16.BÖLÜM

2.5K 90 4
                                    

Uğur komutan askerlere:
"Alın, çocuklar!", dedi.
Elzem şaşkın bakışlarla askerin elindeki kelepçeye baktı. Elzem kafasını Nazgül Hanım'a döndürerek:
"Ana bir şeyler yap!", dedi. Nazgül Hanım:
"Ben ne yapabilirim kızım? Elimden bir şey gelmi!", dedi. Elzem Kendal ağaya:
"Baba sen bir şey yap bari!", dedi. Kendal ağa:
"Ne yapayım kızım? Ne yapabilirim ki?", diye sordu. Elzem de çaresiz bir şekilde bu durumu kabullendi. Uğur komutan:
"Götürün!", dedi.

Dicle Fırat'a:
"Ne yaptın sen Fırat? Niye böyle bir şey yaptın?", diye sordu. Fırat:
"Neredeyse seni öldürüyordu Dicle! Bunun cezası yanına mı kalsaydı! Ya sana bir şey olsaydı? Ben nasıl yaşardım?", diye sordu. Dicle:
"Haklısın ama benim içim de el vermiyor. Kendimi kötü hissedim sanki. Şikayetini geri mi alsan acaba?", diye sordu.
Fırat:
"Asla böyle bir şeyi benden isteme Dicle! Hatta savcılığa gidecem birazdan."
Dicle:
"Neden?", diye sordu.
"Dava açacam. Daha fazla hapis yatması için.", dedi.
Dicle:
"Hayır! Hayır Fırat ne olursun yapma bunu. Bak tamam anlim seni sinirlisin ama benim için ailenle aranı daha da bozma! Zaten aranız açık, daha da açılmasın. Lütfen beni kırma!", dedi. Fırat:
"Neden Dicle neden? Yapma bak böyle. Eğer o oradan çıkarsa sana daha da zarar verecek!", dedi. Dicle:
"Hiç bir şey de yapamaz! Neyse kapatalım bu konuyu! Yorgunum yatacam ben!", dedi. Fırat:
"Dur bekle!", dedi.
"Ne oldu?", diye sordu Dicle. Fırat:
"Sana bir sürprizim var.", dedi. Dicle:
"Sürpriz mi? Ne sürprizi?", diye sordu.
Mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Fırat:
"İçeride ama.", dedi.
Dicle sesini çıkarmadı ve içeri geçtiler. Fırat cebinden hal hal'ı çıkardı ve yere eğilerek Dicle'nin ayak bileğine taktı. Sonra da pantolonun cebinden Dicle için aldığı  yüz görümlüğünü Dicle'nin boynuna taktı. Fırat takarken:
"Normalde bunu düğün akşamında takmam gerekirdi fakat, fırsat olmadı.", dedi. Dicle arkasını dönerek:
"Ben de düğünümüzü böyle hayal etmemiştim. Ama olsun. Sen benim yanımdasın ya o yeter bana!", dedi. Fırat Dicle'nin alnından öptü ve birbirlerine sarıldılar.

Külhanbey'ler kahve içiyorlardı. Cahit kahvesini bitirdi ve fincanı masanın üstüne koydu. Cahit:
"Bu isteme meselesini ne zaman halledecez baba?", diye sordu. Rona Hanım şaşkın bakışlarla:
"Ne istemesi?", diye sordu. Cahit cevapladı:
"Harzemşah'ların çöküşünü izlememiz için Şilan'ı bana isteyecez. Ondan sonra da göreceksin nasıl birbirlerine düşecekler.", dedi. Rona Hanım:
"Peki ne planlisiz siz? Ne yapacaksınız da onları kahredeceksiniz? Aynı şeyi mi yapacaksınız?", diye sordu. Cahit:
"Aynı şeyi değil! Önce evlerine haciz gönderecez. Sonra da karagül ve fıstık tarlalarına zarar verip onları hepten perişan edecez!", dedi. Rona Hanım:
"İyi güzel de... Şilan'ı nerede kullanacaksınız?", diye sordu.
Cahit sırtını divana yaslayarak:
"Eğer o karıyı boşamayıp Elzem'e nikah kıymazsa Şilan'ı öldürmek ile tehdit edecez. Ya da aklımıza daha iyi bir fikir gelirse onu da uygulayabiliriz. Ne de olsa evlenirsek Şilan burada kalacak. Üst katta bir odaya kitleriz, bir şeyler yaparız o zamana kadar da. Eğer boşamazsa konağın ortasına ateş düşer! Bize de keyifle izlemek düşer.", dedi.
Konağın kapısı açıldı. Rona Hanım ayaklandı:
"Hoşgeldin Hülya! Buyur geç otur.", dedi.
Hülya:
"İşim var hemen eve gidecem. Sana bir haber getirdim.", dedi. Rona Hanım:
"Hayır olsun ne haberi?", diye sordu. Hülya:
"Valla diyeceklerim pek de hayır değil", dedi. Rona Hanım telâşlandı:
"Kötü bir şey mi oldu?", diye sordu. Hülya:
"Elzem'i askerler götürdü karakola!", dedi. Rona Hanım:
"Ne!", diye bağırdı.
Cahit ayaklandı. Harzemşah'ların konağına gitmeye çalışırken Hasan ağa ona engel oldu. Hasan ağa:
"Dur Cahit! Sakın bir şey yapayım deme!", dedi. Cahit:
"Baba görmi misin yaptıklarını! Onları öldürmek artık farz oldu!", dedi. Hasan ağa:
"Zaten bu plan olmasaydı ben de yapacağım şeyleri bilidim ama yapmayacaz! Sabredeceksin sadece! Günü geldiğinde beter olacaklar!", dedi.
Cahit sakinleşmeye çalıştı. Divana tekme attı. Rona Hanım onlara dönerek:
"Bi susun! Olayın aslını astlrını öğrenelim bi!", diye bağırdı. Hülya'ya dönerek:
"Ne için yapmışlar bunu peki? Benim kızımdan ne istediler!", dedi. Hülya:
"Valla duyduğuma göre Elzem kumasını bir kulübeye hapsetmiş. Sonra da benzin dökerek yakmaya çalışmış. Sanırsam da Fırat buna dayanamamış gitmiş karakola şikayet etmiş.", dedi. Rona Hanım başını tutarak:
"Vay başıma gelenler! Elzem sen ne ettin! Nasıl böyle bir şey yaptın sen?", diye söylendi.
Cahit:
"Allah'ıma kitabıma onların soyunu kurutucam! Onlar gebermeyi hak ettiler!", dedi.

Elzem hapishanenin içinde oturmuş can sıkıntısından uyumuştu. Kafası gidip geliyordu. Fırat görüşme için karakola gelmişti. Elzem ile bir iki çift laf edeceklerdi. Fırat demir parmaklıkların arkasına geçti. 'Elzem!', diye seslendi. Elzem uyanır gibi oldu. Gözlerini hafiften açtı ve Fırat'a baktı. Elzem de 'Fırat', dedi ve o da Fırat'a doğru yaklaştı. Fırat:
"Kapanmamış olan hesabı kapatmaya geldim!", dedi. Elzem:
"Ne hesabımız vardı ki kapatalım Fırat? Hangi hesaptan bahsedisin sen?", diye sordu. Fırat:
"Karımı ve Recep abinin kulübesini kundaklamanın hesabını.", dedi.
Elzem cevap vermedi. Fırat:
"Hadi kulübeyi geçtim. Ne yapar eder bir şekilde tamir etmesine yardım ederdim. Ama sen benim canımı alidin neredeyse. Nefes almamı sağlayan kişinin hayatına kastedidin sen!", dedi. Elzem:
"Sen de hiç mi onur yok! Bir de utanmadan karşımda söylediğin laflara bak! Ben de senin karın değil miyim? Benim ondan neyim eksik?", diye Fırat'ı sorguladı. Fırat:
"Sen benim karım falan değilsin! Sen benim hiç bir şey im değilsin sen! Ayrıca sen asla onun gibi olamazsın! Sakın bir daha böyle bir şey yapayım deme! Bu senin için çok kötü olur!", dedi. Elzem:
"Haşa. Onun gibi olmak benim ne haddime. O senin gözlerini kör etmiş. Ben onun gibi olsam da sen farkına varmazsın! Ama bilki sen çok pişman olacaksın! Bu iyi günleri mumla arayacaksın. Çünkü bunlar senin iyi günlerin.", dedi. Fırat:
"Ne ima etmeye çalişisin sen?", diye sordu. Elzem:
"Sen nasıl olarak anlisen!", dedi.
Fırat tam ağzını açacakken arkadan polis memuru seslendi:
"Görüşme sona erdi!", dedi.
Fırat giderken söylendi:
"Bu burada bitmedi Elzem! Tekrar gelecem!", dedi. Elzem:
"İstediğin zaman gel! Ben ne de olsa hep burada olacam. Çıkıp çıkıp gelirsin daha!", dedi ve parmaklıklara vurup, yerine oturdu.

Kendal ağa ve Nazgül Hanım salonda oturmuşlardı. Kendal ağa:
"Artık söylemenin vakti geldi. Ben artık içimde tutamim.", dedi.
Dicle salonun önünden geçerken Kendal ağa ve Nazgül Hanım'ın laflarını işitti. Duvarın ardına geçip onları dinlemeye başladı.
Nazgül Hanım:
"Hayır asla! Ben bunu yapamam. Yıllardır bu sırrı saklik zaten. Ben Fırat'a yapamam bunu!", dedi.
Dicle 'Fırat' lafını duyunca daha da meraklandı ve kafasını daha da ileriye götürdü.
Kendal ağa:
"Başka çaremiz mi var Nazgül? Evlatlık aldığımız günden beridir başımıza bela açmaktan başka bir şey yapmadı ki. Başına dik gidi. Eğer ondan kurtulmazsak başımıza kim bilir daha neler neler getirecek?", dedi.
Dicle şaşkınlıktan elini ağzına götürdü. Kendi kendine:
"Fırat bir Harzemşah değil mi yani?", diye sorguladı.
Geri adım attı arkasında olan sehpaya değdi ve üstündeki vazo yere düştü. Kendal ağa ve Nazgül Hanım şaşkınlıktan ve korkudan gözlerini açıp birbirlerine baka kaldılar...

Sizce Elzem ile Fırat'ın bu konuşması neye bağlanacak? Dicle Fırat'a bu sırrı söyleyebilecek mi? Cahit ve Hasan ağanın planları nasıl işleyecek?
Bir daha ki bölümde görüşmek üzere
🤗😊😍

DİCLE VE FIRAT #WATTY2020 (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now