36.BÖLÜM

1.2K 49 6
                                    

Fırat Cahit'in yakasını bıraktı. Sakalını sıvazlayarak düşünmeye başladı. Arkadan Cahit Fırat'ın arkasından daha da sinir bozucu cümleler kurmaya başladı:
"Düşün düşün! Ne olacağını sandın ki sen? Ben her zaman tedbirimi alırım. Plânımı yaparım ondan sonra uygularım."
Fırat:
"Öyle yap! Ben zaten yarın Dicle'yi almaya gidim. Ve o da öğrenmemiş olacak!"
"Fırat! Videoyu gönderdim diyim aklın almi mi senin? Bundan sonra Dicle yok. Bundan sonra senin hayatında Elzem olacak. Karnındaki çocuğuyla onu bir başına mı bırakacaksın?"
Fırat bu sözcükleri duyunca daha da delirmeye başladı. Fırat bağırarak:
"O karnındaki çocuk benden değil! O benim çocuğum değil! Daha nasıl bir şey yaptıysa hepimizi inandırmaya çalişi. Sen kardeşini tanimi misin? Bir şeyi elde edemise başka bir yolunu bulur. Bu da beni elde etmenin bir yolu ama ben buna asla inanmam!"

İçerdekiler teker teker çıkmaya başladı. Kendal ağanın yüzü yine yere bakıyordu. Hasan ağa burnundan soluyordu. Elzem ağlıyordu. Şilan ise mutlu ama bunu belli etmiyordu. Kendal ağa Fırat'ı kolundan tuttu:
"Yürü eve gidik!", dedi ve fakat arkasından Hasan ağa seslendi:
"He öyle kolaydı zaten! Siz alışmışsınız insanları yüz üstü bırakıp gitmeye! Bu kaçıncıdır bizi yüz üstü bıraktığınız. Dalga mı geçisisiz siz bizimle. Gel deyince gelen git diyince giden birisi olarak mı görisiz siz bizi? Yok! Size artık iyilik yok bundan sonra! Hayatınızı zindan edecem hepinizin!", dedi.
Sonra:
"Haydi. Defolun gidin evinize!"

Dicle duştaydı. Telefonu çalıyordu. Arkadan Feride Hanım seslendi:
"Dicle! Telefonun çali!"
Dicle:
"Kim ki?"
"Bilmim numara yazi üstünde."
Dicle kapıyı araladı. Telefonu annesinin elinden aldı. Alır almaz telefon kovanın içine düştü. Şans ki kovanın içi de su doluydu. Dicle lanet okuyarak:
"Allah kahretsin ya! Düşecek zamanı buldun!", dedi.
Kovanın içinden telefonu aldı. Açma tuşuna  bastı ama çalışmıyordu. Dicle:
"Neyse duştan çıkam ondan sonra hallederim.", dedi.

Kendal ağa sesini çıkarmadan yolda yürüyordu. Nazgül Hanım Fırat'a söylenip duruyordu:
"Niye böyle bir şey yaptın sen Fırat? Niye her seferinde bizim başımızı öne eğisin sen? Amacın ne oğlum senin? Bizi elaleme rezil etmek mi? Amacın bu ise başarisin oğlum! Sen bizim ailemizin itibarını kendi ellerinle bitirdin. Ben daha söyleyecek bir söz bulamim.", dedi.
Fırat bu söylenenler karşısında sessizliğini koruyordu. Biliyordu. Hatalıydı. Ama mecburdu. Hayatı söz konusuydu. Şilan:
"Annem bir yandan haklı abi. Evlenmek istemisen niye böyle bir şeye kalkıştın? Niye bizi rezil ettin? Evet Elzem ile evlenmemene ben çok sevindim ama bir yere kadar abi. Bu kaçıncı oldu. Etrafımızdaki kim varsa üzisin abi. Babama bak. Adam böyle miydi? Yeri gelince yeri göğü inleten Kendal ağa bak şimdi ne halde? Adam 'yeter' demekten bıktı usandı artık. Bir yolunu bul kendini herkese affettir. Yoksa öbür dünyaya çok günahla gidersin.", dedi.
Fırat:
"Ben batmışım zaten günahın içine batacağım kadar. Ne yapsam olmi zaten. Karşıma öyle engeller çıki ki bazen ben neye uğradığımı şaşirim. Keşke önceden Dicle'ye deseydim imam nikahlı evli olduğumu. Ama sen de bilisin ki ben her buraya geldiğimde boşanma konusunu açardım ama Elzem bir şekilde konuyu kapatmayı başarırdı. Benim hayatım niye böyle. Niye hep böyle çalkantılı bir şekilde geçi. Bütün sevdiklerimi teker teker kaybedim farkında mısın? İsyan etmim ama, benim gücüm kalmadı artık. Yapamim elimde değil.", dedi. Gözyaşlarını sildi.
Şilan durdu ve abisine baktı. Ona sıkı sıkı sarıldı. Şilan:
"Geçecek abim. Her şey geçecek. Merak etme. Allah sana güzel bir kapı açacak. Sen sadece sabırla bekle.", dedi.

Cahit avlunun ortasında volta atıp duruyordu. Hasan ağa:
"Yeter otur yerine Cahit! İki de bir dolanıp durma."
Cahit:
"Nasıl durayım baba! Adam bizi kaç kezdir yarı yolda bıraki. Benim de sabrım bir yere kadar. En sonunda silahı çekip vuracam. O bunu isti."
"Bir daha mı hapse girmek istisin sen Cahit?!", dedi Rona Hanım.
"Yani altı yıl boyunca içeride yattın. Tekrar mı yatmak istisin. Hem ciğeri beş kuruş etmeyen bir adam için mi? Allah'ından bulsun. Allah ona gün yüzü göstermesin. İnşallah tez vakitte geberir de biz de kurtuluruz onlardan.", dedi.
Hasan ağa etrafına bakınarak:
"Elzem nerede?"
Rona Hanım:
"İçeride.", dedi. Cahit:
"Benim kardeşim bu hallere gelecek insan mıydı? Hele bak. Ben kardeşimi tanıyamaz oldum. Ama bunun bedelini çok ağır ödeyecekler. Hepsi. Hepsi ayrı ayrı ödeyecekler bedellerini."

Ertesi sabah konakta herkes erkenden uyanmıştı. Nazgül Hanım ile Hacer birlikte kahvaltı hazırlıyorlardı. Nazgül Hanım Şilan'ı çağırdı:
"Şilan! Kızım hadi gel bu sofrayı yukarı götür.", dedi.
Şilan geldi tepsiyi eline aldı ve tam giderken Uğur komutan içeri girdi. Şilan şaşırdı. Tepsiyi avludaki masanın üstüne koydu. Şilan:
"Hoşgeldin Uğur komutan. Bir şey mi oldu?", diye sordu.
Uğur komutan lafını duyan Nazgül Hanım korkuyla avluya çıktı. Fırat ve Kendal ağa da salondan çıktılar.
Uğur komutanın beti benzi atmıştı. Kendal ağa:
"Ne o komutan bir şey mi oldu?"
Uğur komutan:
"Ben... Bunu size nasıl söyleceğimi bilmiyorum.", dedi.
Fırat soğukkanlılığını koruyarak:
"Ne o komutan Hamza ile ilgili mi?", diye sordu.
Uğur komutan gözlerini yere dikti. Sonra cesaretini topladı ve üzücü haberi verdi:
"Hamza Bey'in cesedini bulduk.", dedi.

Bir bölümün daha sonuna geldik.
Sizden ricam oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.
Sağlıcakla kalın.

DİCLE VE FIRAT #WATTY2020 (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now