12💌

25K 2.2K 321
                                    

"Yeter! Dur artık! Yeter diyorum sana!"

Annemin seansı başlayalı yaklaşık yarım saat oluyordu. Böyle durumlarda benden sonra annemi dövmeye başlar ve yeterince tatmin olunca sessizce olduğu yere sızardı.

Karanlık odamda sırtımı duvara yaslamış bir şekilde dururken yerin soğukluğu umrumda bile değildi.

Sol gözüm tamamen kapanmıştı, patlayan dudağımdan kan akıyor ve çok sızlıyordu. Karnımdan gelen tuhaf hisler iç organlarımda bir sorun olup olmadığını düşündürüyordu bana.

Derin bir nefes alırken kaburgalarım battı sanki teker teker.
Bakışlarım yerde bir noktaya odaklanmışken annemin çığlıkları devam ediyordu.

Kendimi zor tutuyordum şu leşi öldürüp kenara atmamak için.
Annemin gidecek yerimiz yok diye katlandığı bu insan müsveddesinden son damlasına kadar bıkmıştım artık. Diğer insanlar anlayamıyorlardı beni. İnsan babasından nasıl bu kadar nefret ediyor diyorlardı. O yüzden neredeyse hiç arkadaşım yoktu. Ayrıca okula bazen morluklarla gitmem de cabasıydı.

Madem böyle bir hayatım olacaktı neden doğdum ki?
Bu kadar nefretin içinde doğmaktansa hiç doğmamayı tercih ederdim gerçekten.
Ben yaşanıyordum ki, bildiğin ölü gibi geziyordum etrafta.

Okul?

Peh, boş versene. Okumuyorum ki, öylesine işte.

Elimden gelen sızı iyice arttığında seslerin azaldığını fark ettim. Yavaşça yerden destek alarak ayağa kalktım. Odamın kapısını açtığımda horlama sesi geliyordu.

Ve kısık kısık gelen ağlama sesleri.
Annem kesin odasında bir köşede sessiz sessiz ağlıyordu. Ve bu leş de oturma odasındaki koltuklarımızdan birini işgal ederek uyuyordu. Şeytan diyor ki al bıçağı...

Odanın içi leş gibi kokuyordu. Kapalı ışıklara rağmen sokak lambasının içeriye yansıyan parıltısı ile yerlerdeki kan izleri net bir şekilde görünüyordu.

Hâlâ sızlayan elimi iki kere açıp kapattım ve annemin yanına gitmek için odasına doğru yürüdüm. Yerde oturmuş yüzündeki yarayı temizliyor bir yandan da ağlıyordu.

Ona hiç dokunmamalıydım. Şimdi ağlayabiliyorken ağlamalıydı. Beni gördüğünde ben üzülmeyeyim diye susuyordu ve bu ona daha çok zarar veriyordu.

Hiç ses etmeden gerisin geri yürümeye başladım ve çıkış kapısının önünde durdum. Yara bandı ve pamuk bitmişti en son. Gidip alıp gelmeliydim. Hem kendim hem de annem için.

Kapıyı sessizce açıp dışarı çıktım. Ayakkabılarımı giyerken gözüm posta kutusundaydı.

Bağcıklarını bile bağlamadığım ayakkabılarla yürürken soğuk içime işlemişti. Yine de bu iyi bir şeydi, yaşadığımı hissettiriyordu bana.

Posta kutusunun önüne geldiğimde boş olduğunu gördüm. Demek ki henüz cevap gelmemişti. Başımı hafif yere eğerek yürümeye başladım. Ellerim siyah sweatshirtümün ceplerindeyken kapüşonunu da kamufle için başıma geçirmiştim. Siyah dar paça pantolonum sızlayan bacaklarımı sıksa da yapacak bir şey yoktu.

Derin bir nefes aldım ve kaburgalarımın organlarıma bir şiş gibi batan acısı ile yürümeye devam ettim.

CEVAP 1979Where stories live. Discover now