40💌

17.4K 1.7K 454
                                    

"Baaşkaa yeer mii kaalmaadı? Niiye buuraya geeldin süürtük!"

Alttan gelen iki kişiden biri elindeki iğneyi bana fırlatınca korku ile köşeye sıkıştım. Anladığım o ki uyuşturucu kullanıyorlardı ve kendilerinde değillerdi.

Gözleri sağa sola kaysa da bana doğru gelmeye devam ediyorlardı.

"Ssennde tat!"

Diğeri dizlerinin üzerine çöküp elindeki iğneyi bana doğru yaklaştırırken ağlayışımı hızlandı.

"Durun! Gideceğim. Söz veriyorum gideceğim."

"Gittme!"

Üstten gelen elindeki kutuyu açıp içinden bir şeyler çıkarmaya başladı.

"Sseni yakacağız."

Titremeye başladığımda tüm kaslarım kasılmıştı.

Üstüme bir şey dökmeye başladılar.

"Yapmayın! Ne olur, ne olur!"

Tüm şişe boşalınca sallanarak ve sendeleyerek cebinden bir çakmak çıkardı ve beklemeden çaktı.

"Kess sesini!"

Çakmak yaklaştıkça ağlayışım artıyordu. Şoka girmiş ve çaresizce feryad ederken ateş her saniye biraz daha yaklaşıyordu.

Üzerime düşmesine ramak kalmıştı ki bir kere daha tutuldu bu menfur kollar. Ateş anında sönerken kolun sahibi yine gri takım elbiseli öğretmendi.

Yorgunluk ve terden iyice dağılmış nefes nefese kalmıştı. Takım elbisesinin göğüs tarafı hızla inip kalkıyordu. Bu kata çıkana kadar koşmuş gibiydi. Gözlerinden telaş ve korku akarken ağlayarak ona bakmaya devam ediyordum.

"Ah! Kurtarın beni! Yalvarırım."

Anlık bakışları bana kaydı ve şefkatli bir hale büründü.

"İyi misin?"

O anda bile bu sorunun kıymetini algılamıştım. Minnettardım. Teşekkür ederim, teşekkür ederim bayım.

Ona bir cevap vermek için hazırlanırken üstüme sert bir şekilde düştü. Başı göğsüme denk gelirken kafasından sıcak bir sıvı akmaya başlamıştı. Gri takım elbisesisin ceketi kısa sürede kırmızıya bulandığında ne olduğunu anlamaya çalıştım. Gözüm ayakta dikilen kişiye döndüğünde elindeki kalın demir sopayı fark ettim.

Yo, hayır!

"Hayır hayır hayır! İyi misin bayım?"

Doğrulmaya çalıştı ama kan kaybediyordu.

"Hey!"

Tüm gücümle bağırdım. Benden korktukları için değil ama bir canlının yerde öylece yatıyor olması muhtemelen ürkütmüştü onları. Ellerindeki demir çubuğu fırlatarak kaçmaya başladıklarında göğsümde duran başına dokundum. Nefes alışını hissedebiliyordum ama zaman paralel olarak olabildiğine zayıflıyordu.

"He-hey! İyi mi-misin?"

Ses gelmedi.

"Bayım!"

Omuzlarından sarstım biraz.

Yüzüne bakmam gerekiyordu. Ensesinde açılan yarayı elimle tutarken yavaşça başını kaldırdım.

Yüzü bacağıma gelecek şekilde düştüğünde nefes alışı da zayıflamıştı. Üniforma ceketim, beyaz gömleğim, eteğim kanına bulanmıştı.

Ağlayışım ona etki eder miydi?

Niye ha, niye?

Canından daha mı kıymetli beni korumak?

"Bayım!"

Elimle yüzüne dokunduğumda yavaştan soğuduğunu hissediyordum.

"Ah hayır! Yapma, gözlerini aç. Lütfen!"

Gözlerini açmak için zorladı.

Açamıyordu nihayetinde.

Uzundu ve fit bir vücuda sahip olsa da taşıyamayacağım ağırlıktaydı. Başını bacalarıma yatırırken altta kalan elimle hunharca akan kanı durdurmaya çalışıyordum.

Kıravatını biraz gevşettim, gömleğinin düğmelerinden de iki tanesini açtım.

Ne yaptığımı bilmiyordum. Mantıklı davranmıyordun. Sadece yapıyordum.

Elim üçüncü düğmeye gittiğinde güçlükle kaldırdığı eliyle elimi tuttu.

"Dur! Ne yapıyorsun?"

Ağzının içinde yayılan kelimeler gözünü bile açamadan ifade etmeye çalıştığı şey, rahatsız olmuştu sanırım.

"Ben, şey. Daha rahat nefes al diye."

Ağlamaklı sesimle bunu söyler söylemez eli yavaşça geri çekildi. Zaten ben de geri çektim. Bu kadar yeterliydi.

Yine de hiçbir şey akan kanı ve baygın düşen bir bedeni düzenlemeye yetmiyordu.

Çaresizce ağlarken bir kurtarıcı beklemeye başlamıştım.

CEVAP 1979Where stories live. Discover now