı.
Elzem gülümseyerek:
"Ne diyi?", diye sordu.
"Bir kaç gün sonra buraya gelimiş."
"Niye neredeydi ki?"
"Bursa'ya gitmişti. O özel bir şirkette işi vardı. Tekrardan buraya geri dönecek.", dedi.
Elzem:
"Hımm iyi...", dedi ve kahvesini yudumlamaya devam etti.

Fırat Dicle'den bir açıklama bekliyordu. Dicle:
"Üzülmemen için söylemedim. Yoksa ben senin kötülüğünü ister miydim?", dedi. Fırat:
"Keşke önceden söyleseydin de olaylar buraya kadar gelmeseydi. Belki şimdi biz daha da mutluyduk. Belki bambaşka bir hayata başlamıştık. Ne bileyim belki çocuğumuzun olacağını öğrenirdik..."
Dicle:
"Bilim ama sana söyleyemezdim. Affedebilecek misin beni?"
Fırat gülümseyerek:
"O nasıl kelime? Sen benim hatalarımı affedersin de ben seninkilerini affetmez miyim?",

Nazgül Hanım odasına gitti. Kapıyı açar açmaz, Kendal ağayı öylece yerde cansız bir şekilde yatarken gördü ve neye uğradığını şaşırdı. Elini ağzına götürdü ve kısık sesle:
"Hayır. Kendal! Kendal aç gözlerini. Ağam!", dedi.
Kendal ağadan bir tepki yoktu. Yarım saat önce sağlam olan adam şimdi cansız bir şekilde yerde yatıyordu. Nazgül Hanım daha fazla dayanamarak çığlığı bastı:
"Ağam!"

Bir bölümün daha sonuna geldik.
Sizden ricam oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Sağlıcakla kalın.


❤

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.





DİCLE VE FIRAT #WATTY2020 (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin