13. Bölüm: dondurma

4.9K 640 1.2K
                                    

Meraaabaaaa demeden önce şunu belirteyim, önce Mint'in yeni bölümünü okuyun, sonra buraya geliverin hadiii bakiyim

Mint'i okuduysanız şimdi okumaya başlayabilirsinizz

"Bana böyle davrandığında, beni daha da zorluyor; beni tekrar kırdığında, yalnızca daha çok güçleniyorum."

Bea Miller - Like That

***

Ertesi gün

Park Jimin

Yoongi'nin odasından Taehyung önde ben arkada olacak şekilde çıkarken ve Tesla'nın yolunu değiştirip başka yere gidiyor oluşunu umursamadan önümde, adımlarını oldukça geniş açılı atan adama yetişebilmek adına hızlı hızlı yürürken kafamı bir yerlere vurmak ve sonsuza kadar hafızamı falan kaybetmek istiyordum. Deve kuşları gibi korktuğumda kafamı toprağın altına sokabilecek kadar harika bir yetenek bana bahşedilmediği için ayrıca içimden sövüyor da olabilirdim ama duralım burada, Taehyung'a tavır yapan benken ve tüm gün boyunca onun suratına bile bakmayıp sadece kısa cevaplarla onu geçiştirmişken şimdi bana, şirkete yeni geldiğim zamanlar HAKLI olarak ettiğim palyaço lafına karşılık tavır alan (alıp almadığından da tam emin değilim çünkü bilirsiniz, kendisi sayın 'duygularını gizli tutmayı seven alfa' olduğu için) o'ydu. Yoongi bir anda bu lafımı dile getirdiğinde cidden ne yapacağımı bilememiştim ve Taehyung kendimi savunmama bile izin vermeden lafları ağzıma birer birer tıkmıştı.

Evet dünden beri kavgalı olarak birbirimizle muhattap olmuyorduk, en azından ben olmuyordum ve şimdi ise aramıza koca bir buz kütlesi girmiş gibiydi. Ona dünden kalan sinirim elbette hâlâ yerli yerinde fakat şimdi onun bu üstünlüğüne bir miktar pişmanlık meydan okumuş olabilir ve zaten karmakarışık duygularımı sakin kafayla oturup halletmemişken bir de bununla uğraşmak zorunda bırakılmıştım.

"Taehyung, bekle!"

Nefes nefese peşinden ilerlerken resmen ona yetişemeyeyim diye şirkette dört dönüyor ve uzun bacaklarının avantajıyla aramızdaki farkı korumaya devam ediyordu. Ona seslenmek zorunda kalmaktan nefret ediyordum çünkü kendimi savunmak için sarf edebileceğim hiçbir şey aklıma gelmiyordu. Bu, adımlarını durdurup bir anda bana döndüğünde ona olan boş bakışlarımdan da gayet iyi anlaşılabiliyordu. "Ne istiyorsun?"

Önce derin bir soluk aldım, pekalâ Jimin, ne diyeceksin şimdi? "Sana palyaço dediğim için üzgünüm, bu bir bahane değil elbette ama bunu şirkete ilk geldiğim zaman söylemiştim; o zaman bana pislik gibi davranıyordun hatırlatırım."

"Bana palyaço demen umrumda değil." dedi kaşları hafifçe çatıktı ve alnı kırışmıştı. "Bana kendini açıklamak zorunda da değilsin Jimin, hem," duraksadı. " Ne düşündüğümü neden umursayasın ki?"

Haklıydı, neden umursuyordum ki? Onun arkasından konuşmuş, küfür de etmiş ne bileyim, hakaretler de dizdiğim çok olmuştu, lanet olsun ben onun boğazına bir çizik bile bırakıp gözünü morartmıştım ve o zamanlar benim hakkımda ne düşüneceğini sorgulamamışken şimdi neden umursuyordum ki? O benim neyimdi, ona kendimi neden açıklama gereği duyuyordum ki?

Sessiz kaldığımda başını hafifçe omzuna doğru yasladı ve dudakları kıvrıldı. "Tam da tahmin ettiğim gibi." dedi ve birkaç adım geri çekildi. "Cevap veremiyorsun çünkü sen de biliyorsun," orada dikilen beni umursamadan arkasını dönerek yürümeye başladığında, onu durdurmak adına elimi uzattım ama yetişemedim. "Hiçbir şeyin olduğumu."

peach marmalade √Where stories live. Discover now