15. Bölüm: ağla, bakmıyorum

4.6K 618 797
                                    

merhabaa ;-;

nasıl bir bölüm olduğuna dair gerçekten hiçbir fikrim yok, yazdım bir şeyler, güzel ve açıklayıcı olmasını istedim bu yüzden fazlaca konuştular, çok fazla ;-;

bölüm şarkısı: Alessia Cara - River of Tears

yazarken bolca dinledim bu şarkıyı, medyaya koydum, sizin de dinlemenizi istiyorum ;-;

neyse hepinize iyi okumalar ;-;

***

Kim Taehyung

Geçmişin üzerine toprak attığımı zannederdim hep, sayfaları beyazlıktan çok uzak olsa da yeni bir defter açtığımı, göğsümü delip geçen yaralarımı unuttuğumu, acılarını artık hissetmediğimi düşünür ve buna göre hayatımı sürdürmeye çalışıyor olduğumu zannederdim. Yanılmışım, her şeyde olduğu gibi bunda da yanılmışım. Avcumun içine batan cam parçaları, bileğimden akan kan ve nicesi, can kırıklarım gibi acıtmıyor canımı, aslına bakarsanız ben artık göğsümün acısından başka hiçbir acıyı hissedemiyorum artık. Karanlık bir kuyunun dibindeyim, yalnızım, kimsesizim ben, etrafındaki tüm ışıkları kendi elleriyle söndürmüş ve yaptığından pişmanlık duysa da geri dönüşlerin artık onun için bir anlam ifade etmediği adamım ben, yorgun, kırgın bir adamım; devam etmek için hiçbir cesareti olmayan, bitik, korkak, maskelerinin ardındaki pısırık adamım.

Ve bu adama inatla el uzatan diğer bir adam ise hemen karşısında, avcundaki yaraları sarmaya uğraşırken bitkin gözüküyor, dağılmış ve kızmış. Onu da bu hale ben getirdim, ah hayır- biz birbirimizi dağıttık.

"Hastaneye gitmeliydik." diyerek beni azarlarken gözlerini bana asla çevirmiyor, kendi tişörtünden tutup kopardığı bir parçayla avcumu ve bileğimi sararken, sadece nefes alıp veriyordu; elimde bir kadeh patlatmış olmamdan hiç hoşnut değildi, canımı yakmış olmam onu üzüyor muydu? Benim gibi birini neden önemsiyordu ki? Kokusu ve yüzü gibi güzel bir kalbi vardı, neden beni de oraya kabul etmek istiyordu, ben onu sürekli iterken neden dönüp dolaşıp yine bana konuyordu ki?

"Hastanelerden hoşlanmıyorum." diye mırıldandım avcuma batan anlık bir sızıyla dişlerimi sıkarken ve kaşlarımı çatarken. "Sen hallediyorsun işte."

"Evet, dandik bir bezle." homurdandı, bunu yaptığı zaman gerçekten tatlı oluyordu ve bana karşı çoğunlukla öfkeli öfkeli bakan bir adama göre bugün avucumun içinde dolaşan parmakları bile canımı yakmak istemediği için fazlasıyla nazik hareket ediyordu. "Sinirini kadehi elinde patlatarak çıkarmak yerine bir dahaki sefere yere fırlatmayı dene." bileğimin iç kısmında kelebek şeklinde bağladığı bezi hafifçe sıktı ve dudaklarını birbirine bastırarak gözlerini sonunda gözlerime çıkarabildi. "Böylece kendine de zarar vermemi-"

"Onunla öpüşmeseydin bunu yapmazdım." elimi onun ellerinden çektim, bir öfkeyle doluydum ve bu öfkenin ateşine yön veremedikçe kendime zarar veriyordum, başkalarına, ona, en çok ona. "Senin yüzünden oldu."

"Evet, evet," benimle dalga geçercesine güldü ve göğsüne doğru çektiği dizlerine kollarını sararak vücudunu karşımızdaki manzaraya çevirdi. Onu yine ilk karşılaştığımız binanın tepesine getirmiştim, beni sorgulamadan peşimden gelmiş ve elimi tutmuştu, sıkıca. Burada bir başlangıcımız vardı ve belki de bugün... Sonumuz olurdu. "Benim yüzümden oldu." biraz daha güldü, başını sağa sola sallarken turuncuları rüzgarla savruluyordu. "Benim yüzümden."

peach marmalade √Where stories live. Discover now