40. BÖLÜM (FİNAL)

8K 321 93
                                    

Hazırlanıp evden çıkmış ve mesajda ki depoya gelmiştim fakat içeri giremiyordum. Ya da girmek istemiyordum bilmiyorum. Belki tedirginliğimden, belki içimde ki kötü histen, belki de neyle karşılaşacağımı bilmememdendir. Ama doğru cevabın hangisi olduğunu bende bilmiyorum.

Tabiki de hazırlıklı gelmiştim. O numara ikinci defa bana tekrar mesaj attığında yalnız gelmem için uyarmıştı beni. Ben de bundan bir sıkıntı çıkabilir diye, gömleğimin göğüs tarafında ki cebine küçük telsiz koymuştum. Bu telsizle sadece sağ kolum, ayrıca çocukluk arkadaşım Onur'a ulaşabilirim. Özel olarak yaptırmıştık. O her gün yanında bulunduruyor kendi telsizini. Daha önce hiç işimize yaramamıştı ama Onur yine de yanında taşımaktan da geri kalmadı. Ve şimdi de ilk defa işe yarayabilir diye düşünüyorum. Tabi kullanma fırsatım olursa. Sonra pantolonumun paça kısımlarına çakı yerleştirmiştim. Belki lazım olur diye. Ve bunların karşı tarafın görmeyeceklerine de eminim. Karşı tarafın cebimde ki küçük telsizi, ve paçalarımda ki çakıları göremeyecek şekilde sakladım.

Hazır olduğumu hissettiğimde ise, derin bir nefes aldıktan sonra deponun kapısını yavaşça açıp ilerlemeye başladım. Biraz ilerledikten sonra enseme yediğim sert darbeyle, acıyla inledikten sonra yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başladı. Ve sonrası karanlık...

TUNA'NIN AĞZINDAN

"Kimin işi lan bu!"

Cem'in bağırmasıyla herkeste göz gezdirdim ve yine düşünmeye başladım.

"Buradan nasıl kurtulacağız?"

İdil'in sorusuyla hepimiz bilmediğimize dair mırıltılar çıkardık.

Irmak'ın yanındayken telefonuma mesaj gelmişti. Mesajda Pamir'le ilgili olduğu için hemen verilen adrese tek gelmem uyarıldığı için tek gelmiştim. Sonuçta hâlâ Pamir bulunamadı ve bütün adamlarımız onu arıyordu her yerde.

Adreste ki depoya gelip içeri girdiğimde ise kafama sert bir darbe almıştım. Bayılmam için kafama vurduklarını anladım tabiki. Ve işte şu an da burada, ellerim ayaklarım bağlı bir şekilde sandalye de oturup bu işin altından kimin çıkabileceğini düşünüyorum. Bizimkilerinde benden bir farkı yoktu. Onları da aynı yöntemle buraya getirmişler. Aramızda sadece Irmak eksik. Ha bir de Alas. Umarım onları da bulmazlar, umarım. Ya da kesin aynı şekilde buraya çağırmaya kalkacaklardır. Ama onlar inanıpta buraya gelmeye kalkmazlar inşallah. İçimden bir ses çok büyük bir oyunun içinde olduğumuzu söylüyor ve bu oyunun merkezinde de Irmak olduğunu.

"Bizden ne istiyorlar, kim bunlar yaaa!"

Leyla'nın söylediğini hepimiz de merak ediyoruz. Hepimiz çıldırma derecesine gelmiş bulunmaktayız. Ama daha kimse gelmedi ki biz de öğrenelim. Bunları düşünürken dışarıda acı bir şekilde inleme sesi duyuldu. Ve bu, bu. Umarım tahmin ettiğim kişi değildir. Umarım o Irmak değildir. Onun sesine çok benziyordu çünkü. Biz hemen birbirimize bakmaya başladık. Yüz ifadelerinden onlarında benimle aynı şeyi düşündüklerini anlamıştım.

Demir kapı açılınca hepimizin bakışları oraya gitti. Gördüğüm karşısında şok geçirdim. Benim Irmak'ım bir adamın kucağında baygın haldeydi.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun! Piç!"

Diğerlerinin de benden bir farkı yoktu.

"Bir daha ona dokunmaa!" diye resmen kükredim. Bizimkiler de benzer şeyler söylediler ona. O ise hiç bizi takmayıp Irmak'ı bir sandalyeye oturttu ve elleriyle ayaklarını aynı bize yaptıkları gibi sıkı bir şekilde bağlamaya başladı. Ardından bize bakıp, "bu halde bu bağırma cesareti nereden geliyor. Birazdan patron gelecek zaten, o zaman anlarsınız." diyip gitti. Irmak'a baktığımızda, hâlâ baygındı. Ah be güzelim. Keşke buraya gelmeseydin.

İNTİKAM ÇİÇEĞİ (İNTİKAM SERİSİ 2) Where stories live. Discover now