31.BÖLÜM

1.5K 62 16
                                    

Fırat:
"Neden baba? Neden böyle adaletsizlik yapisin?", diye sordu. Kendal ağa:
"Adaletsizlik yok ortada! Kim neyi hak edise onu alidir."
"Ben hak etmedim mi şimdi! Ben de senin oğlun değil miyim? Neden iki'ye iki olarak pay etmedin de üç'e bir diye payladın?",
"Ben böyle olmasını istedim, böyle oldu. Geri kalan işleri sonra hallederiz.", dedi.
Kendal ağa ayakladı. Fırat da onunla birlikte ayağa kalktı:
"Çok haksızlık edisin baba! Niye böyle yapisin sen? Bari bir açıklama yap!", dedi.
Kendal ağa:
"Hamza sana açıklamasını yapar.", dedi ve odadan çıktı.
Nazgül Hanım da Kendal ağanın arkasından gitti.

Kendal ağa odaya girdi. Ceketini çıkardı. O sırada Nazgül Hanım içeriye girdi. Sinirle:
"Sen ne yapmaya çalişisin Kendal! Niye adaletsiz davranisin?", diye sordu. Kendal ağa:
"Böyle olması gerekidi. Öyle de oldu. Bana bir şey sorma ve söyleme de!"
"Nasıl söylemeyeyim ya! Durduk yere bu nereden çıktı? İki kardeşin arasını açacaksın bak yoksa.", dedi.
"Onlar kardeş değil!", diye bağırdı Kendal ağa.
Nazgül Hanım Kendal ağayı susturmaya çalışarak:
"Sussana! Duyacaklar şimdi.", dedi.
"Nazgül! Benim kafamı bozma! Zaten canım burnumda."
"Niye? Neyin var? Yine başımızda ne belalar var?"

Fırat sinirle konaktan çıktı. Sinirini bir şeylerden çıkarmak istiyordu fakat bir şey bulamıyordu.
Tekneyle nehire açılmaya karar verdi. Ne yapacağını bulana kadar sahile varmıştı bile. Hamza'yı aradı:
"Alo Hamza! Ben şimdi nehire açılacam sen de gel seninle bu mal paylaşımı konusunu konuşalım.", dedi.
Hamza:
"Konuşulacak ne var abi? Hayır yani ben konuşulacak bir şey bulmim de!", dedi.
"Hani babam dedi ya 'Hamza sana açıklamasını yapar', diye. Onun açıklamasını yap diye seni cağırim.", dedi.
Hamza:
"Tamam.", dedi ve telefonu kapattı.
Fırat'ın içini yiyen bir kurt vardı.
Durduk yere bu mal paylaşımı nereden çıkmıştı ve neden mallarının çoğu Hamza'ya verilmişti?

Dicle:
"Ben! Ben... Ben çok pişmanım. Böyle olmasını hiç istemezdim. Ama ne yapalım. Kader bu. İnsan kaderin önüne geçemez ki.", dedi.
Fazıl Bey:
"Bundan sonra baba sözünden çıkmazsan, başına kötü şeyler gelmez.", dedi.
Fazıl Bey elini Dicle'nin sırtına koydu ve sıvazladı. Dicle kafasını Fazıl Bey'in omzuna koydu. Fazıl Bey:
"Geçemez tabi kimse kaderin önüne. Haklısın. Aşkın da önüne geçemezsin ama nefsine eğer yenik düşersen  seni beklemediğin yerlere sürükler. Sevdin, sevdiğin adamın peşinden koştun. Sonu ne oldu peki? Sonu hüsran. Sen üstüne kuma gelir korkusuyla yaşarken, meğer sen kuma olarak gitmişsin habersiz bir şekilde. Ama ne pahasına olursa olsun. O adamın ben anasından emdiği sütü burnundan getirmesini bilirim. Ne de olsa o buraya gelecek!", dedi.
Dicle:
"Baba sakın. Sakın böyle bir şey yapayım deme. Ben artık o adamın ismini, cismini, hayalini duymak istemim.", dedi.

Nazgül Hanım:
"Bana bir sebeb söyle Kendal bu mal paylaşımını neden adaletsiz dağıttın.", dedi. Kendal ağa:
"Çünkü Fırat bu aileden değil! Hamza en azından benim bacımın oğlu. Benim kanımdan. Fırat ise bir başkasının oğlu. Başka açıklama yapmasını bekleme benden. Dua et ben Fırat'a mal verdim. Hiç vermeyecektim normalde.", dedi.
"Allah'tan vermişsin. Yoksa daha da çok kavga edeceklerdi. Gel bu belaya bir de."
"Bu konu artık kapansın Nazgül.", dedi.
"Tamam. Bu konuyu kapatim ama hâlâ aklımda sorular var. Niye şimdi böyle bir şey yaptın?"
"Söyleyebileceğim bir şey olsaydı söylerdim.", dedi.
Nazgül Hanım kuşkulanmaya başladı:
"Neyden bahsedisin sen? Belli belli, bir şeyler var sen de. Yoksa sen hayatta kafana yatmayan işler yapmazsın normalde.", dedi.
Kendal ağa:
"Söyleyecem ama çocuklara söylemek yok tamam mı?"
Nazgül Hanım başını onaylarcasına salladı. Kendal ağa:
"Bunu nasıl açıklayacağımı bilmim. Ben... Ben kısa bir sürede ölecem Nazgül.", dedi. Zorlukla söyleyebilmişti.
Nazgül Hanım'ın içinden bir parça kopmuş gibi olmuştu. Hafif sendeledi. Kendal ağa onu sandalyeye oturttu. Aglayarak:
"Sen... Sen... Sen ne diyisin Kendal!", dedi.
"Sus! Bağırma. Doktora gittim. Ciğerlerim iltahaplanmış. Kurtulma şansım yok. Doktor dedi çok vaktin yok. Ben de dedim yaşarken mal paylaşımı yapıp da öleyim dedim.", dedi.
Nazgül Hanım dizlerini döverek:
"Başımıza bunlar da mı gelecekti Allah'ım. Allah'ım...", diye hüngür hüngür ağlamaya devam etti.

Fırat ve Hamza tekneyle nehrin ortasına kadar gelmişlerdi. Nehrin ortasına kadar tek bir kelime dahi etmemişlerdi. Fırat bu sessizliği bozdu:
"Evet Hamza! Seni dinlim.", dedi.
Hamza şaşkın bir ifadeyle:
"Ben ne anlatacam ki? Asıl sen söyle niye burada konişik? Başka yer mi yoktu? Bilisin sudan korktuğumu.", dedi.
"Dedim ki sessiz bir yerde konuşak. Fena mı ettim. Diyisen kıyıya doğru gidek."
"Yok! Neyse. Söyle ben sana ne anlatacam.", dedi.
"Az önce telefonda konuştuk ya Hamza. Bir daha bana ne tekrarlatisin?"
"Hıım! Sana söyle söyleyeyim. Ben çalışıp didinirken, şirketin bu günlere gelmesini sağlarken sen burada yoktun. Zaten olduğun zaman da bir faydan dokunmidi. Sen öyle yıllarca karı kız peşinde koşarken ben tarlalarda çalıştım, şirkette çalıştım, babama yardım ettim. Onun eli ayağı oldum. Ama bu sırada sen neredeydin? Dicle'nin peşindeydin. Bense sadece çalışıp durdum. Hakkımı da aldım! Babama gidip daha fazla benim niye hakkım yok diye sorma. Çünkü sana gayet mantıklı bir açıklama yaptım.", dedi.
Fırat:
"Sebeb bu mu? Sebeb benim Dicle'yi sevmem mi?"
"Sebeb sadece o da değil. Üniversite üniversite diye tutturdun gittin okudun dört yıl boyunca... E peki bir şey oldu mu yok. O dört yılı üniversiteye gideceğine bana yardım etseydin sen de payına düşeni alırdın.",
"Ne demek istisin sen şimdi?"
"Kısacası sana sünepesin diyim abi! Anca korkup kaçasın sen! Yaptığın bir şey yok ki zaten!", dedi
Fırat:
"Bak düzgün konuş elimde kalırsın Hamza! Sabrımı gitgide zorlisin.", dedi.
Hamza:
"Gerçekleri söylemem seni niye bu kadar kızdırdı abi? Yalan mı?", diye sordu.
Fırat ayağa kalktı ve Hamza'yı yakasından tuttu. Dişlerini sıkarak:
"Sana deli cesareti gelmiş heralde!"
"He geldi. Bugün burada her şeyi çözecez."
"Öyle mi çözelim o zaman!", dedi ve Hamza'yı göğsünden iterek nehire attı.

Hamza çırpınmaya başladı. Hamza yardım çığlıkları atarak:
"Abi yardım et! Yüzmeyi bilmim ben!", dedi.
Fırat Hamza'nın yüzmeyi bilmediğini iyi biliyordu. Bunu bildiği için onu nehire çağırmıştı. Asıl planı buydu.
Düşüncesi Hamza'nın çığlığıyla yarıda kaldı:
"Abi tut elimi! Abi... Ab...", dedi ve kafası suyun içine gömüldü. Ağzından yüzeye doğru baloncuklar çıkmaya başladı. Çırpınmaya devam ediyordu.
Fırat hiçbir şey yapmadan olanları izliyordu. Tenha bir yerde oldukları için içi rahattı. Sadece tepeden bir arabanın geçtiğini gördü ama aldırış dahi etmedi.
Sonra tekrar suya baktı. Hamza artık son çırpınışlarını yapıyordu.
Saniyeler geçmeden Hamza'dan bir hareket yoktu. Çünkü bundan sonra artık Hamza yoktu.

Bir bölümün daha sonuna geldik.
Sizden ricam oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Sağlıcakla kalın.

DİCLE VE FIRAT #WATTY2020 (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin