67💌

14.9K 1.6K 161
                                    

"Şimdi öncelikle lütfen artık hislerinizi bir kenara bırakarak nedenini bulmakta odaklanın," dedi Ömer her ikimize bakarak.

Ben sessizce dururken, Ehven oturduğu yerde kıpırdandı.

"Ehven Bey sizden başlayalım. Posta kutusundan cevap geldiğini gördünüz mü?"

Başıyla tariklerken aynı anda "Evet," dedi.

"Ve sen günlerdir bu olaya şahit oluyorsun Handan, doğru mudur?"

"Evet."

Benden de tasdik aldıktan sonra önümüze açtığı boş kapıda bir şeyler yazdı. O arada sipariş ettiğimiz kahvelerimiz gelmişti. Fincanlar yerini bulurken geldiğimiz kafenin sıcaklığı hoş bir his veriyordu.

"Cevaplar 1979 yılından geliyor ve arada neredeyse 20 sene var."

Ehven, Ömer'in yazdığı şeylere bakarken o kadar da kötü görünmüyordu. Sanki postadaki zarfı gördükten sonra kendini suçlamayı bırakmış olayın başından beri tuhaf olduğunu ve aslında kendisinin çok da bir suçu olmadığını düşünmeye başlamıştı.

"Öncelikle Handan," dedi Ömer kalemi bana tutarak.
"En başından ne biliyorsan anlat. Hiçbir şeyi atlamadan."

Ehven bana çevirdiği bakışları ile en başından dinlemek için gerçekten meraklı olduğunu bildiriyordu sanki.

Dudaklarımı ıslatarak derin bir nefes aldım.

"Öncelikle içimi dökmek için bir şeyler yazdım. Sonra çöp kutusu olarak gördüğüm posta kutusuna attım. Aynı gün içinde mektubuma cevap geldi. Cevaplayan kişi Ehven Kılıç isminde bir gençti."

Bu noktada Ehven ile göz göze geldik. Yeniden önüme döndüğümde yutkunarak hatırlamaya çalıştım.

"Aynı gün içinde seninle karşılaştım eczanede."

Ehven'e bakmasam da kendisinden bahsettiğimi anlamış olmalıydı.

"Günler birbirini kovalarken her iki Ehven'le de daha yakından tanışmaya başladım. Her ikinizin de çok fazla ortak yanı vardı. İkiniz de edebiyattan hoşlanıyor, ikiniz de kibar davranıyor, ikiniz de Asel isminde bir kız kardeşe sahiptiniz. Başta bu benzerlik imkansız gelse de, zaten posta kutusundan cevapların gelmesinin yeterince mantıksız olduğunu düşündüm ve ihtimal vermeye karar verdim."

"Peki ben olduğumu nasıl anladın? Yani Asel isminde bir kız kardeşe sahip olabilir, bu ben olduğumun kanıtı mı yani?"

Ehven'in böyle bir soruyu sormasını bellediğim için çantamda gizlediğim 1979 yılından Ehven'in gönderdiği resmi açarak masaya koydum.

Hem Ehven hem de Ömer eğilerek resme dikkatle baktılar. Ömer bir resme bir Ehven'e bakıp "Gerçekten de sensin," dedi.

"Gerçekten de benim."

Ehven de resmi onaylayınca söz yeniden bana düştü.

"Yani bir şey var. Ne bilmiyorum ama bizi buluşturan bir şey var. Senin bana olan hislerin benim sana olan hislerim boş değil. Bizim sanki birbirimize..." dedim.

"Vefa borcumuz var gibi," diye tamamladı.

Ehven'e baktığımda gerçekten de tamamen değiştiğini gördüm. Daha rahattı. Daha sakindi. Bana gülümseyen gözlerle bakarken keşke posta kutusundan gelen cevapları ona çok önce gösterseydim diye geçirdim içimden. Böylelikle kendini bu kadar yıpratmaz içinde bulunduğumuz durumdan ya da bana olan hislerinden ötürü kendini kötü hissetmezdi. Bizimkisi sıradan bir bağ değildi. Bizim geçmişten kalan çözülmesi gereken bir meselemiz vardı. Tüm problemler çözüldüğünde ise aramızdaki bağ kaybolup, salıverilecektik.

"Yalnız," dedim bakışlarımı Ehven'den kaçırarak.
"Ortada tuhaf olan bir şey daha var."

Her ikisi tüm dikkatini bana verdiğinde nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum.

Derin bir nefes daha aldım ve fincanın içindeki kahvenin sıcaklığını hissederek gözlerimi kapattım.

Bunu söylersem eğer Ehven kendini kötü hisseder miydi? Ya da bir önceki gibi çekip gider miydi?

Gözlerimi yeniden açtığımda ikisi hâlâ beni bekliyorlardı. Daha fazla beklemedim ve "Geçmişteki Ehven beş sene sonra ölecek.," dedim.

Ehven şaşkınla gözlerini açarken Ömer "Ne?" diye bağırdı.

Şaşkınlık dolu halleri ile nasıl başa çıkacağımı düşünürken, aynı şaşkınlığın bende de olduğunu fark ettim. Meğer söyleyince daha da tuhaf geliyormuş insana.

CEVAP 1979Where stories live. Discover now