20.BÖLÜM

1.9K 66 0
                                    

Elzem Dicle'ye sinsi sinsi bakıyordu. Bütün konak ahalisinin gözleri Dicle'nin üzerindeydi. Dicle kendini savunmak zorundaydı. Dicle ağlayarak:
"Hayır! Yalan söyli!", dedi. Ardından:
"Benim çocuğum olacak!", dedi. Elzem:
"Fazla kendini yorma istersen. Çürüğe çıktın ya sen! Bu konakta zaten bir sözün, bir hükmün yoktu. Şimdi bizim gözümüzde yok hükmündesin!", dedi.
Fırat:
"Elzem! Laflarına dikkat et!", dedi. Elzem:
"Dikkat ederim ağam. Sen merak etme. Ben nerede, ne zaman ne diyeceğimi iyi bilirim.", dedi.
Fırat bu göndermeli cümleleri gayet iyi anlıyordu.
Fırat Elzem'i kolundan tutup mutfağa götürdü. Nazgül Hanım da fırsatı yakalayarak Dicle'nin kolundan tutup kendi odasına götürdü.
Hamza ardından:
"Bir zaten bu eksikti. Konak eski haline dönmüş derken yine aynı haline döndü. Bu konağın üzerinden karabulutlar ne zaman gidecek acaba?", diye sitem etti.

Fırat:
"Senin derdin ne? Ne yapmaya çalişisin sen?", diye sordu. Elzem:
"Yapmam gerekeni yapim ağam. Fena mı? Bak! Etrafına biraz dikkatli bak. Eğer bu kadınla evli kalmaya devam edersen buralarda koşuşturan çocuk zor görürsün sen!", dedi. Fırat:
"Bundan sanane!", diye bağırdı. "Bu seni hiç ilgilendirmez. Ayrıca yalan yalan da konuşma! Doktor ona kısır falan demedi. Sadece tedavi olması gerekiyor.", dedi.
Elzem:
"Ben doktordan sordum. Çocuğun olması yüzde yirmi hatta belki daha da düşük ihtimalmiş. Sizin bu gidişle zor çocuğunuz olur. Sen bu kadınla evli olduğun sürece senin başın daha çok ağrıyacak bilesin!", dedi.
Fırat:
"Sen bunları da mı sordun? Hani bu doktorun hipokrat yemini? Hiçbir hastanın özeli söylenmez! Bu ne diye sana her şeyi anlatmış ki?", diye sordu. Elzem:
"Tuğba benim arkadaşım Fırat! Ben her şeyi bilirim. Aldığın nefesten dahi haberim olur. Yapacağın hamlelere dikkat et. Allah muhafaza başın bu kız yüzünden daha da beter belalara sürüklenmesin.", dedi ve gitti.
Fırat bu işin peşini bırakmayacaktı. O doktoru da en kısa zamanda şikayet edecekti. Böylece bu büyük engelleri yavaş yavaş aşmaya başlayacaklardı.

Nazgül Hanım:
"Ne o Dicle! Bak. Bana söylerken iyiydi. Şimdi sesin niye çıkmi?", diye sorguladı.
Dicle sesini çıkarmayınca Nazgül Hanım:
"Hani beni Fırat'a söyleyecektin? Söyleyemezsin tabii. Yakında sen de benim gibi çaresiz kalırsan, başkasından evlat ednirsen benim bu çaresiz halimi iyi anlarsın.
Sana o zamanlardaki halimi anlatayım mı?", dedi.
Dicle:
"Ama...", dedi ve Nazgül Hanım sözünü kesti:
"Beni dinle önce. Çocuğumun olamayacağını ilk öğrendiğim zaman senin gibi olmuştum. Hayattan soğumuştum. Yaşama hevesim kalmamıştı. Dedim belki bir umut... Ama o umudumu da kırdılar. Allah razı olsun Kendal ağadan. Normalde kim böyle bir duruma düşse ya boşanırlardı ya da üstüne kuma getirirlerdi. Kendal öyle yapmadı ama. Yetimhane'den üç çocuk evlat edindik. Ve böyle de devam edecek. Çocuklarıma o kadar alışmışım ki, onlara bir şey olursa dayanamam...", dedi.
  Nazgül Hanım da Dicle gibi ağlıyordu. Ama Nazgül Hanım Hamza'yı Kendal ağanın kaçırdığını bilmiyordu. Onu yetimhane'den aldığını iddiaa etmişti. Tabii bu durumdan da Nazgül Hanım'ın haberi yoktu.
Dicle:
"Ama benimki sizinki gibi bir şey değil ki. Benimki başka.", dedi. Nazgül Hanım:
"Nasıl?", diye sordu. Dicle:
"Benim çocuğumun olma ihtimali var. İçimde yine de bir umut var. Bu umudumu da sürdürecem.", dedi.
Nazgül Hanım:
"E, Elzem niye öyle söyledi ya?", diye sordu. Dicle:
"Valla orasını bilmim. Daha benle ne alıp veremediği varsa artık. Bilemim.", dedi.
Nazgül Hanım içinden:
"Elzem'in bu tavırlarıyla sonu sonu bu kız gerçekleri öğrenecek! Onunla da bir konuşmam lazım.", dedi.

Kendal ağa salonda tek başına oturuyordu. Hasan ağa ile konuşmaları aklına geldi. Şilan'ı onlara nasıl gelin olarak verecekti? Başka bir çare bulması gerekti. Ama ne? Eğer onlara verirse olaylar daha da beter olur.
Telefonu çaldı. Arayan Hasan ağaydı. Kendal ağa:
"Ulan Hasan! Dört bir koldan saldırmaya başladın yine ha!", dedi kendi kendine.
Telefonu açtı ve konuşmaya başladılar. Hasan ağa hâl hatır sormadan direk konuya girdi. Hasan ağa:
"Şilan ile konuştun mu Kendal?", diye sordu. Kendal ağa:
"Yok! Daha zamanı değil!", dedi. Hasan ağa:
"Ne demek zamanı değil? Ben sana zaman vermiştim diye hatirlim. Hatta bugün son gün. Acele et Kendal! Karar ne ise de hemen bana haber et!", dedi ve telefonu kapattı.
Kendal ağa  telefonu kanepeye sertçe vurdu. Yüzünü avuçlarının içine alarak düşünmeye başladı. Kendi kendine konuşuyordu:
"Nasıl bir çıkış yolu bulacam ben? Nasıl nasıl nasıl?", diye düşünüyordu.

İçeri Şilan girdi ve Kendal ağayı böyle görmeye alışık olmadığı için sordu:
"Baba iyi misin?", diye sordu.
Kendal ağa Şilan'ı böyle görünce duraksadı. Şilan:
"Baba ne oldu? İyi misin?", diye sordu.
Kendal ağa:
"İyiyim kızım. Gelmen iyi oldu kızım. Senle bir şey konuşmam lazım.", dedi.
Şilan kanepeye oturdu ve Kendal ağayı dinledi.
"Kızım Hasan ağa ile konuştum...", dedi ama cümlenin devamını getiremedi. Şilan merakla:
"Ne konuştunuz? Baba beni korkutisin ya.", dedi.
Kendal ağa:
"Hasan dedi ki Şilan'ı Cahit'e istiyelim dedi.", dedi.
Şilan korkunç bir ifadeyle:
"Ne!", diye bağırdı.

DİCLE VE FIRAT #WATTY2020 (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now