36💌

17.5K 1.8K 139
                                    

Ağzındaki pisliği tükürürcesine "Öğretmen mi?" diye fısıldayan Tuana, kolunu kurtarmak için sertçe çekti ama kurtulamamıştı. Yerine daha çok acı ile kıvrandı.

"Söylesene sen nasıl bir insanın?"

Öğretmenin yüzündeki hayal kırıklığı ve hengameden dolayı dağılan saçları bir an için beni de bulunduğumuz durumun vehametini hissetmeme neden olmuştu.

"Kes sesini moloz! Ne öğretmenisin sen be? Defolup gitmek için can atıyorsun galiba."

Öğretmen Tuana'nın bileğini sıkmıyordu ama ikili arasındaki tartışma çekişmeler sonucu canını yakıyor olmalıydı Tuana'nın.

"Evet," dedi öğretmen sesini alçaltarak.
"belki kovdurursun beni. Ama bunu senin yanına bırakmam. En az bir senene mal ederim. Ben ertesi hafta yeni bir okulda işe başlamışken, sen bir seneyi evde okuldan uzaklaştırma artı düşük notların tasasıyla geçirirsin."

Tuana'nın yüzünde beliren korku ifadesi sesini alçaltmasına neden oldu.
Beyza ve diğeri sessizce çekip giderlerken, Tuana'nın bileği hâlâ öğretmendeydi.

"Sadece," dedi öğretmen kararlı bir ses tonu ile.
"sadece tek bir kez bile zorbalık yaptığını duyarsam dediğim şeyi yapmaktan çekinmem."

Ben bile ürkmüştüm bu durumdan.

Öğretmen Tuana'nın bileğini serbest bıraktığında beklediğim gibi agresif davranmadı bana bile bakmadan yürümeye başladı.

Bileğim morluklar içindeydi. Yeni giydiğim beyaz gömleğim de kan içinde kalmıştı. Saçlarım dağılmış, yüzüm şekilden çekişe girmişti.

Bu halde istesem de devam edemezdim. Yavaşça yerden destek alarak kalktım.

Beni izliyordu. Gri takım elbisesinin ceketi rüzgarla savrulurken yardım etmek için eğildi ama ellerimi kaldırarak bana dokunmasını istemediğimi belirttim.

Geri çekildi.

Aksak adımlarla yürümeye başladım. Arkamdan seslendi.

"Nereye gidiyorsun?"

Ses etmeden yürümeye devam ettim.

"Nereye gidiyorsun dedim."

Yine cevap vermeyince hızlanan ayak seslerini işittim. Bana yetiştiğinde kolumdan tutup yavaşça çevirdi. Gözlerim kolumda duran eline kayınca bana dokunmasını istemediğimi belirttiğimi hatırlatmak istemiştim. Ki hatırladı da. Elini afallamış bir ifade ile geri çekerken "Nereye gidiyorsun?" diye tekrar sordu.

"Bu halde devam edemem, eve."

Yüzü karardı.

"Ben de seninle geliyorum."

"Hayır gelmiyorsun."

"Israr etme. Zaten halsizdin, iyice kötülüyorsun."

"Yalnız bırak beni!" diye bağırdım.

Dağılan saçları ve her hava akımında havalanan gri ceketinden başka hareketli bir şey yok gibiydi. Hüzün barındıran gözlerle bana bakarken tek kelime daha etmedi.

Onu orada bırakarak yürümeye devam ettim.

Yürüdükçe yanıyordu canım.

Yürüdükçe artıyordu ağrım.

Gözlerimden yaşlar boşalırken sorguluyordum.

Neden dünyaya geldim ki?

Neden bir çöp parçası olacaksam hayatta yer kaplıyorum ki?

Neden?

CEVAP 1979Where stories live. Discover now