37.BÖLÜM

1.2K 45 3
                                    

Herkes gözü yaşlı komutana bakıyordu. Nazgül Hanım yere oturdu. Kendal ağa kalbini tuttu. Ayakta durmakta zorlanıyordu. Şilan 'abim, abim' diye bağırıyordu. Fırat da sadece donakalmıştı. İşte şimdi Fırat için bedel ödeme vakti idi.
Komutan:
"Ben çok üzgünüm. Bir çiftçi ihbar etti. 'Burada ceset var', diye. Biz de olay yerine gittik. En başta tanıyamadık ama cüzdanı pantolunun cebindeydi. Tekrardan başınız sağ olsun.", dedi.
Nazgül Hanım ayağa kalktı ve komutana karşı:
"Yalan söylisin! İnanmim ben sana! Benim oğlum dağ gibidir. O daha gencecik. Ölemez benim yavrum. Hayır benim Hamza'm ölemez. Hayır kabul etmim...", dedi.
Fırat donuk sesiyle:
"Hamza'nın cesedini nerede buldunuz komutan?", diye sordu. Uğur komutan:
"Karşı kıyıda bir tarlada.", dedi.
Nazgül Hanım ağıtlar yakarak dizlerine vuruyordu.
Şilan da Kendal ağaya bakıyordu. Kendal ağayı divana oturttu. Kendal ağa:
"Hamza'm öldü. Benim biricik oğlum... Öldü."
Gözünü bir yere doğru dikmişti. Ne gözlerini kırpıyordu ne de gözünden bir yaş akıyordu. Sadece olayın şokunda ve atlatamıyordu.

Nazgül Hanım konaktan çıktı. Fırat arkasından seslendi:
"Ana nereye?!", dedi. Nazgül Hanım arkasına bile bakmadan yürüyordu.
Ardından konaktaki herkes Nazgül Hanım'ın arkasından gidiyordu. Nehire doğru gidiyorlardı. Fırat nehri yüzünden Nazgül Hanım'ın canı önceden çok yanmıştı. Bu yüzden tekrardan nehire gidip nehire bir kaç laf söyleyecekti.
Nehirin önüne vardılar ve iskelenin üstüne doğru yürüdüler.

Dicle telefoncuya gitmişti. On beş dakikalık bir işi vardı. İyi ki de kısa sürmüştü. Çünkü dışarı çıkmak istemiyordu. İnsanlarla karşılaşmak. Hele ki tanıdığı kişilerle. Dicle telefonu aldı ama açmadı. Eve gidince açmayı düşünüyordu. Sonra kendi kendine birisi arar belki, yine de açayım dedi.
Telefon kendine gelince mesajlar ardı ardına geliyordu. Gözüne çarpan bir mesaj oldu. Tanımadığı bir numaradan birisi ona video ve sesli mesaj göndermişti. Tam o mesaja bakacaktı ki telefonun şarjı bitti. İyice meraklanmıştı. 'Bu video kimden olabilir?' diye düşündü. Sonra kaldırımın ortasında olduğunu farketti. Düşünceli bir şekilde evin yolunu tuttu.

Nazgül Hanım boğuk sesiyle:
"Daha benden kaç sevdiğimi alacaksın be Fırat! Niye senin içine giren bir daha kurtulami. Daha kaç kere benim canımı yakacaksın? Önce babamı, sonra kardeşimi şimdi de oğlumu aldın! Neden? Niye bana acı cektirtisin sen? Babamı, kardeşimi, oğlumu bana geri ver Fırat! Ben sevdiklerimi istim. Sevdiklerimi geri ver bana!", diye bağırdı.
Fırat Nazgül Hanım'ın bu sözlerinden sonra hüngür hüngür ağlamaya başladı. Kimse fark etmesin diye geriye gitti.
Komutan ve yanındaki bir asker Nazgül Hanım'ın koluna girerek onu bir banka götürüp oturttu.
Şilan ve Nazgül Hanım ağlamaktan harap olmuşlardı. Şilan:
"Bu da mı senin başına gelecekti abi? Niye böyle bir şey yaptın abi?", diye ağlamaya devam etti.

Elzem:
"Tamam abi. Bu iş kesinlikle tamam. İyi ki de hastaneye götürdüm o testi."
Cahit:
"Ne zaman çıkacak peki sonuçlar?"
"Yarına çıkar.", dedi Elzem.
Cahit kuşkuyla:
"Ne demek yarın. Sen testi götüreli iki gün oldu. Bu test nasıl üç günde çıki ki? Normalde bir haftada çıkmi mi?", diye sordu.
Elzem arkasına yaslanarak:
"Ben doktor ile konuştum. Test daha erken çıkacakmış."
Cahit:
"Ben senin konuşmanı iyi bilirim kardeşim. Kesin rüşvet teklif ettin değil mi?", diye sordu.
Elzem:
"Evet. Ben işimi iyi bilirim. Fırat'ın canını ne kadar erken yaksam benim için o kadar kârdır.", dedi.

Kendal ağa nehire ölü bakışlarla bakıyordu.
Arkada ise Fırat istifini bozmadan Uğur komutan ile konuşuyordu. Fırat:
"Olay nasıl olmuş bili misin komutan?", diye sordu.
Uğur komutan:
"Daha bilmiyoruz. Araştırmalara devam ediyoruz.", dedi.
"Peki ya o dediğin çiftçi... Size başka bir şey söyledi mi?", diye sordu Fırat.
Komutan:
"Ne gibi mesela?"
"Yani nasıl oraya gelmiş? Birisi mi onu nehire atmış o açıdan sorim."
"Yok onunla ilgili bir kanıt elimizde yok, çiftçi de demedi zaten. Sadece tarlaya geldiği zaman suyun kenarında bir ceset olduğunu görmüş ve hemen bize ihbar etti. Ondan başka da bir şey yok."
"Hımm."
Komutan biraz durdu. Sonra Fırat'ın gözlerinin içine bakarak:
"Siz birinden mi şüpheleniyorsunuz?"
Fırat:
"Yok."
"Emin misiniz? Sanki bir şey ima edercesine konuştunuz da..."
"Yok komutan öyle değil. Benim kardeşimin bir derdi, tasası yoktu. Kendi kendine niye böyle bir şey yapsın ki diye düşinim ben."
"Anladım. Tekrardan başınız sağ olsun.", dedi ve oradan uzaklaştı.
Fırat da biraz daha ileri gitti. Kendi kendine:
"İnşallah da bu işten bir şekilde sıyrılırım da bu konu böylece kapansın. Yoksa benim başım daha çok ağrıyacak.", dedi.

Dicle eve ulaşmıştı. Daha kıyafetlerini çıkarmadan hemen telefonu şarja taktı. Biraz dolmasını bekledi. Telefonu açtı ve hemen videoya girdi baktı.
Videoda teknede iki adam kavga ediyordu. Bunlar Dicle'ye tanıdık geldi. Yüzleri çok fazla belli etmiyordu ama arkadan bakınca beyaz gömlekli adamı döven kişinin Fırat olduğunu anladı.
Fırat kimi böyle dövüyordu? Videonun sonuna gelindiğini görünce beyaz gömlekli adamı nehire attığını gördü. Dicle elini ağzına götürdü. Video bitmişti. Ama Dicle hâlâ şaşkınlığını üzerinden atamamıştı. Sonra da sesli mesajı açtı. Kalın bir erkek sesi konuşuyordu. Adam:
"Dicle... Senin kocan kendi kardeşinin katili...", dedi.

Bir bölümün daha sonuna geldik.
Sizden ricam oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Sağlıcakla kalın.

DİCLE VE FIRAT #WATTY2020 (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now