58💌

15.4K 1.6K 86
                                    

Bana baktı.

Ona baktım.

Gözleri gözlerimde gezinirken ikimizin de gözleri doluyordu yavaşça. Ne olduğunu biliyordu. Ağzımdan akan kanın, dağılan saçlarımın ve beyaza dönen benzimin açıklanasını tamamen biliyordu.

Bu yüzden sadece bakıyordu.

Şefkatle, hüzünle, sevgiyle.

Ayaklarındaki ayakkabı bile onun hediyesi değil miydi? Hastaneden buraya gelip beni görmesi ve bana hissettirdiği bu koruma hissi onun hediyesi değil miydi? Bir yerlerden çıkaca diye beklediğim için, ona duyduğum minnet hissi onun hediyesi değil miydi?

Gözlerime dolan yaşlar elmacık kemiklerinden akarken silmek için uğraşmadım ve yürümeye başladım. Kaldırıma gelince önümü döndüm ve yürümeye devam ettim. Aramızdaki yolu umursamadan o da kendi kaldırımında yürümeye devam etti. Aynı hizada yürüyorduk. Aramızda bir yol olsa da aynı yöne doğru yürüyorduk. Engellere rağmen aynı tarafa bakıyorduk.

Evimin olduğu yokuşu öylece yürüdük, sessizce...

Belki dillerimiz konuşmuyordu ama bir şekilde irtibatta olduğumuzu inkar edebilir miydi biri? Kalplerimizin bağlı olduğunu, ruhlarımızın ne yaparsak yapalım aynı yöne döndüğünü inkar edebilir miydi?

Her ikimiz de parkın olduğu yere gelince durduk. O girişte beni bekledi. Ben de aradaki yolu geçerek yanına geldim. Birbirimize bakmadık ama ikimiz de parka girdik. Her zamanki oturduğumuz banka yürümeye devam ettik.

Ben oturduktan sonra o da oturdu yanıma.
Aramızda uzunca bir mesafe varken sessizce önümüzdeki güvercinleri izlemeye başladık.

Dudaklarımdaki kan kuruduğu için silme gereği duymuyordum ama bu sefer de kuruyan kanı yıkamam gerekiyordu.

Bunun farkına varmış olacak ki önümüzdeki çeşmeye giderek cebinden çıkardığı mendili ıslattı. Sonra da bana bakmadan yeniden yerinde oturdu.

Önüme uzattığı mendile bakarken, bana neden bakmadığını düşünüyordum. Belki de beni bu halde görmek istemiyordu. Üzülüyor muydu? Acıyor muydu?

Mendili elime aldığımda "Kendimi zor tutuyorum," dedi.

"Hım?"

Yüzüne baktığımda resimdeki ile aynı olması bir kere daha şaşkına çevirdi beni.

"Babana karşı bir şeyler yapmamak ün kendimi zor tutuyorum."

Bunu diyeceğini tahmin etmiştim. Yeniden önüme döndüğümde ıslak mendille kuruyan kanı temizlemeye başladım.

"Yapma. Biz neden şikayet etmedik sanıyorsun? Hasta. Hasta oldu."

Bu sefer o şaşkınlıkla bana baktı.

"Ne hastası?"

İlk defa yakından göz göze geldik.
Elimi kalbime götürdüm.

"Ruhu yaralandı."

Anlamak için yüzünü buruşturdu.

"Nasıl yani?"

"Babam," dedim derin bir nefes alarak.
"Böyle değildi. Bir şey oldu ona ve o günden sonra tamamen değişti. Ne olduğunu bilmiyorum ama önceki hallerini öyle özlüyorum ki."

Çenem titremeye başladığında bana şefkatle baktı.

"Ben babamı çok özledim Ehven!"

İsmini duyması ile yutkunması ve aynı anda gözlerinin dolması bir oldu. Elini başıma doğru kaldırdı. Belki de saçlarımı okşayacaktı ama geri çekildi. Dokunmadı.

"Sadece, ondan nefret etsem de onu çok özlüyorum."

Son cümlem ile kuruyan dudağımdaki bir yer yeniden kanamaya başladı. Tıpkı ne kadar kapanırsa kapansın aslında hep taze kalan yaralarım gibi.

CEVAP 1979Where stories live. Discover now