18.BÖLÜM

2K 78 8
                                    

Dicle:
"Ne diyisiniz siz doktor hanım? Ben gayet sağlıklıydım, kendime dikkat edidim. Nasıl böyle bir şey olabilir ki?", dedi. Doktor:
"Lütfen sakin olun Dicle Hanım. Sorun yumurtalıklarınızda. Yumurtalıklarınızdaki bulunan kistler yüzünden sağlıklı bir biçimde yumurtlamanız mümkün değil. Kist tedavisi olmanız lazım. Fakat bunun için öncelikle ilaç tedavisine başlayacağız. Size verdiğim ilaçları düzgün bir şekilde kullanırsanız bir ihtimal dahi olsa çocuk sahibi olabilirsiniz.", dedi.
Dicle ağlamaya devam ediyordu. Fırat onu teselli etmeye çalışırken, bir yandan da konaktakilerin öğrendiği anda Dicle'nin üstüne kuma getirteceklerini düşündü. Düşünmesine gerek kalmadı. Elzem vardı zaten. Bu korkunç hayalini bir kenara bırakıp Dicle ile ilgilenmeye devam etti.
Dicle:
"Böyle bir şey benim başıma nasıl gelebilir ya Fırat? Ben kendime çok dikkat ediyordum.", dedi. Fırat:
"Üzülme bitanem. Tedavisi var nasıl olsa. Olmadı seni en iyi hastanelere götürürüm. Sen yeter ki üzme kendini. Tamam mı?", dedi. Dicle:
"Tamam", dedi ve göz yaşlarını sildi.

Hastaneden çıktılar. Arabaya bindiler ve konağa doğru yola çıktılar. Dicle sessiz kalmayı tercih ediyordu. Konuşmamak ve Fırat'ı daha da fazla üzmemek için susmak istedi.
Kendini suçlu buluyordu. Sabahki Nazgül Hanım ile konuşmalarını hatırladı:
"Sizin kısır olduğunuzu tüm Halfeti bili! Çocuklarımız neden bilmesin?"
Dicle içinden:
"Allah'ım bu acı reva mıdır? Neden ben? Neden ben yarabbim? Zaten hayatım altüst oldu. Bu neden peki? Sen beni nasıl imtihanlarla sınisin? Yardım et yarabbim. Fırat'a bir evlat vermeyi çok istim. Sen hayırlısıyla vesile et Allah'ım.", diye geçirdi.
Fırat:
"Üzgün olduğunu anamlara sakın belli etme tamam mı? Şimdi sorarlar 'Ne oldu? Neyin var?', diye sorarlarsa zor durumda kalmayasın. Direk odana git, kendini toparla öyle karşılarına çık tamam mı?", diye tembihledi. Dicle:
"Tamam", dedi. Fırat:
"Kendini çok üzme tamam mı? Çaresini bulucaz. Allah devası olmayan dert vermezmiş. Sabırla bekleyecez.", dedi. Dicle:
"Bekleyecez.", diye tekrarladı. Fırat:
"Seni konağa bıraktıktan sonra karakola gidip şikâyeti geri çekecem. Bari vicdanın biraz rahatlasın.", dedi.
Dicle:
"Aynen Fırat. Kendimi büyük bir yükün altında gibi hissedim. Ne kadar birbirimize zıt olsak da, içim el vermi. En iyisi şikâyeti geri çekmek.", dedi.

Şilan avluda divanın üstünde oturmuş kendine elma soyuyordu. Nazgül Hanım da uzun süredir yapamadığı el işini devam ettiriyordu. Hâlâ Dicle ile olan konuşmalarını aklından geçiriyordu ve bir türlü de kafasından çıkaramıyordu. Şilan:
"Gelin Hanım sabah sabah nereye gitti acaba alelacele?", diye sordu. Nazgül Hanım:
"Kocasıyla bir yerlere gitti zar!", dedi. Şilan:
"Aman boşver! En azından konak sessiz, yeni bir olay yok! İnşallah gittiği günleri de görürüz de ondan kurtulduğumuz zaman da böyle rahat oluruz. Sanki o burada olduğunda kasvetli bir ortam olişi.", dedi.
Dicle konağa girdi. Yüzü hâlâ asık ve yorgundu. Nazgül Hanım onu bu halde görünce sordu:
"Gelin sana ne oldu? Karadeniz'de gemilerin mi battı.", dedi.
Dicle Nazgül Hanım'ı aldırmadan odasına gitti. Dicle'nin bu tavırları Nazgül Hanım'ı şüphelendirmişti. 'Bunda kesin bir şeyler var', dedi.
Şilan:
"Yakında çıkar kokusu ana!", dedi.

Fırat şikayeti geri çekmişti ve Elzem'i de alıp konağa gidiyorlardı. Fırat kendini diken üstündeymiş gibi hissediyordu. Elzem konuşmak istemiyordu. Çünkü konuştuğunda yine Dicle konusunu açacağını ve bu yüzden kavga edeceklerdi. Elzem bunu göze almadı ve konağa varıncaya dek camdan dışarı baktı.

Elzem ve Fırat konağa varmışlardı. Nazgül Hanım Elzem'i görünce el işini bırakıp hemen Elzem'e sarıldı. Şilan da ona sıkı sıkı sarıldı.
Hamza uzaktan onlara bakmakla yetindi. Sadece 'hoşgeldin', dedi. Çünkü Elzem'e feci derecede kin duyuyordu. Vurulduğu anı hatırladı ve Elzem'in ona karşı sinsi bakışlarını. Bir başkasını vursaydı yine aynı şekilde bakacaktı. Hamza bunu hazmedemediği için ona olan sevgisi ve saygısını iyice kaybetmişti. Dicle'ye daha yakın olmayı tercih ediyordu. Çünkü Dicle masum ve büyük bir günahın içine düşmüştü. Elzem'in hapisten çıkma nedenin en büyük vesilesi Dicle'ydi. Onu öldürmeye teşebbüs etmesine rağmen o onun hapisten çıkmasını istemişti.

Dicle Elzem'in sesini duyunca avluya bakan pencereden ona baktı. Dışarı çıkmak için kendini toparladı. Odadan çıktı. Elzem'e karşı yürüyerek:
"Hoşgeldin Elzem.", dedi. Elzem ona hoş olmayan bir bakışla baktı. Sonra Fırat'ın ona onun sayesinde çıkmış olduğunu söylediğini hatırladı. Elzem:
"Hoş bulduk! Senin sayende çıkmışım hapisten. Sağ ol!", dedi. Dicle ona tebessümle:
"Rica ederim.", dedi.
Hamza onlara şaşırmış ve enteresan bakışlarla bakıyordu. 'Ne oldu da Elzem Dicle'ye karşı böyle davrandı?', diye sorguladı. Odasına gidip bu konuyu düşünmeye başladı.

Akşam olmak üzereydi. Kendal ağa konağa geldi ve karşısında Elzem'i görünce hem şaşırmış hem de mutlu bir tavırla karşıladı onu. Elzem Kendal ağanın elini öptü ve hepsi birlikte akşam yemeği için sofraya oturdular. Sofra az da olsa gergin olmuştu fakat önceki  akşamlardaki gibi sorunlu değildi.

Ertesi sabah Kendal ağa erkenden işe gitmek için hazırlanıyordu. Bir yandan da Hasan ağanın teklifini düşünüyordu. Bu durumu Şilan ile konuşmak istemişti fakat vakit bulamamıştı. Daha doğrusu söylemeye utanıyordu denilebilirdi. İçinden 'Ya intikam için evlendirmek istiyorsa? Ya kızıma aynı şeyleri yaparlarsa? Ya da onu üzecek bir şeyler yaparlarsa? Ben o zaman kızıma ne hesap veririm?', diye geçiriyordu.
Yola çıktı. Şirkete giderken bir araba önünü kesti ve ne olduğunu anlamadan arabadan indi. Kendal ağa:
"Noli lan? Eşkıya mısız lan siz? Hayırdır?", diye bağırıp çağırırken diğer arabanın arka kapısı açıldı. Arabadan bir kadın indi. Kendal ağa arabaya öfkeyle bakarken, birden bu duyguyu şaşkınlık devraldı. Kendal ağa:
"Gülizar?", diye fısıldadı.
Gülizar ona doğru yürürken sağ eliyle de gözlüğünü çıkardı. Kendal ağa bu sefer yüksek sesle:
"Gülizar?", dedi. Gülizar:
"Gülizar ya abi. Gülizar. Yıllardır yüzüne bakmadığın kardeşin Gülizar!", dedi. Kendal ağa:
"Senin Halfeti'de ne işin var? Sen İstanbul'da değil miydin?", diye sordu.
Kendal ağa bu soruları kuşkuyla soruyordu. Gülizar:
"Evet İstanbul'dayım. Yıllar evvel yapmam gereken şeyi yapmaya geldim buraya.", dedi. Kendal ağa:
"Ne yapacaksın ki sen burada?", diye sordu. Gülizar:
"Sen daha iyi bilirsin abi. Benim olanı senden almaya geldim.", dedi.
Kendal ağa içinden:
'Bittin sen Kendal!', dedi. Gülizar:
"Hamza'yı almaya geldim! Oğlumu senden almaya geldim!", dedi.

DİCLE VE FIRAT #WATTY2020 (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now