37💌

17.9K 1.8K 152
                                    

"Bir kutu yara bandı, bir paket pamuk ve morluk kremi."

"32 tl hanımefendi."

"Morluk kremi kalsın o zaman."

"On üç tl hanımefendi."

Elimdeki yirmi lirayı verip vermeme konusunda tereddüt yaşasam da, kanayan yaralarım için yapacak bir şey yoktu. Eczane artık benim için sürekli girip çıkılan bir yer olmuştu.

Parayı uzatıp paketimi aldığımda içim gitse de para üstümü alıp eczaneden çıkmaktan başka bir şey yapmadım.

Hava ne sıcak ne soğuktu. Sokaklar boş, herkes okulda ya da işindeydi. Bu halde okula geri dönemediğim gibi eve de gidemezdim. Babam denilecek kişi muhtemelen hâlâ sarhoş bir şekilde uyuyor olurken, zavallı annem beni bu halde görürse çok üzülürdü.

Gidecek bir yer bakınırken park geldi aklıma. Ayaklarım beni o banka istemsizce götürmeye başlayınca engel olmadım.

Gittikçe sanki evime gidiyormuşum gibi tuhaf bir his kaplıyordu yüreğimi. Bende istemsizce alışma huyu vardı sanırım.

Parkın kapısından içeri adım atınca garip bir rahatlama hissi peyda oldu, hemen sonrasında da gözlerim o banka kaydı.

Gözlerim bankı buldu bulmasına da ayaklarım gitmez oldu orada gördüğü kişi ile.

Öğretmen! Ne işi vardı yine onun orada?

Geri dönsem? Ya da gidip otursam. Onun bankı değil ya ve büyük ihtimalle beni bekliyor.

Durup geri dönme konusunda tereddüt yaşarken etrafta gezinen gözleri beni buldu, hemen sonrasında da ayağa kalktı. Ayağa kalkınca elindeki poşeti daha net bir şekilde görebilmiştim.

Adım kadar emindim ki içinde tedavi için malzeme vardı.

Ah!

Daha fazla inat edemeyeceğimi düşünürcesine yeniden yürümeye başladım ve yanına geldiğimde tek kelime etmeden banka oturdum.

Bir süre öylece bana baktı. Sonra elindeki poşeti yanına koyarak o da yanıma oturdu.

Önüme bakıyordum. O da önüne bakıyordu.

Sessizlik.

Kuşlardan gelen cıvıltıdan başka hareketlilik olmayan bir ortam.

Yanımda oluşunu hissediyordum tüm benliğimle. Ama anlam veremiyordum. Neden? Neden ha?

Ona bakmadan "Neden?" diye sordum.

"Hım?"

Başını bana çevirdi ama ben ona bakmadım. Takım elbisesi üzerindeydi ve rahatsız edici bir kaliteli duruşu vardı.

"Neden okuluma geldin?"

Yüzüne bakmamakta ısrar ediyordum. O da yavaşça yüzünü önüne çevirdi.

"Bilmiyorum."

"Nasıl?"

"Sadece gelmek istedim."

Bu sefer yüzüne baktım işte. Bu olgun, orta yaşlı, evli adamın derdinin ne olduğunu anlamaya çalıştım. Bir liseliye kötü gözle bakmayacak kadar masum görünüyordu ama hâlâ anlam veremiyordum.

"Yaptığın şeyin çok mantıksız ve olabildiğine kusurlu olduğunun farkındasın değil mi?" diye sordum. O da bana baktı. Gözleri hemen yüzümdeki yaralarda gezindi.

"Biliyorum ama elimde değil. Bu zamana kadar, yani seninle karşılana kadar yaşayan ben ile şimdiki ben çok farklı. İstemsizce kendimi senin yanında buluyorum."

Histerik bir kahkaha böldü konuşmamızı. Dudaklarım acımıştı bu gülüşle.

"Sen kafayı yemişsin!"

Gözleri yeri bulduğunda o da aynı düşünceler içinde gibiydi.

"Beni itekleyip duruyorsun ama bunu başkasına söylesen bana âşık olduğundan başka bir anlam çıkmaz."

Derin bir nefes aldı. Sonra da ayağa kalktı. Elindeki poşeti bana uzattı ve yüzüme bakmadan "Tedavini yap, yarın bakacağım," dedi.

Kaliteli rugan ayakkabısının yere çarpmasından çıkan ritmik sesleri zihnimde yankılanırken parktan ayrılırken elime bıraktığı poşetle ardından bakakalmıştım.

CEVAP 1979Where stories live. Discover now