40.BÖLÜM

1.4K 49 18
                                    

Fırat sanki lâl olmuştu. Resmen konuşamıyordu. Kendal ağaya:
"Şaka mı bu? Şa... Şak... Ş... Şaka mı? Bu ne? Ne yazi lan bu zarfta? Ne demek ben sizin çocuğunuz değilim?! Gerçek mi bu? Bir şey söylesenize! Ana! Baba! Gerçek değil desenize! Beni avutacak bir şeyler söylesenize!", dedi.
Çıt yoktu. Fırat:
"Gerçek ha! Sesiniz çıkmadığına göre burada yazılanların hepsi doğru demek!", dedi ve sustu.
Ağzına gelen her şeyi söylemek istiyor fakat bunca yılın hatrı olduğu için bir yandan da susmak istiyordu.
Etrafı dağıtmak, sinirini eşyalardan çıkarmak istiyordu.
Elini saçlarına götürdü. Saçlarını karıştırdı. Salonun içinde dolanmaya başladı. Fırat:
"Meğersem benim yirmi beş senem yalanmış! Ben yirmi beş senemi benim anam babam olmayan insanlara ana baba demekle geçirmişim, saygı göstermişim. Boşa göstermişim. Hamza her zaman el üstünde, Fırat bir köşede dursa da olur değil mi? Hamza her zaman sevilirken, ben sadece onun sevulmesini seyrettim. Yıllarca onu kıskandım ben! Ona hediyeler, övgüler yağarken ben ne zaman kötü bir şey yapsam sadece bana kızılırdı. Bu yüzden miydi o halleriniz. Bu yüzden miydi bana olan öfkeniz. Benim suçum ne? Bana yıllarca bağırıp, çağıracağınıza beni evlatlık edinmeseymişsiniz daha iyiydi. Ben anasız babasız kalsaymışım daha iyi olurmuş.", dedi.

Şilan kapıyı sertçe kapattı. Ardından içeri Hacer girdi.
Şilan'ın ağladığını görünce ona sarılıp neden ağladığının sebebini sordu:
"Şilan. Kuzum sen niye ağlisin?"
Şilan:
"Ben ağlamayayım da kimler ağlasın Hacer abla. Meğersem ben bir Harzemşah değilmişim. Meğersem ben bir başkasının evladıymışım.", dedi.
Hacer yutkunarak:
"Gerçekler ortaya çıktı öyle mi?", diye sordu.
"Sen bili midin?"
Hacer kafasını yere eğdi. Şilan:
"Sen de mi abla? Neden bizim etrafımızdakiler hep yalancı. Al işte. Şimdi de abim geldi. Şimdi o da bütün gerçekleri öğrenecek."
Hacer korkuyla:
"Fırat geri mi geldi. Hani Dicle'yi almaya gididi."
"Yok. Ben eve gelmesi gerektiğini söyledim."
Hacer ayağa kalktı. Şilan:
"Abla ne oldu? Yüzün mermer gibi oldu.", dedi.
Hacer:
"Yok. Birazdan öğrenirsin olanları.", dedi ve odadan çıktı.
Sırtını duvara yasladı. Gözlerini kapatarak:
"Allah'ım şimdi ben Fırat'a nasıl söylecem ben bunu?", diye söylendi.
Merdivenlerden yukarı çıktı ve salonun kapısının önüne geldi. İçeride konuşulanları dinledi.

Dicle otobüse binmek istemişti ama daha erken gitmek için uçağa binmeyi tercih etmişti. Farkında değildi ama yol yarılanmıştı.
Ailesini bir kere daha arkada bırakmıştı. Hem de bu sefer habersiz. Dicle havaalanına geleceği zaman Feride Hanım kardeşine, Fazıl Bey ise de kahve'ye gitmişti.
Dicle bu sefer duygularından emindi. Geri dönüşü olunmaz bir yoldaydı artık. Fırat'a güveniyordu. Çünkü onsuz hayat geçmiyordu. Saniyeler saat, günler haftalara dönmüştü. İçinden:
"Bu sefer olacak. Bu sefer gerçekten mutlu olacaz. Ben Fırat ve eğer iyileşirsem çocuğumuz. Allah'ım sen bize mutlu hayatı nasip et yarabbim.", diye geçiriyordu.

Cahit:
"Ana sana bir sürprizim var.", dedi.
Rona Hanım:
"Hayırdır ne sürprizi?"
Cahit:
"Sana gelin buldum."
Elzem şaşırarak:
"Abi sen? Sen mi?"
"Evet ne olmuş. Ben de aşık olamam mı? Eğer olursa yakında sizi onunla tanıştırmak istim."
Elzem:
"Abi onca olayın arasında sen ne ara aşık oldun ne ara açıldın ne ara eve getirecek kadar ilişkinizi getirdiniz çok merak edim."
"Valla bir şekilde oldu. Bir arkadaşın aracalığıyla oldu zaten. Kesinleşmeden de size söylemek istemedim."
Rona Hanım:
"İyi. Eli ayağı düzgün, hanım hanımcık bir kızsa neden olmasın.", dedi.
Cahit:
"Maşallahı var anam. Sen merak etme.", dedi.

Şilan tırnaklarını yiyiyordu. Gözlerinin önüne Hacer ile konuşmaları geldi:
"Birazdan öğrenirsin olayları."
Ne olaylarıydı ki bu? Fırat ile ilgili miydi? Çünkü Fırat lafını duyunca tedirgin olmuştu. Şilan:
"Bunların arasında bir bağ var. Yoksa Hacer abla niye Fırat lafını duyunca ayaklandı ki?"
Durdu ve aklına hiç olmayacak bir şey geldi:
"Yoksa... Hayır. Hayır olmaz o kadar.", dedi.

Fırat:
"Hepiniz yalancısınız! Hepiniz! Yıllarca beni kandırmışsınız. Bir de bana dersiniz, sen ne kadar yalancı bir insansın diye. Ya siz peki? Sizin yalancılığınıza ne demeli peki? Ben size söyleyecek başka bir şey bulamim. Çünkü siz edilecek hakaretlere bile değmezsiniz!", dedi. Kendal ağa sinirle ayağa kalktı:
"Biz sana bakmasaydık, sana bakan olmazdı. Yıllarca seni okutup, büyüttük. Şimdi sen karşımıza geçip de bize neyin hesabını sorisin sen?!", dedi.
Kalbini tuttu. Yine zor nefes almaya başlamıştı. Her şey üst üste geliyordu ve Kendal ağanın da kalbi buna dayanmıyordu.
Fırat Kendal ağanın bu halini aldırmayarak:
"Benim anam, babam kim?"
Nazgül Hanım:
"Senin baban yok. Ama anan...", derken içeri Hacer girdi. Donuk gözlerle Fırat'a bakıyordu. Gözleri dolmuştu fakat ağlamak istemiyordu. Hacer sesi titreyerek:
"Senin anan benim Fırat!", dedi.

Bir bölümün daha sonuna geldik.
Sizden ricam oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Sağlıcakla kalın.

❤

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
DİCLE VE FIRAT #WATTY2020 (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now